Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

NEFSİNE ZULMEDENLER VE EFENDİMİZ’İN (SAV) ONLARA MÜJDESİ

– 79 –
Şöyle bir soru olmuştu: Rasulullah (SAV) Efendimiz’in “Bana üç şey sevdirildi; salât, kadın ve güzel koku” hadisindeki “sevdirildi”yi nasıl anlamalıyız? Sevgi (sevdirildi) iyi fark etmemiz gereken noktalardan biridir. Paylaşımlarımızda haz ve cazibe gibi tanımlara değindik ve tanrı sistemine ait cazibeden bahsettik, onu şekere benzettiğimiz bir örnekle anlamaya çalıştık. Tanrılar dünyasının cazibesi olduğu gibi İhlâs Hayat Döngüsü yaşantısının (“B”nin hayatının) da bir cazibesi var. O cazibe fark edilebilirse görürsünüz ki “B”nin cazibesi diğerini örtüyor; yan yana konulduğunda talib “B” tarafındaki cazibeyi tercih eder. Bu cezb, cezbe halidir; “B” takdimiyle yaşamak onu oraya cezbeder. İnşaAllah bu hadisi şerife ileride yeri gelince bu idrakla bakacağız. Bu hadiste bizim öncelikle oradaki “dünyaNızdan” ifadesine dikkat etmemiz, onu fark etmemiz gerekiyor. Efendimiz (SAV) niye dünyaMdan dememiş, dünyaNızdan demiş? Çünkü sevdirilenler sizin dünyaNızdan…
FİİLLERİN TECELLİSİ’NDEN
BAHSETMEYE BAŞLIYORUZ
Paylaşımlarımızda artık yavaş yavaş FİİLLERİN TECELLİSİ’nden bahsetmeye başlayacağız. Bir yıldan daha fazla süredir aralıksız sürdürdüğümüz paylaşımlarımızda geldiğimiz bu noktadan itibaren, talib kişi artık hayatında fiillerin tecellisini yaşamaya başlar. Fiillerin Tecellisi’ni yaşamaya başlamak çok önemli bir antrenmandır. Onun kendini “B” ile takdim eden kişi için nasıl çok önemli bir antrenman olduğunu inşaAllah göreceğiz.
Fatır Suresi 32. ayeti daha önce tezekkür etmiştik: “Biz kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık” ifadesiyle başlayan bu ayetteki “miras bıraktık” ifadesi muhataplık manası da içerir, ayetten kimlerin muhatap alındığı da anlaşılır. Ve o muhataplık biraz da kendilerine hidayet dilenilmiş olan kulların yaşadıkları süreçle ilgilidir. Şöyle: Kendilerine hidayet dilenilmiş kulda hidayetin yaşanış biçimine göre onda dilenilen kulluğun açığa çıkmasını motive edecek bir kıvılcım gerekir. Bu genellikle Kur’an-ı Kerim ayetleridir. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin bu tesirini fark ettiren, o açılımı destekleyen şeyler olabilir; bir mekân, bir kişi, bir ses, bir rüya, bir ilham veya başka bir şey Kur’an’ın bu etkisini, bu muhataplığı daha cazip hale getirebilir. Hidayet hayat tarzının yeşermesi çimlenecek bir tohuma benzetilirse o tohumu çimlendirecek şey Kur’an-ı Kerim ayetleri ve öğütleridir. Kur’an-ı Kerim’in gerekliliğinin bir boyutu da budur: Kime tesir edecekse, kimde bir açılım yapacaksa Kur’an ayetleriyle o ilgilenir, aksi halde çok ilgilenmez. Kur’an-ı Kerim’in onu muhatap almasından öte o Kur’an-ı Kerim’i muhatap almaz, hayatında Kur’an-ı Kerim’e yer vermez, yaşantısında O’nu muhatap almıyordur. Eğer kişi o ayette zikredilen üç gruptan birinde değilse, onun hayatında hidayet yönünde açılacak bir şey yoktur. Bu yüzden Kur’an onda bir şeye vesile olmaz, çünkü onda hidayet için bir açılım olmayacaktır.
“NEFSİNE ZULMEDENLER” KİMDİR?
Fatır-32: “Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, onların bazısı muktesıd (mutedil)dir, onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle hayratta öncü olandır.”
Ayette üç grup’tan bahsediliyor; nefsine zulmedenler, mutedil olanlar ve hayratta öncü olanlar, Rablerinin izniyle önde olanlar. Kitabın miras bırakıldığı gruplardan birisinin nefsine zulmedenler olması çok dikkat çekici! Bunlar kimlerdir? Nefslerine zulüm halinde olmalarına rağmen muhatap alınan bu gruptakilerin özellikleri nedir? Bir kişi hanifliği anlamış kavramış ama hanif hayat tarzını henüz sürdürülebilir hale getirememişse ayetteki nefsine zulmedenler onlardır, o halde olanlardır. Paylaşımlarımızda somut ve net olarak açıkladığımız hakikatlere göre düşünen, inanan, ama yaşantısında henüz nefse zulümden kurtulamamış olanlar, ayette muhataplar içerisinde sayılıyor. Tabi, amaç o sınıfı geçmektir, bunu duyunca sevinip, heyecanlanıp buraya yerleşmek değil! Bu grupta olanlar, henüz İhlâs Hayat Döngüsü’nün dışındadırlar. “B” noktasından sapmış yolda, o yolun İhlâs Hayat Döngüsü’ne paralel kısmındalar. Tanrılar dünyasından henüz kurtulamamışlar, ama onların dünyasında ilerlemekten korkuyorlar, korkarak yaşıyorlar. “A”ların yaşayışına, onların hayat tarzına uymak istemeyen, bunun için mücadele eden, kendilerini zorlayan bir halde ama o caddededirler. Oraya biz yan yol veya paralel cadde demiştik.
GÜL KOKUSUNA ALIŞMAK VE
GÜL BAHÇESİNE GİREBİLMEK
Bu paralel yol, bu yan cadde nefs-i mülhimenin de yaşandığı alandır, nefs-i mülhime burada yaşanır. Nefs-i mülhime aslında “B” noktasına (İhlas Hayat Döngüsüne) gayet yakın bu pozisyonun adıdır. Oradaki kişi, bir dokunan olsa hemen İhlâs Hayat Döngüsü rayına geçecekmiş gibi bir pozisyondadır, ama paralel caddededir, hayatını orada sürdürür, bahçeye girememiştir. O yan caddede bazı ilhamlar alır, aldığı ilhamlarla yaşar. İlham alınan bu hali şuna benzetebiliriz: İhlâs Hayat Döngüsü’nün giriş kısmı bir gül bahçesiyse, o bahçeden de etrafa güllerin güzel kokuları yayılıyorsa, bu paralel caddede yaşayan kişi o kokuları duymaya, hissetmeye başlar. Esas yola, ana caddeye ait kokuların hissedilmesi onda ilham oluşturur. Hatta bazen o kokuları o kadar kuvvetli hisseder ki, kendisi gül bahçesinde olmadığı halde, aldığı koku nedeniyle kendini gül bahçesinde zanneder. Bir an, kısa bir süre de olsa kendisini orada sanar, sonra tekrar normal hayatına döner, normal yaşantısına devam eder. Ama o kendisini gül bahçesinde sandığı hal onu çok mutlu eder, bu yüzden o hali arar durur. O anlar ona motivasyon kaynağı bile olur. O hevesle bu yolda kalmaya devam eder, onların sıklaşmasını ister. Havayı koklar, o gülün kokusunu almaya çalışır. Çünkü o koku geldiği zaman bir anlığına da olsa kendini bahçede sanıyor. Lutfedilmişse ona mutmainlik de açılır inşaAllah. Bu kişi ne zaman esas caddeye geçer ve orada sürdürülebilir kalırsa, o zaman halinden MUTMAİN olur, bahçede olduğundan emin olarak yaşar. Bu durumda onun artık ilham alması gerekmez. Uzaktan bir koku alıp hayalle kendisini bahçede sanması gerekmiyor artık. Kendini bahçede bulunca “bahçedeyim, elhamdülillah” der, kalbi mutmain olur.
• Bir kişide gülleri koklama isteği varsa ve bu arzu çok fazlaysa, onun bu hali önemli midir? Kesinlikle o çok önemli bir lütuftur ve şu hadis aslında bununla ilişkilidir: “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle ba’s olur.” Yan caddedeki bir kişi bahçeden gelen kokuyu çok önemsiyorsa, onun gayretiyle fiiller ortaya koymaya çalışıyorsa, bahsettiğimiz esas caddeye geçememiş olsa bile, gül bahçesine girememiş olsa bile, oranın arzusuyla böyle yaşadığı için son nefesini bu bahçeye geçmiş olarak verebilir, bilinmez. Öyle yaşadığı için, ölümü tattığında o an o pozisyona geçmiş olabilir. Bütün mesele o tanrıdan kurtulmaktır! O çok antrenmanlı olduğu için, ölümü tatma anının onda oluşturduğu bilinçle, hissedişle tanrılığından hızla kurtulabilir. “Ha, o hal buymuş” deyip, kendini tanrı ilan etmediği hanif halle son nefesini vermiş olabilir. Bir önemli şans da budur. Bir şans da Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in Fatır Suresi 32. ayeti yorumlayışıdır. Efendimiz bu ayeti yorumlarken, yan caddede olup da duydukları gül kokusuyla yanıp tutuşanlar için şöyle buyurur: “Eğer kişi böyle bir nefse zulümle gelmişse mahşerde hapsedilir. Bu tasayla yaşarlarken Rableri onları rahmetiyle noksanlarından kurtarır. Fatır Suresi 34. ayette ‘Hamd bizden tasayı kaldıran Allah’a aittir’ diyen grup bunlardır.” Mahşerdeki hapsediliş mevhumunu insani boyuttaki bir hapis, bir yere tıkma gibi düşünmeyin. O yolculuktaki bilinçlerin hapsedilmesi nasıl bir şeyse, bilinçlerin hapsedilmesidir o. Bilinçleri o haldeyken onlar bir tasaya kapılıyorlar; biz bu kadar gayret ettik, bu doğrultuda inandık, neden cennetle müjdelenmedik? İşte bu tasasıyla yaşarlarken, Rableri rahmetiyle onların noksanlıklarını telafi eder; henüz kurtulamamış oldukları o tanrılıktan onları kurtarır, böylece cennet ehli olurlar. Fatır-34’de; “hamd, bizden tasayı kaldıran Allah’a aittir” diyen grup bunlardır. Dolayısıyla, yaşarken bu gayretle yaşamanın bu ayet gereği bir müjdesi var. Bu müjde ölüm anında da gelebilir, bu ayetteki gibi sonra da. Ama bir müjde var: Onlar bu noksanlarından Rablerinin rahmetiyle kurtarılacaklardır. Efendimiz (SAV) bu halde olanları müjdeliyor. Efendimiz “nefsine zulmedenler de cennete girecektir” diyerek müjdelediği halde, bazı âlimlerin “bu nasıl olur, dünyada âmâ olan ahirette de âmâdır, dünyada başaramadığı bir şeyi kişi mahşerde nasıl başarabilir?” gibi tartıştıkları karşımıza çıkmaktadır. Şunu fark edelim ki, bu müjde Rasulullah (SAV) Efendimiz’in açıklamasıdır, biz onu naklediyoruz. Rasulullah böyle müjde veriyor, bu ayeti Efendimiz (SAV) böyle yorumlamış. Ayetlerde geçen ve “bu dünyada âmâ olan ve ahirette de ama olacak” diye anlatılan hal, nefse zulmün bu boyutu değildir. Bu dünyada da ahirette de âmâ olanlar (genellikle) nefs-i emmarede olanlardır veya nefs-i emmare ile nefs-i levvame arasında gidip gelen bir nefs-i emmareyi yaşayanlardır. Onlardaki nefse zulüm, hadisteki müjde kapsamda değildir. Bazı hadis âlimlerinin “nefse zulmedenler kesinlikle cennete giremeyecektir” dediği grup bunlardır. Efendimiz (SAV)’in müjdelediği nefse zulmedenler, onların kimler olduğu, nasıl bir idrakta oldukları etraflıca paylaşıldı inşaAllah. Anladık ki, iki tip nefse zulüm var ve bu iki farklı nefse zulmü bizim öncelikle kendimizde ayırt etmemiz gerekiyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti