Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve Allah Bir Misal Verdi 2

Münafıklar, Rasulullah (SAV) Efendimizin sunduğu hidayet hayat tarzını dalalet hayat tarzı ile takas yapmışlardır. Böyle bir takasla münafıklar, gerçek hayat olan ahiret hayatı için kazançlı olmayacak bir ticaret yapmışlar, hüsrana uğrayanlar zümresine dâhil olmuşlardır.

Münafikun Suresi 4. ayet bu münafık tablosunu bilinen isimleri üzerinden de misallendirmiştir. Bu ayetle münafıkların reisi Abdullah bin Übey, Muğis bin Kays ve Ced bin Kays’a işaret edildiği rivayet edilmektedir. Bu kişiler gösterişli vücutlarıyla Efendimiz (SAV)’in meclisine gelirler, duvara dayanır ve tesirli konuşmalar yaparlardı. Bu şahıslar ağızlarıyla iman ettik deyip kalpleriyle birer inkârcı olmaları sebebiyle ayet onları duvara dayalı kerestelere benzetmiştir. Keresteler de daha önce canlı ve güçlü birer ağaç olarak yaşıyorlardı ve etraflarına faydaları canlılıkları itibarıyla vardı. Bu münafıklar da önce imana dâhil olmuşlar; sonra küfre dönmüş kişiler olarak canlı ve ürün veren bir ağacın kesilip kütüğe, keresteye dönüşmüş haline benzemişlerdir. Artık bu gösterişli inkârcılar bu kütük halleriyle cehennem kütüğü haline gelmişlerdir. İki yüzlülükleri sayesinde mert ve dürüst olamadıklarından her türlü konuyu kendilerine hücum zanneden bir paranoyak olmuşlardır. Bu halleriyle onlar müslümanlar arasında en tehlikeli insan tipini oluşturmaktadır ve Rabbimiz onları gerçek düşman ilan etmiştir.

Dünya hayatında kendilerini çok doğru yapan, güçlü ve kişilikli insanlar olarak pazarlayan bu münafıkların iç dünyaları aslında nasıldır? İşte bu sorunun cevabını Rabbimiz misal yoluyla bu ayetlerde bize bildirmektedir.

Misalde ateş ve ateş yakan vardır. Ateş sebep olduğu aydınlık sayesinde insanın gerçek olanı görmesini sağlar. Kur’an’ın konusu gereği görülmesi gereken gerçek Hakk’tır. Hakk’tan habersiz olarak yaşayanların BATIL hayat tarzları ise karanlık ile ifade edilir ki, bu ise aslında vehmin zulmeti denilen “gerçek örtücüsü”dür.

Bakara-257’de “Allah iman edenlerin veliy’sidir. Onları zulümattan (vehmin zulmetinden, karanlıktan) Nur’a çıkarır” buyrulmaktadır. Ayrıca bir hadis ile öğrendiğimiz duayı da Rasulullah (SAV) Efendimiz bize bildirmektedir: “Allahümme ahricniy min zulümâtil vehmi ve ekrimniy bi nȗril fehmi: Allahım, vehmin karanlığından beni çıkart ve nurunla anlayış ikram et.”

Kişide duniHİ algı ve zann’ları vehmin zulmetini oluşturur ki, bu anlayış Kur’an için karanlıktır. İşte bu karanlığı aydınlatan İslam Nuru ise bu misalde ateş ile ifade edilmiştir. Bu ateşi yakan esas kişi ise, İslam Nuru’nu yaymak ile görevli olan Rasulullah (SAV) Efendimiz’dir. Rasulullah (SAV) Efendimiz’in İslam Nuru meşalesiyle etraf aydınlanmış, Hakk ve Batıl belli olmuş ve birbirlerinden ayrılmışlardır. Hatta Billahi anlamda iman edenler için Hakk batılı yok etmiştir. Çünkü; İsra-81 ile “De ki: Hakk geldi, batıl silindi. Muhakkak ki batıl silinmeye çok mahkûmdur” buyrulmaktadır.

Rasulullah (SAV)’in yaktığı ateş etrafı ve etraftakileri aydınlatınca dili ve kalbi ile “Amentü Billahi” diyerek haniyf olanlar yani “Ancak Allah Müstakilen VAR ve Muhtardır; başka müstakilen var ve muhtar yoktur. Biz bu duruma şahitlik ederiz. Yine şahitlik ederiz ki, Muhammed Mustafa (SAV) de Allah’ın kulu ve Rasulü’dür. “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunanların iddiaları yalandır, iftiradır, batıldır ve yok hükmündedir” diyenler ki bu mana Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet ile ifade edilir; işte böyle diyenler ve bu manaya uygun ameller yani salih ameller işleyenler Biiznillah Allah’ın nuruna dâhil oldular. Ancak, ağızlarıyla “Amentü Billahi” deyip de kalpleriyle “Ben de müstakilen varım ve muhtarım ve bu durum da benim kişiliğimi oluşturur” diyenler toplumda haniyf olanlar gibi yaşamıyorlar, toplumun düzenini bozuyorlar, inceden inceye Efendimiz (SAV)’i ve açıkladıklarını alaya alıyorlardı. Bu durum için Bakara 11 ve 12. ayetlerde “Onlara ‘yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde ‘biz ancak ıslahçılarız’ dediler. Bu böyle biline ki, aslında onlar fesatçıların ta kendileridir. Ancak, bu durumun şuurunda ve farkında değillerdir” buyrulmaktadır. İşte bu grup insanlar inananların arasında münafıklar olarak yaşıyorlardı ve kendi davranışlarını da doğru zannediyorlardı. Bu konuda A’raf-30’da “Bir fırkaya hidayet etti, bir fırka üzerine de dalalet hak oldu. Muhakkak ki, onlar Allah’ı bırakıp şeytanı dost edindiler ve sanıyorlar ki, kendileri hidayete erenlerdir” buyrulmaktadır.

İşte münafıklar kendilerine oluşturdukları bu esfele safiliyn ahlak ile Rasulullah (SAV) Efendimiz’in yaktığı ateşten yararlanıyorlardı. Açıklanan konuları mecrasından saptırdıkları için de fitneye sebep oluyorlardı. Ayrıca bazı münafıklar da Efendimiz (SAV)’in yaktığı ateşten ateş kapıyor ve diğer münafıklar için aydınlık oluşturmaya çalışıyorlardı, oysa bu yaptıklarındaki ahlakı ise, Bakara-14; “İman edenlerle karşılaştıklarında ‘amenna: iman ettik’ derler. Fakat (iman edenlerden ayrılıp) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ‘muhakkak biz sizinle beraberiz, yalnızca biz (iman edenlerle) alay edicileriz’ derler” şeklinde bize bildirmektedir.

Fiiller olarak ortaya çıkış dereceleri ve şiddetleri azdan çoğa farklılık gösteriyor olsa da münafıkların en önemli ortak yanları, Muhtariyeti Tercih Gücü yetkilerini “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasından yana kullanmaları ancak ağızlarıyla da Allah’a “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Sensin” diyerek Allah’a ve inananlara karşı ikiyüzlü davranmalarıdır; yani yalan söylüyor, iftira ediyor ve batılı tercih ediyorlar. Bu konuda Bakara-8’de “İnsanlardan bir kısmı ‘Allah’a ve ahir güne iman ettik’ derler, mü’min olmadıkları halde” buyrulmaktadır. Bu tercihlerindeki ısrarları sebebiyle Allah münafıkların her türlü ateşlerini söndürmüştür. Yani Rasulullah (SAV) Efendimiz’in ateşi ile oluşan aydınlıktan yararlanamamaları için gözlerini kamaştırmış ve bir münafık ateş yakıyorsa da o ateşi tehlikesi sebebiyle söndürmüştür. Böylece münafıklar her türlü karanlıkta kalmışlardır. Bu öyle bir karanlık ki, münafıklar bu karanlıkta kalışlarının bile şuurunda değillerdir, hiç de şuurunda olmayacaklardır. Münafıkların Muhtariyeti Tercih Gücü yetkilerini batılı tercih yönünde ısrarla kullanmaları konusunda Bakara-10’da; “Onların (münafıkların) kalplerinde maraz (hastalık) vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır. Yalancılık etmeleri sebebiyle onlara eliym azap vardır” buyrulmaktadır.

 

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti