Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 33

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Temmuz 2018 Çarşamba 13:31:13
 

AYETLERLE KIYAMET
HALİNİ TEFEKKÜR EDİYORUZ
Kıyametteki insanın halini anlamaya, o anı tefekkür etmeye ve yaşamaya çalışıyoruz, ayetlerle:
Ya-Sin; 51-53: “Sur’a nefh olunmuştur. Bir de bakarsın ki, onlar ecdesden (kabirlerinden) Rablerine koşuyorlar. (O vakit) dediler ki; vay bize! Merkadimizden (uyuyacak yerimizden) bizi kim ba’s etti. Bu Rahman’ın va’d ettiğidir ve murseliyn (rasûller) doğru söylemiştir. Sadece sayha-i vahide (İsrafil’in Sur’u) oldu. Bir de bakarsın ki onlar, toptan huzurumuzda hazır kılınmışlardır.”
“(O gün) onların hepsini haşretmişiz (toplamışızdır); öyle ki, hiç birini ihmal etmeksizin. Saf saf Rablerine arz olunmuşlardır. Andolsun ki sizi ilk yarattığımız gibi bize geldiniz. Belki siz, sizin için bir mev’id (hesap için va’dedilen bir zaman) oluşturmayacağımızı sandınız.” (Kehf; 47, 48)
“O gün onlardan her bir kişinin, kendisine yeter bir meşguliyeti vardır.” (Abese-37)
“Bir dost bir dostu soramaz.” (Me’aric-10)
“Sur’a nefh olunmuştur. İşte bu yevm’ül vaıyd (uyarıldığınız gün)dür. Her nefs beraberinde bir sevk edici (melek) ve bir şahid (melek) ile gelmiştir. (Kaf; 20, 21)
“(An o) gün(ü) ki her nefs gelir, kendi nefsinden (kendini kurtarmak için) mücadele eder. Her nefse yaptığı şeyler(in karşılığı) tam verilir. Ve onlar zulme uğratılmazlar.” (Nahl-111)
“Ey, insan! Kerim olan Rabbine (ortak olmaya) nasıl cüret ettin? Seni Rabbine karşı cüretlendirip aldatan nedir (ki O’na kâfir oldun)?” (İnfitar-6)
“Onlar, hanîfler olarak Diyn’i O’na (yalnız Allah’a) halis kılarak Allah’a kulluk yapmalarından, salâtı ikame etmelerinden, zekâtı vermelerinden başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte budur Diyn-i Kayyime (Hakk Diyn).” (Beyyine-5)
“O halde (rasûlüm), azîm sahibi rasûllerin sabrettiği gibi sen de sabret, onlar hakkında acele etme. Onlar tehdit edildikleri şeyi gördükleri gün, sanki gündüzden bir saatten başka kalmamış gibi olurlar. Bu yeterli bir tebliğdir. Fâsıklar kavminden başkası helak edilir mi (hiç)?” (Ahkâf-35)
“Ki, o gün Râcife (1. Sur) sarsar; onu Râdife (2. Sur) izler. O gün kalbler (bir kaygıyla) çarpar.” (Naziat; 6-8)
“O vakit, kazîm (gamla dolu) olarak kalbler hançerelerin yanındadır.” (Mü’min-18)
“Sizi çağıracağı gün, O’nun Hamdı ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki (kabirlerinizde) ancak pek az kaldınız.” (İsra-52)
“(İşte o gün onlar) zillet içinde bakarak, başlarını dikerek koşuşur haldedir. Gözleri kendilerini bile görmez. Fuadları heva’dır (içinde bulundukları durumu çözememektedirler).” (İbrahim-43)
BA’S ANINDA, YAŞADIKLARIMIZ
KISA BİR ZAMANMIŞ GİBİ ZANNEDİLECEK, ÇÜNKÜ ZAMAN DİLİMİ DEĞİŞTİ
“Onu gördükleri gün (dünyada) sanki onlar hiç kalmamışlardır. Ancak bir aşiyye (akşam vakti), yahut duha (kuşluk zamanı) kadar kaldıklarını sanırlar.” (Nâziât-46)
Bu, o anki insanların önemli hislerinden birisidir. Hesap günü için ba’s olduklarında başka bir yere geldiklerini fark edince, kendilerini dünyada hiç kalmamış gibi hissederler; sanki orada hiç kalmadılar. Bu hissin yaşanacağını ayetlerde okuyunca, sanki kabir azabı yokmuş gibi yorum yapıp yanılanlar oluyor. İnsanın kendini dünyada hiç kalmamış gibi sanması, “bu yaşantı yok, kabir azabı yok” demek değildir. Allah muhafaza, ölene kadar çok acı ve çile çekmiş bir insanı düşünün, ona o ömür ne uzun gelir. Ama o kişi ba’s anında ömrünü birkaç saniye gibi hissedecektir. Böyle hissetmesi, dünyada yaşadıklarının olmadığı anlamına gelmez. O acıları yaşadı ama o an öyle sanıyor. Böyle hissetmesi, o kişinin kabirde azab çekmediği anlamını getirmez. İnkârcı, yalancı o azabı çeker. Ayetlerde gördük, firavun ve ailesine sabah akşam o azap arz olunuyor, azabı yaşıyorlar. Ba’s anında, yaşadıklarımız kısa bir zamanmış gibi zannedilecek, çünkü zaman dilimi değişti, yeni bir arz ve yeni bir semada yaşanıyor. Öyle olduğu için yeni bir zaman anlayışı var. Zihin girdiği zaman anlayışını daha önceki zaman anlayışıyla kıyaslayınca önceki zaman ona çok kısa gibi, yok gibi geliyor. Böyle hissetmesi, içinde bulunduğu yeni zaman anlayışı sebebiyledir.
KEŞKE “SEMİ’NA VE ETA’NA”
DİYENLERDEN OLSAYDINIZ
“(Allah, inkârcılara) ‘yeryüzünde kaç yıl kaldınız?’ diye sorar. ‘Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık, işte sayanlara sor’ derler. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; Keşke, siz (bunu) bilmiş olsaydınız! Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun; 112-115)
Keşke bunu bilseydiniz! Yani uyarıldığınızda keşke işitip anlayabilenlerden, “semi’na ve eta’na” diyenlerden olsaydınız.
“Aralarında gizli gizli şöyle derler: ‘Dünyada sadece on gün kaldınız.’ Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve en akıllı olanı o zaman ‘bir günden fazla kalmadınız’ der.” (Ta-Ha; 103, 104)
Aralarında konuştukları bir dönem var, dikkatinizi çekiyor mu? Ayetteki bu hal, hesap için ba’s oldukları, hesaba dirildikleri sırada birbirleriyle konuşabildikleri bir dönemi kapsıyor.
“Onları haşredeceği gün, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zannederek aralarında (birbirleriyle) tanışırlar. Allah huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.” (Yunus-45)
“O saat kıyam ettiği gün, mücrimler bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Böylece çevriliyorlardı. Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise dedi ki: Andolsun ki; Allah’ın kitabında (hükmettiği gibi) ba’s gününe kadar kaldınız. İşte bu ba’s günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz. O gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermez ve razı etmeleri de istenilmez.” (Rum; 55-57)
“(Allah buyuracak:) ‘Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin.’ Her ümmet (ateşe) girdikçe yoldaşına lanet edecek. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler için “Ey Rabbimiz, bizi işte bunlar saptırdı, onun için onlara ateşten bir kat fazla azab ver” (diyecek. Allah da): “Zaten herkes için bir kat (daha fazla azab) var, fakat siz bilemezsiniz” diyecektir. Öncekiler sonrakilere, sizin bize üstünlüğünüz yok, siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın derler.” (A’raf 38, 39)
“O gün mazeretleri zalimlere fayda vermez. Hem o lanet (Allah’tan uzaklık) ve hem de yurdun kötüsü onlarındır.” (Mü’min-52)
“İNSANLAR KIYAMET GÜNÜ
ÜÇ KEZ HUZURA ARZ OLUNUR”
Efendimiz (SAV) buyurdular: “İnsanlar kıyamet günü üç kez huzura arz olunur. Bunlardan ikisi karşılıklı kavga, mücadele ve özür beyan etmedir. Üçüncüsü, ellerde amel defterlerinin uçuştuğu arzdır.”
Ayetlerde de bu hadiste de gördük ki üç kez huzura geliniyor. İlkinde tartıştıkları bir arz oluş var. Birbirlerine “senin yüzünden böyle oldu, şöyleydi, böyleydi” gibi ithamlarda bulunup tartışıyorlar. Veya inananların onlara “sizin haberiniz yok, biz bunları ayetlerden okumuştuk, bu böyleydi, biz zaten bugünü, bu anı bekliyorduk” demeleri bu ilk arz edilişte yaşanıyor. Daha sonra ikinci arz var, bu sefer mazeret ürettikleri bir zaman yaşanıyor. Hatta bu mazeretlerden birisi, onların dünyadaki iddiacı/muhtar yaşantılarına ait huylarının devam ettiğinin göstergesidir; kendilerini aklamaya girişiyorlar. Onlara “orada ne kadar kalmıştınız?” denildiğinde “bir gün veya bir günden az” gibi ne hissediyorlarsa onu söyleyip mazeret üretiyorlar: “Orada bir saat ya kaldık ya kalmadık, fazla kalmadık ki! O kadar kısa sürede ne ameli yapacaktık?” deyip o hissi bahane olarak kullanıyorlar: “Fazla kalmadık ki sâlih amel işleyelim” veya “bizi başkaları kandırdı” gibi mazeretlere devam ediyorlar. Ama Rum-57. ayet “onların mazeretleri onlara bir fayda vermez” diyor.
“O gün, Ruh ve melaike saf saf kıyamdadır. Rahman’ın izin verdiği hariç kimse konuşamaz haldedir. O (izin verilen) de ancak doğruyu söyler.” (Nebe-38)
 “RAHMAN” DEVREYE GİRİYOR
Bu kapsamdaki ayetlerde “Rahman” geçiyor, çünkü adalet ve adaletle hüküm başlıyor. Bu yüzden, o an verilen izinlerdeki mantık Rahman ile ilgilidir; Rahman’ın izin verdiği hariç kimse konuşamaz. O anki konuşma ve izinler, kişi dünyada yaşarken ne hak etmişse onunla ilgilidir, yani hak ve hukukla ilgilidir.
“O geldiği gün, Bi-iznihi müstesna hiçbir nefs konuşamaz. Onlardan kimi şaki, kimi de saiddir.” (Hud-105)
“O gün ölçü yapmak Hakk’tır. Artık kimin (sevap) tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin tartısı hafif gelirse, onlar, ayetlerimize karşı haksızlık etmeleri sebebiyle kendilerini hüsrana uğratanlardır.” (A’raf; 8-9)  
TAKVA SAHİPLERİ ÇOK
MERHAMETLİ OLAN ALLAH HUZURUNA
 TOPLANDIĞINDA RAHIYM DEVREDE
Ayetteki “ölçü” mizan manasındadır. Ekonomici arkadaşlar mizan kelimesini bilir, yanılmıyorsam daha çok “bilanço, denkleştirme, hesap-kitap” mânâsındadır. Dolayısıyla, ayette geçen mizan, sevap ve günahın bir bilançosunun ortaya çıkacağını anlatmaktadır. O mânânın ifadesi olarak mealde “ölçü” yazılmış. “O gün Rahman gereği ölçü artık haktır” ifadesi, bu mizandaki sevap-günah bilançosuna, tartısına bakıldığını gösterir.
“O gün sapması/eğriliği olmayan davetçiye tabi olunur. Rahman için sesler huşûdadır. Derinden gelen iniltiden başka ses işitilmez. O gün şefaat fayda vermez. Sadece Rahman’ın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesna.” (Ta-Ha; 108-109)
“Takva sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah’ın huzuruna topladığımız; günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahman’ın nezdinde söz ve izin almaya hak kazanmış olandan başkasının şefaate güçleri yetmeyecektir.” (Meryem; 85-87)
 Ayette hem Rahman hem Rahıym (her iki mana) birden var. Takva sahipleri çok merhametli olan Allah huzuruna toplandığında Rahıym devrede. Hüküm verileceğinde, biri konuşacağında Rahman ismi çalışıyor.
“O saat kıyam ettiği gün, mücrimler ümidini kesip susarlar. (Allah’a koştukları) ortaklarından kendilerine hiç bir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar ortaklarını da inkâr edeceklerdir. O saat kıyam ettiği gün, o gün mü’minlerle inkârcılar birbirlerinden ayrılacaklardır.” (Rum; 12-14)
 Onlar daha önce karışıklardı ve konuşuyorlardı, özellikle dünyada kaldıkları gün sayısıyla ilgili tartışıyorlardı. Rum Suresi 55, 56 ve 57. ayetlerde gördük, mü’minler onlara “biz dünya hayatında okumuştuk, Allah’ın hükmü böyleydi, sizin haberiniz yok” diyorlardı. Şimdi artık ayrılacaklar:
“Siz üç nevi olacaksınız; ashab-ı meymene (sağ tarafın ehli), ne ashab-ı meymenedir? Ashab-ı meş’eme (sol tarafın ehli), ne ashab-ı meş’emedir? Ve sabikun (saadet ve şekavet ehlinin ikisini de geçen) sabikundur. İşte onlar mukarrebun’dur.” (Vakıa; 7-11)
“Kimin (sevap) tartısı ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar nefislerini hüsrana uğratanlardır, cehennem içinde ebedi kalıcılardır.” (Mü’minun; 102-103)
“O gün sur’a nefh olunur. O gün mücrimleri zurka (korkudan gözü göremez, a’ma) olarak haşrederiz.” (Ta-Ha; 102)
“Kim zikrimden yüz çevirirse, onun için dar bir maişet (güç bir yaşantı) vardır ve onu kıyamet günü a’ma olarak haşrederiz. (O vakit) der ki: Rabbim beni niçin a’ma olarak haşrettin, aslında gören birisi idim? (Rabbi) dedi ki: İşte böyle! Ayetlerim sana geldi de onları unuttun. Bugün de sen unutulursun.” (Ta-Ha; 124-126)
“Unuttun, unutulursun!” Bu önemlidir. İnsanın nankör yapısı anlatılıyor. Nankör verileni ve vereni unutandır; verileni de vereni de umursamaz! Dolayısıyla ayet diyor ki, şükürden ve hamdden uzak kaldın/unuttun, şimdi sen de unutulan olursun. Dünyadayken görüyor olmasının Allah’tan olduğunu bilmediği için, onu kendi yeteneği ve gücü sandığı için veya dünya ehli bilim adamlarının açıkladığı sistemle görüyor olduğunu zannettiği için verileni ve vereni unuttu. Vereni unuttuğu için, ona o görmeyi veren Allah görmeyi onun elinden aldı ve o şimdi a’ma! Bu nasıl bir a’ma oluştur? Korkudan a’ma oluştur, o gün kişi korkudan ama olmuştur, o günün dehşetinden hiç bir şeyi göremeyen a’madır o! Günlük yaşantıda da “sıkıntıdan gözüm birşey görmüyor” demez miyiz? O halin çok çok hafifini dünyada yaşamaktır bu. Zaten dünyada neyi yaşıyorsanız, ahirettekinin çok çok hafifidir. Ahirettekinin şiddetini anlamak için onu sonsuz bir çarpanla, sonsuz bir katla çarpın. Lezzet de öyledir, acı da. Dünyada ne size çok lezzetliyse onun cennetteki lezzeti, o çok yüksek bir katla çarpılarak biraz hayal edilebilir. Korkudan gözlerin dönüşü, a’ma oluşu da öyledir…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti