Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 61-

SÖYLENENİ YAPAN KAZANIR
“Allahümme Rabbe hazihidDa’vetitTammetivessalatilkaimeti, ati Muhammedenilvesiletevel fazilete veddereceterrafiatevebashuMakameMahmudaelleziyveadtehu, inneke la tuhlifülmîâd.” Bu salâvatı hemen hepiniz biliyorsunuz. Rasulullah (SAV) Efendimiz buyuruyor ki; “Ezanı dinleyip, tekrar edip, sonra bu salâvatı okuyana şefaatim şart olur!”
Böyle önerilerle karşılaşınca uygulanacak önemli bir prensibi, genel bir prensibi birkaç cümleyle söyleyelim. Öncelikle, böyle bir öneriyi okuyunca “ne oluyor ki, burada ne gibi bir mekanizma var ki?” dememek lazım. Bu yolda çok önemli şey şudur, getirisi hemen başlayan, sevabı hemen başlayan çok önemli şey şudur: Söyleneni yapmak! Söyleneni yapan kazanır. Yaptığın için kazanırsın! “Bu hadisteki duada nasıl bir şey var? Ne yapıyor da kazanıyor?” gibi sorular için değildir bu önerilenler! Değil! Bunu bir hastalığa benzeterek anlatayım: Tanrılık hali bir hastalık değil midir? Muhtariyet iddiası en önemli hastalıktır! Eğer bunu hastalık olarak görmezsen işi çözemezsin. Aynı hastalıktan muzdarip iki kişi düşün, ikisine de doktor birer ilaç veriyor, diyor ki; bu ilaçtan günde beş defa alacaksın. Birisi hastalığını fark etmiş, doktora da çok güvenmiş, gidip ilacı kullanmaya başlıyor. Diğeri ilacı kenara koymuş, almış prospektüs inceliyor. Doktor “ne yaptınız?” diyor. Birisi; “inceliyorum, prospektüsü sordum, buna baktım, internete girdim, şu bu…” konuşup duruyor. Sonuç: İlacı alan iyileşiyor, prospektüs inceleyen ilacı bekletiyor! En iyisi nedir? Hem ilacı alıp hem prospektüsü incelemektir. Ama önce ilacı almaktır! Dolayısıyla, “ben bunu yapacağım ama onu yapınca ne olacak, bir araştırayım” değil. İman bu değil!
EĞER KAZANMAK İSTİYORSAN ALLAH İÇİN YAPMALISIN!
Basit bir örnek verelim: Domuz eti haramdır. Bir gün inşaAllah onu konu yapar, domuz etini anlatırız. Onun bilimsel literatüre girmiş yirmi kadar sağlıkla ilgili tehlikesini, zararını paylaşalım. Kanaat ve hipotez değil, bilimsel bulgular. Şimdi siz inanan birisine “domuz eti haramdır” diyorsunuz. “Neden haram ki acaba? Niçin haram acaba, bilsek de ona göre davransak?” diyor. Ona bu bulguları anlattık diyelim, o da “öyleyse ben bir daha domuz eti yemeyeyim” dedi. Dikkat edin bunun domuz eti yememe sebebi iman değil sağlıktır! Bu davranışıyla dünyada kazanır, ama ahiret için kazanmasına yetmez! Bu durumda domuz eti yememek için müslüman olmak gerekmez ki! Ben, bir Amerikalıya da bunu anlatayım, ikna olursa o da domuz eti yemez. O şimdi sevap mı kazanacak? Sağlığını kazanır! “Ben onu öğreneyim de ondan sonra domuz eti yemeyeyim” diyorsan, öğren ve yeme! Senin yememe sebebin Allah rızası değil, sağlık! Allah için değil sağlık için yapıyorsun. Diyelim ki çok faydalı bir şey yasaklanmış, kişi “o yasaklanmış ama faydalı da, filan da…” deyip duruyorsa, bilin ki iman öyle bir şey değildir! İman oyuncak değil ya! İmanda dünyaya ait bilimsel bir şeyler aranmaz! “A” dünyasının “bilim” diye tarif ettiği sınırlar içerisinde baktığınızda, anlattıklarım nasıl “bilimsel” olur? Ben size ahireti nasıl göstereyim, nasıl masaya koyayım? Cehennemi size nasıl göstereyim? Kur’an’ın öneri ve sakındırmalarına “bunlar bilimsel midir?” diye tanrılar dünyasının bilim kriteri ve anlayışıyla yaklaşırsan tanrı olursun. Bu imanî bir meseledir, imanî bir davranıştır! İmanî bir şeye sen sürekli [onların dünyasına ait] bilimsel açıklama istiyorsun, olmaz. Eğer kazanmak istiyorsan Allah için yapmalısın! Bu dünyanın bilgisine göre faydalı olan bir şey yasaklanmış olsun. Allah için onu yapmayacaksın ve o kabulün, o teslimiyetin sana verdiği cezbeyi, hayreti yaşayacaksın. Bunu bir insan için yapıyorsunuz! Çok sevdiğiniz birisi hoşlanmıyor, istemiyor diye “sırf onun için” yapmadığınız şeyler yok mu? Ve bu hareketine de çok seviniyorsun. “Senin için vazgeçtim, senin için yemiyorum, giymiyorum” diye sevdiğine bakıp memnun oluyorsun! Demek ki, yapabiliyorsun!
BİR AYETİN, BİR HADİSİN KAPSAMINDA
OLABİLMEK ÇOK FARKLIDIR!
İmanî olan bu yolda prensip önce yapmaktır! Yaparken de bundan daha iyi yararlanabilmem için, bunu daha iyi anlayabilmem için ne yapmam lazım araştırmasına girmektir. Bu ikinci basamaktır! Birinciyi yapmadan ikinciyi yaparsan ömrün biter! Bir salavat duydun, “bu salâvatı okuyunca nasıl bir şey olacak” deme, “Rasulullah böyle demiş, okuyacağım!” de! Onun hazzıyla, ezan bitsin de Rasulullah’ın dediğini yapayım diye heyecanlan! O imanla, öyle bir iştiyakla uygulamak lazım. Bir hadis kapsamına girebilmek ne demek, biliyor musun? Bunu fark etmiş olan Sahabe, o günün şartlarında; “İstanbul’u fetheden komutan ne güzeldir, o ordu ne güzeldir” dendi diye İstanbul’a yürümüş gelmiş, ben o ordunun içine gireyim, ben o hadis kapsamında olabilir miyim diye! Tatile falan değil, bilmediği yerlere savaşa geliyor ya! “Bir hadis kapsamına gireyim” diye! Bir ayetin, bir hadisin kapsamında olabilmek çok farklıdır!
Bu anlatılanları önemseyin, araştırın, gereği için gayret edin, lütfen. O zaman “A” yapıyı, “B” yapıyı ve Kendini Hissetme Duygusu’nun aslını fark eder ve şunu görürsünüz: “A” yapı konuşurken, fikir üretirken sizden farklı renkte bir enerji çıkar, “B” yapı konuştuğunda, fikir ürettiğinde farklı bir enerji çıkar, Kendini Hissetme Duygusu doğrudan konuştuğunda başka bir nur/enerji çıkar. Bu yüzden, ayet okuduğunuzda sizden farklı bir enerji (farklı renkte enerji) çıkar. O, hadis okuduğunuzda farklı, kudsi hadis okuduğunuzda farklıdır. “A” yapınızla cümle kurduğunuzda daha farklıdır! Bunları görmeye, yaşamaya başlarsınız. Ama önce itiraf edeceksiniz: Bende bir hastalık var ve bunun tedavi edilmesi lazım: Ben varlığımı Allah’a eş koşuyorum, bu yapı bende bir hastalık olarak var. İzini sürüp onu yok etmeliyim!
SALÂTIN SAHİBİ NE DİYOR, BİR BAK
Okuduğunuzda böyle bir mükâfatı olan bu salâvatı konumuzla ilişkilendirelim. Mana böyle: “Tam Davet’in ve ikame edilen Salâtın Sahibi olan Allah’ım.” Düşünebiliyor musunuz, Tam Davetin ve Salâtın Sahibi! Salâtın Sahibi! Salâtta saf olmak, salâtta durmak nasıl bir şey ki “onun sahibi Allah” olarak açıklanıyor. Birisinin arabasına binseniz, “şunun arabasındayım, bakan arabasına bindim, şunun yanındayım” diyorsunuz. Demek ki sahipler önemli! Burada Gerçek Sahip var, bu Sahip Var Görünenlerden değil. Salâtın Sahibi olan Allah, sahibi olduğu salâtın “Saf’larına and olsun” diyor. Bu yemini Kadr Suresi’yle ilişkilendirelim:
Euzü Billahi mineşşeytanirracim, Bismillahi’rRahmani’rRahiym. “İnnaenzelnaHUfiyLeyletilKadr; Ve maedrakemaLeyletülKadr; Leyletül Kadri hayrunminelfişehr; TenezzelülMelaiketüverRuhufiyhaBiizniRabbihimmin külli emr; Selamün, hiye hatta matle’ılfecr.”
“Kadr Gecesini bilir misin, “and olsun” denilenlerin kadrini bilir misin? Rabbinin izniyle her hükümden melekler ve Ruh onda tenezzül eder…” Kadr Suresi’nin açıkladığı kişiyi gördük mü? Ona “and olsun” deniyor!
Bu salâvatta önemli hususlardan birisi de, “Salât’ın ve Tam Davetin Sahibi” ifadesidir: Sahibi! Bir şeye “onun sahibiyim” demesi müthiş bir şey! “Sahibiyim” dediği şeyi eğer hayatında en uyduruk yapıyorsan vay haline! İnandığın ve ulaşmak istediğin Zat’ın “sahibiyim” dediği şeyi, sen yalan dünyanın işlerinin arasına sıkıştırıyor ve en uyduruk onu yapıyorsan vay haline! Tüm işlerini sıraladığında en altta o varsa vay haline! “Şunu çok titiz yaparım, şu çorbayı şöyle yaparım, helvayı böyle yaparım, pilavı böyle yaparım, amirliği şöyle, memurluğu böyle, işimi şöyle yaparım. Salâtı aralara sıkıştırırım.” öyle mi? Vay haline! “Veyl olsun o salâtı bilmeyenlere; salât ikame ediyor ama farkında olmayanlara!” Salâtın Sahibi böyle diyor!
EZAN TAMDIR; TAM DAVET’TİR.
SİZ TAM DAVET’İ SEVMEYE ÇALIŞIN!
Bir de Tam Davet ve onun Sahibi! Davet değil Tam Davet! Buradaki Tam’ı çok önemseyiniz: Allah daveti ikiye ayırıyor: KÜFRE DAVET ve Allah’ı örtmemeye [Tevhid’e] davet! Tevhid’e davet’e TAM DAVET diyor. Tam kelimesini, Tam sıfatını şimdi anlayın! Tam sıfatına en layık şey Tevhid Kelimesidir. Tam; Tevhid demektir, Kelime-i Tevhid’dir. Tevhid’in layık olduğu mana “Tam”dır! Tam sıfatına esas layık olan odur! “Tam”lık arıyorsan orada ara! Orada bir noksan yok, orada bir fesat yok, orada bir kusur yok; TAM. Bu yüzden EZAN “TAM”dır, her şeyi içerir. Ezan öyle bir davettir ki, TAM’dır. Diğerleri küfre davetlerdir. Allah’ı örtücü davranışlara davetler fesatlık içerir, o davetlerde bir fesat vardır. Onlarla kıyasladığın zaman Ezan tamdır; Tam Davet’tir. Diğer davetler tam olamaz. Onlar seni Allah’ı örtmeye çağırıyor, sana öyle işler yaptırıyor, iddia ettiğin tanrılığı destekliyor, kuvvetlendiriyor. Onlar fesatlık içeriyor… Kusur var ve onların hiç biri tam değil.
Vesile, Fazile, DereceterRefia, Makam-ı Mahmud, bunları ileride açarız. Siz Tam Davet’i sevmeye çalışın! Sizin tanrı yapınız onu sevemez! Yaşadığım bir şeyi anlatayım. Bir toplantıdayız, bina da camiye yakın. Toplantıda bize “Asosyalsiniz, hayatınız iş-cami-ev üçgeninde geçiyor” dediler. Biz de “sizin hayatınız “iş-bar-ev üçgeninde” diyor muyuz, herkesin hayatı bir üçgende geçiyor, bu üçgenle mi tarif edilir sosyallik?” dedik. Ve toplantı sırasında İkindi Ezanı okundu. Yöneten kişinin tanrısı, iddia ettiği “BEN”liği sözünün kesilmesinden öyle rahatsız oldu ki rengi kızardı, “nereden çıktı bu?” dedi. Gayriihtiyarî “eyvah” dedim. Çok geçmedi mahvoldu, Tam Davet mahvetti onu…

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti