Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 74-

“EY İNANIYORUM DİYENLER, DOĞRU İNANIN, AÇIKLADIĞIMIZ GİBİ BİLLAHİ ANLAMINDA İNANIN”
“Billahi anlamında iman” tanımını çok sık kullanıyoruz, çünkü ayet ve hadislerde çok önemli! Onu şöyle tanımlayalım: Var Görünüşünü muhtariyet söz konusu bile olmaksızın Allah’a eş ve ortak koşmayan iman. İki hal var: Birisi kendini Allah’a eş ve ortak koşan Muhtariyet Hali; diğeri HAKK yapı, Billahi Anlamında İman. Bir ayet “iman edenler” diye hitap ettiğinde imanımız sorgulanıyorsa orada bir uyarı var demektir. Örneğin: “Ya eyyühellezine amenu, aminu Billahi.” Bu sorgulayan, uyaran bir ayettir: “Ey inanıyorum diyenler, doğru inanın, açıkladığımız gibi Billahi anlamında inanın” diyor. Billahi anlamında iman eden kişi “Var Görünüşünü” Muhtariyet söz konusu bile olmaksızın eş ve ortak koşmayandır. Varlığını değil! “Ben varım ve muhtarım” iddiasını değil! “Var Görünüşünü” bile ortak koşmaz! “Var Görünüş”ün ne demek olduğunu önceki paylaşımlarda açıkladık, bakın lütfen. Var Görünüşü’nü (Muhtariyet söz konusu bile olmaksızın) Allah’a eş ve ortak koşmayan, gündeminde “muhtarım, muhtar değilim” fikri olmayan iman! Tabiidir ki böyle bir imanın yaşantısı “B” ilmi çerçevesinde olur. Nefs-i Mardıye’de bu da tükenir ve tüm şirk-i hafileri ortadan kaldıran yeni bir tanımlama, yeni bir hal başlar. O seni Vahid’e götürür.
“AYRICA HİSSEDEN YOK, İLLA BİLLÂH”
Şirk tarifleri basamak basamaktır. Kişi Vehmin Zulmeti’nden kurtulacağı zaman onun için şirk muhtarlıktır. Bu kişi “ben muhtar değilim, muhtariyetimi ve varlığımı ilan etmiyorum, varlığı Allah’a eş ve ortak koşmuyorum” dediğinde, geri dönüşsüz böyle düşündüğünde ve bunun gereğini yaşadığında “B” yapıya gelir. Vehmin Zulmeti bitti, şimdi artık o “B” yapıda! Daha önce “varlığımı” diyordu, şimdi; “var görünüşümü, Varmış Gibi görünmemi, yabancı görüntü oluşturmamı Allah’a eş ve ortak koşmadan iman ediyorum” diyor. İnşaAllah bu da olur ve vehim kalkarsa, yani Vehmî Ben’den de kurtulursa, Allahu a’lem, o şimdi NEFS-İ MARDIYE denen statüdedir; Vahid’e götürecek olan idraktadır. Vahid/Vahidiyet kavramı neden önemlidir? Bakın:
Euzü Billahi mineş şeytanir raciym Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Kul Hu vallahu Ehad Allahüs Samed…” (İhlas Suresi; 1, 2).
“Allah Ehad ve Sameddir” diyoruz. Bunu imanımız gereği söylüyoruz, imanen böyle diyoruz. Ama bir de Ehad’ı bilerek Allah Ehad’dır demek var! İşte Ehad’ı bilerek “Allah Ehad’dır” diyen VAHİD’dir. Ancak Vahid (Ehad’ı bilerek) Allah Ehad’dır diyebilir. Hatırlarsanız, daha önce Ehad’la Vahid’in farkını tarif ettik. Her ikisi de “tek” demek olmasına rağmen birbiriyle ilişkisi olmayan teklerdir. VAHİD fikirlerin yokluğu halinde Varlığındaki Tekliği idrak ettiği için “Ehad” der, “Ehad” derken O Tek’i kavrar, böylece hakiki Ehad’ı o söyler. Biz onu imanen söyleriz, kabulünü de Rabbimizden dileriz. Şu şehadet aslında o noktaya aittir: “Eşhedü en La ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezi lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehü küfüven Ehad.” Bu şehadeti Vahid idrakı yapar. Bizim zulmetten kurtulmak için yaptığımız şehadet ise budur: “Eşhedü en La ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu”. Bu şehadet zulmetten kurtulmak için yapılır. Biz bu şehadeti bir başarabilirsek bizim için çok önemli bir başarı olur. Bu zulmetten kurtulma ânının şehadetidir, diğeri Vahid’in şehadetidir, çok ileridir, Vahid’in yaptığı şehadettir. Vehim dâhil şirk-i hafilerin tümünü ortadan kaldıracak idrak; Kendini Hissedişini Allah’a eş ve ortak koşmayan halin yaşantısıdır. Kendini Hissediş: Bu idrakta artık bir görüntü yok. Kişi artık Görüntü için özür dilemiyor! Aslında şirkle ilgili dualar hep bir özür dilemedir, suistimaller için özür dilemedir. Gelinen bu idrakte Yabancı Görüntü kalmaz! Bu yüzden o, Görüntü için özür dilemiyor. “Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezi lem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehü küfüven Ehad” şehadetini kişi Kendini Hissediş noktasında söyler ve bu Ehadüs Samed İlmi çerçevesindedir. Buna ayet mealiyle; “ayrıca HİSSEDEN YOK, İlla BİLLÂH” diyebiliriz. İleride devam ederiz inşaAllah.
NE ORUÇ NE DE SALÂT MUHTARIN İŞİDİR!
Kişi bizim tarif ettiğimiz Nefs-i Levvame’ye girmişse çok önemli bir idraka, ahiretle ilgili önemli bir müjdeye ve önemli bir yaşantıya adım atmış demektir. Tarif ettiğimiz bu Nefs-i Levvame yaşantısının direği ise salâttır. Çok dikkat edin, onun direği salâttır. Sizin ‘HAKK’ yapıyla “B” Takdim Formu ile “BEN” derken takdim ettiğiniz şey SALÂT’tır. Siz o salâta “BEN” der, onu takdim edersiniz. “A” Takdim Formu” ise MUHTAR’ı (muhtariyetini) takdim eder. Ve her ikisi de bunu hayatlarıyla yapar; yaşar…
Nefs-i Levvame yaşantısının direği ve gereği SALÂT İKAMESİ’dir. ORUÇ bu salâtın, bu yönelişin ibadetidir, muhtarın değil! Muhtarlık iddiasındaki kişi bunları yapamaz! Ne oruç ne de salât muhtarın işidir! Oruç, “B” Takdim Formu “BEN”in (yani salât ikamesi yaşantısının) ibadetidir. Çünkü Oruç bu ‘HAKK’ yapıyı, vehim olan bu yapıyı tüketen, onu (salâtı) Vahid’e götüren bir ibadettir. Oruç salâtı Vahid’e götürür…
Efendimiz (SAV)’in oruç tavsiye ettiği hadisleri nasıl anlayalım ve değerlendirelim? O oruçlar çok önemli koruyucu ve bekçilerdir. Oruç, çalıntı (sol/zulmani) dosyaları yok etmek için de kullanılır, fakat orucun size sağlayacağını sadece o sanarsanız, yanılırsınız! Orucun esas hedefi Hakk yapının direği olan salâtı (salât yaşantısını) çok ileri bir idrak olan Vahid’e taşımaktır… Hakk yapının direği salâttır. Böyle bir hedefinin olması, orucun diğer yararlarını ortadan kaldırmaz, ileri bir hedef ortaya koymakla önceki faydalar, diğer faydalar kalkmaz…
BU SAYFADA YAZILANLARI OKUYANLARA “SEN DELİ MİSİN?” DEĞİL DE “SEN DELİSİN” DENİLMELİ!
Biz şimdi böyle tanımlar yapınca akla şu soru gelebilir: Öyleyse “batıl, zulmet veya duniHİ algı” denilen yerdeyken oruç tutulur mu? Algısı orada olan ne yapacak? Yanlışa düşmeyin lütfen. Elbette tutulur, tutulmaz mı? Biz bunları anlatırken size “önerilen amellerden yaptıklarınızı bırakın” hiç demiyoruz, “onları doğru idrakla yapın” diyoruz. Eğer muhtarlığınızın farkına varıp önemsemez, kabul etmez ve kurtulmaya çalışmazsanız, bu anlatılanlara rağmen “ben muhtarım” derseniz ibadetleriniz hep muhtariyetinizi kuvvetlendirir ve siz iyi bir Müslüman olursunuz! Kendinizi, aklını ve hür iradesini Allah’ın kurallarını uygulamakta kullanan, o işlere dikkat eden iyi bir Müslüman olarak tarif edersiniz. Mesela oruç tutarak iyi bir komando olursunuz. Allah için aç durabilen bir komando! Allah sizin açlığınızı tokluğunuzu ne yapsın! “Kestiğiniz kurbanların kanı Allah’a ulaşmaz!” diyor. Açlık tokluk Allah’a ulaşmıyor ki… “Ne güzel, aç durdular. Haydi şimdi yesinler” gibi bir düşünce Allah için düşünülebilir mi, O bir sadist gibi düşünülebilir mi? Allah muhafaza eder inşaAllah, böyle bir saçmalık olmaz! “Allahım senin için çok aç durmuştum” dersen, “durmasaydın” derler. Eğer o işi “muhtar” yapıyorsa netice böyle olur.
Oysa oruç öyle bir ibadet ki, Allah; “onun sevabını Ben veririm” buyuruyor. Neden biliyor musunuz? Onun sevabını verebilecek bir ilmî suret yoktur da ondan! Çünkü siz oruçla ilmî suretlerin tükendiği bir yere gidiyorsunuz. Oruçla gittiğiniz yere ilmi suretler gelemezler; yanarlar. Orada onlar yok! Oraya ulaşmanın ibadetidir ORUÇ. Ancak; oraya ulaşabilmek için önce vehmin zulmetinden kurtulmak şarttır, hep bunu anlatmaya çalışıyorum: Ondan kurtulmadan olmaz! “Şirk varsa tüm ibadetleriniz boşa gider.” (Zümer-65). Şirk varsa! Şirk olan yaşantı vehmin zulmetidir, bu ayetteki şirk vehmin zulmeti yaşantısıdır. Bu yaşantıdaysanız bütün ibadetleriniz boşa gider. Onun için şunu çok önemsiyorum: “Ben bu Vehmin Zulmeti’nden kurtulmaya adayım. Bu yüzden de İz Düşüm Dosyaları’nı fonksiyonsuz yapacağım” deyip, gereğinin mücadelesine başlamak gerekiyor. Bunu dediğiniz an Nefs-i Levvame’ye girersiniz ve bu söylediğimiz sakıncalar sizden kalkar. O zaman şirkin getirdiği sakıncalar tüm ibadetler için de kalkar. Böyle olunca iş çok kolaylaşmış gibi değil mi? Evet, hem çok kolay hem çok zordur! İnsanca tarif edince “kolay veya zor” gibi ifadeler akla gelebilir, öyle denebilir. Ama gerçek şu ki Allah diledi mi kolaydır. Mesela siz, yıllardır bu yazıları uzun demeden, hiç duymadığımız zor konular demeden muhabbetle ve sabırla okuyor, anlamaya çalışıyor, hüsnü kabul gösteriyorsunuz. Bu yazıları bir kişinin böyle görüp kabullenip yaşantısına almaya çalışması hiç kolay değildir. Bu işlerle ilişkisi olmayan normal birine okutun bakalım ne diyecek? “Saçmalamış” bile diyebilir, okumaz! Siz her gün zaman ayırıp dakikalarca okuyup, tefekkür edip ilgi gösteriyorsunuz, o birkaç saniye bile ayıramaz. Bunları okuyor olabilmek, kanaatimce, Allah’ın önemli bir lütfudur. Sana kolaylaştırmış ki okuyabiliyorsun. Aksi halde, iş güç kalmadı da bunlarla mı uğraşacağız, deli misin?” der yazıya bakmadan geçer gidersin. Gerçi bunları okuyanlara “sen deli misin?” değil de “sen delisin” denilmeli! Çünkü DELİ olmadan VELİ olunmaz…
Cumamız mübarek oluverir inşaAllah…

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER