Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ZİLHİCCE AYI

Ayet ve hadislerden öğreniyoruz ki, Rabbimiz bazı zaman dilimlerini diğer zaman dilimlerinden faziletli (üstün) kılmıştır. Bu “fazilet, üstünlük” mahiyetini hakkıyla Rabbimizin bildiği bir hal olmakla birlikte, Sünnetullah’ta mümin ve müttaki kullar için özel merhamet ve destek anları, günleri olarak çalışan özel ikram mekanizmaları olarak görülebilir. Kadir gecesindeki Selam anı, Selam hali, Cuma geceleri ve Cuma salâtı vakitleri, Ramazan günleri, geceleri, Arife gecesi, Bayram günleri, geceleri ve “Hac Ayı” anlamına gelen Zilhicce (Zülhicce, Zülhacce)’nin ilk 10 günü (Hac günleri) bize bildirilmiş böyle gün ve gecelerdendir.
Zilhiccenin 8. günü başlayan, İslam’ın üzerine bina edildiği beş şarttan birisi olan Hac da bugünlerdedir. Zilhiccenin 8. gününe suya kanılan veya görülen rüya üzerine düşünülen gün anlamında “terviye” denilmiş, Arafat’ta bulunulan 9. gününe ise “Arefe” ismi verilmiştir. Bayram Zilhiccenin 10. günü başlar ve dört gündür. Âlimler, Fecr Suresi’nde üzerine yemin edilen on gecenin Zilhicce’nin ilk 10 gecesi olabileceği kanaatindedir (Şevkani, Fetḥu’l-ḳadr, V, 432). İbn Abbas (ra), Hac Suresi (28)’de geçen “Eyyam-ı malumatta (bilinen günlerde) Allah’ın ismini zikretmeleri için…” ayetindeki “eyyam-ı malumat”ı Zilhiccenin ilk on günü olarak yorumlamış, hatta buna teşrik günlerini (2, 3 ve 4. bayram günlerini) de ilave etmiştir. Rasulullah Efendimiz (sav) Zilhiccenin ilk on gününü kastederek “Allah indinde, diğer günlerin hiçbirinde şu günlerde işlenecek salih amelden daha sevimli bir amel yoktur” buyurmakta (Buhari/İydeyn, 11); bugünlerde tesbihi (Sübhanallah’ı) çoğaltmamızı; tahmidi (Elhamdülillah’ı), tehlili (La ilahe illallah’ı) ve tekbiri (Allahuekber’i) çokça, tefekkürüyle zikrederek söylememizi arzu etmektedir.
Şunu hep hatırlamamız gerekiyor ki; Billahi manada iman eden her mümin için ayet/hadis meallerindeki manayı, onların manasal açılımını fark etmek, o ayet ve hadisle yaşayabilmemiz için çok önemlidir! Paylaştığımız ayet ve hadislerimizdeki kavramlara bu gözle de bakalım: Fazilet/üstünlük nedir? Allah indi nedir? Salih amel nedir? Allah indinde “daha sevimli” ne demektir, yani nasıl olursa bir amel Allah indinde daha sevimli olur? Tesbih’i, Tahmid’i, Tehlil’i, Tekbir’i çoğaltmak nedir? Elbette bütün bunları sayısal artırmanın da bir nuru vardır ama Efendimiz (sav)’in asıl istediği bunları daha çok söylemek midir, yoksa bugünlerdeki nurdan da yararlanarak iman ve idrakımızı Allah indinde makbul bir noktaya taşıma gayretimizi artırarak mı bunları çokça zikretmektir? Efendimiz (sav) bunları salih bir amel olarak artırmamızı arzu ve teşvik etmektedir. O halde salih ameli bir kez daha hatırlayalım, çünkü ahiret için faydalı tekrarlar biz inananlar için şifalıdır, güzeldir.
Amelin “salih” olması için mutlaka “La ilahe illallah”ın manasal açılımıyla, yani Kelime-i Tevhidin kastettiği mana ile yapılıyor olması ve “Muhammedün Rasulullah”ın öğrettiği, O’nun sünnetine uyan bir amel olması gerekmektedir! İşte ancak bu şartlarda bir niyet, duygu, düşünce, konuşma ve davranış, yani ancak böyle bir hayat tarzı salih amel olur. Efendimizin sünnetine uymayan, beşeri tariflerle oluşturulan davranışlar, hayat tarzları bu kapsamda olmaz, Salih Amel sınıfına girmez. Sünnete uygun ameller ve hayat tarzı Kütübi Sitte başta olmak üzere hadis kaynaklarımızda ayan beyandır. Kelime-i Tevhid’in manasal açılımı ise Kur’an’ın bu konudaki ayetlerinden süzülerek özetle şöyledir: Ehad ve Samed olan Allah İlahun Vahid’dir, tek ilahtır. Kur’an’a göre İlah ise, müstakilen VAR ve Muhtar olandır ve Allah’tır. Kullar ve hiç bir özellikleri müstakilen var ve muhtar değildir! Bu sebeple Allah hem İlahun Vahid’dir hem de Vahidul Kahhar ilahtır, yani müminlerdeki ilahlık hissiyatlarını yok edendir, duniHi algıyla yaşamayı seven ilahlık hissiyatlılara da bu zannları sebebiyle acı, azap ve hüsran yaşatandır. Bu hüsranı onlar kimi fiziksel olarak da yaşarlar ama cehennem ortamında ve bu dünyada yaşarken de hislerinde daim hasretlik, acı ve ızdırap yaşarlar!
Beyyine Suresi 6 ve 7. Ayetler: “Muhakkak ki ehli kitaptan ve müşriklerden inkâr edenler (müstakilen varlık iddiasıyla Allah’ın ilahlığını, dışı sınırı, öncesi sonrası olmayan gerçek ve tek var oluşunu örtenler) ebedi kalıcılar olarak cehennem ateşindedirler. İşte onlar Şerrul Beriyye’dir. (Billahi manasıyla) iman edip salih amel işleyenlere gelince, işte onlar da Hayrul Beriyye’dir.”
Şerrul Beriyye vasıflı insanlar varlıklarıyla Allah’a eş ve ortak koşanlar, Allah’ın varlığı zannların yokluğu gerçeğini fark etmeyerek veya bilerek örtenlerdir.
Hayrul Beriyye vasıflı insan ise, Ehadüs Samed olan, İlahun Vahid olan Allah’a varlığını (var hissedişini ve var görünüşünü) eş ve ortak koşmayan ve buna uygun amellerle (duygu, düşünce, konuşma, beden dili, davranışlar ve hayat tarzı ile) yaşayandır.
Yine ve hep merhameti görelim lütfen! Ayet ve hadislerimizin biz inananlara nasıl birer lütuf, şifa ve ikram olduğunu fark edelim inşaAllah! Yaratılanların Sahibi Allah biz kullarına yarattıklarının hayırlısını ve şerlisini açık ve net biçimde tarif ediyor; bu vasıfların tamamen Billahi iman ve ikan veya duniHi algı ve zannları ile ilişkili olduğunu beyan ediyor! “Müstakilen VAR ve Muhtar olan Allah’tır, başka da bir müstakilen var ve muhtar varlık ve güç YOKtur!” hakikatini örtenleri insanların en şerlileri (Şerrul Beriyye), bu hakikati örtmeyen iman ve idrakla yaşamaya gayret edenleri de insanların en hayrlıları (Hayrul Beriyye) olarak tarif ediyor(Dündar, Y., Sen Tanrı Mısın?)
Anlıyoruz ki bir ayet veya bir hadiste açıklanan manaya muhatap olabilmek için “La İlahe illallah”ı daima bu açıklanan manasıyla deklare etmek birinci şart! Yani kişinin önerilen bir işi yapacağında veya önerilmeyen bir işten uzak duracağındaki idrakının Allah’ın Ehad oluşuna, Vahidül Ehad oluşuna İlahun Vahid oluşuna uygun olması lazım! Bu açıklanan manasal açılımla elbette! İkincisi, bu idrakla bir iş yapacağında, bir hayat tarzı oluşturacağında Muhammedin Rasulullah gereği Efendimiz(sav)’in sünnetine uygun işler (duygu, düşünce, karar, fikir, bakış, duyuş ve konuşmalar) ortaya koyması gerekir. Bu ikisi hem önemli hem de zaten birinden ayrılmaz iki unsurdur! Kimin için? Billahi manada inanan için! Bu durumda ancak inanan kulun ahiretine faydalı olan her hali, her işi (üretmesi, yönetmesi, öğrenciliği, ev hanımlığı, esnaflığı, memurluğu, emekliliği) tümüyle hayatı salih ameldir.
Bu konuda yaygın ve güncel bir örnek görelim mi? Günümüzde tüm dünyada sokak hayvanları önemli bir gündem. Onlara çok düşkün, onlar hakkında çok hassas birçok kişi görüyoruz ve bu bizi elbette çok sevindiriyor. Böyle bir inananı düşünelim. Hayvanların sağlığıyla ilgilenen, onların ihtiyaçlarını günü gününe, hatta anlık olarak karşılamaya çalışan, bu hayvanlara Allah adına yardımcı olmayı hayat tarzı haline getirmiş bu inananın tüm bu güzel davranışları salih ameldir; ahirete uzanan işlerdir, yani Allah lütfetmişse cennete vesile olabilecek işlerdendir. Peki, bu davranışlar ne zaman salih amel olmaktan çıkar, sadece dünya ile sınırlı kalır, yani hangi durumda bu işler onu yapanı “iyi kul” değil de “iyi insan” yapar? Cevap elbette yukarıda bahsettiğimiz ilk şartla, birinci maddeyle ilgilidir! Birinci maddemiz, bir işi yapanın Billahi imanlı olmasını, duniHİ algıda olmamasını, yani Allah hakikatini örten/örtücü idrakta (ilahlık hissiyatıyla yaşayan) olmamasını şart koşmaktaydı!
Peki, bu işleri yapan kişi nasıl örtücü olur, nasıl olursa kişi ilahlık hissiyatıyla yaşayan olur? “Ben olmasam bu hayvanlarla kimse ilgilenmez! Bu hayvanlara başka kim bakar ki! Ben evimi onlara açtım, tüm gelirimi, tüm vaktimi, son model aracımı hayvanlara tahsis ettim! Ne belediyeler ne devlet benim bu yaptığım fedakârlıklar olmasa sokak hayvanlarıyla baş edemez!” gibi müstakilliğini yani ilahlık hissiyatını yücelten, kutsayan tarzla bu işleri yapıyorsa, kişi örtücü olur; yaptıkları da “gayr-ı salih amel” olur, Allah indinde makbul olmayan işler olur! Bu hisler gizli olarak yaşansa bile (eğer bu hislere sahip çıkılıyorsa) kişi örtücülük kapsamına düşer! DuniHi algıda olanların bu hisse ihtiyaçları vardır, o bu hisle yaşar! Çünkü kendini Allah’tan ayrı görerek kendinde müstakillik ve muhtarlık ilan eden örtücü ilah, ilahlık hissiyatını besleyebilmek için bu düşünceleri, bu hisleri canlı tutmalıdır. Her alanda, her konuda! Mesela bu yazılarla ilgili söylersek, “Benden başka böyle yazı yazan var mıdır?” veya “Bu yazıları benim gibi bir kaç kişiden başka okuyan yok!” gibi düşünceler… Bu gibi düşüncelerle yaşayan kişi “İYİ” insan olabilir, davranışları da dünya açısından “İYİ” davranış kapsamında olabilir ama batıldır; Allah indinde makbul değildir, ahirette cennete yol açabilecek bir fayda üretmeyen, salih amel kapsamında olmayan işlerdir! Birinci filtreden geçemeyen bu haller için ikinci filtremiz olan Efendimiz (sav)’in sünnetine uygunluğu açısından analiz etmek ise boş iştir ki dindar kardeşlerimiz bu cümleye dikkat etmelidir! İdraklar Billahi imanda olmadığı halde kurallara harfiyen uyan davranışlar “çok dini, çok makbul, çok takvalı” hayat tarzları sanılıyor ya…
Peki, Rabbimizin çok özel bu günlerinde nasıl ibadetler, kulluklar yapılmalı, nelerle meşgul olmalıyız? Hemen hepsini hadislerimizden yukarıda öğrendik elhamdülillah. Bu kapsamda; Arife gününün çok özel bir af ve mağfiret günü olması hasebiyle o günü mümkünse Hac’cı, Arafat’ı hayal ederek dua, yakarış ve sığınışla değerlendirmek güzel olur inşaAllah. İmkân bulan her müminin, bize Hz. İbrahim (as)’la öğretilen Efendimiz’in de sıkı sarıldığı “Kurban kesme” ibadeti için gayret etmesi hayrlı ve güzel olur inşaAllah.
Ve elbette dua ediyoruz: Allahım, senin davetine, senin beytine koşup gelmiş müslüman mümin kardeşlerimizin haclarını kolay ve güzel, makbul ve mebrur eyle; ve lütfen Allahım, bize de Haccını ve hakkıyla Hac sunucu oluşacak Bekabillah idrakını en hayrlı, en kolay, en güzel, en makbul olacak biçimde nasip ediver (âmin).

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER