Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 108

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Ekim 2018 Perşembe 14:25:03
 

“İNSANIN SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR”
DEMEK HAKSIZLIKTIR, KUR’ÂN’A TERSTİR
Kur’ân’ın tercihle ilgili derslerine devam ediyoruz. Fussilet 40: “Âyetlerimizde ilhâda sapanlar (mecrasından saptıran, bâtıla özendirenler) bize gizli kalmazlar. Şimdi, nâra atılan kimse mi hayrlıdır, yoksa kıyâmet günü korunacağından umutlu, bir güvenle gelen kimse mi? Dilediğinizi yapın. Muhakkak ki; O, yaptıklarınızı Basiyrdir.”
Sahibi diyor ki dilediğinizi yapın. Size anlattık, dilediğinizi yapın. İnsanın bir tercih sınavında olduğu ne kadar açık, değil mi? Öyleyse tasavvuf adına, tasavvufun ehillerini bir kenara bırakıp, onları yanlış anlayıp “insanın seçme özgürlüğü yoktur” demek haksızlıktır, Kur’ân’a terstir. “Dilediğinizi yapın” diyerek nefsler tercihe davet ediliyor. Sonra da nûr ve nârı anlatarak tercihlerinde onlara danışmanlık yapıyor, yol gösteriyor. “Muhakkak ki bu bir hatırlatan öğüttür. Dileyen Rabbine bir yol tutar.”  (İnsan-29) “Bu bir öğüttür” meali yetmez, “öğüt” tek başına tam anlaşılmaz. Kur’ân âyetleri hatırlatan bir öğüttür. Neyi? Verdiğimiz sözü! “Allahım Rabbimiz SENsin” ahdini hatırlatan bir öğüttür. Sadece öğüt değil hatırlatan bir öğüt. Efendimiz’in görevlerinden birisi hatırlatmaktır. “Muhakkak ki bu bir hatırlatan öğüttür, dileyen Rabbine bir yol tutar”  âyetini geniş göreceğiz. Şimdi âyetlerdeki “dileyen” ifadelerine dikkat çekmek ve Allah’ın imtihan yaptığını anlayabilmek üzere “dileyen” ifadesini taşıyan âyetlerini görüyoruz.
“Dileyen O’nu zikreder (Kur’ân’ı ders yapar ve hatırlatan öğüt alır).” (Müddessir-55)
“Sizden bilfiil müstakıym olmayı dileyenler için.” (Tekvir-28)
“De ki; Hakk Rabbinizdendir. Öyleyse dileyen îman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf-29)
DEMEK Kİ İNSAN HAKK’LA
BÂTIL ARASINDA TERCİH YAPMAYA PROGRAMLANMIŞ
Nefslerin dünya hayatı sürecinde, Hakk yolu esfele sâfiliyn kurallarla bulması mümkün değildir. A’râf 172 ve 173 bize Rabbimizle bir sözleşme yaptığımızı öğretir ki o bize işlendi, fıtratımızda o var. Dünya kurallarıyla yani esfele sâfiliyn idrakla Hakk yol anlaşılamayacağı için, Allah fıtratı üzere yaratılan fıtratımızda bu sözleşmenin gereği vardır. Bunun yanı sıra, Hakk ve bâtıl arasında tercih yapıldığını anlatan, bu konuda nefslerin donanımlı olduğunu gösteren âyetler var:
“Sonra da ona (nefse) hem fücûrunu (bâtılı) tercih ederse sonucunun ne olacağını, hem de takvâsını (Hakk yolu) tercih ederse sonucunun ne olacağını ilham edene ki.” (Şems-8)
“Ona iki yolu (Hakk ve bâtılı) göstermedik mi?” (Beled-10)
“Muhakkak ki; biz, ona o yolu hidâyet ettik (Hakk ile bâtılı beyan ettik) ya şükredici olur ya küfredici.” (İnsan-3)
Demek ki insan Hakk’la bâtıl arasında tercih yapmaya programlanmış. Bunun için gerekli bilgiler, yetenekler fıtratında var. Ve şu önemli: Nefsler dünya hayatında kesret kuralları çerçevesinde Muhtariyeti Tercih Gücü (MTG) yetkisini kullanmaları konusunda hürlerdir. Cümlenin yanlış anlaşılmaması ve doğrunun yerine oturması için bir uyarı koyalım: Ancak bu dûniHİ bir hürriyet değildir. Maalesef öyle zannediliyor. Allah şahidim olsun ki çok, çok önemli bir şeyi konuşuyoruz. Maalesef, işte bu konuda insanlar yanlışta bölünmüşlerdir. Bir kısmı MTG’yi Müstakilen VAR ve Muhtar (dûniHİ) bir güç zannetmiştir. Bir kısmı MTG için “hiç yok” demiştir. İkisi de yanlış. Ayetleri gördük, insanda tercih yetkisi yoktur nasıl denebilir? Sahibi “dileyen yapsın” diyor, anlatıyor işte. O “tercihiniz var” diyor, “yok” diyemezsiniz veya o yetkiyi müstakil ve muhtar ilan edemezsiniz. MTG bir yetkidir, müstakilen VAR ve muhtar bir güç değildir; MTG Allah’ındır, Allah’a ait bir yetkidir ve insan bunu son derece hür kullanır. Bunu âyetle görüyoruz. Âyet ve hadis dışı konuşmak bu yolda yasaktır, “bana göre” diyerek konuşmak olmaz. Nefsler, MTG yetkisini kullanırken hürlerdir ancak bu hürriyet dûniHİ bir hürriyet değildir. “Neden ve nasıl hürlerdir?” o ayrı bir konu ama hürlerdir. Bir cümleyle de olsa ipucu vereyim, detayını ileride bekleyin. Neden hürlerdir? Çünkü Allah Muhtar’dır ve Hür’dür. Bunu anlayın. Eğer siz, “insan yani Halifetullah MTG yetkisinde hür değildir” derseniz “Allah hür değildir” demiş olursunuz. Gerçek Hür Allah’tır, gerçek Muhtar Allah’tır. Bu yüzden Halifetullah vasıflı insan MTG yetkisini kullanmakta çok hürdür. Ancak bu hürriyet dûniHİ olmayıp Billâhi bir hürriyettir. İnsan MTG yetkilerini bu derece hür kullanırken inananlar doğru yolda Hakk yol için tercih yapmaları için ayetlerle yönlendirilir. Bir kaç tanesine bakalım.
AYETLER NE DİYOR?
“(Salih’in kavmi) Semûd’a gelince, biz onlara hidâyet ettik, onlar a’mâlığı (Hakk gerçekler yok gibi yaşamayı) sevip hudaya (Rablerine ulaştıracak yaşantıya) tercih ettiler. Bundan dolayı kazandıkları yüzünden horlayıcı, alçaltıcı azabın yıldırımı kendilerini yakaladı.” (Fussilet-17)
Semud toplumunun hâli anlatılıyor: Onlara hüdayı, doğruyu gösterdik. Ama onlar Müstakilen VAR ve Muhtar yaşamayı, Allah yokmuş gibi yaşamayı tercih etti. Bu yüzden yaşarken azaba uğradılar.
“Fetih istiyorsanız, işte size (Bedir’de) fetih geldi. Eğer (Rasûlullah’a) direnmekten vazgeçerseniz sizin için daha hayrlıdır. Şayet (şirk dînine) dönerseniz, biz de döneriz. (O zaman) topluluğunuz kalabalık da olsa size bir faydası olmaz. Çünkü Allah mü’minlerledir.” (Enfal-19) Âyette önemli bir anahtar kelime var: Dönerseniz biz de döneriz. Bu ifade de tercihi gösteriyor.
“Bu böyledir. Çünkü bir kavim kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe, Allah onlara in’am ettiği nimeti değiştirici olmaz. Ve Allah Semiy’un Aliym’dir.” (Enfâl-53) “Onlar nefsinde olanı değiştirmedikçe” ifadesi de tercihi gösterir. Tercih açıkça görülüyor.
“Umulur ki, Rabbiniz size merhamet eder. Eğer dönerseniz, biz de döneriz. Cehennemi kâfirler için hapishane yaptık.” (İsrâ-8)
“Nefsine hâinlik edenleri savunma. Muhakkak ki; Allah, çok günah işleyen ve sürekli hâinlik yapanı sevmez.” (Nisâ-107) Kendine hainlik eden, nefsinin hakikatine göre tercih yapmayandır; nefsine “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla muamele edendir. Onlarla ilgili olarak Rabbimiz soruyor:
Nisâ-109: “Siz dünya hayatında onları savundunuz (diyelim). Ya kıyâmet günü onlar için Allah’a (karşı) kim mücâdele verir? Yahut onlar üzerine kim vekil olur?”
DELİLİMİZ BAKARA 256. AYETTİR:
 “DİN’DE ZORLAMA YOKTUR.”
İnsan Muhtariyeti Tercih Gücü (MTG) yetkisini kullanırken doyasıya hürdür. Delilimiz Bakara 256. ayettir: “Din’de zorlama yoktur.” Tercih yetkisi olmasa bu âyet olmaz. İnsanın dünya hayatında “tercih” imtihanına tabi tutulduğuna sırf bu ayet yeter: Din’de zorlama yoktur, olmaz. “Dinde zorlama yoktur” ayetini doğru anlayalım. Bu kesret dilidir. Kesret diliyle olan cümleleri kendi çerçevesinde anlamak lazım. “Din’de zorlama yoktur”un ilk mânâsı insani ilişkiler için değildir; siz eşinize, çocuğunuza, bir sevdiğinize Din’le ilgili bir şey söylediğinizde size, “Din’de zorlama yok, niye böyle yapıyorsun” denilmesini içermez, bu âyet onun için değildir. “Din’de zorlama yoktur” doğrudan Allah’ın bize “sizi tercihinizde zorlamıyorum” demesidir. Bu mutlaka anlamamız gereken müthiş bir noktadır. “Ama şöyle ama böyle” gibi itiraz ve ikilemler olmadan bunu böyle anlayalım. Bunları tartışan sahabeyi Efendimiz (SAV) uyarıyor, “ayetleri çarpıştırıyorsunuz. Ben size bunun için mi geldim?” diyor. Hadis “Rasulullah’ın yüzü nâr gibi oldu” diyor. O kadar üzülmüş. Mesele âyetlerin mânâlarını çakıştırmaktır, birleştirmektir, çarpıştırmak değil. Bakara-256’da Rabbimiz “siz kesret âlemindeki dünya yaşantısında Hakk ve bâtıl arasında tercih yaparken Allah sizi zorlamaz” diyor. Âyet böyle diyorsa bunu böyle bileceğiz ve bunu başka âyetlerle çakıştıracağız.
Bakara 256: “Din’de zorlama yoktur. Gerçekten, rüşd (Hakk yol yaşantısı) ğayydan (bâtıl yol yaşantıdan) apaçık ayrılmıştır. Kim Tağut’u (dûniHİ algı ile müstakilen var ve muhtar güçler zannını) inkâr edip Allah’a îman ederse, muhakkak ki o kopması mümkün olmayan bir kulpa yapışmış olur. Allah Semiy’un Aliym’dir.” Demek ki tercih var. Öğreniyoruz ki “Âmentü Billâhi ve Rasûlihi” dersek, hayat tarzı olarak bunu seçersek kopmayan, garantili bir kulpa yapışmış oluruz.
Şuarâ 3-5: “Îman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin. Dilesek Sema’dan üzerlerine bir âyet (reddedilmez bir ilim) indiririz de (mecburen) ona boyun eğerler. Rahmân’dan kendilerine yeni bir hatırlatıcı öğüt geldiğinde illa ondan yüz çevirirler.” Nefslerde tercih yetkisi olmasa böyle der mi? Biz hepsinin inanmasını dileseydik, hepsi hidayet ehli olurdu deniyor. “Dinde zorlama yoktur”u burada da görüyoruz. Oysa A’lâ 3 şöyle der: “O (Allah) ki, takdir etti (her şeyi ölçüyle yarattı), hidâyet etti (Hakk yolu gösterdi, gereken gücü verdi).”
Şems 9, 10: “Onu (nefsi) tezkiye eden (arındıran) gerçekten kurtulmuştur. Onu gömüp gizleyen ise gerçekten kaybetmiştir.” Anlıyoruz ki nefslerin bu tercihleri için uygun alt yapıları var. “Kim nefsini arındırırsa” ifadesini şöyle cümle yapalım: Allah’ın verdiği yetkiyle Allah’a karşı “Ben kendi adıma BEN diyorum” demeyen, nefsini bu idraktan temizleyen, nefsini dûniHi algı ve zanlarından kurtaran kazanır. Nefsini gömüp gizleyen, kendi adına “BEN” diyerek nefsini, hayat tarzını, idrakını kendi adına “BEN”le örten, o idrakla kaplayan kaybeder. Meâllerde “kim nefsini kötülüklerden temizlerse kazanır” yazar. “Kötülük” İslâmî bir tabir değildir, kötülüğü net tarif edemezsiniz. İnançsız veya yanlış inanan birisinin de kendince bir “kötülük” listesi vardır. O kişi de “ben onlardan temizledim” der. Daima Kur’ân’a göre tarif şarttır.

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 108-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti