Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“BEN”LERİ AYIRT EDEBİLMEK VE HANİF İDRAKE GELEBİLMEK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 21 Mart 2018 Çarşamba 13:32:27
 

– 135-
İnsan, yaptığım her şeyi Allah rızası için yapabilirsem örtücü olmaktan kurtulabilirim gibi düşünebilir, hatta düşünmelidir. Ama “A” Takdim Formu”ndaki kişi de “Allah rızası için yapıyorum” diyor, öyle zannediyor” Bu bizi korkutmalı. Bunu nasıl fark edeceğiz? “A” Takdim Formu”ndaki kişi yapacağı işe kendisi karar verir, sonra da “bunu Allah için yapıyorum” der. Oysa bir işi “Allah rızası için yapıyorum” demek, onu Allah rızası için yapmış olmak demek değildir. Allah rızası için yapıyor olmak, muhtariyetinizi ilan etmeden yapmaktır! Muhtariyet ilan etmeden iş yapmaya talip olmak ve bunun gayretine girmek gerekiyor. Çünkü muhtariyetten kurtularak iş yapmak öyle duyar duymaz hemen olmuyor, “ben yarından itibaren işlerimde muhtariyetimi ilan etmeyeceğim” demekle olmuyor. Duymakla bir mücadele ederek başlıyor, yol bu mücadeleyle başlıyor. Muhtariyeti ilan etmemek, muhtar olmadan yaşamak bir süreçtir, ama böyle mücadeleyle başlar.
“BİR “BEN” VARDIR “BEN”DE “BEN”DEN İÇERİ”
Hatırlayacaksınız, “A” Takdim Formu “BEN”i anlatmaya başlamadan önce bir hakikatten bahsetmiş, bütün yaratma olaylarının hakikatin içerisinde cereyan ettiğini söylemiştik. Yaratılanlar o hakikatin içerisindeki bir esma terkibi, birer cüz. Şimdi herhangi bir insanı düşünün, kendini ve hayatı düşünürken düşündüklerini hakikatin dışına çıkarıyor. Aslında tüm hayat hakikatin içinde olmasına rağmen birim, kul hakikatin dışında tasavvur ederek kendi hayalinde oluşturduğu bir dünyada, kendine ait hayali bir dünyada fikirler üretiyor. Hakikatin dışında oluşturduğu kendine ait dünyada kendine müstakilen “BEN” diyor, böylece ilahlığını ilan ediyor. Paylaşımlarımıza bunu açıklayarak başlamıştık. O “BEN”i “A” Takdim Formu “BEN” olarak adlandırıp onun “B” Takdim Formu “BEN”den ayırımını yapmıştık. Daha sonra yazılarımızda Kendini Hissetme Duygusu ile tanışmış, idrakımızı ilerletmiştik. Şimdi bu Kendini Hissetme Duygusu’nu biraz tefekkür edeceğiz.
“A” Takdim Formu “BEN”, “B” Takdim Formu “BEN” ve Kendini Hissetme Duygusu, özellikle bu üçü zihinde birbirine öyle girmiştir ki kişi bu tanımların üçünü tek bir bütün gibi düşünüp bu tek bütünle de muhtariyetini ilan ediyor. İddia ettiği bu muhtariyetten kurtulabilmesi için, onun önce bu iki farklı “BEN”i birbirinden çok net ayırması gerekiyordu. Yani kendisindeki bu iki “BEN”i bizzat tarif etmesi gerekiyordu. Birisi asi “BEN”dir ki ona  “A” Takdim Formu “BEN” dedik. Diğeri “B” dediğimiz hakikatte olan “BEN”dir, ona da “B” Takdim Formu “BEN” demiştik. Yunus Emre bu iki farklı “BEN”i fark ettiği için; “bir “BEN” vardır “BEN”de “BEN”den içeri” demiştir. Bu ifade, iki farklı “BEN”i yakalayanın cümlesidir. İşte önce bu iki “BEN”i fark etmek, sonra da bu “A” Takdim Formu “BEN”dir, bu “B” Takdim Formu “BEN”dir diyecek kadar somutlaştırmak gerekiyor.
“BEN”LERİ AYIRT EDEBİLMEK
“A” Takdim Formu “BEN” bir iddiadır. “B” Takdim Formu “BEN” yaratılmış olandır, vehimdir. Hakikatin içinde olan esas, gerçek yaratılan budur. Ama “B” Takdim Formu “BEN”, sistem gereği, bir iddiayla yeni bir “BEN” oluşturur, muhtariyet ilan ederek “A” Takdim Formu “BEN”i oluşturur. Böylece her iki “BEN” o zihinde kaynaşıp bütünleşir. “BEN”den kurtulmak isteyen kişi bunları ayırt edemezse, tasavvufu öğrenmekle “BEN”den kurtulamaz. Kurtulabilmek için önce bu iki “BEN”i fark etmek ve ayırt etmek gerekiyor. Ayırt edebilmek için onların özelliklerini bilmek gerekir.
“Tarik ve tarikat” denilenin ne olduğunu hiç merak ettiniz mi? Aslında “tarikat” bu yolu öğreten ilimdir, tarikat bu iki “BEN”i fark ve ayrıt etmeyi öğreten ilim yolunun adıdır. Onun geçmişteki adı tarikattır. Günümüzde olsaydı, o üniversitelerde bir bilim dalı olurdu. Tarikat “A” bilincini, “B” bilincini ayırt ettiren, öğreten ilim yoludur. Bu yolda olanın, önce bu iki “BEN”in birbirinden farklı birer bilinç olduğunu görmesi gerekiyor. Onlar birer bilinç: “A” Takdim Formu “BEN” bir bilinç, “B” Takdim Formu “BEN” bir bilinç.
“A” idrakı bilincin tamamını muhtariyetiyle kaplar. Bu yüzden ondan kurtulmak zorundayız. Çünkü o idrak, o bilinç cehennemdir, o cehennemlik bilinçtir. O bilinci fonksiyonsuz hale getirmeyi başarılabilirsek “B” bilinci ortaya çıkar ki “B” Takdim Formu “BEN” bilinci cennetlik bilinçtir. Cehennem “A” Takdim Formu “BEN”dir. Cennet “B” Takdim Formu “BEN”dir. Cennet mevkileri ise; “B” Takdim Formu “BEN”in yok olma derecelerine göre oluşan idrak noktalarıdır. Her iki “BEN” bilincini fark edip de “A”dan kurtulma mücadelesiyle meşgul olanın fark etmesi gereken bir kavram vardır. Fark etmemiz gereken o mana KENDİNİ HİSSETME DUYGUSU’dur. Kendini Hissetme Duygusu’nu mutlaka tanımamız gerekiyor. Ama bu tanıma duyunca, okuyunca hemen oluşmuyor, onu çok tefekkür etmek gerekiyor. Onunla ilgili olarak ilk fark etmeniz gereken şey, Kendini Hissetme Duygusu’nun sizin “BEN” dediğiniz yapınız olmadığıdır.

HER ŞEY KENDİNİ HİSSETME DUYGUSUYLA KAPLIDIR
Tefekkür şemamız, “Cüzde Kendini Hissetme Duygusu” ile başlıyor. Cüz’deki Kendini Hissetme Duygusu, sizin cüz terkibinizdeki, yaratılmış yapınızdaki, esma terkibinizdeki Kendini Hissetme Duygusu’dur. Bu noktada artık Kendini Hissetme Duygusu ve Cüz birlikteler. Kendini Hissetme Duygusu henüz cüze verilmemişken durum nasıldı? Önemi nedeniyle, hiç değilse bunu, biraz açalım. Kendini Hissetme Duygusu cüze gelmeden önce nasıldı? Kendini Hissetme Duygusu Samed vasıflıdır. Bu yüzden bir şeye cevap olarak, bir şeye tepki olarak ortaya çıkmıyor, O işin KENDİSİ’dir, işin aslıdır ve Kendini Hissetme Duygusu her şeyde vardır. Hiç bir boşluk olmaksızın her şey Kendini Hissetme Duygusuyla kaplıdır. Kendini Hissetme Duygusu hangi terkipteyse o terkiple sınırlanır, o terkibin şartları Kendini Hissetme Duygusu’nu sınırlar, bu nedenle Kendini Hissetme Duygusu hangi terkibe gelmişse kendini o terkip sanar. Her şey, hem de hiç bir boşluk olmaksızın Kendini Hissetme Duygusuyla kaplı olduğundan o duygu oturduğunuz koltukta da var… Koltuğun özellikleriyle sınırlandığı için Kendini Hissetme Duygusu koltukta kendini “koltuk” sanıyor. O duygu dünyada, güneşte, ayda, yıldızlarda, uzayda da var; Kendini Hissetme Duygusu’nun kaplamadığı bir yer yok! Bilinç, Kendini Hissetme Duygusu’nun kendisini ne sandığıdır. Bu tanımı önemseyin lütfen. Kendini Hissetme Duygusu hangi terkipteyse onun şartlarına uyar ve kendini o terkip sanar, böylece o terkibe ait bilinç oluşur. Kendini Hissetme Duygusu insanda Ahsen-i Takviym Veri Tabanı’na gelir. İnsanda esmaların tamamı (Esma-i Külleha) bulunduğu için bu veri tabanı Ahsen-i Takviym olarak tanımlanır. Kendini Hissetme Duygusu, insandaki bu özellik nedeniyle orada kendisini İLAH sanar. İnsan kendisindeki esma-i külleha (esmaların tamamı), Ahsen-i Takviym Veri Tabanı, Ahsen-i Takviym oluş yüzünden bilmeden İLAHLIK yapar. Esmaların tamamının olması Ahsen-i Takviym Veri Tabanına sahip olmak demektir ve insandaki en önemli özellik budur.
HANİF YAPIDA YAŞIYOR DEĞİLSENİZ KUR’AN’IN
SİZE VERDİĞİ MESAJI ANLAYAMAZSINIZ
“Şah damarından yakın” ifadesini duymuşsunuzdur, o Kendini Hissetme Duygusudur, Kendini Hissetme Duygusu’nun bizzat kendisidir. İşte O her şeyde var! Sizin cüz terkibinizde bile var. Aslında sizin cüz terkibiniz bile ondadır, onun bir şeklidir. Şemamızı tefekküre devam ediyoruz:
Kendini Hissetme Duygusu bulunduğumuz hale kadar geliyor ve İLK SUİİSTİMAL oluşuyor, Kendini Hissetme Duygusu’nu ÖRTMEZ özellikte suiistimal başlıyor. Suiistimal ne demektir? Suiistimal, Allah’ın dışında bir varlık görüntüsü oluşturmaktır. “Bir varlık oluşturmak” değil, öyle bir varlık yok! Bir varlık varmış gibi görüntü oluşturmak suiistimaldir. Bu nerede kavranır? Yani biz bir görüntü oluşturmayı nerede iyi kavrarız? Holografik evrende! Bütün görünenlerin holografik görüntüler olduğunu, hayal olduğunu anlayınca fark ederiz ki; aslında Allah’tan başka, O’nun dışında bir varlık yok, İlla Allah. İşte, hakikat “İlla Allah” olduğu halde, başka bir şey olmadığı halde, Varmış Gibi Bir Görüntü oluşturmak ilk suiistimaldir. Ama bu ilk suiistimal Allah’ın varlığını ÖRTEN bir suiistimal değildir, ÖRTMEZ bir suiistimaldir. İşte bu örtmez suiistimal kişideki HANİF yapıdır. Bizim unuttuğumuz o hanif yapıya ulaşmamız lazım! Hanif yapıya ulaştığınız zaman idrak olarak Kur’an’ı anlayabilirsiniz, ancak o zaman. “B”illahi penceresinden bakarak Kur’an’ı anlamak ancak hanif olunca mümkündür. Hanif yapıda yaşıyor değilseniz Kur’an’ın size verdiği mesajı anlayamazsınız. Bu yüzden Rum-30 uyarıyor: O Tek Diyn’e vechinizi hanif olarak doğrultun. Bu, dini anlayabilmek için, idrakinizi, yönünüzü, bilincinizi, vechinizi önce hanif idrake getirin demektir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti