Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 22

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 2 Mayıs 2019 Perşembe 13:28:01
 

ZULÜM, HAKKINI VERMEMEKTİR
“A” Takdim Formu “BEN” Bilinci ve “B” Takdim Formu “BEN” Bilinci’nin fonksiyonsuzlaşma seyri Nefs-i Levvame sürecidir. Bilinçlerin fonksiyonsuzlaşma süreci ancak nefse zulüm olan “örtücü ilah”lığı fark edip, bu halin pişmanlığının yaşanmasıyla başlar.”
“A” bilincinin ve “B” bilincinin fonksiyonsuzlaşma seyri olan Nefs-i Levvame sürecinin başlamasının bir şartı var. Bu şart, nefse zulüm diye tarif edilen örtücü ilahlığı fark edip ondan kurtulmaktır. Nefse zulmü çok iyi bilmemiz gerekiyor. Ama onun yanlış yerlerde kullanıldığına şahit oluruz. Bir kişi kendisine zor gelen bir işle meşguldür, “nefsine zulmetme” derler. Bu yanlıştır. “A” Takdim Formu “BEN”e zulmetmek, ona baskı yapmak başka şeydir, nefse zulüm başka şeydir. Önce zulmün manasını bilmek lazım! Zulüm hakkını vermemektir; bir şeyin hakkını vermemek ona zulmetmektir, hakkını vermeyene de “zalim” diyoruz. “A” yapı nefse zulüm olarak görülür, neden? Nefsin hakikatini vermediği için! Hakkını vermediği ve nefsin hakikatine uygun davranışlar ortaya koymadığı için nefse zulmediyor, bu yüzden zalim. Eğer nefse zulmedilerek ortaya konulan örtücü ilahlık fark edilip, onun pişmanlığı yaşanmaya başlanırsa Nefs-i Levvamede başlamış olur; levm eden, pişman ve rahatsız olan nefs hali başlamış olur. Levm etmenin başlaması, “A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşma sürecinin başlamasıdır.
“Fakat bilinmelidir ki, bu rahatsızlık ve pişmanlık halini, anlatma sadedinde kullanılan Nefs-i Levvame hali, nefs mertebeleri diye bilinen sıralama içerisinde, yalnızca başlangıçta müstakil bir bölüm olmayıp, “KUL” kalkıncaya kadar levm eden nefs olarak mutlaka bulunacaktır.”
NEFS-İ LEVVAMEYİ İYİ FARK ETMEK GEREKİYOR
Nefs mertebeleri kitaplarda Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiye, Nefs-i Mardiye ve Nefs-i Safiye sıralaması ile yazılır ve Nefs-i Levvame, Nefs-i Emmare ile Nefs-i Mülhime arasında bir bölüm olarak tanımlanır, hatta Nefs-i Levvame görmezden gelinir, bir an önce Nefs-i Mülhimeye ulaşmak istenir. Bu çok önemli bir yanılgıdır. Bu yüzden, bu yolun yolcuları Nefs-i Levvameden iyice perdelenirler. Niye? “Rahatsız oldum, pişmanlık duydum ve Nefs-i Levvame bitti” düşüncesi yüzünden! Bu cümle doğrunun çok azıdır, Nefs-i Levvame yalnızca o kadar değildir, öyle iki nefs arası bir şey değildir. Böyle sanıldığı için nefs mertebelerinin anlatıldığı yerlerde Nefs-i Emmare uzun uzun, kısa kısa anlatılırken Nefs-i Levvame bir iki cümleyle hızlıca geçilir, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne hikâyelerine geçilir. Oraları da hikâye olarak anlatırlar. Hâlbuki ne emmareyi, ne mülhimeyi, ne mutmainneyi, ne de diğerlerini o kadar uzun anlatmak gerekmiyor. Buna dikkat edin! Esas anlatılması gereken Nefs-i Levvamedir, asıl Nefs-i Levvameyi iyi fark etmek gerekiyor. Ama o bir iki cümle ile örtülüp, perdelenip, gizlenmiştir. Nefs-i Levvame, iki nefs arasında başlayıp biten bir bölüm değildir. Bir talib Nefs-i Levvameye girmişse, ölünceye, ölümü tadana kadar Nefs-i Levvame devam eder, böyle bir süreçtir. Ve aslında nefs mertebeleri içinde yapabileceğiniz, işleyebileceğiniz, yaşayabileceğiniz tek süreçtir.
KUL BİR ESMA DİYARIDIR, ESMA DİYARI İÇERİSİNDEN TARİFLENMİŞ BİR KOMPOZİSYONDUR
Nefs-i Levvame müstakil bir bölüm olmayıp “kul” kalkıncaya kadar levm eden nefs olarak mutlaka bulunacaktır. Kul kalkıncaya kadar! Eğer o birim için kulun kalkması dilenilmişse, kul kalkıncaya kadar. Ya da o birim için kul kalkıncaya kadar var olan noktalardan hangisi dilenilmişse o noktaya kadar, levm eden nefs bulunacaktır. Yeri geldi, kulu tanımlayalım. Onu matematiksel söyleyeyim kafamızda çabuk şekillensin: “A”+“B” kuldur, kul budur. “A” Takdim Formu “BEN” ve “B” Takdim Formu “BEN” ikisi birlikte kuldur. Kul “A”+“B”dir. Bu iki ilim terkibi, bu iki esma terkibi birlikte kuldur. Kul bir esma diyarıdır, esma diyarı içerisinden tariflenmiş bir kompozisyondur. Dilenilmiş bir halin karşılığı olan bir yapıdır kul. Dolayısıyla, “A” ve “B” bilinçleri kalkınca kul kalkar! Kul kalkınca esma kalkar! Esma kalkınca, yani hükmü gidince Rab kalkar! Şöyle ki, kulun hükmü gidince esmaların hükmü gider; esmaların hükmü gidince Rabb’in hükmü gider. Kulun ve Rabb’in kalkma süreci böyle bir süreçtir. Kul ve Rab ilişkisi ��kul” bulunduğu sürece olan bir ilişkidir.
NEFS-İ LEVVAMEDEKİ TÜM GAYRETLER
İNSAN-29 AYETİ GEREĞİDİR
“A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşma seyrinin motoru bu levm halidir: Bu rahatsızlık ve pişmanlık hali, “A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşma sürecinin motorudur. Bu motor, talip bu yola girdiği zaman çalışır. Ancak o zaman çalışır! Ve talip ölünceye kadar bu levm motoruyla yol alır. Levm motoru yoksa ilerleme yoktur, yol alamaz.
İnsan-29’u hatırlayalım: “Dileyen Rabbine bir yol tutar.” Çok dikkat edin “dileyen” diyor. Dileyen denilince serbestlik varmış gibi olmaz mı? Birisi dileyebilirmiş gibi! İnsan-29 diyor ki; dileyen Rabbine artık bir yol tutar. Kur’an-ı Kerim’de bu mealde başka ayetler de var: “Aklınızı kullanmaz mısınız, görmüyor musunuz, doğru yolu seçin” gibi ayetler vardır. Biz onların hepsini İnsan-29 ayeti ile temsil ediyoruz. Kader’e imanla, kader idrak ve inanışıyla ilgili ayetleri temsilen de İnsan-30’u kullanıyoruz. İnsan-29 ve bu mealdeki diğer ayet ve hadisler gereği olarak talibin önce “Vehmin Zulmeti”ne sonra da “Vehim”e yönelik yapacağı pişmanlık ve korunma çalışmaları hep Nefs-i Levvame kapsamındadır. Daha iyi kavramak için Nefs-i Levvameyi genişletiyoruz. “İnsan-29 ve bu mealdeki ayet ve hadisler gereği yapılan çalışmalar” cümlesinden anlıyoruz ki, levvamedeki talibin tüm gayretleri İnsan-29 ayeti gereğidir. Burayı çok iyi kavrayalım, çok iyi anlayalım. Nefs-i Levvamedeki tüm gayretler İnsan-29 ayeti gereğidir. Bu çalışmalar iki ana bölümden oluşur: Önce “Vehmin Zulmeti”ne, sonra da “Vehm”e yönelik pişmanlık ve korunma çalışmaları. Bunların tümü Nefs-i Levvame kapsamındadır ve hepsi İnsan-29 gereğidir. Vehmin Zulmetini bir cümleyle hatırlatayım, çünkü araştırdığınızda çok net tarifini bulamayabilirsiniz. Vehmin zulmetini çok açık ve net söylüyorum: “A” Takdim Formu “BEN” bilinci vehmin zulmetidir. Bu yüzden, Nefs-i Levvamede ilk yaşanması gereken şey, Vehmin Zulmeti’ne yönelik rahatsızlık ve pişmanlıklardır. Ve bunlar İnsan-29 gereği gayretlerdir. Vehmin zulmetini iyi, net bileceksiniz ki ona yönelik korunma çalışması yapasınız, rahatsızlık duyasınız ve ondan kurtulasınız. Ondan sonra Vehim’e yönelik rahatsızlık ve pişmanlıklar yaşanır inşaAllah.
“A” TAKDİM FORMU “BEN” VEHMİN ZULMETİDİR,
 “B” TAKDİM FORMU “BEN” VEHİMDİR
“Allahuveliyülleziyneamenüyuhricühümminezzulumati ilen nur; Allah inananların dostudur (velisidir), onları vehmin zulmetinden alır, nura sokar.” Ayette geçen “zulumat” Vehmin Zulmeti olup “A” Takdim Formu “BEN” bilincidir. Vehim ise “B” Takdim Formu “BEN” bilincidir. Nefs-i Levvame bu iki bilincinin ikisinin de fonksiyonsuzlaşmasıdır. Demek ki Nefs-i Levvame, önce vehmin zulmetinden sonra vehimden kurtulma sürecidir. Nefs-i Levvameyi az önce “BEN” kavramlarıyla; bilinçler üzerinden tanımlamıştık, şimdi de vehim ile tarif etmiş olduk. Aslında bunlar farklı şeyler değildir, bakış açılarına göre (bilinç açısından veya vehim açısından) verilen isimlerdir.
“A” Takdim Formu “BEN” vehmin zulmetidir, “B” Takdim Formu “BEN” vehimdir. Vehim, cüzî manaların anlaşılmasına yarayan idrak gücüdür. Öyle ki cüzü anlamanızı, onu var sanmanızı sağlar. Cüz’ü Başka Bir Varlıkmış Gibi var sanmanıza yol açar. Bir birim vehimle yaşıyorken onun hali “B” Takdim Formu “BEN”dir; cüzî manaları anlamaya çalışan, gören, kavrayan idrak gücünün olduğu birim kendini hissedip de “BEN” dediğinde o “B” Takdim Formu “BEN”dir. Ama insan öyle demekle kalmaz, verilen vehim gücünü hemen suistimal eder, ele geçirdiği vehim gücünden tekrar vehim üretir, o ise “A” Takdim Formu “BEN”. Bu davranışıyla o bir “zann” üretiyor; “ben müstakilim” zannını üretiyor. Böylece “örtücü ilahlık” üretmiş oluyor ki bu zulmettir, vehmin zulmetidir. Zulmet; karanlık demektir, suistimal demektir. Vehim suistimal edildiği için bu hal vehmin karanlığıdır. Vehim halini yani cüzî manaları kavrama yeteneğini suistimal edip onunla müstakillik ilan etmekle vehmin zulmeti oluştu. Önce “B” Takdim Formu “BEN” ardından “A” Takdim Formu “BEN”; önce vehim, sonra vehmin zulmeti oluştu.
“A” TAKDİM FORMU “BEN”
 “ŞEYTANIN TESİR ALANI”DIR
Vehmin zulmeti olan “A” Takdim Formu “BEN” “şeytanın tesir alanı”dır, şeytan oraya tesir eder, şeytanın gücü ona yeter, şeytanın arkadaşı odur. Dolayısıyla şeytan onunla iş birliği yapar, “A” Takdim Formu “BEN” onun dostudur. “A” Takdim Formu “BEN” şeytanı veli edinmiştir, onun velisi şeytandır. “B” Takdim Formu “BEN”in velisi Allah’tır. Bu vesileyle, başka bir yerde rastlamayacağınız bir şeytanla mücadele yöntemi paylaşalım: Yalnızca şeytanla uğraşan, asıl şeytan olan “A” Takdim Formu “BEN” şeytanıyla başa çıkamaz. Şeytanla mücadeleyi, şeytanlıkla görevlendirilen cin taifesiyle mücadele sanan başaramaz. Başaramazsınız! A” Takdim Formu “BEN” ona sessizce arkadaş olur, gene arkadaştırlar! Cüz yapıda bir şeytan yan var; esas şeytan sizin “A” Takdim Formu “BEN” yapınızdır; cüz yapının şeytan yanı odur! Şeytanlık bir işin ismidir, yapılan işin ismidir. O iş nedir? Onu inşaAllah yarın görelim.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti