-1-
Bugün inşaAllah çok farklı bir konu ile ama aynı hedef doğrultusunda ilerlemeye devam ediyoruz: Allah’ı hakkıyla tanıma gayreti ve bu tanımaya göre de bir yaşantı oluşturma azmi, talebi…
Bilginin iki hali
Bilgi, hayatımızda çok önemli yeri olan bir tanımdır, bu nedenle bilgiyi tefekkür ile başlıyoruz:
“BİLGİ” diye bildiğimiz tanımın iki hali vardır; “İfade Edilen Bilgi”, “Hissedilen Bilgi”. Bilgideki bu iki önemli hali işin başında yakalamamız ve bu ayrımı zihnimize yerleştirmemiz gerekiyor.
İfade Edilen Bilgi; bilginin ifade edildiği ortam ne ise, o ifade ortamının şartları ile kurulan iletişim yolu ile olur. Bir şey ifade edilirken o ifadenin yürüdüğü, ifade edildiği ortam ne ise bu iletişim onunla olur, onunla ifade sağlanır. Örnek verecek olursak; eğer ifade edilen ortam moleküler yapıysa ifade moleküler sistem üzerinden yürür. İfade edilen ortam enerjisel bir yapıysa, iletişim enerji üzerinden yürür.
Konuyu yerine oturtabilmek için biz örneklerimizi yaşadığımız dünya hayatının şartları üzerinden oluşturacağız. Ama iki melek konuşurken, bir ifadede bulunurken onu moleküler sistem gibi düşünürsek yanılırız. İfadenin yapıldığı ortamın şartları neyse ifade de onun üzerinden yürür.
İfade Edilen Bilgi’nin yürüyüşünü ortamın şartları tanımlar. Bu durumda, dünya hayatı şartlarımıza göre ifade edilen bilgiye bakacak olursak, onu “Dile Getirilen Bilgi”, Sözle İfade Edilen Bilgi” olarak tanımlarız. Hatta buna bir başka tabirle “Lafız Bilgileri; söz bilgileri, dile getirilen bilgi, telaffuz edilen bilgi” de deriz. İşte bilginin bir hali budur.
Bilginin bir diğer hali Hissedilen Bilgi’dir. Esas konumuzu oluşturan, hatta mutlaka anlamak için derinlemesine tefekkür yapmamız gereken kısmı burasıdır! Diğeri, yani “İfade Edilen Bilgi” günlük kullandığımız bir alışkanlığımızdır.
Hissedilen bilgi nedir
“Hissedilen Bilgi”yi bir kaç cümleyle maddeler halinde tanımlamaya çalışalım:
• Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda bir bilgiye göre His şekillenmesi.
His’sin bilgiye göre hislenmesi, bir bilgi karşısında His’sin hislenmesi.
• Saf His’in “bilgi”ye uygun bir kıvama girerek tertip alması.
Saf His bir bilgiyle karşılaştığı zaman o bilgiye göre kıvamlanır ve bir tertip alır.
• İnsanın kendi Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu çerçevesinde Kul Zat’ın, Kul Zat’ta, Kul Zat’a göre “HİS SURETLER” oluşturması.
İşte bu his suretleri biz Mânâ kelimesiyle ifade ederiz.
Şimdi, Allah Fıtratı Üzere, Ahseni Takviym vasıfla ve Halifetullah göreviyle yaratılan insanın bazı “mana”larına birlikte bakalım:
“Hazır bulunan mana”
• İnsanın kendisinde hazır bulduğu bir ilk mana vardır:
Bu “AKIL” manasıdır. Akıl bir manadır ve insan akıl manasını ilk ve hazır olarak bulmuştur. Bu mana aslında ef’al âleminin kumaşı mahiyetindedir, sanki ef’al âlemi bu kumaştan biçilmiştir.
“Akıl”la ilgili başlığımız gelecek, burada yalnızca onu “mana” olarak görüp geçiyoruz, detayını kendi başlığı altında göreceğiz. Şimdilik aklı “hazır bulunan mana”ya bir örnek olarak verdik.
• Bir diğeri, insanın bir uyarı ile açılan manası da vardır, bir uyarı sonucu bu manası açılmıştır:
Allah’ın dileğinin sureti “Kendini Bil” emri alınca; insan kendine biçilen kalıbındaki Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nu mana olarak bilir. Ve bu hissini, yani tanıdığı bu manayı “BEN” diyerek ifade eder.
İnsan böylece, Kendinde Kendine Göre Var halini mana olarak bilir; bu mananın adı NEFS’tir.
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, Kul Zat’ta bir mana olunca, yani bir his olarak belirince bu mananın kimliği NEFS olur.
Daha önceki anlatımlarımızda anlatımın gereği olarak bu kavramları birbirlerinin yerine kullandık ve Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, Kendinde Kendine Göre Var olan ve Nefs için; “Bakılan pencerelere göre farklılıkları vardır ama aynı şeylerdir” dedik. Şimdi detaylandırıyoruz:
Mana gelince his, nefs olur. Sonra “Ben” gelir
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu Kul Mertebesinde olan o zatta mana olunca orada bir His olarak belirdi. İşte bu beliren His, bu mana kimlik kazandı; NEFS oldu.
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu henüz “Ben” diyerek takdim edilmeden önce His bakımından, manaya dönüşüp NEFS kimliği kazanmış haline göre, daha “saf”tır, yani Ana His’e daha yakındır.
Bir iki cümleyle şöyle söyleyelim: Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’na “Kendini Bil” emri verildikten sonra o kendini hissedince “His” oluşuyor. Ve bu hissine, yani tanıdığı bu manaya o “BEN” diyor. İşte o emir verilmediği zaman, daha doğrusu o emirden önce Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu His bakımından daha “saf”tır. O emirden önce o, kendini hissedip de bir manaya dönüşüp “Nefs” diye isimlendirdiğimiz kimliği kazanmış olduğu o halden daha “saf”tır.
Fark ettik ki Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu o şartlarda “Ben” diyerek bir mana, bir nefs olarak saflığını bir derece düşürdü, aşağı indirdi.
Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu Ana His’e daha yakındır.
Ona “Kendini Bil” emri geldikten sonraki mana o anda Billahi anlamda bir manadır. Bu yüzden kişi, o manayı, o nefsi takdim ederken “Ben” dediğinde o takdime “B” Takdim Formu “BEN” deriz. Bu “BEN” deyiş Billahi anlamda bir takdimdir. İşte o zaman, kişi o haliyle Allah adına BEN demeyi öğrenir.
Çok önemli bir şey ki, kişi bu BEN deyişi öğrenirken o bir tercih değildir!!!
Dünya hayatı yaşantımızda ise “BEN” deyiş bizim için bir tercihtir. Ama bu manalar onda açılırken o bir tercih değildir. Çünkü o noktada kişi henüz, tercih yapacağı başka bir mana ile tanışmamıştır. Henüz başka bir mana ile tanışmamıştır, “tercih” diye bir konu önüne gelmemiştir, onun için böyle bir şey söz konusu değildir; o noktadaki “BEN” deyiş tercih yapmaksızın öğrenilen bir manadır.
“Allah adına BEN” diyebilmek bir tercih yapmadan kalıbına işlenmiş bir manadır ve bu insan için çok önemli bir şeydir.
• İnsanın bir “Bilgi” sonucu açılan manası da vardır:
Bu Allah’ın “Rabbiniz Ben değil miyim?” seslenişiyle öğrendiği bilgi vasıtasıyla oluşan hisle açılan bir manadır; yani “Rabbimiz Allah’tır” manasıdır.
Bir bilgi öğrendi;
O bilgiyle bir his yüklendi;
O hisle bir mana açıldı;
Ve “Rabbimiz Allah’tır” dedi.
Onda “Demek ki Rabbimiz Allah’mış” hissi, manası açıldı;
Kazandığı bu manayı; “Evet, Rabbimiz Allah’tır, bilfiil şahidiz” diyerek dile getirdi, ifade etti.
Burada bilginin iki halini birden görüyoruz:
Önce bir bilgi manaya sebep oldu, mana açıldı.
Sonra o ortamın şartları çerçevesinde o manayı ifade etti.
Ancak dikkat ediniz lütfen; o noktada, bu mana da, mananın ifadesi de bir “tercih” değildir, “Rabbimiz Allah’tır” manası ona bir tercih olmaksızın nakşedilmiştir.
O noktada o henüz tercih edilecek bir kıyas bilgi bilmiyor ki!
İnsan Allah Fıtratı Üzere yaratıldığından onun Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda da Allah Fıtratı’na uygun His şekillenmeleri oldu. Yani, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun His ortamında Allah Fıtratı’na uygun His Suretler oluştu. Başka bir değişle, insan kalbında, insanın kalıbında Allah Fıtratı’na uygun manalar açıldı.
Manalar güzel, manaların ifadesi güzel olunca da Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu insan için Ahseni Takviym olarak vasıflandı. Buradaki “güzel” elbette Kur’an’ın tanımladığı “güzel” manasıdır.
Allah Fıtratı’na uygun manalar “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır” ana manası hâkimiyetindedir.
FITRAT ÜZERE MANÂLAR -1-
ASAYİŞ
24 Mart 2023GÜNDEM
24 Mart 2023GÜNDEM
24 Mart 2023ASAYİŞ
24 Mart 2023ASAYİŞ
24 Mart 2023UNCATEGORİZED
24 Mart 2023UNCATEGORİZED
24 Mart 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.