Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İHLÂS HAYAT DÖNGÜSÜ VE DECCALİYET HAYAT DÖNGÜSÜ ARASINDAKİ FARK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Nisan 2018 Çarşamba 13:31:00
 

– 147-
Dedik ki: Müttaki olmak akıllı olmaktır, bilgiye göre hareket etmektir. Kur’an’a göre akıllı olan ise, “illelleziyne amenü ve amilüs salihati” kapsamında olandır, yani “B”illahi idrakıyla iman eden ve bu imanın gereği olan hayatı (salih ameli) yapandır. Akıllı olmak bilgili olmaktan çok farklıdır. Bilgili, bildiği halde tedbir almamış olandır ve bu haliyle o müttaki değildir.
ELİNİZDEKİ PUSULA İNSAN-30’U
 GÖSTERMELİDİR. HEP MESELE BU!

Birçok ayet bize akletmeyi önerir, “hala akletmeyecek misiniz, ne kadar az düşünüyorsunuz?” der, o uyarıları böyle de tefekkür edin, aklını kullanmayanların “çok şerli” ilan edildiği ayetleri bu manada da düşünün. O ayetler gerçeği öğüde çeviren öğüt diliyledir, insan boyutundan dildir, onlara İnsan-30 ayetinin idrakını kaybetmeden yaklaşmak gerekiyor. İnsan-30’un manasını rafa kaldırıp da o öğütleri önemseyen kişinin muhtariyetini ilan etme tehlikesi çok yüksektir. Öğüt alanın halini İnsan-29 gibi düşünürsek, kişinin o öğütleri İnsan-30 idrakıyla yapması önemlidir. “Dileyen Rabbine yönelir” mealindeki ayetleri İnsan-29 ile temsil ediyoruz. İnsan-29 gereği yapacağımız dilemeyi ve yönelmeyi İnsan-30 idrakiyle yapmak gerekiyor. Bu iki ayeti bir yapmak bu yüzden önemlidir. Zaten İnsan-29 gereği olan öğütler, İnsan-30 gereği kendilerine hidayet dilenilmiş olanların hidayet kapsamındaki fiillerini vesileye çevirecek öğütlerdir. Allah bir kuluna İnsan-30’la hidayet dilemiştir, İnsan-30 gereği dilenen hidayetin vesileleri, o kul yaşarken İnsan-29 gereği uygulamalarla devreye girer. Bu yüzden, her iki ayet aynı sistemin seslenişleridir. Bunun akılla ilişkisi nedir? Şöyle: Kişi aklı kullanacağında İnsan-30’un dışına çıkmamalıdır, yaşarken İnsan-30 idraki dışına çıkmamak gerekiyor, elinizdeki pusula İnsan-30’u göstermelidir. Hep mesele bu!
Maide-44: “Kim Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
Kim Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmezse güç iddia etmiş olur. Zaten müstakil bir akıl ve irade üreten durum tespiti yapamaz ve Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmemiş olur. Ayet diyor ki: Onlar kâfirlerin ta kendileridir.
Maide-45: “Kim Allah’ın inzal ettiğiyle, hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.”
Maide-47: “Kim Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir.”
Bizzat Allah’ın sözü! Aklı bu çerçevede kullanmak gerekiyor. Ancak o zaman siz durum tespiti yapmış olursunuz, ancak o zaman Allah’ın hükmüyle hüküm vermiş olursunuz. Durum tespiti, Allah’ın hükmünün cüzün ağzından çıkmasıdır. Cüz’ün ağzından Allah’ın hükmü çıkıyorsa o durum tespiti demektir.  
İHLÂS HAYAT DÖNGÜSÜ’NE GİREBİLMEK
 İÇİN AMEL GEREKİYOR, BİLGİ DEĞİL

15. Tefekkür şemamızı tefekküre devam ediyoruz: “Ey TALİB kardeşim, bu kuralı düşün, anla ve böyle “OL” inşaAllah.”
Buradaki “OL” yani “KÜN fe YEKÜN” hem İnsan-30’u hem İnsan-29’u içeren bir tavsiyedir:
“Muhtarmış gibi davranmazsanız İnsan-29 ayetinin gereğini yerine getiremez ve İhlâs Hayat Döngüsü’nde Hakk Yol’da ilerleyemezsiniz.”
Demek ki muhtarmış gibi davranmazsanız İhlâs Hayat Döngüsü’ne giremiyorsunuz. O döngüye girebilmek için amel gerekiyor, bilgi değil! Bilgiyle giremiyorsunuz! Şunu öğrendik; İhlâs Hayat Döngüsü’ne nefs-i levvame ile girilir, nefsin levm boyutuyla meşgulken girilir. Bu amel gerektirir, “A” ve “B” muhasebesi yapmanızı gerektirir, bir tavır belirlemenizi gerektirir.
“Muhtariyet İddiası’nda bulunursanız İnsan-30 ayetinin gereğini yaşayamaz ve “DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ”nden kurtulamazsın: Muhtariyetini ilan eden de nefsine zulmetmiş olur.”  
HAYATA NASIL BAKACAĞIZ VE NASIL DAVRANACAĞIZ?
Muhtariyet ilan etmek nasıldır, onu hayatla ilişkilendirerek açalım: Aklın müstakil değil, ama aklın müstakilmiş gibi davran. Ancak; aklın müstakilmiş gibi davranmak seni aklı müstakil yapmasın. Çünkü ayrıca ne aklı müstakil olan ne de müstakil olmayan var, İlla Allah! Bunu şöyle de okuyalım: Mal mülk senin değil (buraya çok dikkat), ama mal mülk seninmiş gibi davran. Ancak; mal mülk seninmiş gibi davranmak seni mal mülk sahibi yapmasın, “benim malım, benim mülküm” haline düşürmesin. Hayata böyle bakın ve muhtar olmak nasıl oluyormuş, görün! Bunları yaşarken hayatınızın 24 saatine yaymazsanız muhtariyeti yakalayamazsınız! Her bir saniyeye yayacaksınız! Mesela, mülk önce sizin bedeninizdir. Mülk senin bedeninse cümleyi şöyle okuyabiliriz: Sen vücut sahibi değilsin, ama vücut sahibiymişsin gibi davran. Ancak, vücut sahibiymiş gibi davranırken sakın “bu vücut benim, bende güç var” tuzağına düşme! Çünkü ayrıca ne öyle bir “vücut benim” diyen, ne de “bu vücut benim değil” diyen var, illa Allah. O zaman, lütfen şunu sorgulayalım: Aklım müstakilmiş gibi, mülküm varmış gibi, vücudun sahibiymişim gibi davranışlarım var mı? Bu titizliği 24 saatimize yayıp, işleri hangi bilinçle yaptığımıza dikkat etmek zorundayız. Bu bilinçle nasıl yaşanır, bunu yaşantıdaki her detaya nasıl yayarım telaşında olmak gerekiyor. Muhtariyetten kurtulabilmek için bunu yapmak şart! Aksi halde bütün bu paylaşımlar hep bir “bilgi” olarak kalır…
BEDEN VE CİNSELLİK AYNI ŞEY DEĞİLDİR
Muhtarmış gibi davranmak gerekiyor. “Muhtarmış gibi” davranırken çabucak ve en fazla muhtariyete düşülen yer cinsel platformdur, cinsellik platformudur. İnsanların cinsel platformda çabuk muhtariyete düşme nedeni, ilan ettikleri ilahlık gücünü cinsel görünüşleriyle takdim etmeleridir. Bu çok önemli, lütfen çok özen gösterin. Bunu iyi anlamak ve mutlaka uygulayabilmek lazım! Kesin söylüyorum; bundan kurtulmadan başarı yoktur, kim ne derse desin! İlerleme yolunda o kadar çok kişi gördüm ki, bu sebepten kala kalmıştır. İlerleyemez! “Neden ilerleyemiyorum?” diye düşünür durur. Sebep budur, bu sebepten ilerleyemiyor!
Beden ve cinsellik aynı şey değildir. Cinsellik bedenin özel bir ayrıntısıdır. Bedeni yani vücudu ondan ayrı tutmak lazım! Yıllardır anlatmaya çalışıyoruz, bedeniniz var. Onu yok etmeye çalışmayın. Ama tasavvufla meşgul kişiler şöyle bir uygulama içindeler: Kendine dokunuyor “bu yok”, koltuğa dokunuyor “bu yok”… Varlıkların yokluğunu anlamaya çalışıyor; yani hayal kuruyor! Tasavvufta böyle bir şey yoktur. Bu vücut bizzat var. Ama kime göre? Diğer vücut sahiplerine göre! Bu vücud Allah’a göre yoktur! Vücudunuzu kullanarak oradan “BEN” demenize haddi aşmamak üzere izin verilmiştir. İşte, haddi aşmamak üzere izin verilmiş vücutlar arasında sizin vücudunuz da vardır; varlıklar “birbirlerine göre” vardırlar. Ama insan orada suiistimal oluşturuyor.
İKİ DÖNGÜ VAR; İHLÂS HAYAT DÖNGÜSÜ VE
DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ

İlk suiistimal kişinin bu vücuda “BEN” demesidir, ona vehmî benlik vermesidir. Birinci suiistimal budur, ama bu izin verilmiş olduğu için o yasaldır, yani yasal yanlıştır. Yanlış ama izin verilmiş. Çünkü o vücuda birisi “BEN” diyecek ki “BEN” diyen o yapı o vücudu Allah’ı tanımada, O’na yönelmede kullansın, İnsan-29’un gereğini yapsın. İkinci suistimal, vücuda bir vehmi “BEN”lik verildikten sonra ondaki güç ve özelliklere sahip çıkarak müstakillik ve muhtariyet ilan etmektir, böylece haddi aşmaktır. Şimdi artık ortada muhtariyetini ilan eden bir “BEN” idraki var! “BEN” diyen iki idrak oluştu: Birisi yasal yanlış olan “B” Takdim Formu “BEN”, diğeri muhtariyetini ilan ederek haddi aşan “A” Takdim Formu “BEN”. Başka bir tanımlamayla söylersek, ilki vehmi benliktir, ikincisi vehmin zulmeti benliktir! Bunu tasavvuf kitaplarında ayrıntılı bulamayacaksınız: İkilem denilen şeyler bu noktanın doğru anlaşılamamasından kaynaklanır. Yasal yanlış dediğimiz vehmi benlik “B” Takdim Formu “BEN”dir. Vücuda sahip çıkarak vehmin zulmetini oluşturan benlik ise “A” Takdim Formu “BEN”dir. İkisi tamamen farklıdır! Bu yüzden önce vehmin zulmetini ve onu oluşturan “A” Takdim Formu”nu çok önemsemeli, çok incelemeli, öğrenmeli ve tanımalıyız. Vehmin zulmeti izah edilmediği için insanlar “vehmi benliği” ve “vehmin zulmeti olan benliği” birbirlerinden tefrik edemiyor. Vehmi ve vehmin zulmetini birbirinden tefrik edemedikleri için. Önemle ele alınması ve yok edilmesi gereken şey, bu zulmani “BEN” anlayışıdır, vücutlar değil, beden değil! Vücut çok önemli bir tecelligahtır. Yanlış olan vücut değildir, o görüntüye “BEN” diyenin, o görüntüyü müstakil sanarak oraya bir güç iddiasında bulunmasıdır.
“Muhtarmış Gibi davranmazsan İnsan-29 ayetinin gereğini yerine getiremezsin ve İhlâs Hayat Döngüsü’ne giremezsin. Muhtariyet iddiasında bulunursan da İnsan-30 ayetinin gereğini yaşayamazsın, bu sefer de “DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ”nden kurtulamazsın.”
Şu nüansa dikkat edin: “İnsan-30 ayetinin gereğini yerine getiremezsiniz” demiyoruz. İnsan-30 ayetinin gereğini “yaşayamazsınız” diyoruz. Gereğini yerine getirmek İnsan-29’la ilgilidir. Gereğini yaşayamamak ise ona ait tecelliler olmaz demektir. O tecelliler olmayınca gereği yaşanamaz, görülemez ve Deccaliyet Kısır Döngüsünden kurtulamazsınız. Bu ifadede deccaliyetin tanımı var, deccalı ilk kez tarif ediyoruz. Deccalin bu kadar net tarifine rastlamazsınız, lütfen çok önemseyin. İki döngü var; İhlâs Hayat Döngüsü ve Deccaliyet Kısır Döngüsü. İhlâs Hayat Döngüsü’nde yaşayan kendisini “B” Takdim Formu “BEN” olarak takdim eder, çünkü o “B” hakikatiyle “BEN”dir. Deccaliyet Kısır Döngüsü’ndeki ise “A” Takdim Formu”yla “BEN” der. Muhtariyetini ilan eden Deccaliyet Kısır Döngüsünden kurtulamaz, nefsine zulmeden zalimlerden olur. Buradaki ince çizgiyi iyi anlamak gerekir. Sizi İhlâs hayat Döngüsünde sabit ve kararlı kılacak olan, İnsan-29 ve İnsan-30 ve benzer mealdeki ayetler ile hadislerin gereğini “bir” yaparak “OL”maktır.

Edep; Ya Hu-147-

 

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER