Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ŞEYTANIN AVUKATI-10 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 28 Aralık 2018 Cuma 14:15:49
 

“HÜKME RIZA GÖSTERMEK” DEĞİL,
“HÜKÜMDEN RAZI OLMAK”
“Billahi imanla isteyin ve sabredin…” (A’raf-128)
“Ey iman edenler, sabır ve salât ile yardım dileyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara-153)
“Sabır ve salât ile yardım isteyin, muhakkak ki; bu huşu edenlerden başkasına ağır gelir.” (Bakara-45)
Bu üç ayet bize diyor ki; dunihi idrakla (Allah’ın dışı var ve siz de oradaymışsınız zannıyla) dua etmeyin. Bu idraktan (Müstakilen varım ve Muhtarım İddiasından) sıyrılmış bir musalli (salât ehli) olarak Allah’tan isteyin ve sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
Ancak bütün bunlar, huşu edenlerden başkasına yani Şeytanın Avukatı’na ağır gelir.
Her üç ayette sabır geçtiğine göre, Kur’an’a göre sabrı şöyle maddelendirerek açıklayabiliriz:
– Yöneliş çerçevesinde dua: Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’ndan sıyrılmış ve Billahi anlamda cümlelerle konuyu dile getirmek;
– İlişkiler çerçevesinde girişim: Muhtariyeti Tercih Gücü yetkimiz ile konuyu ilgilendiren sebeplere müracaat etmek;
– Allah’ın konuyla ilgili hükmünü edeb ile beklemek.
– Allah’ın konuyla ilgili hükmü bize ulaşınca da bu hükümle didişmemek, onu sevmek, “hükümden razı olmak” gerekir.
“Hükme rıza göstermek” ifadesi tam doğru bir tanım değildir, duniHİ algıya kaydırabilir. Daha doğrusu “hükümden razı olmak”tır. İşte bu tanımımız Şeytanın Avukatı’na ağır gelecektir, çünkü içerisinde “yaygara yapılır” diye bir kural yok. Yaygara yapmamak Şeytanın Avukatı için gerçekten zordur ve ağır bir iştir.
SABIRLI ÂLİM VE SABIRLI FAKİR
DuniHi idrak ve zann’larından sıyrılmış, Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası’na sırtını dönmüş, buna göre bir hayat tarzı oluşturmuş; böylece, kendisini tehlikeye düşürecek konulara karşı tedbir almış müttaki bir Âlim’in Allah’ın hükmünü bekleme edebi, hükümden razı olma konusundaki edebi ve bu durumu insanlara da tavsiye etmesi, Kur’an’ın çok övdüğü bir davranıştır. Bu sebepten o alim şeytanın sevmediği sabırlı kişiler içerisinde böyle âlimler birinci sırayı alır.
Şeytanın ifadesinde daha sonra sabırlı fakir gelmektedir. Ancak, birinci sırayı alan sabırlı kişinin özelliği âlim ve şüpheli işlerden sakınan birisi olmasıdır. Sabırlı olan fakir kişinin farklı olan önemli özelliği ise, sorununu kendisi gibi birisine açmamasıdır. Yani bu fakir; yaygara yapmayan, şikâyet kampanyası başlatmayan, kendisine acındırarak taraftar toplamayan, sohbet adı altında dedikodu yapmayan birisidir.
Şeytan ayrıca belirtiyor ki, her kim ihtiyacını kendi gibi birisine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden saymaz. Bu ifadede geçen “üç gün üst üste anlatım” bilgisi de önemlidir ve bu davranışın o kişide huy olduğunu gösterir, bir alışkanlık olduğu anlaşılır.
Sabırlı Fakir için de, Şeytanın Avukatı için de “kendisi gibi birisine anlatırsa” denilmektedir ki, her iki grup için de bu vasıflandırma önemlidir. Şeytanın Avukatı elbette ki, bir başka Şeytanın Avukatı ile şikâyetçilik oynayacaktır. Şeytanın “sabırlı kimseyi onun halinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım” demesi konuyu özetlemektedir ki, buradan çıkan sonuç şudur:
Şeytanın Avukatı, Kur’an’ın sevdiği sabırlı kişilerden değildir. Çünkü o yaygara cümlelerini ve şakinin dili olan şikâyet cümlelerini konuşma tarzı yapmıştır.
Onun sabrı farklıdır. Şeytanın Avukatı kendi esfele safiliyn hayat tarzı içerisinde kurduğu tuzakların sonuçları için gereken sabrı gösteriyor olabilir, ilahlar arası kavga ve zulümlere tahammül ediyor olabilir, ilahlar arası yaşantıda diğer sözde ilahların ilahlık taslamalarına katlanıyor olabilir. Bu sebepten çevresindekiler onun için “ne kadar sabırlı ve dayanıklı bir insan!” diyebilirler. Ancak bu sabır, Kur’an’ın tavsiye ettiği ve övdüğü sabır değildir, ahirette güzel bir karşılığı yoktur.
ŞÜKREDEN ZENGİN
Hadis anlatımına devam ediyoruz: Rasulullah (SAV) Efendimiz sordu: “Sonra kimi sevmez ve buğz edersin?”
Şeytan: “Şükreden zengin” dedi.
Efendimiz (SAV) tekrar sordu: “Peki ama o zenginin şükreden olduğunu nereden anlarsın?”
Şeytan: “Onu görürsen ki, aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor; bilirim ki, o şükreden bir zengindir.”
Devam etmek üzere hadis anlatımına bir virgül koyuyoruz:
“Şükreden zengin” tabirini yalnızca para, servet ve mal ile ilişkilendirmemeliyiz; bu takdirde konuyu çok dar mananın içine hapsetmiş oluruz! “Şükretme”yi çokça “çok şükür” demek diye anlar ve anlamlandırırsak yine dar kalıplarda kalırız. Şükür öncelikle bir ifadenin değil bir mananın ve bu manaya ait halin adıdır, ifade ikinci sırada ve bu halden sonra bir değer taşır. Kişide gerekli olan şükür manası yoksa “çok şükür”ün sözle ifadesi değerli olmaz, kişide şükür manası varsa “çok şükür” dememesi noksanlık olmaz. Ama duniHi algı ve zann’larıyla, Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiası ile şükür manası kişide açılmaz. Şükretmek en kısa tanımıyla her şeyi doğrudan ve aracısız olarak, ancak Allah’ın müstakilliği kapsamında Allah’tan bilmektir. Dolayısıyla kişi duniHi algı ve zann’larıyla yaşıyor, ama çok kuvvetle de her şeyi Allah’tan biliyor; bu halin hiç bir değeri yoktur, burada şükür manası söz konusu değildir.
Şeytanın Avukatı duniHİ idrak uzmanı ve Müstakilen Varım ve Muhtarım iddiası azmanı olduğu için bazı şeyleri Allah’tan bilme lütfunu gösterebilir, ancak her şeyi o kadar kendisinden bilir ki; neredeyse Allah’ı bile kendisinden bilir. Günümüzde bu noktaya kadar ulaşmış Şeytanın Avukatları da vardır ve onların ağzından “Allah’ı yaratan insandır” sözü çıkmıştır, çıkmaktadır. Bizleri daim muhafaza buyuruver Ya Rabbi!
Şeytan “şükreden zengin”i sevmediğini söylediğine göre zengin kimdir, ona da bakalım. DuniHi idrakın zenginlik anlayışı ile Amentü Billahi’yi hakkıyla söyleyenin zenginlik anlayışı çok farklıdır. Hakkıyla Amentü Billahi diyen kişi o andan itibaren her anlamda, her konuda çok zengin olduğunu; bu zenginliğinin Allah’ın… Allah’ta… Allah’a olduğunu biiznillah bilir ve yaşar. Helal yoldan alır, yani Allah’ın verdiği neyi varsa ona Müstakilen Var ve Muhtar etiketi yapıştırmaz; mahalline harcar, yani yalnızca Allah’ın rızasını umarak Allah için, Allah’a ulaştıracak vesileler için… gibi kullanır.
Konuşmak, iletişim kurmak, cümle oluşturmak da insan için bir nimet ve zenginliktir. Hakkıyla Amentü Billahi diyen kişi cümlelerini işte bu şükür tanımı içerisinde kurar ve kullanır. Elbette ki, bu durumda Şeytanın Avukatlığını yapmamış olur. Ve elbette şeytan bu kişiye buğz eder, onu sevmez, ondan nefret eder…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER