Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Önce (-) halden, kurtulmalı. Bu hayat uğraş ister

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Aralık 2017 Cumartesi 12:54:21
 

– 60 –
“Ben Allah’ın ilminde dilediği suretim” idrakının geri dönüşsüz yaşanmaya başlandığı “B” Takdim Formu hayatı ile birlikte sizin her şeyiniz, tüm dosyalarınız değişir. Mesela “A” takdimiyle yaşantıda namaz kılarsınız, ama “B” yolunda salât ikame edilir. “B” Takdim Formu hayatı salâttır, o yaşantının ismi salâttır. “B” kapsamına girmekle şu yaşanır: “Nefsini bilen Rabbini bilir” veya “Nefsini bildi, Rabbini bildi.” Bu hadis burada çok açık görülür. Kişi dünya hayatına “ben rabbim” diyerek, nefsine zulmederek başlamıştı. Sonra Allah lütfetti, nefsinin hakikatini bildi, Rabbini bildi, yani onu işgal etmeyi ona sahip çıkmayı bıraktı. O gücü kendi gücü ilan etmediğinde ulaştığı budur: “Nefsini bildi, Rabbini bildi.” Bu hal çok önemli bir makamdır. Bu anlattıklarımızı bazı kaynaklarda çok önemli makamlar olarak görürsünüz. Bu paylaşımlarda okuduklarınız, yaşadıklarınız, şu fark ettikleriniz çok önemli makamlardır. Biz onlara “makamlar” demiyoruz ki yanlış bir gurura, yanlış bir makam takibine, yanlış bir yarışa girilmesin. Aksi halde “hangi makamdayım, sen hangi makamdasın, o hangi makamda?” sohbeti başlıyor ki yanlış olur. Ama ileride kişi “A” yaşantısından ve beşeri yarış işinden kurtulursa, yani bulmaca çözme işini aştıktan sonra bunları MAKAMLAR olarak okumasının hiçbir sakıncası yoktur. Çünkü o zaman oralarda hep geride bıraktıklarınızı okuyorsunuzdur. Bu yüzden denir ki: Âlimin söyledikleri kendisinden yukarıdadır, arif ise söylediklerinden yukarıdadır. Bu hali fark edip yaşadığınızda siz âlim değil arifsinizdir artık! ARİF fark ettiğinin, okuduğunun, söylediğinin üstünde bir hayatı olandır.
“Ey, inandım diyen, doğru inan”
“Nefsini bilen Rabbini bilir” cümlesi aynı zamanda şudur: Nefsini bilen Rabbine döner. Çünkü YOL bu yoldur… Rabbine, yani “B”ye doğru yönelen ama hala o tanrıyı atamamış kişiye Nisa Suresi 136. ayet seslenir: “Ya eyyühellezine amenü, aminü Billahi: Ey, inandım diyen, doğru inan, “B” kapsamında inan, kendini “B” idrakı ile takdim et” diyerek inanana seslenir: Ey inanan, ama yan caddede olan, kendini “B” ile takdim et! Kişi bu emre uyup “B” takdimiyle İhlâs Hayat Döngüsü yoluna girmişse, kendisine bu nasip edilmişse, onun yaşantısı “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” yaşantısı olur, o yaşantının adı budur. Bu yaşantıda o kişi gittikçe FAKR’laşır. “Fakr” denilen odur. Bırakın tanrılık iddiasındaki “BEN”i, onda durum tespiti yapan yasal “BEN” de kalmaz. Onun tanrısı da yoktu, takdim ettiği diğer “BEN”i de! Demek ki bu yolda ilerledikçe Fakr Hali dediğimiz KURBİYET başlıyor. Yani, artık onun söyleyen dili, gören gözü, tutan eli O olur. Daha önce de O idi! Ama insan “A” yapısıyla ona sahip çıktığı için bu hakikat fark edilmiyordu.
Yol tamamen GÜÇ KAYBETME YOLU’dur!
Bu yolculukta kişi bazen şöyle düşünebilir ki yanlıştır: Çalışsam, gayret etsem de benim tutan elim O olsa, gören gözüm O olsa. Allahım ne olur, tutan elim sen ol, gören gözüm sen ol, söyleyen dilim sen ol. Niye? O hale bir geleyim, güçlü olayım o zaman insanlara bir göstereyim. Aslında ne kadar haklı olduğumu insanlar o zaman görsünler, “çok gayret ediyordu, nasıl da güçlenmiş” deyip fark etsinler. Bazen böyle düşünceler gelir, ama yanlıştır, hedef bu değildir. Yol tamamen GÜÇ KAYBETME YOLU’dur! Çünkü: Ne kadar güç o kadar cehennem! Müstakil güç iddiası budur. O yüzden gücü bıraktıracak kadar ateş alırsın. Ateşinin kuvveti, sahip çıktığın güçlerle ilgilidir. O güç senden sökülünceye kadar ateş alırsın. Sökülmüyorsa, o güçle o ateş beraber yaşar… Güç ateşi, ateş gücü körükler, beraberleşirler, birbirlerinin olurlar… Cehennem yakıtını oluşturmak budur, ateşini yanında taşımak budur, böylece insanlar ateşlerini de yanlarında taşımış olurlar.
Güç zaten bizim değil.
(-) halimizden kurtulmalıyız
“B” Takdiminde yaşayanın gören gözü, tutan eli, söyleyen dili O’dur. “A” takdiminde? O takdimle yaşarken sen ona sahip çıkıyorsun, onları sahibine bırakmıyorsun, “bunlar benim” diyorsun. Öyle dediğin için tanrılığını ilan ettin ya! “Gören göz benim, tutan el benim” deyip bırakmıyorsun ki hakikat açığa çıksın. Örtüyorsun; örtücüsün! Her halükarda gören göz O’nun, söyleyen dil O’nun, tutan el O’nun. Ama siz suiistimal edip o gücü işgal ettiniz, ona sahip çıktınız, böylece rablığınızı ilan ettiniz. Bu yüzden rabsınız, ilahsınız, tanrısınız. “B” takdimi ile yaşantıda işte artık o rablık yok. O suiistimal ortadan kalktığı için HAKİKAT kendiliğinden gözükür.
“A” Takdim Formu” ve “B” Takdim Formu” iki farklı takdimdir. Önemi yüzünden bu iki “BEN”i yeri geldikçe uzun ve detaylı olarak paylaştık, anlattık. Geldiğimiz noktada bu konuda hemfikir olduk mu acaba? Eğer hemfikir isek, artık “A” ve “B” Takdim Formu”nun farkını ve önemini konuşmayı bırakabiliriz. Ama tam hemfikir olmuşsak! Öyle hemfikir olmalıyız ki arada kalmışlıktan kurtulup “B” Takdim Formu yolunda hızla ilerleme gayretine girelim. Bütün bu paylaştıklarımızla biz aslında nereye gelmeye çalışıyoruz, biliyor musunuz? Sıfır Noktası’na! B0 noktasına ulaşmaya çalışıyoruz.
Bu nedir, matematikten örnek vereyim. Bir sayı skalamız var; ortada 0, sonra 1, 2, 3, 4 diye devam ediyor. Bir de negatif sayılar var; -1, -2, -3 diye devam eden. Vehmin zulmeti yaşantısı sıfırın negatif yanı gibidir, biz tanrılar dünyası dediğimiz tarafa sapmış hayatı yaşıyoruz. Önce bu sapmışlığı fark edip sıfır noktasına bir gelmeliyiz. B0 noktasına gelmeliyiz ki sonra da “B” Takdim Formu” yaşantısına girebilelim. Biz bu paylaşımlarımızla sıfır noktasına gelmeye çalışıyoruz, bütün bu anlatılanları okuyan, bilen birisi bir mertebe kazanmış olmaz, buna dikkat edin! Bu fark edilmezse negatif kısımda boşu boşuna uğraşılır, gerçek hayat o zannedilir ve İslamiyet’in önerileri orada uygulanmaya çalışılır, ama yanlış olur. Yapılan malesef bu, insanlar bununla meşguller, maalesef! Vehmin zulmetinde olduğunu fark etmeden İslamiyet’i uygulamanın size geleceğiniz için bir faydası yoktur. Zulmeti fark edip sıfır noktasına gelmek için İslamiyet’i uygulamak, bir de sıfır noktasından sonra uygulamak faydalıdır. ESAS İSLAM DİNİ sıfır noktasından sonra başlar. Bu fark edilirse, “Allah indinde Din İslam’dır, Allah İslam’dan başka din kabul etmez, İslam’dan başka dinle meşgul olan hüsrandadır” gibi ayetleri anlamak kolaylaşır ki, onu sayı skalası örneği ile şöyle ifade edebiliriz: Sıfır noktasından sonraki sayıların olduğu yer “Allah indinde din”dir, makbul olan orasıdır. Eğer, diğer sayılarla uğraşıyorsanız bu kabul edilmez. Din diye, sistem diye eksi sayılarla meşgulseniz olmaz, orayla meşgul olanlar hüsrandadır. Ancak din İslam’dır. İslam’ı biz İhlâs Hayat Döngüsü diye anlatmaya, İhlâs Suresi’nden yararlanarak şekille de göstermeye çalışıyoruz. Allah indinde sistem orasıdır. Onun dışındaki uğraşlar kabul olmaz. Zaten dışında bir sistem yoktur. Dolayısıyla, bizim “A” ve “B” diyerek tarif ettiğimiz iki hayatı birbirinden ayıracak somut karineleri ortaya koymamız gerekiyor. “Ben yarından itibaren B Takdim Formu’nda olacağım” demekle bu hemen olmuyor. “A Takdim Formu’ndan nasıl kurtulunur ve “B” olarak nasıl yaşanır?” deyip, öyle bir didiklemeniz, öyle incelemeniz gerekiyor ki… Bu 24 SAAT’imizi vermemiz gereken bir uğraş olmalıdır. Çünkü farklı bir hayat var. Ama ona ulaşmak çok kolay değil. Neden?
“B” hayatı uğraş ister,
“A” hayatı ise çok kolay
“B” kapsamındaki hayata ulaşırkenki çeşitli zorluklardan birisi şudur: “A” Takdim Formu” hayatını yaşamak için işler o kadar kolay ki, o hayat içerisinde herhangi bir şeyi yapmak için sizin birilerini, birilerinin de sizi zorlaması gerekmiyor. Özel dersler almanız, feyz almanız gerekmiyor, kendinizi bıraktınız mı o hayat su gibi akıp gidiyor. Ama “B” Takdim Formu” yolundaki hayat öyle değil! Oraya yönelik yaşayabilmek için kendinizi sürekli motive etmeniz gerekiyor, sizi motive edecek, sizi uyaracak birileri veya bir şeyler gerekiyor. Devamlı! Bu yüzden “A” Takdim Formu”na ait cazibe, gittikçe artan bir cazibedir. “B” Takdim Formu”na ulaşıncaya kadar, o yola ait cazibe ise gittikçe enerjisi sönen bir cazibedir. Mesela, kurtulmak veya ulaşmak istediğiniz bir konuda bir ay kadar esma zikri veya başka bir zikir yapıyorsunuz, bir gelişme hissediyorsunuz ama biraz bıraktığınızda hemen eski halinize dönüyorsunuz, yerinde tutamıyorsunuz o hali. Ama dünya hayatını yerinde tutmak için hiç uğraşmıyorsunuz. DÜNYA HAYATI dediğimiz şey, dünyadaki hayatın zulmetidir. “Dünya hayatı yanlıştır” demiyoruz. Dünya hayatının yaşanan bu zulmetini “legal dünya hayatı”na çevirmek gerekiyor; yani eksi skaladan sıfıra ve sonra da artıya getirmek gerekiyor. Dünya hayatının İslam sistemine göre meşru olmayan hali için bir çaba gerekmiyor, kendiliğinden, coşkuyla yapılabilir olarak o karşınıza geliyor. Ama dünya hayatının meşru olan hali için kendinizi zorlamanız gerekiyor, böyle de bir handikap var, böyle bir engel var. Dolayısıyla, biz “A” Takdim Formu”nu ve yaşantısını o kadar iyi bilmeliyiz ki ilan edilen tanrılık fonksiyonsuz hale getirilebilsin. “B” Takdim Formu”nu ve onun hayat tarzını da öyle iyi bilelim ki, “B” Takdim Formu” zorlanarak yaşanılan değil de çok kolay yaşadığımız bir hayat haline gelsin.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti