Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Misafir Kalem

İSLÂMİ FİNANSAL SİSTEM-3 / Dr. Ersan ÖZGÜR

İslâmi finansal sisteme ilişkin olarak genel ilkeleri ayrı ayrı aşağıdaki gibi açıklamak mümkündür:
– Karşılıklı Rızaya Dayalı Ticaret İlkesi
Ticari işlemlerde karşılıklı rızanın olması gerekmektedir. Tarafların rızası dışında iş ve işlemler İslâm’da yasak edilmiştir. Bir malın haksız olarak elde edilmemesi temel ilke olarak benimsenmiş olup Kur’ân’da “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızânıza dayana ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (en-Nisâ 4/29) ayeti ile haksız kazanç elde etmek yasaklanmıştır. Bir işlemin ticari olması için alınıp satılan mal veya hizmetin bulunması ve bunun bir taraftan diğer tarafa geçişinin söz konusu olması icap etmektedir. Bu kapsamda olmayan her türlü mal geçişi kabul edilemez. Bir işlem ticari kapsamda değerlendirilmekte ise ilkesel olarak meşrudur. Ancak bir işlem menfaat temelli faiz barındıran bir yapıda ise gayri meşrudur.
– Akitlerde Gereğine Uygun Hareket Etme İlkesi
Akitlerde bağlayıcılığı açıklamak için İslâm hukukunda “lüzûm” kavramı kullanılmaktadır. Akdin bağlayıcılığı bir şekilde zorunluluk hâlidir. Şöyle ki alım-satım akdi yapmak zorunlu değildir ancak akit yapıldıktan sonra onun şartlarını ifa etmek zorunluluk teşkil etmektedir. Bu durumda bağlayıcılık, akdin hukuki sonuçlarından birisi olarak değerlendirilebilir. İslâm hukukunda akdin hukuki sonuçları ise “akdin hükmü” olarak değerlendirilmektedir.
– Faizden Kaçınma İlkesi Yasağı
Ribânın sözlük anlamı “artmak” şeklindedir. Yüce Allah Hac Suresinin 5. Ayetinde “Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir hâlde görürsün, fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır (rabat)…” buyurmaktadır. Burada ribâ, artmak ve büyümek anlamında kullanılmıştır. Nahl Suresinde ise; “Bir toplun diğer toplumdan (sayıca ve malca) daha çok (arba) olduğu için yeminlerinizi…” buyurulmaktadır. Burada ise üstün manasında kullanılmıştır. İslâm hukukunda ribâ (faiz) vahyedilmiş kanun tarafından belirlenmiş şeylerdeki artış anlamına gelmektedir. Bu tanım Hanbeli mezhebine aittir. Hanefi eseri olan Kenzü’d-dekaik’te ise “mala karşı mal değişiminin olduğu bir işlemde mala karşı olmayan bir fazlalık eklenmesi durumu vardır. Bu tarz bir muamelenin amacı sadece hukuki anlamda bile olsa malların fazlalığıdır. Dolayısıyla bu tanım hem kredi ribâsını hem de geçersiz satışı içermektedir. Çünkü tazminatlardan herhangi birinde gecikme olması, hissedilir bir maddi telafisi olmadığı takdirde meşru bir fazlalıktır. Buradaki gecikme genelde tazminat artışına tabi tutulur.” şeklinde ifade edilmektedir. Ribâ; Kur’an, sünnet ve âlimlerin görüş birliğince (icma) yasaklanmıştır. Bakara Suresi 275. ayette, “Allah, alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır.”, “Faiz (ribâ) yiyenler (kabirlerinde) şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar” buyurulmaktadır. Yine Bakara Suresinin 278-279 ayetlerinde; “Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz sermayeniz sizindir, ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz.” buyurulmaktadır. İbn Rüşt, ribânın 5 temel özelliğinin bulunduğunu ifade etmiştir. Bunlar; borçlanılan miktarın üzerindeki artışa karşılık ödemede gecikme olması, fazlalık, erteleme, ödemeyi hızlandırmaya karşılık borç miktarını azaltmak ve ele geçirmeden önce satmak şeklindedir.
– Aşırı Belirsizlik ve Kumardan Kaçınma İlkesi
Garar “tehlike, risk, kişinin bilmeden canını veya malını tehlikeye sokması” anlamına gelmektedir. İslâm hukuku terimi olarak çok farklı tanımlar yapılmış olmakla birlikte bu tanımlardan en çok kabul gören tanım Serahsî’nin tarifinde bulunan gararın temel özelliği “mestûrü’l-âkıbe” (sonu bilinmeyen) şeklinde ifade edilebilir. Garar; belirsizlikten kaynaklı taraflar arasında bilinmezlik dolayısıyla aşırı dengesizlik söz konusu olmakta ve bunun istenerek veya istenmeyerek doğmasının bir önemi bulunmamaktadır.
Kumar kelime olarak Türkçeye Arapçadaki kımâr kelimesinden türetilmiştir. “Yarışmanın ya da belirsiz bir olayın sonucu üzerine bahse tutuşma ve bu yolla kazanç elde etme” şeklinde tanımlanmaktadır. Kumar, uygulama şekli itibariyle toplumdan topluma ve dönemlere göre değişiklik göstermekle birlikte özünde haksız kazanç, mal ve zaman israfı, irade zafiyeti ve toplumsal çözülme gibi birçok isteenmeyen duruma yol açmaktadır. Şans oyunları ve kumar Arapçada “meysir” kelimesi karşılığı olup “kolaylıkla elde edilen gelir” anlamını taşımaktadır. Kumarbaz herhangi bir emek harcamadan şansa bağlı olarak servet biriktirmeye çabalar. Kumar oynayan bir taraf kazanırken diğer taraf kaybedecektir. Dolayısıyla kumar büyük çatışmalara, sosyal problemler ve kişisel olarak psikolojik sorunlara sebep olmaktadır. İslâm dini insana ve topluma zarar veren şans ve kumar oyunlarını yasaklamıştır. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide: 90) buyrulmaktadır.
– Haram Sektör ve Mallardan Uzak Durma İlkesi
İsrâf kelimesi “haddi aşma, hata, cehalet, gaflet” gibi anlamlara gelen seref kökünden türetilmiştir. Genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu kelime, maddi değerleri ihtiyaç olmadığı hâlde harcamak veya meşrû olmayan amaçlar için kullanmak şeklinde kullanılmaktadır. İsraf kelimesi ile seref kelimesi arasında anlam yönünden farklılıklar bulunmaktadır. İsraf kelimesi “haddi aşmada ifrat” anlamında seref kelimesi ise “tefrit” anlamında kullanılmaktadır. Bu iki kelime genel olarak aşırı inanç, tutum ve davranışlar için kullanılmaktadır. İsrafçı kişiye müsrif denilmektedir. Gazzâlî’ye göre; dine ve âdetlere uyan ölçü içinde sarfetmek cömertlik, bu ölçülerin gerisinde kalmak cimrilik, bunun çok üzerinde harcamak ise israf olarak değerlendirilmektedir.
İslâmi finans kapsamında, Kur’anda ve hadiste açıkça yasaklanmış mal veya hizmetlere ilişkin faaliyetlerde bulunmak mümkün değildir. Bu doğrultuda domuz eti, İslâmi ilkelere göre kesilmemiş hayvanların ticareti, alkollü içecekler, ahlaksız yayınlar gibi ürünler yasak kapsamındadır. Bu ürünlere ilişkin sadece ürünlerin satımı değil aynı zamanda ürünün üretiminden son tüketiciye ulaşmasına kadar geçen her aşamasında paketlenmesi, taşınması, depolanması, pazarlanması gibi tüm zincirleri yasak kazanç yolları dâhilinde değerlendirilmektedir.
– Haram İçerikli Karma Sözleşmelerden Kaçınma İlkesi
Sözlükte “hakkını yemek, kötü davranmak; kıtlaştırmak, tedavülden çekmek, istiflemek, tekeline almak” anlamlarındaki hakr kökünden türetilen ihtikâr kelimesi, “ticaret malını pahalılaşması gayesiyle istifleyip piyasaya arzını geciktirmek” anlamına gelmektedir. İhtikâr yapana muhtekir (hakîr, hakkâr) denir. İhtikâr, sadece istifçilik anlamındaki iddihâr ya da ihtizân ve sırf tekelcilik manasına gelen inhisâr kelimelerine göre daha geniş anlam taşımaktadır. İslâmi finans sistemi dinin ilkeleri yönünden uygun olmayan iş ve işlemlere haram olduğu dolayısıyla dinen cevaz verilmeyen içerikteki sözleşmeler de doğal olarak uygun olmayacağı için kaçınmak icap etmektedir. İhtiyaç maddelerini stoklamak, suni olarak fiyatının artması için karaborsacılık yapmak yasaktır. İslâmi finansta bir diğer yasak spekülatif faaliyetlerde bulunmaktır. Spekülasyon ilke olarak fiyatları artırmak amaçlıdır ve toplumsal olarak adaletsiz gelir dağılımına sebep olmaktadır.
Selam ve dua ile…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti