Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

VELİNİN İLMİ – 6

Verdiğimiz korku ve anne örneğini konumuza getirelim: DȗniHİ algı ve zanları ile insanın kalbi, kalıbı marazla kaplanmış, hastalıklı olmuştur. Moleküler yapıdaki dokular moleküler seviyeden hastalanır, “his” yapısında olan manalar his seviyesinden hastalanır. Marazlı, hastalıklı kalb sahibi insanda Allah’a verdiği söz silinmiştir, bu sözü unutmuştur. Bu sözün manası onun kalıbında dursa da insan onu unutmuştur. Kalıbımızdaki “Rabbim Allah’tır” manasına “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır, başka Müstakilen Var ve Muhtar yoktur” koşuluyla fonksiyon kazandırmak Talib’in hedefidir. Bu koşul dikkatimizi çekmelidir. “Rabbim Allah’tır” manası, koşul olan bu mana şemsiyesi altında açılmadığı zaman insan ara yerde kalır; bu koşul yerine gelmeden ara yerden ve ara yerin huzursuzluklarından kurtulamaz. Çünkü “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası devam etmektedir. Talibin hedefi “Kalbi Selim” sahibi olmaktır. Kalbi Selim, hastalığından (marazından) kurtulmuş kalb demektir ki; Şuara Suresi 88 ve 89. ayetlerde “O gün mal da fayda vermez, oğullar da, ancak Allah’a kalbi selim ile gelmiş kimse müstesna” denilerek öğütlenen kalb bu kalbtir…
Mana ve mana alanlarında aklın rolü nedir? “Akıl” ismi aslında bir mananın kimliğidir, dolayısıyla akıl da bir “his suret”tir. Akıl kimlikli his suretin diğer his suretlerden önemli bir farkı vardır, o önemli bir fonksiyon için Yaratanın emriyle görevine uygun bir yoğunluk kazanmıştır. Önemli bir fonksiyon için görevlendirilmiş “akıl” adlı his suretin özelliklerine biraz bakalım. “Diğer his suretlerden önemli bir farkı var” dediğimiz akıl adlı his suret HİSSETTİREN’dir. Akıl hissettiren histir, hissetmeyi sağlar, his yoğunlaşmasıyla oluşan manaları idrak ettirir; “His Suretler” ve “His”ler arasında kıyas yapar; kıyas yapan his akla aittir. Bir şey, iki şey, üç şey arasında kıyas yapar. Kıyas sonucunda “his” tercihlerini sağlar. Bir kıyas sonucu tercih yapıp “benim için şunun iyi olduğunu hissediyorum” dediğinizde, size kıyas ve tercih yaptıran his akla aittir, bunlar aklın fonksiyonları içindedir. Aklın hissettirme görevi çok önemli bir temel üzerine bina olmuştur ki bu, aklın “Gerçek Var” ile “Gerçek Yok”u tam bilmesidir. Yani akıl “gerçek Var” ve “gerçek Yok”u bilendir. Normal şartlarda fonksiyon gösterebilen akıl, insana “gerçek Var” ile “gerçek Yok”u hissettirir ve idrakını sağlar. Akıl yaradanına çok sadıktır. Normal şartları bozan insan, bozulmuş şartlardaki durumda aklın hissettirdiklerini “Müstakilen Var ve Muhtar” iddiasıyla saptırır, sonuçlarını da aklın ürünleri sanar.
His suretlerin oluşmasından sonra kimliklendirmeyi de akıl sağlar. Bu saydığımız özellikleriyle akıl kimlikli “His Suret” ef’al âleminin öz maddesi, ham maddesi, kumaşı mahiyetindedir; bu sebepten, orijinini ef’al âleminden alan her suretin yapısında hissettiren vasfıyla her yeri kaplayarak bulunur. Bu bulunuşun yoğunluğu fonksiyonunun açığa çıkış derecesi bakımından farklılıklar gösterir. Akıl kimlikli His Suret, orijinini ef’al âleminden almış her surette “hissettiren” göreviyle bulunur. Bulunduğu noktadaki yoğunluğu orada hangi fonksiyonu açığa çıkacaksa onun çıkış derecesi bakımından farklılıklar gösterir. Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu bu özelliğe ve bu koşula dâhil değildir. Çünkü Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu orijinini ef’al âleminden almaz. Ancak akıl kimlikli His Suret’in özü Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda normalde bulunur. Hislerin bilgiye göre kıvam alıp bir tertip göstermesine, yoğunlaşmasına ve bir kimlikle mana kazanmasını şu örnekle anlamaya çalışalım: Ana karnında yavrunun organları aynı hammaddeden, görevlerinin bilgisine göre kıvamlanıp, tertip alarak moleküler yapı üzerinden şekillenir. Karaciğer hücresi, kas hücresi, kemik hücresi, beyin hücresi gibi hücreler, ait oldukları organları oluştururlar. Akıl her çeşit fonksiyonunu o fonksiyon için gereken yoğunluk seviyesinden ortaya koyabilir. Yani aklın yoğunluğu fonksiyonuyla ilgilidir, ilgili olduğu fonksiyona göre yoğunluk göstermesi gerekiyor. Bir hissin belirmesi, bu belirmenin tesiri ve gücü o histen çıkan öyle bir histir ki genel tanım olarak bunu NUR diye kimliklendiririz. Bu nur aynı zamanda o beliren hissin bilgisini içeren bir yazılım özelliği taşır. O nur hangi hissin tesirini ve gücünü gösteren bir hisse, ait olduğu hissin bilgisini taşır, o bilgiyi içeren bir yazılım gibidir, o bilgiyi içeren bir yazılım vasfı vardır. Ef’al âlemi için akıl kimlikli His Suret, ilk beliren olarak, tesir ve gücünü kendinden olan bir hisle yapıyordu ki bu his, akıl kimlikli his suretin nuru idi. Ef’al âlemi bir özelliği ile esma âlemi olduğundan, yani ef’al âlemini yürüten kanunlar âlemi olduğundan akıl kimlikli His Suret’in tesir, güç ve bilgi içeriğini hissettirdiği nur da bir kanun ismi olarak esma âleminde “NUR” adıyla yerini alır ki ef’al âleminin her yerini kaplar… İşte akıl fonksiyonlarındaki çeşitlilikler, akılla ortaya çıkan ürünlerin farklılıkları bu nurun yoğunluk derecesi farklılıklarındandır. Akıl ile ilişkilendirdiğimiz bu nur, aklın ef’al âlemi için ilk beliren olması halinde en yoğun idi. Fâtır esmasıyla yarılarak, patlayarak gücünü ve tesirini yayarak ef’al âlemini kendisindeki bilgiler çerçevesinde bir kitap gibi açtı; Kâinat Kitabı çıktı. “Mülk Allah’ındır, Güç Allah’ındır, Hüküm Allah’ındır” hissi, bu hissin tesiri, gücü kâinatı kapladı… Ef’al âleminin kumaşı mahiyetinde olan akıl manası bu hisle birlikte “Maliki YevmidDiyn” durum tespiti yapmaktadır. Akıl manası, halifetullah görevli insanda da dünya hayatı sürecinde “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” durum tespitini yapacaktır. Bütün bunlardan önce de akıl manası, “Bismillahir Rahmanir Rahıym, Elhamdülillahi Rabbil’ Alemiyn, Errahmanir Rahıym” süzgecinden geçmişti.
İnsanda gerçek var ve gerçek yok kavramlarının açılmasını, gerçek var için “illa Allah” denmesini, oluşan bu manayla birlikte “illa HÛ” denmesini, bu hakikate göre tertip düzen alınmasını sağlayan ve bu görevleri yapacak nur yoğunluğuna da sahip olan akıl “Lüb”dür. Lüb insanda esas olan, öz olan akıldır ve yeri de kalptir; insanın kalıbının her yerini kaplamıştır. Ancak beden ile ilişki merkezi vücudun organı olan kalptir. Bu ilişkinin beyinde de irtibat alanı vardır. Ancak: Akıl kaynağını beyin sanmak insanın ahiret inancını zayıflatır, ahiret korkusunu azaltır, hatta yok edebilir. Beyin toprak olacaklar sınıfındadır, imanın gereklerini toprak olana bağlarsanız imanınız da yok olur. Hz İbrahim (as)’ın tefekkür öğretisi de bize bu gerçeği vurgular. Öz akıl olan Lüb, kalpte fonksiyon bakımından belirirse tesirini ve gücünü Lüb Nuru ile gösterir. Lüb Nuru’nun fonksiyon göstermeye başlaması ile; İnsan Gerçek “Var” ve Gerçek “Yok” manalarına ikan olur, “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır; başka Müstakilen Var ve Muhtar yoktur” şehadetine ikan olur; bu mana beyinde tüm alanlar için hâkimiyet sağlar ve bu şehadete uygun fiiller ortaya konur ki bu durumda kişi ihlâs sahibi olmaya başlar. Bu fonksiyonundan dolayı Lüb Nuru’na İhlâs Nuru da denir. Artık talibin ilmi Ehadüs Samed ilmi olma yoluna girmiştir inşaAllah. Allah’ın esma ve vasıflarının manaları fonksiyon kazandıkça ve beyinde bu manalar alan açtıkça ilerleme devam eder. Artık Talib’e bu haliyle Lüb Sahibi diyebiliriz. Bu yüzden, günlük aklın Lüb Nuru’na, üb aklına yolculuğu önemlidir.
İnsanın ön sermaye olarak kullandığı günlük akıl, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasının hâkimiyetine girince Lüb ile ilişkisi kesilir, yani Lüb bilgileri ona kapanır; böylece günlük aklın nuru düşer ve kalb manalarına ulaşamaz. Lüb Aklı’ndan normal hayatı sürdürmek için verilen ön sermayeye, onun normal hayatımızda kullandığımız kadarına anlayabilmek için “günlük akıl” diyoruz. Kişi bu aklına “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası etiketini yapıştırınca onun Lüb Aklı’yla ilişkisi kesildi, Lüb ona kapandı. Bu durumda günlük akıl, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun dȗniHİ algı ve zanları sebebiyle kendini gerçek “var” sanmasını ve onun “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını tasdikler. Böylece, lüb aklı günlük akla kapandı, ona ihlâs bilgileri de kapandı. Çünkü küfür ilan etti. Bu küfür ilanı nedeniyle kalp manaları ona kapandı. Ama akıl fonksiyon görmeye devam edecek. Nasıl? DȗniHİ algı ve zanları içerisinde! Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu orada ne tür zanlar üretiyorsa ve “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla neler yapıyorsa ona onu tasdikler. Günlük akıl artık zanları tasdikler duruma düştü. Bu haldeki insanlar, kendi hal ve pozisyonları ne ise o hallerini doğru zannederler. Çünkü günlük akıl tasdikler, öyle olunca hallerini doğru zannederler ve kendilerini bu halleriyle beğenirler. Günlük aklın Lüb Nuru ile ilişkisinin kesilmesi ve hissettirme görevini zanlar üzerinden yürütmesi onu ilahlık iddiasının kölesi yapar. Aklın bu kölelikten kurtulması gerekir, yani aklın küfür kirlerinden temizlenmesi gerekir. Temizlenmek ancak zekât ile mümkündür.
Geldiğimiz bu noktada talib için soru şudur: Aklın zekâtı nasıl verilir? “Aklın zekâtı” konusu artık Talib için çok önemli olur: Aklın zekâtı nedir, nasıl verilir? İnşaAllah devam edeceğiz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti