Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 79-

MÜSLÜMAN; MUHAFAZAKÂR, STATÜKOCU,
BİR ŞEYİ DURDURUCU OLAMAZ
Bugün birkaç cümle de olsa SAĞ ve SOL kavramlarını konuşalım ama Kur’an ve Hadis’teki anlamıyla. Daha önce giriş yapmıştık, şimdi bir iki örnekle hafif genişletelim. Dedik ki sistemde esas yer SAĞ’dır. Sağı suistimal eden, Çevresel İz Düşüm olan Vehmin Zulmeti Hali ve Yaşantısı SOL’dur. O hallere bir dosya olarak bakarsak onlara Sağ ve Sol Dosyalar da diyebiliriz. Sağ ve Sol’u anlamak üzere ayetlere baktığımızda övülen bir grup görürüz: ASHAB-I YEMİN, SAĞCILAR. Onların günlük hayattaki veya dünyadaki siyasi imajlarla, o sağcı ve solcularla hiç ilişkisinin olmadığını lütfen görün. Hiç ilişkileri yoktur! Hele muhafazakâr kelimesi İslamiyet’le hiç ilişkili değildir. Müslüman; muhafazakâr, statükocu, bir şeyi durdurucu olamaz. Bir hristiyan, elindeki şey zamanla eskidiği için muhafazakâr olabilir, başka birisi de. Onların elindekiler niye değişti? Çünkü Muhammedî Bakış geldi! Ona karşı elindekini korumaya çalışıyor, değişikliğe ayak uydurmuyor, işte muhafazakâr budur! Müslüman her an yeni şandadır, muhafazakâr olabilir mi? Aksi halde yenilenemez! Dünya rejimlerinin ulaşmak istediği demokratik yaşantı, demokrasi bile Muhammedî Bakış’ın en alt seviyesindedir. Muhammedî Bakış onun üstüne bina edilir, yani ondan çok ileridir. Bizim anlattığımız sağ ve sol da çok farklıdır, tamamen Hakk ve batıl yapıyla ilgilidir. Ayetlerdeki Ashab-ı Yemin’i (Sağcıları), Ashab-ı Şimal’i (Solcuları) Hakk ve Batıl olarak kendinizde düşünün lütfen. Öteye beriye bakıp sağcı solcu aramayın, yanılırsınız. Kendinizdeki SAĞ dosyalara ve SOL dosyalara bakın. Sizi kabirde sorguya çekmek üzere gelecek melekleri, isimlerini, özelliklerini de inceleyin! Neden “bir” değil “iki” melek geliyor? Dosyalarınıza göre! İki tip dosyanız var.
“SAĞ ELİN VERDİĞİNİ SOL EL BİLMEMELİ” NE DEMEK?
İslamiyet’te yani Muhammedî Bakış’ta “vermek” çok önemlidir, hatta verirken “sağ elin verdiğini sol el bilmemeli”dir. Bu eller “A” Takdim Formu “BEN”in sağ ve sol eli değildir. O idraktaki birinin “verdiğimi başkası bilmesin, elimin bile haberi olmasın” demesi değildir. SAĞ ELİN VERDİĞİ! Bu ifadeye dikkat edin, “sol elin verdiği” değil. Demek ki SAĞ dosyalarla vereceksiniz, muhtarın eliyle vermeyeceksiniz. “B” Takdim Formu “BEN”in eliyle vereceksin ve verdiğini sendeki muhtar yapı bilmeyecek, sahip çıkmayacak, haberi olmayacak, SOL dosyalarda o gözükmeyecek! Böylece; sağ elin verdiğini sol el bilmemiş olur. Kimde? Sende! Demek ki sen; “bu kimin eli, bu hangi el?” diye kendini yoklayacaksın! Bir işi yaparken “B” Takdim Formu “BEN”in eliyle mi, “A” Takdim Formu “BEN”in eliyle mi yaptığını merak edeceksin. Şu müjdeyi de lütfen fark edelim: Eğer kişi “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmayı hedef edinir ve öyle bir hayata başlarsa Veli Muamelesi görür, artık onun eli SAĞ EL’dir. “Ben ne zaman Nefs-i Mutmainne’de olacağım da bir veli olarak elim sağ el olacak” demeyin, bunu hedef edindiğiniz andan itibaren veli muamelesi görürsünüz. Kişi veli değildir ama o muameleyi görür. Artık onun eli sağdır. Nasıl bir hedefe sahipsen ve neyi yaşama gayretindeysen elin o hedefe göre “sağ” veya “sol” oluyor, anlamış olduk.
Siz hiç veli gördünüz mü? Söyleyeyim: Salâtta velisiniz! Kesin! İdrakında olmasanız da salâta durdunuz mu Nefs-i Mutmainne’desiniz; farkında olun veya olmayın. Nefs-i Mutmainne’de olmadan secdeye gidemezsiniz. Dünyada bu kadar haşmetli ve muazzam bir iştir SALÂT. Salâta durduğunuz zamanki halinizin ne muhteşem bir şey olduğunu fark edin! Öyle bir iştir o…
“Sağı solu belli olmayan” ifadesini duydunuz mu? “Onun sağı solu belli olmaz” denir. “A” Takdim Formu “BEN”de de öyledir; onun da sağı solu belli olmaz. Tanrının ne yapacağı belli olmaz. Tanrı mı, değil mi belli değil! Bir Hakk yapı gibi gözükür, bir tanrı gibi gözükür, karar vermemiş, hedef koymamış; hedefsiz! Ama Muhammedî Bakış’ta (“B” kapsamında) olup da “sağı solu belli olmayan” öyle değildir, o çok farklıdır…
GERÇEK VERME “A” TAKDİM FORMU “BEN”İN
İDDİASINDA BULUNDUĞU MUHTARİYETİ VERMEKTİR
Ayetlerde bir tarif geçer: Sağ elinizin sahip oldukları. Birşey anlatılır, sonra bir ruhsat, bir izin çıkar; “sağ eliniz altındakiler müstesna, sağ elinizle sahip olduklarınız hariç” denir. Siz neye Sağ Dosyalar’la sahipseniz, neler Sağ Dosyalar’ınız içindeyse onlar hariç demektir! Eğer bir şeye muhtar zihniyetle sahipseniz ona ruhsat yoktur, o uygun görülmez; o sol dosyaya ait eldir. Eğer kişi “A” Takdimiyle, muhtar yapısıyla bir şeye sahipse ona izin verilmiyor. “B” Takdim Formu “BEN”le sahip olduklarınızda şu haklarınız var” deniyor.
VERMEK ve CİMRİLİK tariflerini Leyl Suresi’nde görmüştük. Vermek ve cimrilik denince “A” Takdimindekiler gibi yaklaşmayın. Vermekle ulaşacağınız gerçek verme nedir, cimrilikle ulaşacağınız gerçek cimrilik nedir, onu sorgulayın. Vermenin şimdi son noktasını söyleyelim. GERÇEK VERME “A” Takdim Formu “BEN”in iddiasında bulunduğu muhtariyeti vermektir. Ayette “onlar veremezler” denilen budur. Mallarını mülklerini çok kolay verirler ama muhtariyetlerini veremezler! Veremeyenler “muhtarım, hür iradem var. Allah’a ait bir mülk var, bana ait de bir mülk var, bana da mülk vermiş” manasında inanır, düşünür ve yaşarlar: Onların da mülkü ve gücü vardır, onlar da hüküm verirler. Oysa Kur’an çok açık; “mülk Allah’ındır, güç Allah’ındır, hüküm Allah’ındır” diyor. Muhtariyetini ilan eden ise kendisine, tanrıya da MÜLK, GÜÇ verir ve HÜKÜM verdirir. Kendini de şöyle kandırır: “Benim gücüm var ama Allah için kullanıyorum. Mülküm var ama Allah için kullanıyorum. Hüküm veriyorum ama Allah yolunda.” Kendini (“A” Takdim Formu “BEN”ini) böyle avutur. MuhammedîBakış’ta vermek, iddiasında bulunduğu “sözde muhtariyeti” vermektir, esas verme budur! CİMRİ muhtariyetini vermeyendir. Bu bakışla yaklaşınca ayetleri çok kolay çözeceksiniz.
EĞER EVREN BİLGİSİNDEN HAKK
OLARAK YARARLANABİLİYORSANIZ,
SİZ HANİYF VE TAHİR’SİNİZ DEMEKTİR
Ve iki tabir: MÜTTAKİ ve MÜSTAĞNİ. Müttaki; korunmak isteyendir, korunandır. Müstağni; korunma tedbirlerini önemsemeyen, korunmayandır. Korunmak isteyen/müttaki “A” Takdim Formu “BEN”in, muhtariyetin hal ve hareketlerinden korunmaya çalışır. Başlangıçta ilk ondan korunulur! Başlangıç budur, müttaki korunmaya böyle başlar. Müttakiyi bu işe başlatan ise Nefs-i Levvame sürecidir, o mekanizmadır.
Bakara Suresi ilk beş ayet: Euzü billahi mineşşeytanirracim, Bismillahi’rRahmanirRahiym. “Elif Lâm Mîm, zalikelkitabu la raybefiyhhüdenlilmüttakin, elleziyneyü’minüneBilğaybi ve yukimunessalate ve mimmarazaknahumyunfikun, velleziyneyü’minüneBimaünzileileyke ve maünzilemingablik, ve Bil ahireti hümyukinun, ülaike ala hüdenminRabbihim ve ülaikehüm’ülmüflihun.” SadakallahulAziym. Birinci ayet [Elif, Lam, Mim] çok farklı bir konudur. İnşaAllah onu ileride derin görüşebiliriz. İkinci ayet: “ZalikelKitabu la raybefiyh, hüdenlilmüttakin”. Meali: “Hakkında şüphe edilmesi mümkün olmayan o hakikat ve sünnetullah bilgisi [kitab] korunmak isteyenlere gerçeği idrak etme kaynağıdır.” Korunmaktan bahsettik, müttaki korunmak isteyendir dedik. Müttaki nasıl vasfedilmiş bakın. Korunmak; “A” Takdim Formu “BEN”den korunmaktır! Ve korunmak isteyen için kaynak çok açık: Hakikat ve Sünnetullah Bilgisi; Kitab! Yani hem Kur’an-ı Kerim hem Evren bir kaynaktır. O kaynak nasıl çözülür, en önemli şartı nedir? Kur’an-ı Kerim’i okumak ve Hadisi Şerifleri çözmek için Haniyf olmak gerekiyor, Tahir olmak gerekiyor; yani elbiseyi temizlemek gerekiyor. SOL Dosyalar, ayet ve hadisleri çözemez. SOL Dosyalarla nasıl bir meal yapılıyor, tipik bir örneğini, çok önemli iki ayette ileride göreceğiz inşaAllah.
Eğer evren bilgisinden Hakk olarak yararlanabiliyorsanız, siz Haniyf ve Tahir’siniz demektir. Çünkü yararlanmak için El Hüsna’yı tasdik etmek gerekiyor. El Hüsna’yı tasdik etmeyen Sünnetullah’tan yararlanamaz! Yararlanamaz ne demektir? O bilgiler onu Allah’a ulaştırmaz, başka tanrılara ulaştırır demektir…

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER