Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

TERAZİ BURCU (23 Eylül-22 Ekim)

Dunihi algıdaki her insanda olduğu gibi terazi burçlarında da “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası onun kendi namına söylediği “Ben” takdimini destekler. İlahlık hissiyatlı olarak söylenen “ben” (aslında buradaki söylenen ifadesi ilahlık hissiyatlı olarak yaşamak, kendisini çevresine karşı konumlandırışını yani takdimini bu hissiyatla yapmak demektir), işte bu hissiyatla yaşanan “ben”lik hali, estetik kaygısının üst düzeyde olduğu, çevresine karşı kendisini sorumlu hissederek yaşayan, bulunduğu ortamlarda kendisini denge unsuru olarak gören terazi burcu insanında, onun müstakillik iddialarından ve ilahlık hissiyatlarından beslenir. Çok doğal değil mi? Ve sadece onda mı?
Günlük yaşantıda onun bu özellikleri sokak hayvanlarının bakımı, doğaya (çevreye) hassasiyet, sosyal çevresine karşı duyarlı olma gibi duygu durumu ve davranışlarla ortaya çıkar ancak o bütün bu duygu ve davranışlarla kendisini başkalarından önde hisseder. Bu sebeple terazi burcunun küfrünü oluşturan ana vasıflar, genellikle onun bu özellikleridir. Yani bu özelliklerin dunihi kullanımı onun küfre açılan kapısıdır.
Bu ve benzeri güzel özellikler günlük hayatta çok övülen haller olmasına rağmen nasıl olur da küfre açılan kapı olabilir? Kriterimiz “günlük hayat” içerisindeki “iyi insan” özellikleri olursa bunu anlayamayız. Allah’ı doğru tanımaya, hakkıyla tanımaya ve bu tanıyışa uygun yaşantıya talipsek kriter, şablon, ölçü değişir; bunu ölçüsünü Kur’an ve Sünnet koyar, koymuştur ve o ölçü, o kriter şudur: Allah’tan ayrı yapılan (yani Allah’ın dışı varmış da sen de oradaymışsın zannıyla yapılan) her şey insanın küfre açılan kapısıdır.
Bu sebeple bu yolda ilk iş “Billahi iman” deklarasyonudur, “Amentü Billahi” demektir, yani “ben Allah’a O’nun dışı olmaksızın, O’nun dışında olmaksızın iman ettim, melekleri, kitapları, rasulleri, bir sonraki hayat (ahiret günü) ve kaderine de böyle iman ettim” demektir. Bu her an Allah’ta, Allah ile, Allah’tan olmaktır ki buna “her an huzurda olmak” denilmiştir. Evet, bu deklarasyonu yapmamıza, her an Allah’ın huzurunda olduğumuzu dilimizle söylememize rağmen yaşantımızda çoğu zaman (belki de pek çok zaman hatta böyle konuları yazıp konuştuğumuz zamanlar hariç her zaman) bu gerçeği unutuşumuzu görürüz. Farz ibadetlerimizde, özellikle namazlarda bunun antrenmanını yapar, huzurda olduğumuzu düşünür hatta biliriz ancak hem namazda hem de sonraki yaşantımızda yine de huzurda oluşumuzu unuturuz maalesef. Bu gaflete düşmeyen mümin kardeşlerimi tenzih eder, bizi de bu idrak ve yaşantı atmosferine alması için Allah’a dua etmelerini istirham ederim. Özellikle salat bu “huzurda olma halini” yaşamak için başlangıçta çok önemli, çünkü bu işin kazanılabileceği yegane vasıta, yegane iş SALAT’tır (namazdır); bu yüzden “vay o namaz kılanlara” denilmiştir. Kişi namaz vakitlerinde Allah’ın huzurunda olduğunu söyler ama sonrasında girdiği dedikodu ortamında hala Allah huzurunda olduğunu fark etmezse, “Billahi iman ve salih amel” sürecimiz (seyr-i sülukumuz) zorlaşır, belki de başlayamaz! Bir de günlük rutinlerimizde, rutine bindirdiğimiz tüm amel ve davranışlarımızda… Çünkü her gün yaptığımız şeylere zihnen alışık olduğumuz için ne yaptığımızı, neden yaptığımızı, niçin yaptığımızı, neyi yaptığımızı neredeyse hiç sorgulamayız, refleks (eskilerin tabiriyle meleke) haline gelmiş işler böyledir.
Yaptığımız bir davranış “iyi” mi, niyetimiz Allah’ın rızası mı bunu anlamak, bilmek şattır, çünkü biz Allah rızasına (razılığına) uygun “iyi” işler yapmak istemekteyiz, her Müslüman kardeşimizin arzusudur bu. Ama ne olursa nasıl olursa iş “iyi” ve Allah’ın razı olduğu bir iştir, bunu bilmeyiz. Ama o kadar önemli ki işimizde bu vasıf yoksa o iş sadece dünyada geçerli bir iyilik olarak kalacaktır. İşte hem özellikle terazi burçlarının ama hem de her birimizin dikkatli olması gereken çizgi burasıdır.
Terazi burçları iyiliğe yatkın olmaları sebebiyle davranışlarına başlarken aldıkları niyetlerinin de iyi olduğunu düşünürler oysa Billahi imanla olmayan (yani salih amel olmayan) her bir iyilik farklı kapılar açar, yanlışa açılır. Eğer ki yapmış oldukları iyiliği (fark etsin veya etmesin) kendini iyi hissetme adına yapıyorlarsa işte bu iyilik küfre açılan kapıları olur. Bir inanan için “küfür, kafirlik” kelimesinin kapsamına girmek ne kadar korkunçtur değil mi? Bu yüzden bir inanan için işini Allah huzurunda, Allah’ta olarak değil de kendi müstakil ortamında yapıyor olduğu zannı çok tehlikelidir. Resmen batıldır; bu yüzden ahiret için “yok” hükmündedir.
Terazi burcunda baskın olan özeliklerinden biri de kendilerinde doğru bir şekilde bulunduğunu zannettikleri adalet duygularıdır. Bu dünyadaki düzen, eşitlik, adalet duygularını kendi adına kullandıkları “Ben’i tatmin etmek için kullanırlar. İçinde bulundukları durumda adil olmayı önemsediğini söyleyip bu duygusuyla ilahlık hissiyatını tatmin etmeye çalışır. Kibir duygusu üst seviyededir. İnsan ve hayvan haklarının koruyucusu gibi davranmaya çalışsa da asıl korumak istediği ilahlık hissiyatlarıdır.
Devam edelim:
Terazi burçları nazik, kibar ve anlayışlı olarak tanınır.
Sosyaldir, sohbet etmeyi ve arkadaş edinmeyi severler.
Onların tüm bu özellikleriyle kamufle ederek yaşadıkları şey ilahlık hissiyatlarıdır. Çoğu zaman kendileri bile bunu fark edemezler. Ki insanların çoğu günümüzde henüz ilahlık hissiyatlı olarak yaşadıklarını kabul etmiyorlar, reddediyorlar, biz “firavun muyuz?” diyorlar. Günümüzde firavun yok ama firavunluk misyonuna ait perdeler var, korkumuz o perdelerle perdeli olmak ve bundan da haberimizin olmamasıdır.
Terazi burçlarının tanrısal kavgaları koç, yengeç ve oğlak burçlarıyladır. Şunu fark ettik ki tanrısal kavga içinde olduğumuz burçlar bizdeki ilahlık hissiyatını açığa çıkaran, bize “senin kendini ilah gibi hissetmende etkili dosyaların bunlar” diyen burçlar olduğu için, yani bize küfür yanlarımızı gösteren burçlarla kavgalı olduğumuz için bu “tanrısal kavgalı” olduğumuz burçların özelliklerine bu gözle bakmamız ve bu hali kurtuluşumuz için bir ikram görmemiz gerekiyor. Örneğin, “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına en üst düzeyde sahip çıkan burçlardan bir tanesi koç burcuydu. Tanrısal kavga içerisinde olduğu koç burcunda ilahlık hissiyatının kuvvetli olması (dunihi algıda) terazi burcuyla anlaşamama sebebidir. Herhangi bir ortamda koç burcu onun kendi adına ilan edeceği ilahlık hissiyatını engelleyebileceği için, bunu fark eden terazi burcu “koç burcuyla anlaşamam” der. Doğrudur, tanrılar demek kavga demektir. Aynı durum yengeç burcu için de geçerlidir. Yengeç burcu ilahlığını ilan edemeyeceğini hissettiğinde karşı tarafı kıskaca alır; bu sebeple bu ilahlık hissiyatı için kavga yengeç ve terazi burçları arasında da sık yaşanır. Terazi burcu kendisinin dengeli olduğunu iddia etse de yengeç burcunun veya diğerlerinin hareketleri onun ilahlık hissiyatına hoş geldiği (onu tatmin ettiği) sürece, kendince var olan dengesini korur. Eğer ki bu hissiyatının tatmin edilmediğini görürse bir bakarsınız ki terazi insanı en dengesiz ve agresif burç insanı haline gelmiştir. Terazi ve yengeç burçları ve diğer tanrısal kavgalı burçlar arasında olan bu ilahlık hissiyatı savaşı onları birbirinden ayırır.
Eğer Allah’ın hidayeti, selamı, bereketi, nuru bir terazi burcu insanını kuşatırsa, o kul “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasından vazgeçip dûniHİ algı ve zann’larına sırtını döner hanif olur, yaşantıya hanif hayat tarzı ile yaklaşır; eğer bir terazi burcu insanı bunları yaparsa onun açılan aralık kapılarına bakalım.
Ondaki adalet duygusu Rabbimizin Rahman isminin tecellisidir. Bu duygusunu billahi manada yaşayan terazi burcunun bu kapısı şimdi onun Rahman Allah ahlakı ile ahlaklanması için aralanır.
Sosyal ilişkinin önemli olması, arkadaşlık ilişkileri, sohbet etmeyi sevmesi “müminler ancak kardeştir” ayetinin görüntüsüdür, yani Rahim Allah ahlakı kapsamındadır. O şimdi bu vasfıyla “Rahim” ahlakının hayata geçirilmiş halini yaşamaya başlar.
Furkan ismi ondaki denge unsuru olarak onun Hakk ve Batıl’ı net görmesini sağlar, böylece Hak’la batılı birbirinden ayırması kolaylaşır.
Yalandan nefret eder. Bu ondaki “Rabbim Allah’tır!” sözüne sahip çıkmanın izidir.
Çok cömerttir. Eğer o “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasını bu özelliğiyle anlarsa bu cömertlik haliyle o iddiasından öyle bir vazgeçer ve kendi adına söylediği “BEN”i sahibine teslim eder ki çok imreniriz…
Sevgi, onda “BEN” duygusunun enerjisidir ama esfele safiliyn yaşantıda “sevgi” olmaması, nefretin sevgi sanılması sebebiyle onun bu vasfı bir işe yaramıyordu. Oysa şimdi o kendisindeki bu vasfın “Vedud” esmasının izi olduğunu görür.
Güzel mefhumunu ve notalandırılmış sesleri sever. Öğrenirse ki Allah’ın yarattıkları güzeldir ve onlar notalandırılmış ses verirler, o zaman bu Sünnetullah’ın tam da kendisine uygun bir hal olduğunu görür de hayran olur…
Enteresan bir özelliği ve aralık kapısı da onun madde ile mânâ arasında kolay uyum kurabilmesidir. İşte bunu esfele sâfiliyn hayattaki dûniHİ idrak mümkün değil izah edemez. Bu Terazi Burcu insanındaki “mânâları çakıştırabilme” halinin izidir (Yılmaz Dündar, Burçlar ve Küfürler).
Allah’ım, Hakkı Batıldan daima hızla ve kolayca ayırabilmeyi, tümüyle Hakka hicret edebilmeyi, bu hicret edişin nuruyla daim Hak tercihler yaparak yaşayabilmeyi bize lütfediver, ikram ediver. Lütfen Allahım bize reddedilmeyen, geri dönüşü olmayan bir iman ve sadık bir yakin ver. Ve Safer ayımızda da bizi bereketli yaşatıver, bu ayı her türlü şerden korunmuş olarak, saadet ve fetihle tamamlamayı bize nasip ediver Allahım (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti