Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 41

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 3 Ağustos 2018 Cuma 17:03:14
 

BİR YANDA MODA SEKTÖRÜ
BİR YANDA TAKVA ELBİSESİ
Dünya hayatında “örtünmeniz ve süslenmeniz için” diye bahsedilen libas, giysi o kadar önemli hale gelmiş ki. Nasıl bir endüstri, nasıl bir moda sektörü var ve insanları peşinden nasıl sürüklüyor. Ayet bize “Ey, Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık” dedi, biz de okuduk geçtik. Ama dışarıdakiler öyle yapmıyor, dünyayı giysi üzerinde döndürüyorlar. İnanan kişi “örtünecek bir giysim var, şükür” deyip geçiyor ama moda sektörü sırf giysi üzerine. Filmler, romanlar, yarışmalar, etkinlikler, kriterler hep bunun üzerine. Bunun üzerine müthiş para harcanıyor. Tabi bu bir tercih! Onlar takvâ elbisesini tercih etmiyor, kabul etmiyor ve öyle yapıyor. Ama bizim için önemli bir uyarı: Evet, bu yatırımlar var ama bir de takvâ elbisesi var. Sen o yatırımlara, o uğraşlara bakma, o bir esfele sâfiliyn tuzağı. Hani şirketler birleşir de holding olur, o holdingdeki şirketlerin birer genel müdürü vardır, bir de holdingin genel koordinatörü vardır ya, bu işlerle meşguliyetin de her birini birer şirket düşünün. Hepsinin bir yöneticisi var ve hepsi birden bir holding. O holdingin başında da bir şeytan genel koordinatördür, o yönetmektedir… O ayrı iş. Âyet bize, “bir de takvâ elbisesi var, o sizin için daha hayrlıdır” diyor.
MODAYI DEĞİL, TAKVAYI TAKİP EDELİM
Elbise işini fark etmiş olan bir zat toplum yaşantısı için diyor ki: Öyle elbiseler gördüm, içinde insan yoktu. Öyle insanlar gördüm, üstünde elbise yoktu. Neyi önemsemiş? Elbiseden başka bir şeyi! Elbiseyi çok önemseyenler için Nasreddin Hoca’nın da bir fıkrası var. Bir davete gidiyor ama hocaya iltifat eden yok, karnı da aç ama bir yere de oturamıyor. Hemen işi fark ediyor, koşuyor eve. Kürkünü giyip geliyor. Kürkü giymiş görünce kapıdakiler, “buyur hoca efendi, buyur hoca efendi” deyip onu önemli bir yere oturtuyorlar. Biraz önce de geldi ama üstünde kürk yoktu. Önüne güzelce yemeğini koyuyorlar. Anlaşılıyor ki bu yemek kendine değil, kürke. O zaman diyor ki; ye kürküm ye. İşte elbise böyle bir şey…
Hayatımızda takvâ elbisesinin yeri nedir ona hiç bakmayız. “Takvâ elbisesi sizin için daha hayrlıdır” ayetine rağmen hiç önemsemez, hiç araştırmayız. Ama Allah’ın en önemli hediyesine de tâlibiz. İnşâAllah Rabbim bağışlar… Takvâ elbisesi giyilen bir şey değil, bir çaput değil. Ama bir elbise! Örneğin birisi bir kreasyona sahip olsa, ona baktığınızda “giydiği şu moda” dersiniz. Belki o öyle bir moda giymedi ama siz onu modayı takip ediyor diye tanımlarsınız. Öyle bir şey yapalım ki bize “takvâyı takip ediyor” densin. Takvâ elbisesi böyle bir şey. Öyle bir halimiz olursa evrende bize “bu takvayı takip ediyor” denir. Normal hayatta “şu modayı takip ediyor, onu şu kişi giydiriyor, bu tasarım şunun” denildiği gibi, sana da denilecek ki şunun hâli takvâyı takip hali, takvâ hali. O hal renginizden anlaşılır mı? Anlaşılır. Takvâ elbisesini bilirseniz onun rengini görür, onu renginden tanırsınız. O rengin ismi Sıbğatallah’tır: Allah’ın boyası! O elbise Allah’ın boyası ile boyanmıştır. Eğer takvâ elbisesini giyerseniz, sizde Allah’ın boyası olursa hiç bir boya size yapışmaz, o boyanın üstünde bir başka boya olmaz. Onu bize Bakara Suresi 138 söyler: “Sıbğatallah (Allah boyası)! Boyaca Allah’tan daha güzel kim olabilir? İşte biz O’na kulluk edenleriz.” Âyette çok mânâ var ama biz yalnızca takvâ elbisesine bakacağız. Takvâ elbisesinin boyası Allah’ın boyasıdır: Sıbğatallah. Elbisesi ve elbisesinin boyası en güzel olan Allah’tır. Başka olabilir mi? Bu yüzden, biz O’nun dediği gibi giyiniriz, yani biz O’na kulluk ederiz, O nasıl diyorsa öyle yaparız. Semi’na ve eta’na; işittik ve itaat ettik Allahım. Takvâ elbisesi öyle bir şeydir ki, çıplak bedeni düşündüğünüzde o bedenin dilidir. O önce budur, bedenin dilidir. Ve bir de giydiğiniz elbisenin dilidir. Bedenin dili + elbisenin dili, ikisi birlikte takvâ elbisesini oluşturur. Ona baktığınızda “bu tarz takvadır, bu moda takvadır” dersiniz, boyasını da görürsünüz: “Allah’ın boyasına boyanmış, belli” dersiniz. Bu durumda, mü’minler için takvâ elbiseyi tanımak önemli olur. Çünkü dünya yaşantısında elbise nasıl kriterse, takvâ elbisesi de mü’minin kriteri olur: Takvâ elbisem var mı? Hâli, duruşu, eli ayağı, başı, gözleri, bakışı, her şeyi buna dâhildir. O elbisenin ana özelliğine işaret eden bir âyetle takvâ elbisesinin esas özelliğinin ne olduğunu görelim; Ankebut-49: “Bilâkis o (Kur’ân), kendilerine ilim verilmiş olanların sadırlarında apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi ancak zâlimler bile bile inkâr eder.”
BÂKİ OLANA, DAİM YAŞAYACAK
 OLANA DEĞİL DE YOK OLACAK
OLANA YATIRIM YAPIYORUZ
Kendilerine ilim verilenler! Bunlar kimlerdir? Öğrenirsek âyeti anlamak daha kolaylaşacaktır. Kendisine ilim verilmiş olanın başlangıç için tanımı şudur: Allah’tan başka müstakilen VAR ve muhtar varlık yoktur diyen ve buna şâhit olan kişi! İlim verilmişlik sınırı buradan başlar: Allah’tan başka müstakilen VAR ve muhtar bir varlık yoktur, ancak Allah müstakilen VAR ve muhtardır. Allah’ın dışı kavramı yoktur. Dışı olmadığı için, müstakil ve muhtar varlıklar yoktur. Böyle inanan ve buna şehâdeti ilerleyen kişi Allah’ın ilim verdiği kişidir. Allah’ın ilim vermesinin belirtisi budur.
Dünyanın önemli kabul ettiği bilim adamları var, örneğin Stephen Hawking. Astronomik gök hareketlerini ve cisimlerini, onların özelliklerini sayıyor. Tamam, ama o açıkladığı şeyler tümüyle yok olmayacak mı? Kıyametle birlikte hepsi alt üst olacak. Yok olacak bir şeyi sayıp durmak ne işe yarar? Araştırmayalım demiyorum, en önemli bilim adamı kabul edilenin yaptığı yatırımı söylüyorum. Yok olacak bir şeye yatırım yapıyor. Tespit ettikleri, bildirdikleri, sonuçta yok olacak şeyler. Bu örneği niye verdik? Gerçek ilim verileni anlayalım diye. Bedenimiz de yok olacak. Gözle gördüğümüz en önemli gerçek ölenlerin bedenlerinin çürümesidir, buna rağmen en fazla yatırımı ona yapıyoruz. Bâki olana, daim yaşayacak olana değil de yok olacak olana! İşte eğer bir kul, Allah’tan îmanla ilgili ilim almışsa, o yok olmayacak bir bilgidir. O kişi o ilimle inanmaya, yaşamaya başlar. Allah’ın ilim verdiği kişi Allah’a doğru inanır, doğru yaşamaya başlar. Efendimiz (SAV)’in açıkladığı şekilde Allah’a inanmaya başlayan bu kişi Allah’ın ilim verdikleri sınıfına girer. Allah’ın ilim verdikleri doğru inananlardır, ilim verilmesinin özelliği budur. Bu kendilerine ilim verilenlerde Kur’ân öyledir ki onların sadırlarından âyetler dışarı çıkar. Çünkü onlar Kur’ân’ı okuyunca onunla hâllenirler. Öyle hâllenirler ki vücutlarının kimyası Kur’ân’da anlatılanla etkilenir. Kur’ân Kimyası diye bir şey vardır ve o kimyayı ancak Kur’ân canlandırır. Onların vücut kimyaları Kur’ân kimyasına öyle döner ki Kur’ân kimyası onların sadrında hislere dönüşür. Hisler fiillere, hareketlere dönüşür ve siz o kişinin bedeninden onu görür, hissedersiniz. İşte Takvâ Elbisesi bir de böyledir. Takvâ Elbisesi’nin esas özelliğini anlayabilmek için şu hadisleri de görelim inşâAllah.
EFENDİMİZ SAHABEYE NE ANLATTI?
EFENDİMİZ ONLARA BİLLÂHİ
ÎMANI VE DÛNİHİ ALGIYI ANLATTI
İbni Ömer (ra) anlatıyor. Rasûlullah  (SAV) Efendimiz buyurdular: “Kim elbisesini kibir ve gururla yerde sürürse, Kıyâmet Günü Allah ona rahmet nazarıyla bakmaz.” Elbisesini kibir ve gururla yerde sürüyene Allah kıyâmet günü merhamet gözüyle yani merhametle bakmaz. Orada iki bakış var: Merhametli ve gazaplı bakış. Merhametle bakmazsa gazabı kalır, Allah muhafaza etsin. Bunu duyunca Hz. Ebubekir radıyallahu anh efendimiz diyor ki, “Ya Rasûlallah! Îzârım (elbisem) salık olduğu zaman dikkat etmezsem yerde sürünüyor.” Demek ki mübareğin elbisesi biraz uzunmuş. Normal îzâr erkekte dize kadar olur ama ondaki elbise biraz uzun ki yere değiyor. Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Sen bunu kibirle yapanlardan değilsin.” Hadiste müthiş bir ders var. Bu hadis yarım yamalak okunup, esası fark edilmeyince, elbisenin yerde sürünmesi yasaktır sonucu çıkarılıyor. “Yasaklanmış Giysiler” başlığı altında, elbisenin yerde sürünmesi yazılır, “Efendimiz (SAV) yasaklamıştır” deyip bu hadisi koyarlar. Hz. Ebubekir radıyallahu anh diyor ki; dikkat etmezsem elbisem yerde sürünüyor. Efendimiz (SAV) ona “senin bu yaptığın kibirle yapanlarınki gibi değil, sen bunu kibirden yapmıyorsun” diyor. Hadisi tamamlayalım. Ümmü Seleme atılıyor: O zaman kadınlar zeyllerini (üstlerindeki örtülerini) ne yapacak? Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “bir karış salsınlar, bir karış.” Ümmü Seleme “bu takdirde kıpırdayınca ayakları açılır, ya Rasûlallah” deyince, Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Öyleyse bir zirâ salsınlar ama daha artırmasınlar.”
Bu hadisteki iki şeyden birisi şu: Yasaklanan şey elbisenin uzun olması değil. Dikkat ederseniz, Ümmü Seleme elbisenin kadınlarda zaten uzun olduğunu söylüyor. “Zaten uzun, onlar bu durumda ne yapacak, hangi sınıfa girecekler?” diye soruyor. Hadisin bu kısmı elbisenin boyuyla ilgili bir ayar taşıyor, Hz. Ebubekir (ra)’le ilgili kısımda ise kibirle ilgili bir ayar var. Elbisenin yerde sürünmesi günümüzde yok mu? Gelin elbiseleri öyle değil mi? Kral kaftanları yerlerde sürünmüyor mu? Rütbelere göre! Padişahın, sonra vezirin, sonra diğerlerinin etekleri sürünüyor. Çeşitli elbiselerin arkalarında kuyruklar yok mu? Demek ki, günümüzde de var. Ama yasak olan yerde sürünmesi değil, yasak olan kibir/gurur! Kibir öyle önemli ki, âyet ve hadisler hep onun üzerine. Biz de hep o kibri (müstakillik iddiasını) anlatıyoruz. Şimdi bununla ilgili şu sorgulamayı yapalım. Çeşitli dini anlatımlar dinliyoruz. Elhamdülillahi rabbil âlemiyn, Rabbim güzelleştirsin ve çoğaltsın. Bu anlatımlar genellikle sahabeler ve mübarek zatların hayatlarına ait menkıbelere yoğunlaşıyor. Örnek almamız gereken hayatlar olduğu için elbette önemli ve çoğalmasını arzu ediyoruz. Ancak bir durum tespiti yapmak istiyorum: Anlatımların bir kısmı menkıbe, bir kısmı ilmihal yani hukuki konular, muamelata ait. İslam dini anlatımlarının neredeyse tamamı bunlardan oluşuyor. Şöyle bir sorgulama yapalım: Efendimiz (SAV)’in ilk yıllarını, özellikle ilk beş yılını düşünelim. Henüz bir hukuk oluşmamış, yeni başlıyorlar. Sahabe efendilerimizden ve mübarek zatlardan anlatılan kesitler henüz yaşanmış değil. Peki, Efendimiz onlara ne anlattı? Lütfen soruya dikkat edin ve günümüzde anlatılana böyle de bakın. Eğer İslâm yalnızca günümüzde anlatılanlarsa, Efendimiz (SAV)’in özellikle ilk beş yılında bu konular yoktu. Menkıbe ve hukuk yokken, ilmihal oluşmamışken konuşulan neydi? Efendimiz (SAV) İslâm adına onlara ne anlatıyordu? Biiznillah söyleyelim: Efendimiz onlara Billâhi îmanı ve dûniHİ algıyı anlattı. Yani Lâ ilâhe İllallah Kelime-i Tevhidi’nin manasını anlattı. Ama Efendimiz (SAV)’in işe başlarken anlattıkları bugün neredeyse hiç anlatılmıyor. Hep sonraki şeyler konuşuluyor. Fark ettiniz mi? İşte bu yüzden işin esası fark edilemiyor. Bu paylaştıklarımız, o zamanlarda anlatılanlara denk düşen şeyler, elhamdülillah…
KİBİR HAKK’I İPTAL VE HALKI TAHKİRDİR
Efendimiz (SAV) Hz. Ebubekir radıyallahu anh’e “senin elbisenin yere sürünüyor olması kibirden değil, sen elbiseni böyle bir şey için araç yapmıyorsun” diyor. Çünkü onu tanıyor. O dönemde demek ki “müstakilen varım ve muhtarım” halinin rozeti ve göstergesi olarak, yani rütbesinin, parasının, pulunun işareti olarak elbisesini yerde sürüyenler var. Yasaklanan işte bu duygu! O duyguyu temsilen elbiseyi kullanmak yasak. “Müstakilen varım ve muhtarım” duygusunu göstermek için elbiseyi araç yapmak yasak. Hangi elbise olursa olsun, İslami denilen elbiseler de böyle giyilirse aynıdır, çünkü yasak olan bu duygudur.
Hz. Ebu Hureyre naklediyor: Yakışıklı bir adam Rasûlullah’a gelerek “Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa, bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ya Rasûlallah, bu halim haram olan kibre, sizin yasakladığınız o duyguya girer mi?” Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Hayır, senin yaptığın girmez. Kibir Hakkı iptal, halkı tahkirdir.” Demek ki yasak olan güzel giyinmek değil, güzel görünmek değil. Kişi soruyor; benim güzel görünmeye, temiz görünmeye, uyumlu giyinmeye çalışmam ve bu konuda sanki yarışıyor gibi olmam, sizin yasakladığınız o duyguya girer mi Ya Rasûlallah? Efendimiz (SAV) “Hayır, senin yaptığın kibre girmez” deyip, kibri tarif ediyor: Kibir Hakk’ı iptal ve halkı tahkirdir.
Bu neymiş, göreceğiz.

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 42

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER