Yine bir dünya kupası… Futbol dünyasının en büyük seyir arenası… “Futbol asla sadece futbol değildir” tezine karşı bir arena… Bırakın Fransa’yı, Almanya’yı, İsveç’i filan; elâlemin tâ Uruguy’lardan, Peru’lardan, Meksika’lardan , dünyanın bir ucundan Rusya’ya gelip tirübünleri rengârenk donatmalarını gıptayla izliyorum…
Peki, bu “Dünya Kupası” nereden çıktı? Hangi takımlar, daha doğrusu hangi ülkeler kazandı dünya kupalarını bugüne dek?
Coupedu Monde, World Cup, Dünya Kupası adlarıyla futbol literatürüne geçen futbol maçları organizasyonu ilk kez 1930 yılı Mayısı’nda Uruguay’da düzenlenmiştir. O zamanın FİFA başkanı Jüles Rime’nin adının verildiği bu organizasyonun sonunda Uruguay’ın elleri uzanmıştır şampiyonluk kupasına… 13 ülkenin katıldığı bu şampiyonaya; Avrupa’dan Belçika, Fransa, Romanya ve Yugoslavya Atlas Okyonusu’nu üç haftalık bir yolculuktan sonra geçerek merhaba demişlerdir Muslera’nın dedelerine…
Bugüne kadar oynanan 20. Dünya Kupası’nı beş kez Brezilya Brezilya, dört kez İtalya, dört kez Almanya iki kez Arjantin, iki kez Uruguay kazanmışlardır… Kupaya 18. kez katılıyor Brezilya.. Meksika ise 13. kez katılmış olacak bu kez; ancak bir türlü şampiyonluk kupasına değmemiş elleri “amigoların”… İngiltere (1966), Fransa (1998), İspanya (2010) birer kez kaldırmışlar bu ünlü kupayı…
Geçen Cuma başlayan Dünya Kupası da 21. Dünya Kupası olarak futbol tarihine geçecek… Katılan takımlar kupayı kazanmak için hazırlandılar, planlar yaptılar… Hangi ülkenin milli takımı kazanacak bu kupayı bakalım? Almanya Meksika’ya 1-0 yenilerek şoke oldu; ama öteki maçları kazanıp yoluna devam eder…
“Türkiye Dünya Kupasıyla ne zaman tanıştı?” diye soracak olursak, 1950 yılında eleme guruplarında üç takım vardı: Avusturya, Suriye ve biz… Avusturya siyasi nedenlerle çekilince, milli takımımızın kaptanı merhum Gündüz Kılıç ilk on biri sürdü sahaya ve Suriye’yi 7-0 yendik. Kupaya gitme hakkı kazandık böylelikle… Ancak kupanın oynanacağı Uruguay’ın haritada bile zor bulunduğu yıllarda, çok kısıntılı olanaklar yüzünden olsa gerek gidemedi milli takımımız Uruguay’a…
1954 Dünya Kupası’na katıldığımızı hatırlıyorum hayâl meyâl… Afyon’daki evlerin %90’ında radyo filan yok… Yukarı Pazar Mahallesi’ne giden yolun başında bulunan Bahçeli Kahve’deki radyodan bölük pörçük dinlemiştik olup bitenleri… Henüz naklen yayım filan yok o zamanlar… Bir de ancak ertesi gün gelen gazetelerin “havadisleri”…
Elemelerde İspanya ile oynuyoruz, Madrit’te 4-1 mağlubuz, ikinci maçı alıyoruz İstanbul’da… O zamanlar averaj yok.. Üçüncü maç Roma’da ve 2-2.. Kura’yı Franko adlı bir çocuk çekti ve biz kazandık. Finallerde Kore’yi 7-0 yendik ama Almanya’ya 7-2 yenilerek elendik… Almanların Firitz Valter adlı müthiş oynayan bir takım kaptanı vardı. O devrin Almanya’yı 8-3 yenen efsâne Macar takımı hâlâ hatırlanır… Ünlü Puskaş, Hidekuti ve antrenör Molnar… Turgay Şeren’in adını ilk kez o yıllarda duymuştum. 1958 ‘de İsveç’te oynanan ve daha 17 yaşlarında olan Pele’nin sahneye çıktığı kupayı ve ondan sonra oynanan 1962, 1966, 1970 kupalarını sinemalarda seyretti bizim kuşak… Ne zaman ki TV girdi yaşamımıza, maçlar da girdi evlerimize…
2018 Dünya Kupası sürüyor bütün hızı, heyecanı ve sürprizleriyle ile… Kim ulaşacak bakalım mutlu sona?…