Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 68-

YUNUS EMRE “BİR BEN VAR BENDE
BENDEN İÇERİ” DİYEREK, HAKK YAPIYI
TAKDİM EDEN “BEN”İ KASTETMİŞTİR
Özellikle tasavvufi konular anlatılırken başlangıçta “dışarı bakma, içine bak, hakikat sende, her şey sende!” derler, benzer öneriler yaparlar. Bu hakikatin ne olduğunu ve bu cümlenin ne zaman söylendiğini, onun yerini ileride göreceğiz. O bahsedilen hakikat, yani “senin içinde” denilen o yapı aslında bu “B” Takdimi “BEN”dir! Yunus Emre bunu fark ettiği için “bir “BEN” vardır “BEN”de, “BEN”den içeri” diyor. Nasıl? Dünya Formu dediğimiz yapı da kendini takdim ederken “BEN” diye takdim eder ki o, bu “A” yapıdır! Neden “A” diyoruz? Asi olduğu için! O yapı Edeb Perdesi’ni hiçe sayıp asi olmuştur. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü sınırı aşmakta kullanmış ve o haliyle “BEN” demektedir. Bu “BEN” deyiş, bu takdim; sizin dünyayı, etrafınızı tanırken kendinizi takdim ettiğiniz yapının “BEN” deyişidir, ‘İz Düşüm’ü içeren takdimle “BEN”dir. Biz dünyaya gelmekle buna “BEN” der, bunu takdim ederiz ve buna sahip çıkarız! İşte Yunus Emre bunu fark ettiği için “bir BEN var BENde BENden içeri” diyerek, Hakk yapıyı takdim eden “BEN”i kastetmiştir. Şemaya bakarsanız içeride bir “BEN” dikkatinizi çeker. Bir de en dışa çizdiğimiz ve “A” Takdim Formu”yla gösterdiğimiz Dünya Yaşantı Formu’nu temsil eden “BEN” vardır. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü kullanarak edeb sınırını aşmak suretiyle bir Çevresel İz Düşüm’le oluşmuş bu yapının en önemli özelliği; onun takdim ettiği “BEN”in kendini “müstakilen varım ve muhtarım” zannediyor olmasıdır. Bu yapı dünyaya böyle gelir; müstakilen varım ve muhtarım! Böyle bir zannla yaşar. Siz de “BEN” diye kendinizi takdim ederken, kendiliğinden işte bu MUHTAR yapıyı takdim edersiniz.
İLMİ SURET YAŞAYAN KİŞİNİN
YAZILIMIDIR; SOFTWARE’DİR!
VÜCUD İSE DONANIMDIR; HARDWARE’DİR
Peki, insanın Hakk yapısının etrafını saran ‘İz Düşüm’deki özellik nedir, bu İZ DÜŞÜM nasıl çalışıyor, bunu merak örneği ile anlatalım. Billahi iman ile söylenen “B” Takdim Formu “BEN”in, yani Ahsen-i Takviym yapının, Hakk yapının “BEN” diye kendisini takdim eden ilmî suretin kompozisyonundaki bir dosya da Merak Dosyası’dır. İlmî Suret dediğimizi teknolojinin hayatımıza kazandırdığı bir şeye benzetirsek o bir yazılımdır. İLMİ SURET yaşayan kişinin yazılımıdır; software’dir! VÜCUD ise donanımdır; hardware’dir. İlmi suret yazılımdır, vücut donanımdır! İlmi suretteki [bu yazılımdaki] dosyalardan birisi, mesela, Merak Dosyası’dır. Çünkü Hakk yapının içine o dosya konulmuştur. Niye? Yaratanını bulsun diye! Hakk yapı, Var Görünen ve günümüzde hologramla izah edilen bir vehimdir. Hologramik yapıyı esas ve son durak zanneden hiçbir zaman Vahid’e ulaşamaz! Vahid’e ulaşabilmesi, Vahid’i kavrayabilmesi, hedefini Vahid yapabilmesi için kişinin merak etmesi lazım. Dolayısıyla ilmî suret yazılımının içinde bir Merak Dosyası var. Muhtariyeti Tercih Gücü özelliğinin kazanılmasıyla birlikte bir İz Düşüm oluşuyor; Hakk yapıdaki tüm dosyalar kopyalanıyor! İz Düşüm Dosyaları oluşturulurken, tüm dosyalar gibi Merak Dosyası da kopyalanır. Oluşan bu İz Düşüm, Sema’dan Arz’a bir iz düşümdür. Burada Arz’ı bedeniniz olarak düşünürseniz anlamak kolaylaşır. Sizin bu Dünya Yaşantı Formu’nuza, SEMA’DAN ARZ’A BİR İZ DÜŞÜM’le tüm dosyalar kopyalandı, Merak Dosyası da kopyalandı. Bu dosyalar nasıl çalışacak? İşte mesele burada… Bu dosya yerinde [vehimken] Allah’ı merak etmek için çalışır. Edeb Sınırı’nı geçip de İz Düşüm’le kopyalandığı yer olan vehmin zulmetinde ise insanları merak için çalışır. Elinizde değil, öyle çalışır! O ne yapmış, bu ne yapmış, deyip özellikle insan kaynaklı meraklarınızı dürtmekte çalışır. Neden insan kaynaklı? “B” yapıda Allah’ı/Yaradan’ı merak etmeniz için olan bu dosya, “A” yapıda da ulvi çalışıyor, ama kendince! Ona siz insan değil de “ilah/tanrı” derseniz yine ulvi bir şeyi, ilahı merak ediyor, farkında değil ama yine Rablığını ilan etmiş yapıları merak ediyor. Bu, RABBIN RABBI MERAKI’dır. İlmi suret burada Rablar Savaşı içerisine düştüğü için, o dosya Rabları merak ederek çalışıyor. Sadece bu dosya değil, ondaki tüm dosyalar, tüm özellikler burada öyle çalışır! Oku’maya devam ediyoruz inşaAllah:
VEHİM İLE VEHMİN ZULMETİ ARASINDAKİ
KORUMA BANDI EDEB PERDESİDİR
“A” yapıyı bu idrakla nasıl tarif ettik: “A” YAPI “Edeb Perdesi’ni hiçe sayarak ve Haddi Aşmak suretiyle Sema’dan Arz’a bir ‘Çevresel İz Düşüm’ ile oluşan ve ‘Dünya Yaşantısı Formu’ olan ‘Esfele Safiliyn’ özellikli Vehmin Zulmeti olup, KUL ELBİSESİ üzerinde KİRDEN BİR ÖRTÜ”dür. Bakın burada bir mecaz oluştu; KUL ELBİSESİ üzerinde KİRDEN BİR ÖRTÜ. Şimdi bu mecazı da çözelim. Daha önce şöyle bir yanlıştan bahsetmiştik: Muhammedi Bakış’ı inceleyenler vehme çok önem veriyor ve vehimden kurtulmaya çalışıyorlar. Bu yüzden “vehim kurtulunması gereken en öncelikli şeydir” diye yazanları görürsünüz. “Vehimden kurtulmaya çalışmak” doğrudur, ama ilk öncelik o değil, onun zamanının gelmesi gerekir. Bu nüans ayet ve hadislerde çok açıktır. Ayetlerde ve hadislerde bu kadar açık olmasına rağmen gözden kaçırılan şey Vehmin Zulmeti’dir! Bu yoldakiler vehmi ve vehmin zulmetini karıştırırlar. Süreci şöyle izleyelim: HAKK yapı bir VEHİM’dir. Kendisi bir vehim olan bu yapı vehim sanatını öğrenince bu sefer o da vehim üretmeye başlıyor! İz Düşüm’le oluşturulan o vehimdir; o VEHMİN VEHMİ’dir. Vehim suistimal edilerek meydana gelen bu İz Düşüm Batıl’dır, BATIL budur! Diğeri HAKK, bu batıl. Neden batıl? Çünkü HAKK’ın dışında, HAKK’ı örten ve Edeb’i hiçe sayan bir özelliği var. Bunu daha önce geniş gördük. Bu özellik, Tiyn Suresi’nde ‘Esfele Safiliyn’ olarak anlatılır. Bazı tefsir ve yorumlarda “ESFELE SAFİLİYN tabiatının özellikleriyle meşgul, dünyaya ait şeylerle meşgul” diye açıklanır. Oysa bu ‘HAKK’ yapı da şu an dünyaya ait! O da dünyada, ama Esfele Safiliyn’le kaplanmış. O da dünyada ve Esfele Safiliyn idrakla kuşatılmış! DÜNYEVİ (dünyaya ait) tanımının ne anlama geldiği anlaşılmadığı için kişi amellerini tarif edemiyor. Şimdi onu netleştirmeye çalışalım.
Vehim ile Vehmin Zulmeti arasındaki koruma bandı EDEB PERDESİdir. Edeb Perdesi ikisi arasındaki koruma bandıdır. “B” kapsamındaki “BEN” vehmi yapıyı takdim ettiği için Vehmi Ben’dir. “A” Takdim Formu”nun “BEN”i ise Vehmin Zulmeti olan yapıyı takdim ettiğinden, ona Zulmani Ben demiştik. Vehmi Ben ile takdim edilen ve Ahsene Takviym özelliğindeki ilmî suret Kul Elbisesi’dir. Farklı bir şey duydunuz: KUL ELBİSESİ! Elbise yalnızca üstümüze aldığımız değildir. İnsanların elbisesiz hallerini düşünün, yani dünyaya gelen bir insanın vücudunu düşünün, onu dünyaya getiren form/yapı dünyaya göre onun elbisesidir! Hakk yapı dediğimiz ilmi suret yazılımı Ahsen-i Takviym özellikli yazılımdır ve bu elbisedeki esas yazılımdır. Bu yazılım kişinin KUL olduğunun ifadesidir. İLMİ SURET Allah’a göre kuldur. İNSAN VÜCUDU ise onu dünyaya getiren o formun, o yazılımın Kul Elbisesi’dir.
AYETLER “KİR”Lİ İLGİLİ NE DİYOR?
KUL kavramı zulmani yapıyı da içerir, kul kavramı içinde zulmani yapı da vardır. Ancak kul kavramına zulmani hal nasıl dâhil olur, görelim. Dünya açısından baktığınızda kişinin ilmî suretinin Var Görünen şekli onun ilmî suretinin (yazılımının) elbisesidir. Dolayısıyla kulun (ilmî suretin) şekilde gösterdiğimiz sembolik yapısı onun Kul Elbisesi’dir. ZULMANİ YAPI Çevresel İz Düşüm’le Kul Elbisesi’ni hiç boş yer bırakmaksızın sarmıştır. Yani “Kul Elbisesi” dediğimiz bu yazılımın hiçbir dosyasını dışarıda bırakmaksızın İZ DÜŞÜM’ünü yapmıştır: Hiçbir istisna olmaksızın, hiç boşluk bırakmaksızın bütün dosyaları tanrısal kullanmak üzere kopyalamıştır. Dolayısıyla, elbisenin her tarafını kaplayan bir KİR olmuştur. Dünya açısından bakıp HAKK yapıyı ELBİSE (Kul Elbisesi) kabul ettiğimizde bu yapı, onun ‘HAKK’ yapı olduğunu, gerçek elbise olduğunu örten bir kirdir, gerçek elbisenin üstünde bir ÖRTÜ’dür. Siz, elbisenize üstündeki kiriyle “elbise” dersiniz değil mi? Bu da kiriyle birlikte Kul Elbisesi’dir. Şimdi nereye gidiyoruz, bakın:
Euzü Billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Ya eyyühel Müddessir, kum fe enzir; ve Rabbeke fe kebbir; ve siyabeke fe tahhir; verrucze fehcur.” Sadakallahul azim. Sesleniyor, “Ey Müddessir” diyerek sesleniyor. Müddessir bürünmüş, örtünmüş olandır. “Ey bürünmüş olan, Kum fe enzir (kalk da uyar). Ve Rabbeke fe kebbir (Rabbinin yüce azametini fark et). Ve siyabeke fe tahhir (elbiseni arındır). Verrucze fehcur (elbiseni gözükmez hale getirecek, HAKKI örtecek her türlü kirden, her türlü şirkten kaçın)!” (Müddessir-1-5).
Bu ayetlere bir sonraki yazımızda biraz detaylı bakalım inşaAllah.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER