Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

NASIL İSTEYECEĞİMİZİ BİZE ALLAH ÖĞRETİYOR

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 17 Kasım 2017 Cuma 13:41:04
 

– 29 –
“Ben de müstakilen varım, ben ilahım” manasında “BEN” diyerek Allah’ın özelliklerine sahip çıkan “A” yapıdan kurtulup da “ben Allah hakikatini anlamaya talibim” anlamında “BEN” diyen “B” idrakında olabilmek için kendimizi gün boyu test etmeliyiz: Ben yaşarken örtücü müyüm? Bu test kesinlikle çok önemli. Çünkü o idrak yaşarken önemlidir. “A”nın veri tabanı ancak öyle bir çaba ve öyle bir gayretle yok edilebilir, inşaAllah. Bunun için beyinde yeni bir hat, yeni bir iz oluşması gerekir ki, bu da gün içinde sizin “A”sız yaşamanız ölçüsünde gelişir. İkisi birbiriyle ilişkilidir; beyinde yeni hatlar açıldıkça siz öyle yaşarsınız, siz öyle yaşadıkça beyinde açılım gelişir ve sabitleşir; refleks halini alır. O zaman beyninizi hakikatine uygun çalıştırmış olursunuz. Öyle yaşadığın zaman sana verilene, sende olana zulmetmemiş olursun. Diğeri Nefse Zulüm’dür.
İNSAN SURESİ
30. AYETİN MEALİ NEDİR?

Böyle bir girişten sonra Fatiha’daki “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn” duruşuna geçiyoruz. “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn” derken üç duruş, üç idrak var, “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn” üç ana duruşla söylenir. Çoğaltabiliriz ama üç ana kolon, üç duruşu sembolleştirelim. Tabi, neye göre üç duruş diyeceksiniz? İnsan-30 ayetine göre! İnsan Suresi 30. ayet bizim neye inanacağımızı temsil eder; imandır. Bu yüzden, tekrarı ve çok konuşulması çok önemlidir.
İman kişide bir hayat tarzı oluşturacaktır, oluşturmalıdır! Çünkü mutlaka ikilemlerden kurtulmuş ve artık öyle yaşıyor olmak, inanan kişi için çok elzemdir, çok önemlidir. İnsan Suresi 30. ayetin giriş meali şöyledir: “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe.” Meallerde böyle yazılır. Bu aslında ayetin esas manası değildir. Bu meal, bu mana, üç ana duruş biçiminin ikincisidir. Ama görürsünüz ki, insanlar bu manaya bile ulaşırken zorlanıyorlar, bu manayı bile yakalamakta zorlanılıyor. Ayetin meallerdeki açıklanışı böyle: “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe, siz isteyemezsiniz Allah istemedikçe.” Merak edip tefsirlere baktığınızda görüyorsunuz ki, açıklamaların sonuna doğru lâfı yuvarlayarak ayetteki anlamı es geçmişler, gerçek manayı yazamıyorlar. Çok enteresandır, tefsir yaparken, bu ayeti izah edip yorumlarken yorumunu bile yazamıyor. Neden? Tespitim şu: Ya ayette Allah’ın söylediği onun inanış kalıbına uymuyor ya da eleştirilirim diye çekinip yazmıyor. Önemli kısmı, Allah’ın ayette söylediği onun inandığına uymadığı için bu ve benzeri ayetlerde manayı yuvarlıyor veya meali coşkuyla, şevkle yazamıyor. Çünkü ayet onun bildiğine ters düşüyor. Bazıları da, “bana sonra ne derler?” diye çekinip yazamıyor. Belki de Mehmet Akif Ersoy rahmetli, Kur’an-ı Kerim meali üzerinde çalışırken bu nedenle “ben bunu yapamam” deyip bıraktı, yani yazmaya korktu. Rahmetli belki bu nedenle çekindi ve “olmuyor” deyip bıraktı. Biz şimdi bu ayete bakış idrakına göre, “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn”deki üç ana duruşu tefekkür edelim.
İNSANIN BİR TÜRLÜ VERMEDİĞİ,
VEREMEDİĞİ ŞEY NEDİR?

Üç ana kolonun ilki şudur: “Benim müstakil aklım var, Allah beni (insanları) inanıp inanmamakta hür bırakmıştır” der. Hürriyet nedir bilmediği için, hürriyet kelimesinin manasını kavrayamadığı için Allah’ın insanları hür bıraktığını söylüyor, inanıp inanmamakta bile insanın hür bırakıldığına inanıyor. Böyle sandığı için de diyor ki; “İslamiyet de zaten akıl dinidir, benim kendi müstakil aklım, iradem ve gücüm var, ben düşünebilen, yapabilen biriyim, iradem var. Bunu iyi kullanmam için Allah iyiyi ve kötüyü göstermiş…” Bütün bunları kim söylüyor? Hakk olarak yaratılan esas yapıya ve ondaki özelliklere sahip çıkıp, “ben de müstakilen varım” diyen “A” dediğimiz yapı söylüyor. Bu yapı bir vehimdir, ama senin oluşturduğun bir vehim olduğu için vehmin zulmetidir. Yaratılan gerçek yapıya ve özelliklerine sahip çıkan bu vehim, vehim sisteminin zulmetidir, vehim sisteminin tehlikeli, karanlık yanı budur. Allah’ın vehim sisteminin suiistimal edilişini böyle net, somut anlayınca kişi, bu suiistimalden kurtulmak için şu duaya sarılır ki biz de sarılıyoruz: “Allahümme ahricniy min zulümâtil vehmi ve ekrimniy binuril fehmi: Allahım, beni vehmin zulmetinden kurtarıp, bana indinden bir anlayış lutfediver.” Fark edince ondan kurtulmak için böyle dua ediyoruz, Efendimiz (SAV)’in bize öğrettiği bu dua ile sığınıyoruz. Efendimiz uygulayarak öğretiyor: Allahım beni, o vehim sisteminin tehlikeli yanından, vehim sistemini suiistimal etmekten koruyuver ve kurtarıver. Bana indinden bir anlayış, bir nur ulaştır ki onunla bu gerçeği fark edeyim. Bu duayı çok önemsemek gerekiyor. Ayrıca bu duayı yaparken Bakara Suresi 257. ayet kapsamına da girmek istediğimizi deklare etmiş oluyoruz: “Allahu veliyyullezine amenü yuhricühüm minez zulumati ilen nur: Allah iman edenlerin velisidir, onları zulmetten (karanlıktan, vehmin karanlığından) alır Nur’a çıkarır. (Âmin)”
Evet, ilk idrakı tanımaya devam ediyoruz. Vehim sistemini suiistimal etmiş ve bu suiistimal sonunda da tanrılığını ilân etmiş ama farkında olmayan bu yapı diyor ki: Benim müstakil bir aklım ve iradem var. İrademle iyi şeyleri yaparım, kötüleri yapmam. Böylece, iyi işleri yaparsam cennete giderim, kötüleri yapan da sonucuna katlanır, kötü işleri yapanlara cehennem lâyık görülmüştür. İlk idrak bu! Böyle inananlara hiç rastladınız mı? Şimdi lütfen söyleyin, böyle inanan birisi meal yaparsa bu ayeti nasıl yorumlasın? Böyle inanan bir Profesör Kur’an meali yazıyorsa bu ayeti nasıl yorumlar, nasıl tefsir eder? “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” meali bile onun inanışına uymaz ki. Böyle düşünen, böyle inanan bir yapı Fatiha okurken, “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derken onun duruşu şöyledir: Allah’ım başkasından değil, yalnız senden isterim. Karar verdim ki esas istenecek sensin, seni seçtim ve senden istiyorum. Başka şeylerden korkmuyorum, yalnız senden korkuyorum. Yine karar verdim ki yalnızca sana ibadet ediyorum. Hep kendisi karar veriyor. Bu yapının “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn” duruşu budur. Bu bilince “ilk duruş” dedik ama bundan önce de bir duruş var, fakat onu geçiyoruz, çünkü o evrak memurluğudur. “Fatiha bitti, şimdi sıra zammi sure evrakında, o bitti şimdi tesbihat, şimdi salâvatlar…” diyen evrak memuru! O idrakı geçiyoruz, onu hiç saymıyoruz. Ele alıyor olduğumuz üç ana duruşta hiç değilse bir bilinç var. İlk bilinç, İnsan-30’a yaklaşamayan bu idraktır. Allah’ın “dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” kuralına, kanununa yaklaşamayan bir idrak neden böyledir? Çünkü o bir tanrı; tanrı veremez! “Ben” der, “benim” der, veremez. “Tanrılığını terk et” dersin, o gider oyuncaklarını terk eder. Esas terk etmen gerekeni terk edeceksin! ESAS TERK ETMEN GEREKEN, yaratılandaki özelliklere sahip çıkarak müstakillik iddia eden sanal zann yapıdır. İşte onu vereceksin, onu silip atacaksın! Kişi oyuncaklarını vermeye çalışıyor, oysa tanrılığı duruyor. O oyuncakları dağıtan, onlarla oynayan tanrı yerinde duruyor. Vermen, terk etmen gereken o! Ama tanrı veremez: “Aklımı vermem, irademi vermem, onlar benim veremem…” Bir türlü veremez! Veremiyor… “Onlar benim” diyor. İşte ilk duruş budur ve bu duruş “A” yapısının duruşudur.
BİR DE ÇARESİZ DURUŞ VAR
İkinci İdrak: “Allah ötede uzakta değil içimizdeymiş” deyip O’nu içine hapseden yapının duruşudur. Bu Allah’ı içine hapsediyor. Esma’ül Hüsna kompozisyonu olan yapısını, Rabbini, ona verilen ne varsa hepsini içine hapsediyor. Bir de kendini “çaresiz” ilân ediyor: “Biz kulların elinde hiçbir şey yokmuş, biz ne istesek boşmuş” diyor. “Biz ne istesek boşmuş” diyen kim? Gene o tanrı! Ama şimdi o zavallı! Tanrı tanrılığını zavallılaştırdı. Önceki “benim de gücüm var, ben müstakilim” diyen tanrıydı, bu “çaresizim” diyen tanrı, zavallı tanrı. Şöyle diyor: Ben dileyemem Allah diler. O diledikten sonra ben dilerim. İzni O’na verdi. O diler, sonra da bu diler. Bu da bir “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” duruşudur. Adı da ÇARESİZ DURUŞ’tur. Aslında “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” duruşu çaresiz bir duruş değildir, ama bu idrak böyle. Bu da yanlıştır ama diğerinden ileridir. Diğerindeki ambalaj öyle kalın ki içi gözükmüyor. Ama bu poşet hiç değilse şeffaf, içindeki kumanda gözüküyor.
ASIL OLAN “LA İLAHE DURUŞU”DUR
Üçüncü Hal: “Dileyen YOK, illa Allah” anlayışıdır. Dikkat ederseniz, hem birinci hem de ikinci yapıda bir ikilik var, Allah’tan ayrı ikili bir algı var. Üçüncü duruşta ise dileyen yok. Bu yüzden bunun adı “LA İLAHE DURUŞU”dur. İşte üçüncü “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” duruşu böyledir: Dileyen yok illa Allah… “La ilahe illa Allah: Ma teşaune illa en yeşaAllah: Ma tevfikî illa Billah” ifadelerinin hepsinin aynı şablon olduğunu lütfen fark edin. Demek ki, dileyen yok illa Allah… Şimdi soruyoruz: İnsan Suresi 30. ayete, “dileyen YOK, illa ALLAH” idrakıyla yaklaşan bir kişi “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn” derken hangi düşünce ve halle der? Oysa kişi hem “dileyen YOK, illa ALLAH” diyor, hem de “yalnız senden diliyorum” diyor. Dileyen yoksa nasıl “ben yalnız senden diliyorum” denir? “Yalnız senden diliyorum” demek bir talep değil mi? “Allahım yalnız senden diliyorum” dediğinde bir dilekte bulunmuş oluyorsun değil mi? Oysa sen İnsan Suresi 30. ayete “dileyen yok” manasını verdin. “Dileyen yok” ne demek, ona bakalım. “Dileyen yok” demenin aslı şudur: “İyyaKe na’budu…” diyen müstakil bir varlık var sanıyordun ya, onun olmadığını, onun aslında sistemde YOK olduğunu anlamak, “dileyen yok”un anlaşılması gereken ilk manasıdır. Anladın ki o yapı vehmin zulmetiymiş, vehmin suiistimal edilmesiymiş. Bunu anlayınca, o idraktan kurtuldun ve diyorsun ki: Dileyen yok, illa Allah. Fatiha’ya da bu bilinçle sarılıyorsun: “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn, ihdinas sıratal müstakiym… Öyle bir rol ver ki Allahım, ben bu var olan halimi de, yani şu an seni tanımaya çalışan halimi de yok edeyim. Bana onun Vahidiyetini Ehadiyetini de lutfediver. Öyle bir rol ver ki, o rolde yürürken yolum oraya gitsin… Nasıl isteyeceğimizi bize kendisi öğretiyor. Ne güzel değil mi? Elhamdülillahi Rabbilalemiyn…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET -29-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti