Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 102

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 18 Ekim 2018 Perşembe 13:17:21
 

KİŞİ İÇİN BU PAYLAŞACAKLARIMIZDAN
DAHA ÖNEMLİ BİR ŞEY YOKTUR
Talip için başlangıç çizgisi olarak tanımladığımız nokta olan “iyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn”in “salih amel” yani ilişkiler kapsamını ele almaya başlıyoruz. Cümleler daha önce gördüklerinize göre daha anlaşılır olsa da konu ağır. Yine bunu diyeceğiz: Başlangıç çizgisi iyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn’dir. Cümle bu kadar anlaşılır ama konu ağır. İnşâAllah Rabbim izah edebilmeyi ve başarmamızı lutfeder. Dikkatle ve gerektiğinde bir kaç kez tekrar ederek okursanız inşâAllah çok daha faydalı olacaktır. Aslında artık “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn”i bağlama aşamasına da geldik, konuyu sonuca bağlıyoruz. Özellikle fark eden kimse için “dünya ve âhireti için bundan önemli bir şey yoktur” dediğimiz şeyi konuşacağız. Kişi için bu paylaşacaklarımızdan daha önemli bir şey yoktur. Konuyu çok anlaşılır cümlelerle, çoğunluğu kesret cümlesi olan dünya hayatı kurallarına ait cümlelerle ele alacağız, hayrlısıyla siz de gayret gösterin inşaAllah.
YÖNELİŞİMİZİ AMELE VE HATA GEÇİRELİM
“Âmenû Billâhi ve Amilus Sâlihâti” mânâsı tevhidde tek mânâ, bir cümle olmasına rağmen biz onu kesret diliyle “Îman ve Amel” olarak ayrıştırdık. Îman kısmına yöneliş, amel kısmına da ilişkiler dedik. Yöneliş’i önceki yazılarımızda epeyce tefekkür ettik, yönelişteki sapmaları da ana hatlarıyla ele aldık. Şimdi İlişkiler’i yani işin amel kısmını, yaşantı boyutunu incelemeye çalışacağız.
Yönelişimizde bir beyanda bulunmuştuk: Kesinlikle şehâdet ederim ki; “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan ancak ALLAH’tır. Başka “Müstakilen VAR ve Muhtar” YOKTUR. Başka “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddiaları yalandır, iftiradır, bâtıldır ve “YOK” hükmündedir. Ve yine kesinlikle şehâdet ederim ki; Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz, Allah’ın Kulu ve Rasûlü’dür.” Biz bu beyanımızla ilgili bir de duâda bulunuz: “Alâ hâzihiş şehâdeti nahyâ ve aleyhâ nemûtü ve aleyhâ nüb’asü İnşâAllah: Allahım bir şehâdette bulundum. Beni işte bu şehâdet üzerine yaşatıver, bu şehâdet üzerine canımı alıver, bu şehâdet üzere de diriltiver.” Âmîn.
Bu nokta kişinin yönelişi idi. Şimdi bu yönelişle, bu idrakla ilişkilere, amele, hayata geçiyoruz. Bu yaptığımız duayı ilişkiler yani salih amel olarak kendimize söylersek, yani onu kendimiz için bir karara dönüştürürsek, yönelişte söylediğimizle aynı mânâda olmak üzere şöyle deriz: Allahım’a bir şehâdette bulundum. Bu şehâdete uygun bir hayat tarzı oluşturmalıyım, bu şehâdetin idrakıyla son nefesimi vermeliyim, bu şehâdetin idrakıyla yeniden dirilmeliyim, inşâAllah. Ya Allah, Bismillah…
YÖNELİŞ CÜMLESİ, İLİŞKİLER
CÜMLESİ VE BİR DE NORMAL DÜNYA
HAYATININ BAKIŞINI YANSITAN CÜMLE
Önce Rabbimize yönelip bir şehâdette bulunduk ve dedik ki; Allahım bir şehadette bulundum, beni bu şehâdet üzere yaşatıver. Dikkat edin, “bu şehâdet üzerine yaşayacağım Allahım” demedik. Allah’a söylerkenki yöneliş cümlemiz nasıldı? “Allahım bu şehâdet üzere beni yaşatıver, bu şehâdet üzere canımı alıver, bu şehâdet üzere de beni diriltiver.” Böyle yöneldik ve ilişkilere yani hayata döndük. Şimdi aynı mânâda olmak üzere o cümleyi kendimize şöyle söylüyoruz: “Allahım’a bir şehâdette bulundum. Bu şehâdete uygun bir hayat tarzı oluşturmalıyım.” Dikkat edin, bu bir karar vermedir. Allah’a yönelirken karar veremeyiz, çünkü karar yani hüküm yani emir Allah’a aittir. Ama kendimize karşı söyleriz. Burası önemli! Kendime diyorum ki; yaptığım şehâdete uygun bir hayat tarzı oluşturmalıyım, bu şehâdetin idrakıyla son nefesimi vermeliyim, bu şehâdetin idrakıyla da yeniden dirilmeliyim. Sonra da “inşâAllah” diyerek kararımı hemen Âmentü Billâhi îmanına bağlıyorum. Dünya hayatı kurallarına ait cümleler kullandık ama “inşâAllah” diyerek onu oradan çektik çıkardık, başlarken de “Yâ Allah, Bismillah” dedik. Çünkü bir işe başlıyoruz, kıpırdıyoruz. “Ya Allah, Bismillah” kıpırdamak demektir, kıpırdamanın ifadesidir, ismidir. İlişkiler bölümünde kıpırdayacaksınız, kıpırdama bölümüne geldik. Böyle bir konuyu dünya dili alışkanlıklarına ve kurallarına göre söyleseydik cümle nasıl olurdu acaba? Üç farklı cümle vardır: Yöneliş cümlesi, ilişkiler cümlesi ve bir de normal dünya hayatının bakışını yansıtan cümle. Normal hayatta yetkili birisinden bir şey isterken “bana şu mevkiyi, şu arabayı, şu maaşı, şu imkânları ver” derken, bunu anlatırken nasıl söyleriz? “Yetkili ile görüştüm, o bana şu arabayı, şu maaşı, şu imkânı verecek” deriz. Dikkat edin, üçü farklı. Dünya hayatı ilişkilerine ait cümlelerde, Allah’a talepte bulunurken kullandığımız yöntemi kullanmıyoruz. Yönelişte dedik ki; Allahım yaptığım şehâdet üzere beni yaşatıver. İlişkilerimizde ise yine aynı mânâda olmak üzere dedik ki; yaptığım şehâdet üzere bir hayat tarzı oluşturmalıyım. Dünya kurallarına göre yaşarken, birisinden bir şey istediğimizde ise dedik ki; bana şu yetkili bunu verecek. Farkı izah edebildim mi? Bu fark çok önemli ve dünya kurallarına uymaz. Çünkü dünya hayatıyla âhiretin hiç ilişkisi yoktur, hiç. Siz “Allah bana şunu verecek” diye kıpırdamadan bekleyerek yaşayamazsınız, böyle amel olmaz. Ama yönelişte siz yoksunuz; olmadığınız amelde sevabınız da olmaz. Yönelişte ise siz olursanız yönelişiniz bozulur. Allah’a yöneldiğinizde cümlelerinizde siz (müstakilen var ve muhtar) olmamalısınız. O yüzden Yönelişte diyoruz ki, Allahım bana veriver. İlişkilerde ise “Allahım bana veriver” mânâsında olmak üzere “şöyle yapmalıyım, bu şehâdet üzere yaşamalıyım” diyoruz. Dünya işlerinde ne diyoruz? Yetkiliden istedim, verecek. Ne kadar farklı değil mi? Bir iş bu kadar açık olabilir ve bu paylaştıklarımız başlangıç noktası, ileri bir nokta değil. Henüz başlama çizgisini konuşuyoruz, hep o çizgiye gelmeye çalışıyoruz.
KURTULUŞ İÇİN BEYAN YETERLİ DEĞİL, DOĞRU BEYANI KURTULUŞ İÇİN YETERLİ SANMAYALIM
Biz neden hep o başlama çizgisini netleştirmeye çalışıyoruz? Çünkü İslâm’a başlama çizgisi dünya hayatı kurallarıyla tanımlanamaz. Bildiğimiz câmi cemaati de, tasavvufla uğraşanlar da onu dünya kuralları ile tanımladıkları için başarı elde edemiyorlar. İslâm’a başlangıç çizgisi Kur’ân prensipleriyle tanımlanmalıdır, dünya hayatı kurallarıyla tanımlanırsa başarı elde edilemez.
Ankebût-2: “İnsanlar fitneye düşürülmeksizin (imtihan edilmeksizin, sadece) iman ettik demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar?”
Ayet diyor ki: Bir beyanda bulundun ama imtihan edilmeden bırakılıverileceğini sanma. Bunu kime söylüyor? Doğru beyanda bulunana! Yanlış beyan sahipleri zaten hiç muhatap alınmıyor. Tevbe Sûresi’nden hatırlayın, yanlış îmandaki insanlarla Allah ve Rasûlü muhatap olmaz. Kur’ân’ın, Rasûlullah’ın ve Allah’ın muhatap alması için doğru îman şarttır. Bu ayet bizi uyarıyor: Diyor ki yönelişinizde bir şehadette, bir beyanda bulundunuz. Doğru îmana ait o beyanda bulundunuz diye bırakılıverileceğinizi sanmayın! İnsan fitneye düşürülmeksizin, imtihan edilmeksizin bırakılmaz. Ayette geçen “fitneye düşürülmek” ifadesi başlangıç çizgisi için önemli, onu anlamaya çalışacağız. Ama öğreniyoruz ki kurtuluş için beyan yeterli değil, doğru beyanı kurtuluş için yeterli sanmayalım.
BU BİR İMTİHAN AMA İMTİHANIN ÖZEL
BİR İSMİ VAR: FİTNEYE TÂBİ TUTULMAK
Bizim bu beyanımızla ilgili imtihanı oluşturan bir dünya hayatı var. Ayetten anlıyoruz ki yaptığımız beyanla ilgili imtihana “dünya İmtihanı” deniyor. Ancak âyette imtihan için kullanılan kelime çok ders verici, çünkü o kelime imtihanın hem tipini hem sorusunu doğrudan belirtiyor: Fitne! Bu kelimede hem imtihanın özelliği hem sorunun kendisi var. Bu bir imtihan ama imtihanın özel bir ismi var: Fitneye tâbi tutulmak. Ayetteki “insanlar fitneye tâbi tutulmadan” ifadesi imtihanın tipini ve sorusunu gösteriyor. Fitne nedir? Fitne kafa karıştıran hamlelerdir, bir konuda ikilem oluşturan fikir ve görüşlerdir, kararsızlığa sebep olan hücumlardır. Bu gibi şeylerin tümünü fitne kelimesi içerir; hepsini bir kelimeyle tanımlayacak olursak fitne ikilem demektir. İnsanlar fitneye, ikileme yani îmanıyla ilgili bir tereddüde düşürülmeden bırakılacaklarını sanmasınlar! Âyetten öğreniyoruz ki: İmtihan sorusu bizde ikilem oluşturan zanlardır. Neye karşı ikilem? Âmentü Billâhi îmanına karşı. İmtihanın sorusu budur: Yalnızca bu konuda ikilem oluşturan zanlar bizim imtihan sorumuzdur! Dünya hayatı bu konuda bir fitnedir. Yani dünya hayatı öyle bir şeydir ki insanların çoğunu Allah’ın varlığı hakkında tereddüde sokar. İnanmayanlar öyledir. İnananları ise Allah’ın vasıfları hakkında tereddüde sokar. Efendimiz (SAV) tebliğini yaptığında onu kabul etmeyen müşrikler, Allah’ın varlığına itiraz etmediler. Efendimiz (SAV)’in sunduğu Allah’ın vasıflarına itiraz ettiler.
İKİLEM BU İKİ ŞIK ARASINDADIR.
BU ANA KONUYU HALLETMEYEN ALT BAŞLIKLARLA UĞRAŞIR DURUR
Dünya hayatı fitnesi dediğimiz ikilem oluşturan zanlar şöyledir: İnanmakta zorlananları “var”lığında tereddüde düşürür, inananları da Allah’ın vasıflarıyla ilgili tereddüde sokar. Peki, bu ortamı hazırlayan nedir? DûniHi algı ve zanları! İmtihanın zemini budur. “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızı hatırlayın, tamamen dûniHİ algı ve zanlarını anlatır. O yazıların tümünü okumak için “Aşağıları Aşağısı” kitapçığımıza da bakabilirsiniz. Dünya hayatının bir fitne olması, böyle bir ikilem olduğu için dünya hayatının her an bir tercih olması demektir. Yani dünya hayatında “her an bir tercih yapacaksınız” demektir. Bu tercihin birçok listesi yoktur, o yalnızca bir şeydir. Diğer tarifler ve listeler insanları amel yapmaktan uzaklaştıran, İslâm’ı anlamayı zorlaştıran uydurulmuş listelerdir. İkilem bir şeydir. Ve sadece o şeyin A ve B şıkkı vardır, sadece o şey üzerinde tercih yaparsınız: “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiası! İnsan ya bu iddiayı tercih eder ve ona göre hayat tarzı oluşturur veya “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” îmanını ve bunun hayat tarzını. İkilem bu iki şık arasındadır. Diğerleri yani yapılan tüm listeler bunların alt başlıklarıdır, detaylardır, teferruatlardır. Bu ana konuyu halletmeyen alt başlıklarla uğraşır durur. Hedefi dışındakilerle uğraşıp durmak sınavı geçmeyi sağlamaz.

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 102-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER