Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

EDEP YA HU – VELAYET HAKK OLAN ALLAH’A MAHSUSTUR

Dünya hayatında yaşanan bir korku sonucu, kişinin Allah hakkında zannlarıyla zihninde uydurdukları o an silinir; ancak bu durum yaşanan korku Allah ile ilişkilendirilirse oluşur. Bu konu bize Yunus Suresi 22 ve 23. Ayetlerde de bildirilir: “Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemilerin de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da (o an) Din’i yalnız Allah’a has kılarak “Andolsun bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar. Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey, insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fani dünyanın menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine Biz’edir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.”
Bu noktada, halk arasında yerleşmiş bir cümleyi verip devam edelim. Bu cümle, bu ayetlerden haberi olmayan inkârcı duniHi ilahların tespitidir. Biraz hafif vicdanı kıpırdamış, biraz doğru gözlem yapmış bir duniHi ilahın gözlemleridir: Uçakta ateistlik hava boşluğuna düşünceye kadardır derler. Bu ayette anlatılan gemide de durum biraz ona benziyor…
Yunus Suresi 22 ve 23. Ayetlerde anlatılan bu olayın sonuçlarını bize Ankebut Suresi 65 ve 66. Ayetler öğretmekte, bildirmektedir: “Gemiye bindikleri vakit Din’i yalnız O’na halis kılanlar olarak Allah’ı çağırırlar (dua ederler). Onları karaya çıkarıp kurtarınca bir de bakarsın ki onlar tekrar (duniHi ilahlar olarak) şirk koşuyorlar. Kendilerine verdiğimiz şeylere küfür (nankörlük) etsinler (ve zanni şeylerden faydalansınlar) diye (ilahlık hissiyatlarına bürünür) şirklerine dönerler. Yakında bilecekler.”
Lukman-32 ise bir müjde verir; yolcuların bazıları ulaştıkları bu hakikat bilgisi üzerine hayat tarzı oluşturur, muktesid olurlar, yani ilahlık hissiyatlarıyla yaşamak istemezler der. Bunlar ne yaparlar, o detay bilgi olmadığı için onu bilmiyoruz ama en azından bu idrak noktasına geliyorlar.
Kehf Suresi 32-44 ayetlerindeki Allah misaline, oradaki vaka takdimini analize devam ediyoruz. Oradaki Allah misalinin sonunda şöyle söylenmektedir: “O zengin kişinin (DuniHİ) Dunillah yardımcılarının (ona) bir faydası olmadı. Dunillah yardımcılarının o musibet anında ve musibetten sonra (ona) bir faydası olmadı ve (onun) kendi kendini kurtaracak gücü de yoktu. İşte burada Velayet Hakk olan Allah’a mahsustur. Gerçek mükâfatı (bilen ve) veren O’dur; akıbetin en güzelini de (bilen ve) veren O’dur.”
Ayette geçen “Dunillah yardımcılar” ve “kendi kendini” ifadeleri, tanımları doğru anlaşılmalıdır. Özellikle “dunillah” kelimesi esasından uzak ve ilişkisiz meallendirilirse Kur’an’ın vermek istediği mesajın esası, özü görülemez. Dolayısıyla, buradaki Allah misalinin izahında iyi insan öğütleri öne çıkar ki, bu öğütler Yahudi ve Hristiyan öğütleri gibi olur. Bu tabir, inananlar için çok önemlidir; yani bir şey Yahudi ve Hristiyanın yaptığı gibi mi oldu, bu soru çok önemlidir. Hadislerde vardır; “Şöyle yapmazsanız ha bir Yahudi gibi ha bir Hristiyan gibi ölmüşsünüz, fark etmez.” buyrulur. Demek ki bu durum dikkat etmemiz gereken bir şey! Ayetteki “dunillah yardımcılar” ve “kendi kendini” ifadeleri, tanımları “birincil şirk” olarak ele alınmaz da ayette verilen misal “ikincil şirk”lerle ilişkili olarak değerlendirilirse, işte o zaman anlatılan iyi insan-kötü insan olur. Ayetteki zengin kötü insan, yoksul ise iyi insan olarak karşımıza çıkar ki o Yahudi ve Hristiyan öğütleridir, İslami bakış açısı analizi değildir.
Ayette, musibetin sonunda zengin kişi için “Dunillahi yardımcılarının bir faydası olmadı ve kendi kendini kurtaracak gücü de yoktu.” denilmektedir. Bu, o zengin kişinin ilahlık hissiyatının ihtiyacı olarak yine onun “müstakilen var ve muhtar” olarak ilan ettiği güçlerin o anda Allah’a karşı YOK hükmünde olduklarını, bu sebeple de bir yardımlarının söz konusu olmadığını anlatır. Kendi kendini kurtaracak gücü de yoktu: Zengin kişinin nefsinin büründüğü ilahlık hissiyatının kendisini kudret sahibi zannetmesi de onu kurtarmadı. Kendisini kudret sahibi zannetmesi aslında Allah’a karşı YOK hükmünde olduğundan böyle bir güç söz konusu değildir. Yani: O kişinin “güç” dediği, kendini kudret sahibi hisleriyle donattığı şeylerin hepsi bir zann olarak vardı ki onlar Allah’a karşı YOK hükmündeydiler. Böylece yaşanan musibette o zannlar bir iş görmediler, işe yaramadılar.
Bu ayetlerde takdim edilen vakanın bize verdiği dersi, oradan alınacak dersi ise Rabbimiz, ayetin sonucunda üç madde ile bize bildirmektedir:
“Velayet Hakk olan Allah’a mahsustur.”
Bu sonucun dayandığı Allah Kanunu Allah’ın “El-Valiy” esmasıdır. Ancak bu velayetin farkının “Hakk” olan vasfı olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla, el-Valiyy ve Allah’ın Hakk esması ile bu vurgulanıyor: Velayet Hakk olan Allah’a mahsustur. Bu aynı zamanda “Müstakilen VAR ve Muhtar olarak kendi hükmüne göre yönetmek Allah’a mahsustur” demek olur. “Velayet Hakk olan Allah’a mahsustur demek”, “Müstakilen VAR ve Muhtar olarak kendi hükmüne göre yönetmek Allah’a mahsustur” demektir ve bu ders alacağımız çok önemli manadır, çok önemli bir şeydir, çok! Ayet diyor ki: Kendisini müstakilen var ve muhtar zannederek hüküm vermeye kalkışan insanlar bunu böyle bilsinler ki onlar “müstakilen var ve muhtar” değildir, onlar Allah’ın kullarıdır. Ayetteki bir önemli uyarı da budur. Niye bu uyarı? Çünkü Ayetteki Allah misalinde anlatılan zengin kişi servetini yönetirken kendisini “müstakilen var ve muhtar” zannıyla yönetiyor; yani kendisini servetin valisi zannediyor. Kişi böyle bir iddiada bulundu. O musibetten sonra Rabbimiz buyuruyor: Anladın ki velayet Hakk olan Allah’a mahsustur.
Ayetten alacağımız bir dersimiz de budur: Anlayın ki velayet (her halin, her anın yönetimi tümüyle) Hakk olan Allah’a mahsustur…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER