Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

EFENDİMİZ (SAV)’İN BİZZAT YAŞADIĞI İSLAMİYET NASILDIR?

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 24 Kasım 2017 Cuma 13:58:37
 

– 35 –
İnsan Suresi 29 ve 30. ayetleri sık gündeme getiriyoruz, çünkü çok önemli. Bugün İnsan-30 ile başlayalım: “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu; dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe.” Bu ayetle ilgili üç temel yaklaşım vardı ve o yaklaşımlar “iyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn” derken çok önemli idi. Paylaşmıştık ama tekrar hatırlatmak istiyorum ki iyice yerleşsin. İlk idraka ait manayı geçiyoruz, çünkü o bakış bu ayetin ulaşmamız gereken manasına hiç yaklaşamıyor. İkinci idrak: “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” manasıdır. Bir de Hazreti Muhammed (SAV)’in açıkladığı bakış açısıyla manası var: “Dileyen YOK, illa Allah.” Şimdi soruyorum, eğer biz bu son manayı kabul etmişsek, “nasıl yöneleceğiz, nasıl dua edeceğiz, salâtta nasıl yöneleceğiz?” gibi bir ikilem, bir telaş olabilir mi? Bir kişi bu ilmi duyduktan sonra dualarımız, salâtlarımız bozuldu, nasıl yapacağımızı bilemiyoruz diyorsa, henüz ayetin bu manasını kabul etmiyor demektir. O zaman o şunu demeli: Ben henüz bu idraka ait meali anlamış değilim, bu yüzden o meali kabul etmiyorum. Böyle demeli ve diğer meallerden birisi için bir karar vermeli; hangisini kabul ediyor? “Allah dilemedikçe ben dileyemem” mi diyorsunuz, yoksa “benim müstakil iradem var, iyiyi kötüyü ayıracak kendime ait bir aklım var. Ben dilerim, Allah da benim ne dileyeceğimi bilir ve yaratır” mı diyorsunuz? “Dilemelerim, dualarım, yönelişim bozuldu nasıl dua edeceğimizi bilemiyorum” diyen, bu idraklara ait bir meali kabul ediyor demektir. Hele son söylediğim öyle bir ekol ki, o bakışı öyle çok bulursunuz ki. Siz de öyle mi düşünüyorsunuz, bakın bakalım. Öyle düşüyorsanız, size bunları değil “Allah’a nasıl sipariş verirsiniz, nasıl form doldururuz?” onu anlatalım. Ama İnsan-30’a mana verirken “dileyen yok illa Allah” diyorsan, yani senin idrakın “ayrıca bir dileyen yok” diyorsa, yani sen yoksan “ben nasıl dileyeceğimi şaşırdım” gibi bir telaşın olabilir mi? O telaş bu meale uymaz! Peki, bu meali kabul ettiğimiz zaman, dua etmeyecek miyiz? Duasız olur mu, dua çok önemlidir… “Onları bizim için kıymetli kılan duaları” diyor Rasulüne. Furkan-77: “(Ey Rasulüm) söyle onlara, duaları olmasa neye yararlar.” Ayeti okuyunca, bizden sipariş bekleniyor gibi düşünmeyin. “Bize onların siparişleri lazım, sipariş vermezlerse bizim mağaza çalışmaz, neye yararlar” gibi bir mana değil. Burada DUA teslimiyet manasını içerir. İnsan Suresi 30. ayete “dileyen yok illa Allah” diye meal veren için, ayette geçen “dua” ifadesi teslimiyet içerir. Çünkü İnsan-30’u kabul Kelime-i Tevhid’i kabuldür; La ilahe; tanrı yok, İlla Allah. Tanrı yok demek ayrıca bir dileyen yok demektir! La ilahe (tanrı yok), illa Allah: Ma teşaune (dileyen yok) illa en yeşaAllah. Bu manayı kabul etmekle teslimiyet başlar ve siz; “ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim, O ne düşünmüşse o! Bu gerçeği fark ettim” demiş olursunuz. Bu itirafı yapanın “BEN” deyişi, duası, salâtı, tüm işleri, her şeyi farklıdır. Holografik evren demek, görünenin aslında algılama oyunları olması demektir. İşte o oyunda var gözüken yapı “BEN” diyorsa, o yapı “ma teşaune illa en yeşeallah” ayetini böyle anlar: Dileyen yok illa Allah. Düşünülen suret olan bu görüntünün duası işte bu idrakta artık değişir: Ey Allah’ım merhamet ediver, ey Allah’ım merhamet ediver, merhamet etmezsen…  
YALNIZCA DİLEYEN’İN DİLEDİĞİ SURETLER VAR
Zihninizde bir insan canlandırın. Canlandırdığınız o insanı bir ateş çukuru yapıp oraya atın. Ne kadar kolay attınız değil mi? Atıp atmamak tamamen merhametinize kalmış bir şey. Zihninizde oluşturduğunuz insanı istediniz ateşe attınız, istediniz güzel bir bahçeye koydunuz, size kim hesap sorabilir? Zihninizdeki varlık size neden böyle düşündün diye hesap sorabilir mi? Hiç bir şey diyemez! Hayalinizdeki varlıklar tamamen sizin merhametinize tabidir. Ancak merhametinize tabidir! Siz ne dilerseniz zihninizdeki hayal odur, o olur. Zihninizdekiler nasıl sizin düşündüğünüz suretlerse, siz de Allah’ın düşüncesinde birer suretsiniz! Ama bizim zihinde bir şey oluşturma, hayal etme yeteneğimiz bize verilen imkânlar çerçevesinde. Allah’ın imkân ve yetenekleri sonsuz ve sınırsız! İşte bunu anlayan ilmi suret fark ediyor ki, her türlü hali ancak Allah’ın merhametine kalmıştır. Bunu fark ettiğin zaman ne dileyeceksin? Kim dileyecek? Anladın, gördün ki dileyen yok, ayrıca dileyecek bir varlık yok. Yalnızca Dileyen’in dilediği suretler var. “Sen bir suretsin” denir, bunun manası, “sen Dileyen’in düşündüğünün suretisin” demektir. O zaman, seni Düşünen’in merhameti çok önemlidir, değil mi? Bunu anladıysa kişi ne der ve nasıl ister? Allahım bana merhamet ediver, bana merhamet ediver… Bu işle meşgul olanın, bu teslimiyet noktasını bulanın, o ayeti böyle kabul edenin duası yalnızca budur: Allahım, merhamet ediver… Bu dua istenecek her şeyi, isteneceklerin hepsini içerdiği için bir şey tarif etmene gerek yok. Allah zaten bilmiyor mu? Seni de diğer kullarını da ilminde O düşünüyor; O’nun düşündüğü suretsiniz zaten. Öyleyse istenecek budur: “Allahım merhamet ediver, merhametinle Seni anlayabilecek şekilde düşünüver beni. Seni tanıyabilecek şekilde düşünüver, vaad ettiğin cenneti kazanabilecek bir yapı düşünüver benim için. “Bu kapıdan tanrı giremez” diyorsun ya, o kapıdan girebilecek bir yapı düşünüver benim için.
“ALLAH SANA SIRAT-I
MÜSTAKİMİ NASİP EDİVERSİN”

Efendimiz (SAV) “cennetlikler ve cehennemlikler belli oldu” buyuruyor. Demek ki, o kapıdan giremeyecekler var. Hadis çok net. Demek ki Allah dilerse cennet, dilerse de cehennem; başka bir dileyen yok, başka bir varlık yok. Bu hadisi duyunca “o zaman işi gücü bırakalım?” diyenler oluyor, bu yanlışa düşmemeliyiz. Rabbimize yönelip “Allahım merhamet ediver de giremeyenlerden olmayayım, merhamet ediver, bağışlayıver” diyerek sığınmak doğru davranıştır.
“Bağışlayıver” derken talebimiz şudur: Allahım, beni kötü rollerden, tanrılık rollerinden bağışla, bana tanrı rolü verme, beni tanrılık iddiasındaki görevlerden alıp kurtarıver. İlla Allah hakikatini anlayabilen, yaşayabilen, “B” sırrını kavrayabilen bir görev ver Allahım. O rolü, o hayat tarzını “İhdinas sıratal müstakim” diyerek istiyoruz. Bir arkadaşım anlatmıştı, Hac’da birisinden dua istemiş, o da “Allah sana sırat-ı müstakimi nasip ediversin” demiş. Elhamdülillah ne güzel bir dua, başka ne desin ki? Ona demiş ki, o kapıya geldiğinde girebileceklerden ol kardeşim, daha ne desin? Bunu Yaradan öğretiyor, programı yazan öneriyor, program sahibi bize menüyü öğretiyor: “İhdinas sıratal müstakim” tuşuna basın, karşılığı budur” diyor. Bunu yaparsan, ekrana hiç bilmediğin şeyler de gelir, onlar sen “İhdinas sıratal müstakim”e bastığın için karşına çıkar, şifresi odur. Yaradan sana “böyle söyle” diye öğretiyor. Sen salâtta işte onu istiyorsun: “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaıyn”deki o önemli duruşla istediğin o. O önemli duruş İnsan Suresi 30. ayetin “dileyen yok” manasıyla duruştur, “veccehtu vechiye” bakışıyla “ma teşaune illa en yeşeallah” duruşudur ki bu aslında Allah’ın düşündüğü suretin, “B” yapının, kendisini Düşünen’e dönmesidir, “veccehtu vechiye” halinin İnsan-30 idrakıyla yaşanışıdır; “ayrıca dileyen yok, illa Allah” duruşudur. Bu duruşunla diyorsun ki: Elhamdülillah, bunu bana kavrattın, bunu kavramamı diledin ya Rabbi, bunu kavrayanlardan olmamı diledin. İhdinas sıratal müstakiym; kapı kapalı olmasın, benden tanrılık görevini alıver, beni o görevden bağışlayıver de oraya girmesi serbest olanlardan olayım…
AYETLER VE HADİSLER BİZE HEP
“MERHAMET” İSTEMEYİ ÖĞRETİR

“Rabbimiz nefslerimize zulmettik, eğer sen bağışlamazsan ve affetmezsen biz hüsrana uğrarız.” Hz. Âdem’in bu yakarışını, tövbesini hatırladınız değil mi? Yasak bir şeyi yapıştan sonra “Allahım bir daha yapmayacağım” demiyordu. O dua biçimi “yanlıştır” demiştik. “Bir daha yapmayacağım” bir de şunun için yanlıştır. Böyle dediğinizde sizdeki Rab gücüne, sizdeki nefse yapması için bir hedef koymuş olursunuz. Öyle dediğinizde sizdeki Rab Rablığını kanıtlar. Ama bunu tanrılık iddiası ile yaptığı için tanrılığının cezasını da bulur. Bu dünyada ve devamında, ölüm sonrası hayatınızda, o cezayla karşılaşırsınız.
Hz. Âdem (AS) onun yanlış olduğunu bildiği için “Allahım, bir daha yapmayacağım” demiyor, merhamet istiyor. Ayetler ve hadisler bize hep “merhamet” istemeyi öğretir. Efendimiz (SAV) bir hadisinde buyurur: “Bildiklerimi bilseniz yerinizde duramaz, yatağınızda yatamaz, hepiniz dağlara koşar kaçar, “merhamet, merhamet” diye bağırırsınız.” Çok enteresan değil mi? Neden bu hadisleri görmezden geliyoruz? Neden bu uyarıları görmekten korkuyoruz? Gerçeği görmekten niye korkuyoruz? Markette sepeti dolduruyor ama kasayı görmek istemiyorsunuz, kasayı görmekten korkuyorsunuz! Neticede kasaya geleceksin, sepette ne varsa çıkaracaklar. Neden bu hadisi ve benzerlerini görmekten kaçıyoruz? Efendimiz “Benim bildiklerimi bilseniz gülemezsiniz bile, merhamet istersiniz, hep merhamet” buyuruyor; “O kadar korkarsınız ki, işinizi gücünüzü bırakırsınız, yatamazsınız bile. Merhamet, merhamet diye bağırarak dağlara çıkarsınız.” Demek ki yapılacak dua bu, tek bu: Allahım bize merhamet ediver, Allahım bana merhamet ediver. Yavrunuzla ilgili dua ediyorsanız; Allahım yavruma merhamet ediver. Hatta bir ileri idraktaysanız, yani “lem yelid velem yûled”i fark etmiş de sesleniyorsanız “yavrum sandığıma merhamet ediver” dersiniz. O idrakta olmasanız bile bir beşer gibi seslenin ve “yavruma” deyin, ama onun için merhamet isteyin. Çünkü Rabbimiz merhamet ederse mesele bitti demektir. Ona bir şeyler tarif etmek gerekmiyor. “Şunu da söyleseydim, şu eksik mi oldu?” diye telaşlanmanız gerekmiyor: Sadece merhamet! Diğerleri istenmez mi? Elbette istenebilir. Ama sen İnsan-30 ayetinin mealini “ayrıca dileyen yok, illa Allah” olarak kabul etmişsen yaşama biçimin değişir, çok farklı bir hayat tarzı başlar. “Dileyen yok, illa Allah” kabulü ile başlayan hayat, EFENDİMİZ (SAV)’İN BİZZAT YAŞADIĞI İSLAMİYET’tir, kişilerin İslamiyet’ten anladıklarını kendilerine göre tarif ettikleri müslümanlık biçimleri değildir. İşte o idrakla birlikte bizzat Efendimiz’in anlattığı ve yaşadığı başlar. Bu ayeti fark ve kabul ettiyseniz Efendimiz’in bizzat yaşadığı İslamiyet ile tanışırsınız. Ama hem “ben o ayetin manasını öyle kabul ettim” deyip, hem de ayrıca bir dileyen var gibi düşünüp ikileme düşerseniz olmaz, o sizi zorlar.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-35-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti