Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN

“YENİDEN CHP”

Önceki yazımızda sayın Küçükkurt’un “iktidara siz gelin, Belediye’yi siz alın da söylediklerinizi hayata geçirin” mealindeki sözlerinden yola çıkarak CHP’li belediyelerin neler yaptıklarını ifade etmiştim. “En başarılı belediyecilik CHP tarafından yapıldığı halde, geri kalmış il ve ilçelerin çoğunda ilk tercih neden CHP olmuyor sorusuna yanıt bulmaya çalışalım. Öncelikle suçu önce kendimizde aramamız, çuvaldızı kendimize batırmamız gerekir” demiştim.
Afyon özelinde Merkez ilçe dışında Bolvadin, Sandıklı, Dinar, Emirdağ gibi büyük ilçelerimizin yıllardan beri çözüm bekleyen büyük sorunları varken, altyapıyla, şehirleşme ve sosyal yaşamla ilgili sorunları çözülememişken CHP buralarda söz sahibi olamıyorsa, belediye seçimlerini kazanamıyorsa kabahat sadece vatandaşta değildir.
Öncelikle “sosyal demokrat belediyecilik anlayışını bugüne kadar Afyonkarahisar’ımıza getiremediğimiz için, hizmet götüremediğimiz, vatandaşlarımızı bu hizmetlerden mahrum ettiğimiz için” Afyonkarahisar halkından özür dilememiz gerekiyor.
Çok partili yaşama geçtiğimizden bu yana Afyonkarahisar merkezinde belediye hep sağ partilerin tekelinde kaldı. Birileri hiç bir zaman gerçek olamayan “Bölgenin parlayan yıldızı olacağız” vaadleriyle bizleri avuttular. Bu sırada bile halkımıza bir türlü kendimizi gösteremedik. Biz yaparız diyemedik. İddiamız ortaya koyamadık. Niye?
Herbirisi ayrı bir tartışma konusu olan bu sebepleri, sadece başlıklar halinde özetlemeye çalışayım.
12 Eylül Cuntası, en büyük darbeyi sol siyasete vurdu. Yazarlar, aydınlar siyasetten uzaklaştırıldı. “Gardrop Atatürkçülüğü” ile “siyasal islamın” yolu açıldı. Sendikalar ve STK’lar işlevsizleştirilirken  okumayan, yorum yapmayan, eleştirmeyen apolitik bir gençlik yaratıldı. Bu arada CHP, köylüye sahip çıkamadı. Köylünün göç ettirilip, kentin varoşlarına doldurulması, ve taşımalı eğitim ile köy ve köylü muhafazakar sağ partilerin propagandasını yapan cami imamlarına terk edildi. Bu dönemde kendi iç işlerine yoğunlaşan sol partiler  tabanlarını oluşturan emekçiyle ve emek örgütleriyle de bağını koruyamadı.
Diğer önemli bir faktör uzun yıllardan beri insanlarımızın kafasında oluşmuş “Sağ-Sol” kavramları. Yıllarca ülkeyi yöneten (Adnan Menderes’le başlayan Demirel’le devam eden) sağ iktidarlar, solu “Öcü” gibi göstermeyi başardılar. İktidarda kalabilmek için projelerinden çok “solu” konuştular. Bugün de benzer tavır Tayyip Erdoğan tarafından devam ettirilmekte. Hemen hergün duyduğumuz “Eyy CHP” cümleleri aslında insanlarımızın bilinç altına pompalanan yalanları taze tutmaya yarıyor. AKP’nin İstanbul ve Ankara aday tanıtımlarında yapılan konuşmaları hatırlayınız.
Ülkemizde kendini “muhafazakar-sağ” olarak tanımlayan politikacılar, sol kavramının yanına “Din” ögesini de ekleyerek, din üzerinden siyaset yapma kurnazlığını hayata geçirdiler. Okuma yazma oranları zaten düşük olan, gazete ve kitap okuma oranları dünyanın çok gerisinde olan bir ülkede muhafazakar seçmene, hiç düşünmeden oy verdirmenin kolay yoluydu bu. CHP ise bu sürede muhafazkar seçmene kendini anlatamadı. Bu insanların sofralarına misafir olamadı. “Gardrop Atatürkçülerin” yarattığı bulanık sudan, laikliği başörtüsüne indirgeyen anlayıştan kendini kurtaramadı.
Bir diğer önemli etken, yerel seçimlerde özellikle küçük yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşlarımızın iktidar partisinin adaylarına teveccüh göstererek, iktidara selam gönderme alışkanlığı. Vatandaşlarımızdan birçok kez “iktidarı kızdırırsak bize yatırım gelmez, yolumuz yapılmaz, suyumuz gelmez” sözünü duydum. 1954 seçimlerinde Osman Bölükbaşı’nın partisinin Kırşehir’de tulum çıkarması ardından Adnan Menderes’in Kırşehir’i ilçe yapması insanlara ders olmuş gibi. Oysa sayın Büyükerşen’in yaptıkları da, İzmir metrosu da sadece belediye kaynaklarıyla yapıldı.
CHP’ye yönelik olarak sık tekrarlanan ve doğruluk payının olduğuna inandığım “partinin halkla diyaloğunun koptuğu” yönündeki eleştiri, yaptıklarımızı dargelirliye, köylüye, emekçiye yeterince anlatamamamızın, vatandaşımıza yeterince güven veremememizin önemli bir sebebidir diye düşünüyorum.
Vatandaşımız “kadro partisi” yerine, “lider partisini” tercih ediyor. Kökleri belki de Osmanlı’ya kadar dayanan bu davranış biçimi, lideri sorgulamadan, koşulsuz itaat tarzını ortaya çıkartıyor. Sayın Sezer Küçükkurt her ne kadar “CHP’yi eleştirmek zordur” dese de (!), CHP içindeki siyaset anlayışı lider değil, ekip anlayışını ön plana çıkartan, sorgulayan, doğruyu arayan, eleştiren bir anlayıştır. Taban taban zıt bu iki olgu CHP’nin dışarıdan hizip partisi, kurultaylar partisi gibi algılanmasına ve güven bunalımının artmasına neden oluyor. (Son dönemde ilimiz dahil, birçok yerde ön plana çıkartılan yanlış disiplin uygulamalarının, kişisel olduğunu düşünerek, yazdıklarımın dışında tutuyorum)
Cumhuriyetin kurucu değerleri için mücadele eden, direnen, topluma güven veren, toplumsal muhalefeti örgütleyebilen bir anlayışla hareket eden CHP, özgürlük, eşitlik, demokrasi ve sosyal devlet arayışlarına kararlı bir şekilde öncülük ettiğinde, kendi içinden, kendi gibi düşünen, Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun temelini attığı 6 Ok felsefesini içine sindirmiş, disiplinden vazgeçmeden parti içi demokrasiyi işleten, halkın içinden gelen çalışkan kadrolarla alanlara çıktığında başarı kaçınılmazdır.
Son Söz; “Yeniden CHP”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti