Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNŞİRAH YAZILARI – 51 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 29 Mart 2019 Cuma 13:16:02
 

Enbiya Sûresi 37. ayet bize insanın bir özelliğini söyler: İnsan acel’den yaratılmıştır. Ayetlerimi yakında size göstereceğim, acele etmeyin.
Acel, aceleci yapı, aceleci davranış demektir ve bu şeytan için çok önemlidir. Aceleci yapısı yüzünden kişi detaylı düşünmez, şeytan ve şeytaniyet de bundan yararlanır. Oysa aslında “acel” yapı çok ihtiyacımız olan bir şey. Ama onu şeytaniyet kullanırsa yanlış sonuçlar çıkar. Acel yapı bize öyle lazımdır ki ama onu hicret ettirirsek. Çorap örneği vermiştik hatırladınız mı, tersi düzü diyor. İşte çorabın tersi “A” Takdim Formu yapısıdır, düzü “B” Takdim Formu yapısıdır. Doku aynı, aynı çorap. İşte acel bu çorabın ipidir. Dolayısıyla çorabın tersi olan aceli düze çevirip hicret ettirdiğinizde o bize lazımdır. Bakara Sûresi 148. ayeti uygulayabilmemiz için bize “acel” lazımdır. Bu acel, şeytanın karıştırdığı acel değil, hicret ettirilmiş aceldir. Bakara-148: “O halde hayratta yarışınız” buyurur. Acele etmezsen nasıl yarışacaksın? Yatarak olmaz, acele etmek zorundasın. Dolayısıyla “hayratta yarışınız” ayetini yerine getirebilmek için acel lazım. Yeri gelmişken “hayrat” ve “hayratta yarışmak” ne demek, onu da tanımlayalım. Manaları geniş, ama buradaki esas mana, ana başlık şu: Rabbini tanıyabilmekte acele et, Rabbinizi tanıyabilmekte acele edin ve yarışın.
Hadid 21: “Rabbinizden size erişecek bir bağışlanmayı ve bir cenneti kazanmak için yarışın.”
Demek ki acel aslında “B” Takdim Formu için çok önemli bir özellik, onun çok önemli bir özelliği. Orada ilerleyebilmek için, “takvada yarışın” ayetini yerine getirebilmek için önemli bir özellik olan bu acelin göç ettirilmesi gerekiyor. Bu gerçeği görüp onu hicret ettirmeğe başlarsan bakın ne olur? Senin aceli sırtlanıp, onu ısrarla “B”ye taşıdığını görünce şeytan diyor ki (Sa’d-82, 83); “onları saptıramam, onlara bir şey yapamam. Onlar kafalarına “ihlâs”ı takmışlar, “illa İhlâs” deyip inat edip oraya yürüyorlar, bir şey yapamam onlara. Saptırmak isterim ama inat etmiş bir kere. Orası için inat etmiş kulları saptıramam.” Dolayısıyla kişi eğer aceli sırtına alıp hicret ettirmişse şeytan ona karışamaz. O zaman sen o aceli hayratta yarışmak için (takva yarışında) kullanırsın.
Hadisler bize dünya işlerinde teenniyi öğütler ki teenni çok önemli iki özellikten birisidir: Teenni, işin başını, ortasını, sonunu düşünmektir, dünya ile ilgili bir şeyde acele etmemektir. Efendimiz (SAV) buyuruyor: Ahiretle ilgili işlerinizde acele ediniz, dünya ile ilgili işlerinizde teenni gösteriniz.
Son yazılarımızda hayatımızı Tevbe Sûresi’nin dört ayetine (13-16) taşımaya başlamıştık, geldiğimiz yer burası: Savaşın ki Allah sizin ellerinizle o hali rezil rüsva etsin, size/sana zafer versin. Sizin ellerinizle (amellerinizle) tanrılık iddiasını ve yaşantısını sizde durdursun, şirk içeren bütün hallerinizi temizlesin, bu yaşam tarzının cazibesini sizden kaldırsın ve o hali sizin gözünüzde rezil rüsva etsin. Tanrılık İddiası Dünyasının (Deccaliyet’in) aleyhine sana zafer versin.
“Ellerinizle yani amellerinizle o hali rezil rüsva etsin.” Kim? Allah. Allah bunu sizin amellerinizle yapacak. Bu ilk yakalayacağımız zahirdir. Bu manayı ileri taşımak, daha enfüsî (bâtınî) manaları görmek istiyorsak, bâtınî manalar savaştan sonra açılır. Bu savaşı yaparsanız “ellerinizle”nin derin manaları sizde açılır, artık o manalar sizin için bâtınî olmaktan çıkar, zahir olur. Nedir onlar? Onlar önce Fiillerin Tecellisi olarak görülür. Fiillerin tecellisi ilk mana olarak yaşanır, sonra diğerleri… Ama bu savaştan sonra!
Enfal Sûresi 37: “Habisi (şakiyi) tayyibten (saidden) temyiz etsin (ayırsın) ve habis’i birbiri üzerine yığıp bu yığıntıyla cehennemi doldursun diye. İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”
Bu savaşı yapın ki ellerinizle/amellerinizle sizdeki tanrılık iddia ve yaşantısını durdursun, ayrıca yaşadığınız toplumun içerisinde şakiyi ve saidi birbirinden ayırıp habisi/şakiyi üst üste yığsın ve bu yığıntıyı da ateş kaynağı olarak cehenneme atsın.
Şimdi, tefekküre yardımcı olur umuduyla çok başka bir konuda bir cümle paylaşalım. Detayının incelenmesi gerekli ama burada bir cümleyle geçelim, altını doldurmayalım: Allah ne dilemişse, o dilek Ef’al Âlemi’nde suretleşir; Ef’al Âlemi’ne girince suretlenir. Ef’al Âlemi’nin gereği budur. Dolayısıyla bir kişide Allah bir amel dilemişse, bu dilek ef’al âlemine “emir” olarak girince o kişiden suretlenir. Bu yüzden, “ellerinizle, amellerinizle Allah yapsın” cümlesi oluşur, bu cümle ef’al âlemine uygun cümledir. Her emir ef’al âleminde bir surete dönüşmek, bir suret haline girmek zorundadır. Ef’al âleminin gereği budur. Bu işleyişi göremeyen kişiler Kur’an’da geçen “biz” kelimesini yanlış yorumlarlar. “Allah bir işi meleklere, onlara, bunlara yaptırır, bu yüzden onlara biz diyor” derler. Tefsirlerde bile girmiş bu tip yorumlar var. Oysa ef’al âleminin gereği budur. Bu kesretle ilgilidir ama Tevhid çerçevesi ve anlayışı içerisinde. Kesret âlemi, Tevhid’in dışında varlık ve varlıklar değildir. “Altını doldurmayalım” dedik, bu cümleyle burada kapatalım.
Kur’an-ı Kerim’i ve mealini okumaya başlayanlar onu hemen anlamak, tam kavramak isterler. Peki, hemen mümkün mü? Bir “elem neşrah leke sadrak”ın yalnızca “sadrak”ını anlamak için ayetlerle nasıl bir yolculuk yaptık, öyle hemen olmuyor. “A” Takdim Formu “BEN” olan yapı var! “A” Takdim Formu’ndan kaynaklanan yorumlar yapar ve yanlışlara düşer. Çok doğal. Ama Allah’a sığınırsa bu yanlışlar onun için sevaba dönüşür, o yanlışı fark eder ve sahip çıkmazsa böyle bir faydası da olur. Örneğin, şöyle yanlış yapanlar olur. Ayeti okur ve inanır; Kur’an Allah kelamıdır, Allah’tandır der. Ama bazı ayetlerle karşılaşır öyle bir anlatılıyordur ki sanki Cebrail bir şey söylüyor gibi. Bu durumda bazıları, Allah değil de sanki o söylüyor sanıp; “demek ki hepsi Allah kelamı değil, bazıları Cebrail kelamı” gibi yanlış yoruma girerler. Anlatım tarzı/dili ve olayın hakikati bilinmediği için! Oysa bilse ki ef’al âleminde Allah’ın her türlü emri bu âleme girince surete bürünür; suretleşir. Bu ölüm emriyse suret Azrail adını alır, vahiy emriyse suret Cebrail adını alır, halife emriyse suret İnsan adını alır. Ama bütün bunlar Tevhid’in dışında olmayıp “illa Allah” kapsamındadır.
Konumuza dönelim. Siz onlarla savaşırsanız sonuçta sadrınız şeytan ve şeytaniyetin hükmünden kurtulur, “A” Takdim Formu’na “BEN” demekten yani Sahiplenme Hastalığı’ndan kurtulur. Bu durum için “sadrına şifa oldu” denir. Kur’an’da geçen “sadra şifa” budur. Bu savaşta bizim bir rehberimiz var. Pislik çukurundan çıkmak için sımsıkı sarılıp tutunacağımız bir ipimiz, şifa reçetemiz var. Bu ip, bu şifa, bu rehber Kur’an’dır, Rasulullah (SAV)in getirdikleridir.
Alu-İmran Sûresi 103: “Topluca Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve tefrikaya düşmeyin. Üzerinizdeki Allah nimetini zikredin. Hani sizler düşmanlar idiniz de O kalplerinizin arasını telif edip uzlaştırdı, bir araya getirdi. Onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Siz nardan/ateşten bir çukurun tam kenarında idiniz, O sizi ondan kurtardı. İşte böylece Allah ayetlerini size açıkça beyan ediyor ki gerçeğe eresiniz diye.”
Ayet buyuruyor: Allah kalbleri birleştirendir. Anlıyoruz ki “gerçek kardeşlik” böyle gerçekleşebilir. Bu kardeşliği engelleyen kalbteki “ğıll”i görmüştük. O ğıll Allah tarafından temizlendiğinde gerçek kardeşlik mümkün oluyor. Kalbler ancak ğıll Allah tarafından temizlenirse birleşir.
Enfal Sûresi 63: “Ve kalblerin arasını telif etmiştir (birleştirmiş, uzlaştırmış, ülfet oluşturmuştur). Şayet sen arzda ne varsa toptan infak etseydin, onların kalblerinin arasını telif edemezdin. Fakat Allah onların arasını telif etti (birleştirdi9. Muhakkak ki o, Aziyzün Hakiym’dir.”
Yunus Sûresi 57: “Ey insanlar, size Rabbinizden bir mevzıe, sadrlarda olanlara bir şifa, müminler için bir hüda ve rahmet gelmiştir.”
Ey insanlar, size Rabbinizden bir mevzıe (ibret ihtiva eden haber uyarısı), sadrlarda olanlara bir şifa (yani “A” Takdim Formuna “BEN” deme ve sahiplenme hastalığına bir şifa), müminler için bir hüda ve rahmet gelmiş. Ayet bize anlatıyor ki; Kur’an’ın ve Efendimiz (SAV)in getirdikleri sadra şifa, kalbe ilaç, bir hidayet, bir rahmet ve bir rehberdir. “Sadra şifanın belirtisi” nedir? Bakın:
Zümer 23: “Allah sözün en güzelini müteşabih ve mesaniy bir kitabı indirdi. Rablerinden haşyet duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra ciltleri ve kalbleri Allah’ın zikrine yumuşar; işte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet eder, Allah kimi saptırırsa onun için hidayet edici yoktur.”
Ayet sadr şifasının bir göstergesini öğretti: Ciltler ve kalbler Allah’ın zikrine yumuşar; koşarak kabul eden, “acaba”sız kabul eden hale gelir. Bu sekine inmesidir! Sadırlarda olana şifa, aslında kalbe şifa gelmesindendir, kalbin Kalb-i Selîm olmasındandır. Kalp “kalb-i selîm” olunca sadrlara şifa gelir. Bunun en temel sebebi, Kur’an’ın Efendimiz (SAV)in kalbine inzal olmuş olmasıdır. Kur’an Efendimiz (SAV)in kalbine kalbolduğu için yani oranın şifası olduğu için mümine de şifadır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER