Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“YÖNELİŞ”İ TANIMLARKEN – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 19 Nisan 2017 Çarşamba 12:37:42
 

-78-
Kur’an’ı ve İslam’ı anlamamız için çok önemli iki yöntem görmüştük; manaları çakıştırmak ve mana ayrıştırmak. Aslında tek mana olan “iman ve salih amel” manasını anlamak üzere o mânâdaki Yöneliş’i/imanı İlişkiler’den yani salih amelden ayırdık. “Yöneliş’in temelini Rabbimize verdiğimiz söz oluşturur” dedik ve bunun dünyada beyân edilmesi gerektiğini söyledik. Kur’ân’da onların hepsini özetleyen tâbirin “Âmentü Billâhi” dememiz olduğunu gördük. Bu yüzden Îmanın Şartları’nın ilk maddesine “Âmentü Billâhi” yazılır. Ama ona “Allah’a îman etmek” deyip geçerler. Hayır! Âmentü Billâhi de bir “B” harfi var. Bu nedenle “Âmentü Billâhi”nin anlamı; “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Başka müstakilen VAR ve muhtar YOKTUR. Bendeki ve dışımdaki duniHİ iddiaları reddettim, hepsine ‘La’ dedim” demektir. İmanın Altı Şartı’nın ilk maddesi budur.
“Hânif” olmak
Bu şehâdetin mü’minde oluşturduğu idrakın hayat tarzına dönüşmesini sağlayan bir geçiş vardır. Şöyle ki: Söylediğimiz bu şehâdet bir yöneliştir. Bu yönelişin fiile dönüşmesini sağlayan bir geçiş vardır ve bu geçiş bir sûrettir. Dikkat edin, idrak fiile dönüşüyor. Yaratılan ilmi sûretler de öyledir; Allah’ın dileği olan manalar, sûretlenmesini dilediği mânâlar ef’al âleminde sûret bulurlar.
“Allah’ın düşüncesi”ni sadece sûrete dönüşen mânâlardan ibaret sanmayın. Tüm mânâlar, hepsi Allah’ın düşüncesidir. Düşüncelerinin içerisinden sûret bulmasını diledikleri ef’al âlemi’nde sûrete dönüşür. Bu yüzden, biz oraya Fiil Âlemi veya Ef’al Âlemi deriz; fiiller ortaya koyduğu için.
Şimdi, Yöneliş’te bahsettiğimiz Âmentü Billâhi îmanını, yönelişi amele dönüştüreceğiz, onu da fille tarif edeceğiz. Onu fille tarif ederken idraktan sûrete geçişi sağlayacak olan ara sûretin ismi HANÎF’tir. Hanîf ef’al âlemindeki bir sûretin ismidir, bedenle oluşturulan ve beden dili de diyebileceğimiz oluşan bir sûretin ismidir. Hanîf adını verdiğimiz o sûret, “Âmentü Billâhi” dediğimiz Yöneliş’in kesret âleminde Amilus Sâlihâti’ye geçişini, yani yönelişin kesrete dönüşünü sağlayacak ara sûrettir. Hanîf kelimesine geldik. Hâlâ Yöneliş’i inceliyoruz. Arada bir kesrete atıf yapıyorsak da henüz Yöneliş’i tanımlamaya çalışıyoruz, onu tanımlarken Hanîf’e geldik.
Hanîf olmak bir davranış biçimidir ve o davranış öyle bir sûrettir ki sizi Nefs-i Levvâme vâsıtasına o bindirir. Sizin Nefs-i Levvâme vâsıtasına binmenizi sağlayan bilet odur, oraya o sûretle binilir. Hanîf sûreti görmeden levvâme vâsıtasının kapıları açılmaz. Bu yüzden Nefs-i Levvâme iyi tanımlanmalıdır. Tasavvuf kitaplarında Nefs-i Levvâme bir iki cümleyle geçilmiştir. Oysa en sıkı, en detaylı anlatılması ve anlaşılması gereken yer Nefs-i Levvâme’dir. Nefs-i Levvâme anlaşılamadığı için ondan yararlanılamıyor. Kitaplarda bir iki cümleyle geçilen o nefse Kıyâmet Sûresi’nde yemin edilmiştir:
“Ve lâ uksimu Bi’n nefsi’l levvâmeh; Ve (Billâhi îmanlı) nefs-i levvâmeye kasem ederim.” (Kıyâmet-2)
Bu âyetin meâli “Nefs-i Levvâme’ye yemin ederim” şeklinde yazılırsa (ki genellikle öyle yazılıyor) noksan olur. Çünkü âyette “Bi’n nefsi’l levvameh” olarak geçiyor, Yemin Billâhi anlamdaki nefs-i levvâmeye. Bir kişi “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” derse, sonra kendisindeki ve dışındaki “Müstakilen VAR ve Muhtar” algıyı, yapıyı reddederse ve bu îmanına göre davranmaya çalışırsa, “Müstakilen VAR ve Muhtar” gibi olan davranışlarından rahatsız olup onları düzeltmeye çalışırsa; bu rahatsızlıklarını tövbeye, duaya, sonra da düzgün davranış ve yaşantıya çevirirse, işte bu Billâhi Îmanlı Nefs-i Levvâme’dir. Âyetin bahsettiği Nefs-i Levvâme’nin şartı budur; Billâhi îmanlı Nefs-i Levvâme! O kapsamda nefs-i levvâmeye kasem/yemin ederim diyor. Yani: Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” deyip buna uygun hayat tarzı oluşturma yolunda yanlışlarından bağışlanma isteyen, Allah’a karşı utanarak boyun bükmüş ve elinden geldiğince uygun/salih amel için gayret gösteren, bu sebeple “İyyâKE na’budü ve İyyâKE nesta’iyn” diyerek Rabbine sığınan nefsin ne demek olduğunu bilir misin?
“Dönek” olmak
İşte Rabbimizin önemsediği, üstüne yemin ettiği Billâhi anlamlı Nefs-i Levvâme’ye geçişi sağlayacak olan sûretin ismi, Yöneliş’in bedendeki bu sûretinin ismi Hanîf’tir. Oysa “hanîf” dönek demektir; Esfele Sâfiliyn hayata, yani dûniHi algı ve zann’larıyla yaşantıya sırtını dönen, onları reddeden. Esfele Sâfiliyn idrakı ve yaşantıyı reddederek “Rabbim Allah’tır” sözüne dönüp bir daha geriye bakmayan Hanîf’e Esfele Sâfiliyn’ler “dönek” derler; “Bizi terk ettin, yüzümüze bakmıyorsun” derler. Hanîf, Esfele Sâfiliyn idrakın yüzüne bakmayacak şekilde ona sırtını dönendir. Esfele Sâfiliyn’e göre dönek olan bu kişi Allah için Hanîf’tir, Allah ona “Hanîf” der. O algıya sırtını dönenlere Allah “Hanîf” der. Allah “hanif” der, ama Allah’a hicret için Esfele Sâfiliyn’de neleri varsa çarçabuk toplamaya çalışanları görünce, onların bu telaşları ve kendilerinden vazgeçişleri nedeniyle Esfele Sâfiliyn onlara “deli” der. Onların “deli” dedikleri Allah için “Veli”dir; yani Esfele Sâfiliyn’in delileri Allah’ın Velileri’dir. Onlar, Allah’a ait olan (ama Esfele Sâfiliyn’de kalmış) ne varsa hepsini Sahibi’ne teslim etme telaşındadırlar. Onlardaki telaşın sebebi “ya hepsini Sahibi’ne teslim etmeden ölürsem” korkusudur. “O’na ait şeyleri “Müstakilen VAR ve Muhtar” diye etiketleyip onların peşine düştüm, zamanımı onlara verdim. Eğer onları Sahibi’ne teslim etmeden ölürsem hâlim ne olur?” korkusu ve telaşıyla onları Billahi algıya taşır, böylece Esas Hicret’i gerçekleştirmeye çalışır.
Hanîf sûreti oluşturan kul beden diliyle şöyle haykırır: “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar iddialarına sırtımı döndüm, bu iddiaları arkama aldım, böylece onlar YOK hükmünde oldular. Allah üzerine uydurulan bu yalan ve iftiralara karşı savaş ilan ettim.” Siz  hanîf olmakla bunu söylemiş olursunuz.
Vitr ve Evvabin
“Takvâ Elbisesi, takvâ bir elbisedir” demiştik, hanîflik o elbisenin hem rozetidir hem de Takvâ Elbisesi’nin olduğu gardroplardaki bir elbisedir. Onun gün içerisindeki göstergesi iki şeydir: Vitr Salâtı’ndaki Kunut ânı ve Evvâbiyn Salâtı. Beş vakit salâtın ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. Onu süzüp bu konuda yağını çıkarsanız, o damlalardan bazıları Kunut Ânı’na rastlar. Kunut sizin salâtı bölmenizin ismidir, o an “Allahuekber” der, salâtı bölersiniz. Neden biliyor musunuz? Hanîfliğiniz, teslimiyetiniz o an o kadar ağır basar ki siz her şeyi unutursunuz, salâtınızı dahi! O an her şeyi unutur, sırf teslimiyetinizi yaşamak için salâtı bile dünyaya verirsiniz; “Salât dünyanın işidir, şu an hepsinden sıyrıldım, Allahuekber” dersiniz. Kunut kanıttır, yani tam teslimiyettir, saf hâlis teslimiyeti en azından sembolize etmektir. Oradaki dualarla beraber o hâl en azından o teslimiyetin sembolüdür. Bir diğeri de Akşam Salâtı’ndan sonraki Evvâbiyn Salâtı’dır. “Evvabin” mânâsı için lügâtte “özüne dönen” denilmektedir. Peki, kişi özüne nasıl döner? Dünya işleriyle ilgili olarak “özüne döndü” denince ırk tarif ediliyor. Ama bu konuda kişi özüne nasıl döner, onu iyi tarif etmek gerekir. Onun başlangıcı, kişinin “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” deyip bütün iddialara “Lâ” demesidir. İşte Akşam Salâtı’ndan sonra ikame edilen Evvâbiyn Salâtı; bu sözleşmeyi kabullenmiş kişilerin “Allahım, ben böyle dedim, bu şehâdetimi kabul et ve bunu benim hayat tarzım hâline getiriver” duâsıdır.
Hanîf; mütekebbirlere sırtını dönendir. Hanîf kul “Ben de Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasında bulunanlara, kendileri namına “BEN” diyenlere ve onların hayat tarzlarına geri dönmemek üzere inatla sırtını dönendir. Şimdi Kur’ân’dan ayetlerle hanîfle ilgili idrakımızı yükseltecek, amele çevirecek bir ders yapalım. Oradan bazı sonuçlara ulaşıp Yöneliş kapsamındaki konumuzu süzüp bir yere getirmeye çalışacağız.
Vech ve din
“De ki: ‘Ey, insanlar! Eğer benim dînimden şüphe içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar güçler sanarak) taptıklarınıza kulluk yapmam. Fakat sizi vefat ettirecek olan Allah’a kulluk ederim. Ve ben mü’minlerden olmakla emrolundum. Ve (şununla da emrolundum): Vechini hanîf olarak Dîn’e tut ve sakın müşriklerden olma. Ve sana ne fayda ne de zarar verecek olan dûnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar güçler sanılan) şeylere duâ etme. Böyle yaparsan muhakkak ki sen zâlimlerden olursun.” (Yûnus; 104-106)
Efendimiz (SAV) emredilen hanîf merkezli davranış biçimini bize duyurdu: “Şununla da emrolundum; Vechini hanîf olarak dîne tut ve sakın müşriklerden olma.” Ayette iki kelime var, onunla hanîf davranışa katkı yapacağız. Hanîf’in yanına iki tanım daha eklendi; “vech”ini hanîf olarak “dîn”e tut. Şu iki ayeti de okuyup bu tanımlarla devam edeceğiz.
“Vechini tek dîne hanîf olarak doğrult. O Allah fıtratına ki insanı onun üzerine yaratmıştır. Allah yaratışında değişiklik olmaz. İşte bu Dîn-i Kayyım’dır. Fakat insanların ekseriyeti bilmez.” (Rûm-30)
“Allah’a hanîfler olarak, O’na şirk koşmaksızın (îman edin yönelin).” (Hac-31)
Bu âyetlerden yine ayetle tanımlamak üzere kendimize bir kaç sonuç, bir kaç prensip çıkaracağız. O prensiplerimizi birleştirerek Yöneliş konumuzu tanımlayacağız. Bu âyetlerden ulaştığımız birinci prensip, vechini o tek dîne hanîf olarak doğrultmaktır. Hanîf’i paylaşmıştık. Bunun dışında öğrenmemiz, anlamamız gereken kelimeler vech ve din. Bu kelimelerle, yani hanîf vech ile yönelmemiz istenen şey o tek dindir. Din kelimesini tanımımızda yerine koyabilmemiz için onu Kur’ân’dan üç ayette ders yapalım.
“Muhakkak ki; Allah indinde Dîn İSLÂM’dır.” (Âl-û İmrân; 19)
“Size dîn olarak İslâm’ı uygun gördüm.” (Mâide-3)
“Kim dîn olarak İslâm’dan başkasına yönelirse, bu ondan kabul edilmeyecektir.” (Âl-û İmrân; 85)
İnşaAllah buradan devam etmek üzere Allah’a emanet olunuz.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER