Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“ÖNCE GÖR, SONRA İNAN” OYUNU

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 21 Ağustos 2017 Pazartesi 13:25:00
 

-11-
İnsan hayata başlarken kendisini içinde bulduğu (kendini tanımaya başlarken kendini bulduğu) halde onun sadrına Esfele Safiliyn yapı hükmeder. Kendisini bu halde bulur. Bu yapıyı nasıl benimsediğini ve ona nasıl sahip çıktığını “Sen Tanrı mısın?” adlı kitapçığımızda geniş, uzun anlattık, arzu eden okurlarımız bakabilir. Ama bilmeliyiz ki o kendisini Esfele Safiliyn yapıda bulur, yani onun sadrına nefsin şerri hâkimdir. İşte sadra nefsin şerrinin hâkim olduğu bu durumdan, sadrı bu hâkimiyetten kurtaracak olan şey İslam Nuru’dur. Peki, İslam nurunun çalışma sistemi nedir? Havf ve reca; korku ve ümittir. Ne yapar? İslam Nuru burada son nefes korkusu verir. Eğer; bir kişide henüz bu korku bile başlamamışsa, onda daha sadr mücadelesi bile başlamamış demektir. Ki bu daha ilk aşama. Yani, kalbde iman nuru çalıştı, kalb Hakk yolda ilk bilgileri tesbitledi ve onları amele çevirdi. İşte o zaman beyin telaşlanır, son nefesin önemini anlar ve kişiye “son nefesimde ben ne yapacağım, ya müslüman ölmezsem?” korkusu verir. Bir yandan “son nefeste müslüman ölmezsem” korkusunu verir, ama bir yandan da “şu kurallara uyarsam kurtulurum” ümidini verir. İslam Nuru seni İslami kurallara dayalı çalışmaya sürükler. Sen sadrı kurtarmak için önce İslam’ın yasaklarından kaçmaya ve “yap” dediklerini yapmaya başlarsın. Bu senin ilk işin, başlangıcındır. Peki, sonra bırakacak mısın? Hayır. Bu bırakmak için değil, başlayabilmek için. İlk böyle başlarsın.
Önse sadrı kurtaracağız
Sadrın bu çalışmasının başarıya ulaşabilmesi için burada korku ve ümit çizgisi şudur: Acaba ben müslüman mı öleceğim? Hafizenallah, Allah muhafaza etsin, ya müslüman ölmezsem korkusu ve yapması gereken işlere sarılırsa korktuğundan kurtulma ümidi. İslam Nuru sadrı bu korku ve ümit çizgisinde çalıştırarak bu yolda başarıya ulaştırır inşaAllah. Peki, İslam Nuru’nun sadrdaki başarısı nasıl anlaşılır? “A” Takdim Formu “BEN”in fonksiyonsuzlaştırılmış olmasıyla anlaşılır. “A” Takdim Formu “BEN” kişinin hayata başlarken sadrını içinde bulduğu haldir. İslam Nuru havf ve reca sistemi ile sadrı İslam’ın yasaklarından kaçındırıp, emir, tavsiye ve öğütlerine uydurtup da “A” Takdim Formu “BEN”i fonksiyonsuz yapıncaya kadar işlevine devam eder. Sonra durur mu? Hayır, onu burada sabit tutmak da onun işidir, yani A” Takdim Formu “BEN” fonksiyonsuz olduktan sonra onu orada sabit tutar.
Kalbdeki İman Nuru nasıl çalışır, şimdi de ona bakalım. O da korku ve ümit ile çalışır ama korktuğu ve ümit ettiği şeyler hedefine göre değişiyor. Bakın, sadrda mesele günah-sevab meselesiydi, zahiri günah sevab meselesiydi. Önce onun bitmesi lazım. Çünkü o bitmeden veli çalışmaları yapılmaz. Aksi halde kişi veli çalışmalarını boşa yapar. Yani, ehliyetinizin diplomanızın olmadığı herhangi bir meslekte uğraşıp duruyorsunuz. Boşunadır o, yasal değildir. Bu yüzden önce sadrı kurtaracaksın, önce sadr bu esaretten kurtulacak. Nasıl? “A” Takdim Formu “BEN” fonksiyonsuzlaştırılarak.
Sadr mücadelesi devam ederken kalb, fuad ve lüb durmuyor, aynı anda onlar da çalışıyorlar. Kalb ne yapıyor, iman nuru kalbde çalışırken nasıl bir korku ve ümit oluşturuyor? Kalb iman nurunun tesirinde Allah’ın razı olmadığı, hoşnut olmadığı davranışlardan korkar. Bakın, korkunun şekli değişti. “A” Takdim Formu “BEN”i tam fonksiyonsuzlaşmasa da kişi sadrı rahatlattığı ve nisbeten hâkimiyeti altına aldığı zaman artık korktuğu şeyler değişir, düşünceleri değişir; hevesleri, idealleri, duaları değişmeye başlar. Kalb iman nurunun tesiriyle Allah’ın razı olmadığı davranışlardan korkunca, bu korkuyla ne yapar? Allahım, razı olmadığın, hoşnut olmadığın hallerden beni koruyuver, kurtarıver, bana senin razı olduğun halleri lutfediver ya Rabbî der. “Ya Rabbî, Allahümme ente Rabbî, medet Ya Rabbî” diye seslenir, yakarır… Kalbde İman Nuru bu korku ve ümitle çalışır.
“Allah’ın razı olmadığı şeyler”den korkmak
Sadrın fikir vereni nefsin şerriydi, ona fikir veren “esfele safiliyn” idi. Kalbin esas fikir vereni esfele safiliyn değildir. Esfele safiliyn kalbe giremez, ancak onu esir alabilir. Şöyle düşünün: Çok önemli birini esir alabilirsiniz, parmaklıklar arasına koyabilirsiniz, ama onun beynine, düşüncelerine giremezsiniz. İşte bu yüzden, tanrısal âlemde de “düşünce suçları” diye itiraz edilen şeyler vardır. İnsanı demir parmaklıklar arkasına koyabilirsin, ama beynini? Bunun misalidir ki, esfele safiliyn kalbi esir alabilir ama onun içine giremez. Nefsin şerrinin kalbi esir etmesine Nankörün Esareti demiştik. Nefsin şerri kalbi esir alınca emirler sanki kalpten geliyormuş gibi beyne emir verir. Bu durumda beyne amel etme emrini esfele safiliyn verir, ama sanki emirler kalpten geliyormuş gibi verir. Amacımız kalbi düştüğü bu esaretten kurtarmak.
Sadra fikir verenin nefsin şerri olduğunu, ama onun kalbe giremediğini gördük. Peki, kalbe fikri ne veriyor? Kalbte ilham veren, fikir veren Ahseni Takviym yapıdır, Ahseni Takviym Kalb’dır. O fikirlerin bilgilere dönüşmesini teşvik edecek, sağlayacak olan da iman nurudur, o fikirlere sahip çıkmayı sağlayacak olan bu iman nurudur. Kalbte iman nurunun kullandığı korku; “Allah’ın razı olmadığı şeyler”den korkmaktır. Onların neler olduğu bir yerde yazmaz. Bunları, yazılı olanların dışında, kendin bulursun. Bir sürü şey bulursun; şu halimden Allah razı olmadı diye kanaatler çıkarırsın. Bunlar bir yerlerde yazılı değildir, ancak sen bulursun onları. İşte kalb sana o korkuyu ilham eder, sana onu verir. Sonra da ondan nasıl kurtulacağının duasını ve ümidini verir. Ne zamana kadar bunu yapar?
Sen teslimiyeti yaşayıp ıhbat edene kadar. Sen teslimiyeti yaşarsın, ıhbat edenlerden olursun; yani teslimiyetle boyun eğersin, böylece iman nuru seni orada sabitler. Bunu ayetlerde göreceğiz…
Fuada ilham veren nefs-i levvamedir
“Fuadda ise Marifet Nuru çalışır” demiştik. Marifet nurunun korku ve ümit çizgisi nedir, yani o çalışırken neyle korkutur ve neyin ümidini verir? Kaderden korkutur kader ümidi verir. Kaderden korkutur kadere sığındırtır, kaderden korkutur kadere sığındırtır… Yani “euzü bike minke (senden sana sığınırım)” duasını yaptırtır. Böylece fuadının geldiği bu noktada sen; aslında her şeyin kaderi anlamak, kaderi kavramak, kaderi yaşamakla olacağını anlarsın. Bu seni oraya, o noktaya getirir.
Fuada ilham veren, onun ilham vereni nedir? Fuada bu yolda ilham veren nefs-i levvamedir. Fuada ilham veren Tanrı İlmi notlarımızda uzunca ve detaylarıyla tarif ettiğimiz nefs-i levvamedir, Allah’ın “üstüne yemin ederim” dediği nefs-i levvamedir. Önemli bir noktadır ki; Kul burada artık bilgileri müşahedesinden almaya başlar. Peki, marifet nurunun fuaddaki bu çalışmasının amacı nedir, Kul’u nereye götürmektir? Hedef, Kul’un razı olmasıdır, Kul razı olana kadar bu işi yapar. Kul razı olana kadar.
Biz diğer nurları anlatırken, onlar çalışırken Lüb de çalışıyordu. Fakat bu noktadan sonra Lüb bir başka çalışır tabi. Lüb’ü tesirinde tutan Tevhid Nuru’dur” dedik. Peki, bu nurun verdiği korku ve ümit nedir? Bu, Rablığı müşahedede oluşan korkudur; Allahuekber Korkusu’dur. Onun korkusunun adı Allahuekberdir, herhangi bir iş değil. Bu onun Rabbı müşahededeki korkusu ve titremesidir. Ve ümidi de yalnızca Rabbi’ndendir. Artık korku da, ümit de hep Rabbi’yle ilgilidir. Daha doğrusu, fuad burada öyle bir görme yapar ki; fuad Rabbi’nden Rabbi’ni seyreder. Ve o, ayetlerde bahsedilen hali yaşar; “ancak Allah’tan korkarız ve ancak Allah’tan ümit ederiz”. Biz bunun bir benzerini bu hale gelebilmek için söyleriz, burayı arzu ettiğimiz bir dua olarak söyleriz: İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn. “İyyake na’budu ve iyyake nestaiyn” derken arzumuz burasıdır.
Esfele safiliyn yapı seninle oyun oynar
İman nurunun sadr, kalb, fuad, lüb organizasyondaki hâkimiyetini, önemini ve onun “doğrudan Rabbinden bir nur, bir lütuf” olduğunu vurguladık. Bu bakışla, inanan için, talib için iman çok önemli bir yerdedir. Bu imanın konumuzla ilgili çok önemli bir inceliğini ele alalım.
Normal yaşantımızda imanla ilgili bir yanlış yapmamak ve imanı uygulanabilir, kullanılabilir, yükseltilebilir hale getirebilmek için, onun geri dönüşümsüz olması için iman inceliklerini bilmek gerekir. İmanın önemli bir inceliği şudur:
Biliyoruz ki, kişi kendini esfele safiliyn yapıda, vehmin zulmetinde buluyor. Esfele safiliyn yapı senin imana yöneldiğini fark ettiğinde sadr hâkimiyetini kaybetmemek için sana imanla ilgili bir oyun oynar. Bu tamamen akla, beyne, mantığa uygun bir oyundur. Aslında iman akıl işi değildir ama o, senin imana akılla bakmanı sağlamaya çalışır ve buna göre bir oyun oynar. Der ki; önce gör, sonra inan. Önce gör, iste sonra inan. Esfele Safiliyn yapı seni ikandan imana götürmek ister.

 

İNŞİRAH -11-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER