Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SADR’IN AÇILMASINDAKİ AŞAMALAR

– 55-
Hud Sûresi 12: “Rasûlüm, belki de sen, “O’na bir hazine inzal edilseydi yahut beraberinde bir melek gelseydi ya” demelerinden ötürü, sana vahy olunanın bazısını terk edecek ve sadrın onunla daralacak mı? Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye Vekiyl’dir.”
Bu ayetlerin güzel hikâyeleri de var. Ama konumuzu farklı yönde genişletiriz diye yalnızca bize lazım olan yerleri üzerinde durarak geçiyoruz.
Hicr Sûresi 97: “Andolsun ki, onların söyledikleri dolayısıyla senin sadrının daraldığını elbette biliyoruz.”
Demek ki birinci aşama, kişinin sadrının İslam’a karşı açılması. Bu süreçte bir de daralma var: Küfre karşı. Birinci açılma ile birlikte küfre karşı bir daralma başladı. Hazreti Musa aleyhisselamla ilgili açıklamaların olduğu bazı ayetlerde bunu şöyle görürüz:
Şuara-12: “Musa dedi ki; Rabbim muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
Şuara-13: “Sadrım daralıyor, dilim çözülmüyor, bunun için Harun’a irsal et (görevi kardeşime ver).”
Ben başaramayacağım herhalde diyerek kardeşini öneriyor. Ama ayetin devamında Rabbi; merak etmemesini, Rabbine güvenmesini vahy ediyor ve ikisini birden görevlendiriyor. Hani, “görevi bana değil şuna ver” dediğinizde “haydi ikiniz yapın” denir ya, onun gibi. Ve bunlardan sonra Tâhâ Sûresi’nde Hz. Musa aleyhisselam Efendimizin bir duası vardır.
Taha Sûresi 25, 26, 27, 28: “Kale; Rabbi’şrahlî sadriy ve yessirlî emriy, vahlül ukdeten min lisaniy, yefkahu kavliy.”
Bu duanın “Rabbi’şrahlî sadriy ve yessirlî emriy” kısmını biz de çok sık yaparız. Hem sık söylediğimiz dualardandır, hem de kalb duamızın içerisinde yer alır. Mealen diyoruz ki: Rabbim, onları görünce sadrım daralıyor, ama sen benim sadrımı açıp genişlet.
Hz. Musa (a.s) duası
Dikkat ediniz, Hz. Musa aleyhisselamın buradaki talebi “sadrımı İslam’a aç” değil. Zaten o yolda, yani sadrı zaten açık. Onun bu duası, birinci aşamada yaşarken istediği ikinci aşamanın duasıdır. Anlatırken bunlar karıştırılırsa olaylar da karışır. Bu birinci aşamadan sonrasının duası. Onun sadrı kendisine Risalet ve Nübüvvet görevi gelirken zaten açılmış. Ama şimdi Musa aleyhisselam küfre karşı daralıyor ve diyor ki; Rabbim sadrımı açıp genişlet, işimi bana kolaylaştır, lisanımdan düğümü çöz, rahat konuşayım, sözümü anlasınlar, yani lisanıma derinlik ver, sözlerime tesir ver de söylediğim zaman işlesin, tesir etsin. Hatta Hazreti Musa bir seslenişinde de Yunus Sûresi 88. ayette bildirilen duayı ediyor, bu duası da kabul oluyor.
Yunus Sûresi 88: “Musa dedi ki; Rabbimiz muhakkak ki sen firavun ve melesine dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. Rabbimiz yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz onların mallarını sil, kalblerini sık. Çünkü onlar elim azabı görmedikçe iman etmezler.”
Kalble ilgili bir başka özellikle karşılaşıyoruz: Kalbe şiddet uygulanması. Musa aleyhisselam “Allahım onların kalbine şiddet uygula, kalblerini sık” diye dua ediyor. Sadrı o kadar daralıyor ki; “sil onları, sil de önümüz açılsın” diye yakarıyor.
Sadrının daralması, başkasına hücum ve rahatsızlığa dönüşemez
Demek ki ilk sadr açılmasından sonra sadr küfre karşı daralıyor. Bu çok normal bir süreçtir. Ancak böyle olunca ne olmalıdır, ne yapmalıyız? Sadr daraldı diye hücum mu etmeliyiz? Bunu Kur’an bize öğütler ve öğretir.
Zuhruf Sûresi 88 ve 89: “Onun (Rasulün) sözü: “Ya Rabbi, muhakkak ki bunlar iman etmeyen bir kavimdir”. Rasulüm sen onlara aldırma, affet, geniş ol. Ve “Selam” de. Yakında bilecekler.”
“Saldır” demiyor, öyle bir öneri yok. O daralmayla mücadele edeceksin, daralmayı çözeceksin, onu hücuma çevirmeyeceksin. Yoksa orada yani sınıfta kalırsın, ilerleyemezsin. Sadrının daralması, başkasına hücum ve rahatsızlığa dönüşemez. İşte ayet: Zuhruf-89’u tekrar edelim; “Rasulüm, sen onlara aldırma. Affet, geniş ol ve “Selam” de. Yakında bilecekler.”
Casiye Sûresi 14: “İman edenlere de ki; Allah’ın (ceza) günlerini ummayanları örtüp bağışlasınlar ki Allah bir kavmi kazanmakta olduklarıyla cezalandırsın.”
Yani o iş sonraya kalsın. Dünya hayatında sizden ceza çıkarmayayım onlara, affedin onları. Hatta örtün bağışlayın. Ceza günü o kazandıklarıyla karşımıza gelirler. Ne kazanıyorlarsa.
Bu noktada ikinci aşamadaki sadr açılması, genişlemesi gerekmektedir. İkinci aşama, kadere imanın yani “amentü bil kaderi” yaşantısının hale dönüşmesi ve bu halin görülmesiyle başlar ve sırasıyla şu idraklar görülür. Gördüğü olaylara sadrı daralır ama daralma şu idraklarla ilerler: Önce Rabbinden bilerek göğüs genişler. Daha ileri idrakta Rabbi bilir ve göğsü genişler. Daha ileri idrak İlla Billâh’tır; göğsü yine genişler. Bu söylediklerimiz dünyadaki vehimsel yaşantılarıdır. Yani ikinci aşama açılım denilen halin görülmesi sırasıyla; Rabbinden bilmek, Rabbi Bilmek ve İlla Billâh idraklarının vehimsel yaşantılarıdır.
“Yakalamamız gereken” hal
ÜÇ: Sadrın açılmasının üçüncü aşaması, nefs-i levvame çalışmalarında hayratta öne geçmişlerin (mukarrebûnun) özellikle Hakk’tan halka döndüklerinde, Hakk idrak ve yaşantısıyla halk yaşantısının sadra sığdırılabilme özelliğini içerir. Üçüncü aşama çok özel bir aşamadır, özel bir haldir. Bizim yakalayıp sürdürebileceğimiz, sabit kalabileceğimiz hal mümkünse ikinci aşamadır o aşamaya ulaşmaktır. “Yakalamamız gereken” hal inşaAllah nasib olur.
Üçüncüsü, çok özel bir haldir. Nefsi levvame yolunda hayratta öncü olmuşların, mukarrebûnun, Hakk idrak ve yaşantısından halka döndüklerinde, yani halkın içinde halkla beraber yaşıyor, yiyor içiyor, konuşuyor ve onlara isimleriyle hitap ediyor olduklarken, sadra Hakk idrak ve yaşantısıyla halk yaşantısını mücadelesiz, ikilemsiz sığdırabilmeleridir. Dikkat edin, “halk idrakını” değil. Bu sadr açılması, “Hakk idrak ve yaşantısı”yla “halk yaşantısı”nı yan yana mücadelesiz, ikilemsiz sığdırabilmektir.
“Elem neşrah leke sadrak: Biz senin sadrını senin içini açmadık mı” derkenki açış bu aşamadır. Tabi hitap Efendimiz (SAV)’e olunca şu açıklamayı geçersek olmaz. Efendimiz (SAV)’in çocukluğu mu, risaletten önceki gençliği mi, risaletten sonraki dönemi mi olduğu (yani zamanı) tartışılan bir olay var. Duha Sûresi’nin inmesiyle beraber olduğu da söylenir. Ancak ortak kanaat Mirac Gecesi cereyan ettiğidir. Yani tartışılan husus, bu hadisteki olayın varlığı değil, zamanıdır, yorumlarıdır; tartışmasından bile ders çıkarabileceğimiz yorumlarıdır.
Bu hadisi önemli hadis âlimleri Buharî, Müslim, Tirmizî ve Nesaî müştereken, Katâde radıyallahu anh’ten rivayetle vermişlerdir. Hadiste bir tereddüt yok. Hadisten önce şu açıklamayı yapalım: İnşirah (şerh-i sadır) normal hayatta eti açmak için kullanılıyor. Dolayısıyla, bir kası, eti açmaya ve genişletmeye, bir operatörün göğsü kesip açmasına “göğsü şerh etti, açtı” deniyor. Şerh etti, o kişinin göğsünü inşirah etti demektir. Halktaki manası budur ve ayetin bu manayla ilgili de yeri vardır, onu da paylaşmış olalım. Hadis şöyle:
Efendimiz (SAV) buyuruyor ki: “Ben Beyt’in yanında uyur uyanık arası bir halde iken, içinde zemzem suyu bir altın tasla bana gelindi. Gelindi de göğüsüm şuraya, şuraya kadar yarıldı. Derken kalbim çıkarıldı da zemzem suyuyla yıkandı. Sonra tekrar yerine kondu. Sonra iman ve hikmet dolduruldu. Sonra Burak geldi onun üzerinde Cebrâil aleyhisselam ile gittim, taa dünya semasına vardık….” diye Mirac Olayı devam eder.
Olaya “gerçekten böyle mi oldu acaba?” diye yaklaşanlar var. Yorumlarken “aslında öyle değil, şöyle” gibi yaklaşanlar da var. O tartışmalar başka bir konu, şimdi oraya girmeyelim. Ancak, ciddi bir bilim adamı gibi incelerseniz görüyorsunuz ki bu şekilde göğsün yarılışı, yani zahiren et açılması gibi bu yarılış (Allahu A’lem) Efendimiz için birkaç defa gerçekleşmiş olabilir. Tartışmalar da bu yüzden olabilir. Mirac da öyle, o da birkaç kez olmuş olabilir. Bu hadiste anlattığı da öyle bir Mirac’tır. Ayrıca “Elem neşrah leke sadrak” ayeti ve suresinin şöyle bir yanı da var:
Duha Sûresi öncesinde vahiy bir süre kesilmişti. Efendimiz (SAV) bu hale üzülmüş, “terk mi edildim?” diye sıkıntıya düşmüştü. Bir kadın, Efendimizi (SAV) bu haliyle gördü; “arkadaşın herhalde sana veda etmiş, darılmış” dedi. Sonra Duha Sûresi geldi. Bu olaya hitaben 3. ayet der ki; “Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.” Hemen peşine de İnşirah Sûresi gelmiştir. Başlangıçta aynı sûre diye namazda ikisini beraber okuyanlar olmuş ama sonra farklı sureler olduğu anlatılmıştır. Dolayısıyla bir manası da Efendimizin sıkıntısına çare olmasıdır. “Elem neşrah leke sadrak: (O sıkıntı nedeniyle sen sıkılmıştın), seni ferahlatmadık mı?” manasını da içermektedir. Nihayet bu ayet Allah’tan Habibi’ne, Sevgilisi’ne; “biz sana darılmadık, Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı” manasında bir sesleniştir.
Umarız ki onlar da bizi “sevgili” kabul ederler. Ve bize sahip çıkarlar inşaAllah. Âmin. El-Fatiha.

“Hissetmek ve Muhtariyet” başlıyor

Gerçeği anlamaya ve bu hakikate uygun yaşamaya talip olanlar için Yılmaz DÜNDAR hocanın yeni yazı dizisi Pazartesi günü başlıyor: Hissetmek ve Muhtariyet.

İnsandaki “kayıtlı hissetme duygusu”nun her şeyin aslı olduğunu, “muhtariyeti tercih gücü”nün ise yalnızca ona verilmiş nasıl önemli bir imkân olduğunu belki de ilk kez okuyacağınız bir bakışla tefekkür edeceğiniz bu yazılarda “La ilahe illallah” kelime-i tevhidini ilk olarak ve daha ileri idraklarda nasıl anlamamız gerektiği detaylarıyla ele alınacak ve okuyucuya şu soru sorulacak: Sen sana verilen bu iki önemli imkan olan “Hissetme” ve “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü kullanarak ne yapıyorsun? Yoksa hiç fark etmeden tanrılığını mı iddia ediyorsun. Yani ilahlığını iddia ederek yaşıyor olabilir misin? Bu sorunun ona ve verilecek cevabın neden hayati derecede önemli olduğu da bu yazı dizisinde paylaşılıyor.
İslamiyet’te konular tefekkür edilirken çözülmesi zor gibi görülen konulara ve “Allah, yaratılış prosedürü, BENlik, ilahlık/tanrılık iddiası, zulmet, şer, hak, batıl, küfür, iman, şirk, hanif, müslim” gibi birçok kilit kavrama, günümüz diliyle ve çağın dinamikleri üzerinden açıklamalar getirecek olan bu yazı dizisi, öncelikle okuyucunun kafasındaki “yukarıdaki tanrı” balonunu patlatıp, Kur’an ayetleri ve hadislerde öğretilen “vahidül ehadüs samed olan Allah” gerçeğine vurgu yapılıyor. Kelime-i tevhid’de “La” denilerek yokluğu vurgulanan ilah aslında nedir? Kişi nasıl ilahlık iddiasında bulunur? Dünyaya gelen insanın pozisyonu nedir? Normal zannettiğimiz ve çok sevdiğimiz zulmet halinden çıkış nasıldır? Bu yazı dizisinde de bütün bunlar ve buna benzer bir çok konu ayetlerle ve hadislerle tefekkür ediliyor, açıklaması yapılıyor, paylaşılıyor. Ve sonuçta okuyucuya cesur ve objektif bir şekilde kendisiyle yüzleşme görevi ve süreci kalıyor.
Yılmaz DÜNDAR hocanın “Hissetmek ve Muhtariyet” başlıklı yazı dizisi Pazartesi günü sizlerle.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER