Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KUR’AN’DAKİ MÂNÂLARI ÇAKIŞTIRABİLMEK

Önemine binaen, dün paylaştığımız ayetleri hatırlayarak başlayalım:
“(Hakikat şudur ki), her kişi kazandıklarına karşı bir rehindir.” (Tur-21)
“O gün, her nefs hayr kapsamında ne amel yaptıysa ve hayr dışı ne amel yaptıysa onu hazır bulacaktır.” (Âl’u İmran-30)
“Amel edenlerin ecri ne güzeldir.” (Âl’u İmran- 136)
“Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm-39)
“Geçmiş günlerde (dünyada) amelden takdim ettiklerinize mukabil yiyin için.” (Hâkka-24)
“Muhakkak ki bu sizin için bir ceza(karşılık)tır; sa’yiniz (imanınıza uygun gayretleriniz) karşılığını bulmuştur.” (İnsan-22)
“Yaptığınız çalışmalardan dolayı, afiyetle yiyin ve için.” (Murselat-43)
“O gün insan yaptıklarını hatırlar.” (Nâziât-35)
“Çalışmalarının karşılığından hoşnut olmuştur.” (Ğaşiye-9)
“Kim zerre ağırlığında bir hayr yaparsa onu görür, Kim de zerre ağırlığında bir şerr yaparsa onu görür.” (Zilzal 7, 8)
“Keşke buradaki hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim der.” (Fecr-24)
Ahiretteki muamele insanın amellerinin karşılığı olarak cereyan ediyor…
Ön şartı geçmeden muhataplık yok
Ahiret muamelesi insanın amellerinin karşılığı olarak cereyan ettiği için bu ve benzeri ayetlerde “bu sizin amellerinizin karşılığıdır” denir, “doğru düşünüyor ve doğru anlıyor olmanızın karşılığı olarak bunları size veriyoruz” denmez; doğru yaptığınız için veriyoruz! Zaten doğru inanmak zorundasın, o ön koşul! Ön koşulu gerçekleştirmişsen muhataplık başlar, artık göreceğin karşılık ameline bağlıdır, muamele amelinle ilgilidir. Lütfen dikkat: Ayetlerdeki ilk uyarıyı önemsemeden, yani “imanınız Âmentü Billâhi şeklinde değilse ameliniz boşa gitmiştir” uyarısını önemsemeden, “göreceğiniz muamele amellerinizin karşılığıdır” uyarısına odaklanıp, amel sınıfına giren davranışları en ince noktasına kadar çok sıkı takip eden kişi, Kur’an’ın “Aminû Billâhi” uyarısını ötelemiş ve perdelenmiş olur. “Amentü Billâhi idrakı ile iman” olmazsa olmaz şarttır ve bu ön şart için bize bir uyarı var:
“Doğru iman nasıldır, acaba doğru inanıyor muyum?” deyip konunun hak ettiği araştırmayı ve duayı yapmalısın, değilse gerçekten perdelenirsin! Amel için gösterilen gayret ve titizlik aynıyla “Âmentü Billâhi kapsamında iman” noktasında da gösterilmelidir, Billahi iman mutlaka önemsenmelidir.
İman-Amel ayrışmazlığı kapsamında günümüzde de önemini koruyan bir amel çeşidini o halden korunma ve sığınma duasıyla paylaşalım: “Onların El-Beyt’in indindeki salâtları ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. O halde, gerçeği inkâr etmenizden ötürü tadın azabı!” (Enfal-35)
Ayet günümüzde, bugün de yaşanan bir hali anlatıyor. O günlerde Kâbe’yi tavaf eden bir grup var, bu işi alkışlarla, el çırparak yapıyorlar. Günümüzde, cenazelerini alkışla defnedenleri düşününce o günkü küfrün bugünkü izleri insanı korkutuyor! Aynı uygulama ve aynı insan tipi günümüzde de var! Muhafaza buyuruver Allahım. Bu korkunun peşine müjdeyi de aramalıyız, çünkü korku varsa müjde de vardır ve aslında ikisi iç içedir. Lütfen şu müjdeye dikkat edin: O günkü küfrün, o insanların izi bugün nasıl var ise, Efendimiz (SAV)’in yanındakilerin de izi vardır ve inşaAllah öyleyizdir, inşaAllah öyleyizdir…
Risalet ve Nübüvvet… İnanmak ve yapmak
Efendimiz (SAV)’in tebliğ ettiği Risalet ve Nübüvvet’in ikisi de ihmal edilmeksizin önemsenmeli, yaşarkenki olaylar “Risalet ve Nübüvvet açısından doğrusu nedir?” diye ayet ve hadisler çok iyi araştırılarak, çok gayret sarf edilerek ele alınmalıdır. Efendimiz (SAV) Rasûl’dü ve Nebi idi; bu yüzden Efendimiz bize Risalet’te ve Nübüvvet’te bulundu. Risalet’te bulunarak nasıl inanacağımızı öğretti; Nübüvvet’te bulunarak nasıl yaşayacağımızı öğretti. Eğer bunlardan yalnızca birini öğrenir, önemser de diğerini bırakırsak Efendimiz’in öğrettiklerinin bir kısmını önemsiyor ve yapıyor oluruz. Yalnızca “nasıl yapacağımız”ı veya yalnızca “nasıl inanacağımız”ı önemseyip öğrenmekle yetinirsek olmaz, Risalet ve Nübüvvet birlikte ele alınmalıdır. Şuna lütfen dikkat edelim: Risalet ve Nübüvvet’i konu alan kitaplar okuyabilir, farklı yerlere gidebilir, farklı dini açıklamalar dinleyebilirsiniz. Ama mutlaka kendinize önce şunu sorun; ben nasıl inanacağım? Önce bu önemlidir. Sonra “ben ne yapacağım, nasıl amel edeceğim?” deyin. Daima bunlardan birisinin önemi ele alınıyor da diğeri öteleniyorsa olmaz! Hep “nasıl yapacağın” konuşuluyorsa, bu araba sürmek gibidir, yetmez. Arabanın doğru caddede olması gerekiyor ki gayretin hedefe ulaşsın. Doğru adresi bilmek, arayıp bulmak, orada olduğumuzdan emin olmak şarttır, sonra ilerlenebilir. Doğru adres Âmentü Billâhi ve RasûliHİ’dir, gereği ise Efendimizin uygulamalarıdır. Bu yüzden Risalet ve Nübüvvet’i kesinlikle Kur’an’dan ve hadislerden öğrenmeliyiz.
Müslümanın işi nedir? Araştırmak! Müslüman daima çalışır, araştırır. İnsan zaten İslam’ı önemsemekle gerçek manada okur-yazar olmaya başlar, siz de öyle. “Billahi iman”dan önce çok da önemsemiyordunuz. Ama şimdi bir sınavınız varmış gibi çalışıyorsunuz. Elbette bir sınavımız var: Mâliki YevmidDiyn Sınavı!
Yeni bir başlıkla tefekküre devam ediyoruz: Mana Çakıştırma Yöntemi
Tezata yer yok, mânâ ise çok
Bu çalışmaları yaparken, ayet ve hadisleri incelerken uygulayacağımız teknikler var. Kur’an’ı ve İslamiyet’i anlamakta, Tevhid idrakını yakalamakta dikkat edilecek şeylerden birisi; bir ayete verilen mânânın bir başka ayetin mânâsıyla tezat teşkil etmemesidir; bir ayetin meali diğer ayetin meali ile çelişmemelidir, çünkü Kur’an’da birbiriyle çelişen bir mânâ olması muhaldir. Tezat içeren bir mânâya yol açmadan Kur’an ayetlerini anlamak için ise, şu çok önemli şartı taşımak gerekiyor:
Kur’an manzarasının tamamını
doğru ve tam görebiliyor olmak!

Kur’an ayetlerini anlayabilmek ve o hali yaşayabilmek için bu özellikte olmak şarttır. Bu kapsamda, ilhamını Tevhid anlayışından alan bir yöntem var; mânâ çakıştırmak! Bu tekniği normal yaşantıda bulamazsınız, Kur’an’a ait bu teknik beşeri bir iz taşımaz. Ve siz Tevhid’den ilham alan bu tekniği uyguladıkça, ona alıştıkça o sizi tevhid idrakına daha da bağlar, tevhid idrakını size çok kolaylaştırır. Bu teknikle bir ayetin birden çok mânâsı çakıştırılabilir. Efendimiz (SAV)’in “Kur’an ayetlerinin yedi bâtınî mânâsı vardır” açıklaması çerçevesinde bakarsanız bu tekniği öğrenmek çok önemli ve öncelikli hale gelir. Peki, biz bu tekniği uygulayabilir miyiz? Hem de çok kolay! Kur’an’da zor bir şey yoktur. Kur’an’da ve İslam’da mü’min için zor hiçbir şey yoktur. Zor ve karışık gibi gelse de değildir, sadece biraz gayret, biraz sevmek yeterlidir.
Mânâ Çakıştırma Tekniğini nasıl uygulayacağımızı bir olayla açmaya çalışalım. Bir ayetin bildiğiniz bir meali var ve birisi size geldi ve “O ayetin mânâsı aslında şöyleymiş, hocamız onun mânâsını şöyle açıkladı” dedi. Baktınız, hakikaten söylediği doğru, çok da anlamlı. Hemen “hangisi yanlış?” diye düşünmeye başlamayın. Yanlış budur: Yeni bir mânâ görüldüğünde önceki mânâyı yanlış zannetmek asıl yanlıştır. Mânâların ikisi de doğrudur. Öğrendiğiniz her yeni mânâ sizi “bir önceki mânâ yanlış” sonucuna götürmemelidir. Ayetin yeni bir mânâsını öğrenmeniz, öncekinin yanlış olduğu anlamına gelmez, bu çok önemlidir. Bu yüzden, her iki mânâyı veya daha fazla mânâ fark edilmişse hepsini çakıştırmayı öğrenmeliyiz; mânâ çakıştırmayı gerçekleştirebilmeliyiz. Bu yöntemi hayatımızdaki kavramlara da uygulayabiliriz. Mesela tüm evreni çakıştırabiliriz. Tüm evreni çakıştırırsak yok olur; tevhid olur. Tevhid çakıştırmaktır. Bu yüzden Kur’an’a ait bu tekniği öğrenmeli ve uygulayabilmeliyiz. Bu teknik bilinmezse yeni bir mânâ ile, yeni bir meal ile karşılaşıldığında “öyle değil böyleymiş” diye şaşırır dururuz. Oysa yeni Hakk mânâlar karşısında mânâların hepsini kabul eden ve çakıştıran bir duruş şarttır. Bu duruşumuz sadece ayetler için değil, hadisler ve sünnet ehli zatların açıklamaları için de geçerlidir. Onların cümlelerinde de mânâları, yorumları, yaklaşımları çakıştırmak Tevhid’e en uygun iştir. Çünkü Hakk açıklamaların ikisi, üçü, ne kadar varsa hepsi gerçektir, doğrudur. Onları çakıştırarak hepsini içeren, hepsine uygun yeni bir mânâ oluşturmalıyız. Diyelim ki sünnet ehli âlim zatların bir konudaki düşüncelerini okudun, hepsini anlamaya çalış, çıkardığın mânâları çakıştır, tevhid et, cem’ et; o açıklamaların sadece birini doğru sanma! Diğerini de sünnet ehli bir âlim söylemiş, niye yanlış olsun?
Yeri gelmişken şöyle bir hassasiyeti dikkatinize sunayım: Bir ayete meal verilirken parantez içerisinde ayrıca bir meal daha yazmak tehlike oluşturur. Bir meali verip yanına parantez içerisinde bir başka meal yazmak, sanki ilk meal değil de parantez içine yazılan ikinci meal daha doğru gibi bir algıya, bir kanaate yol açıyorsa bu doğru olmaz.
Yeni mânâlara ulaşabilmek
Mânâ Çakıştırma Tekniği uygulanırken, bir ayetin en zâhirî mânâsından başlanarak derinliğine doğru tüm mânâlar çakıştırılarak hepsini içeren yeni bir mânâ oluşturulmalıdır, onların her birini içeren yeni bir mânâya ulaşılmalıdır. Çünkü bir üst mânâ önceki mânâları zaten içerir, en azından o mânâları reddetmeyen bir durumu vardır. Bu teknik bir ayetin derinlemesine mânâlarını çakıştırmak için kullanılabileceği gibi farklı ayetleri çakıştırıp bir üst mânâya ulaşmak için de kullanılabilir. Ancak şu kural hep geçerlidir: Ulaşılan yeni mânâ çakıştırılan mânâları yok etmez.
Bir başka ipucu da şudur: Durum tespitlerinde veya keşif bilgilerinde de mânâlar çakıştırılarak üst ve kavrayıcı mânâlara ulaşmak, Tevhid ile ufku sınırsızlaşmış kalb ve beyinler uğraşısıdır…
İnsan-29 ve İnsan-30 ayetlerini bu kapsamda hatırlayalım: Bu ayetlerde iki farklı dil vardı; Ulûhiyet Dili, Kesret Dili. Onları anlayabilmek için ulûhiyet gerçeğiyle kesreti çakıştırmamız önemlidir. İnsan-29. ayet kesret dili ile, İnsan-30. ayet uluhiyet dili ile bir açıklamadır. Bunu fark etmeden beşeri gözle bakan onları birbirine zıt zanneder; oysa aynı şeylerdir. Onları cem etmeyi, ikisini bir kabul etmeyi öğreneceksiniz. Kitapçıklarımızı okumuş olanlar hatırlayacaktır, oralarda İnsan-29 ve İnsan-30 ayetlerinin mânâlarını çakıştırırken, her bir ayet kendi kulvarında derinlikli mânâlarının çakışmasıyla bir noktaya gelmişti; her biri için ulaştığımız mânâları çakıştırarak özellikle kader anlayışı ve uygulanmasında yeni bir ufuk oluşturmuştuk. Ulaşılan bu yeni hal sindirildiğinde bu yeni mânâya bir boyut açılır, bir derinlik kazandırılır ki bu bize “Muhtariyeti Tercih Gücü” mekanizmasını açar. Bu cümleler size karışık gibi gelmesin, konu ilerledikçe mânâ daha açılacaktır inşaAllah.
Mânâ Çakıştırma Tekniği ile ilgili daha somut örnekleri Fatiha Suresi yazılarımızın “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” ayetini ele aldığımız kısımlarında göreceğiz. Bu tekniği neden gündeme getirdik?
Bu yöntemi gündeme getirme nedenlerimizden birisi, konumuz kapsamındaki bir hedefimizle ilişkilidir: Mânâ Çakıştırma Tekniği’ni Fatiha’nın ayetlerinde ve surenin tamamında uygulayıp, yeni ve derin mânâlar edinip, bu mânâları salâtlarımızda değerlendirmeye, yaşamaya çalışacağız. Bir hedefimiz bu: Fatiha Sûresi’nde öyle bir hale ulaşacağız ve öyle bir mânâ oluşturacağız ki Fatiha’yı onbeş saniyede okusak bile mânâların tümünü o süre zarfında ve bir seferde yaşayabilecek bir zihin elde edeceğiz. Böyle bir zihni elde edebilmek için, o bilgileri yan yana getirmeli ve tek mânâ yapmalısın. İnşaAllah yapacaksın…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER