Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN

“İNSANLAR, ŞEHİRLERİNİ OTOMOBİLLERDEN GERİ ALMALILAR” – 1

Bir süreden beri Afyonkarahisar’ı nasıl tanıtırız tartışmaları yapılıyor. Bu tartışma MADEF’in İstanbul’da düzenlediği Afyonkarahisar Tanıtım Günleri ile başladı. Organizasyona ne kadar para harcandı? Eksiklerimiz nelerdi? Kim ne yaptı? Kim sözünü tutmadı? “Kim gitti? Kim gitmedi? Vs…
Ancak tanıtımın sadece reklamdan ibaret olduğunu düşünen amatör bir anlayışla konuya yaklaşıyoruz. Eğer bir ürün tanıtıyorsak öncelikle ürünü kaliteli hale getirmeli, ardından pazarlama stratejileri geliştirmeliyiz. Yani öncelikle yapmamız gereken şey bir marka şehir yaratmak. Ardından da, şehrin özelliklerini ön plana çıkartmak. İnsanların buraya gelebilmesi için sebepler yaratmak. Örnek çok uzaklarda değil? Komşumuz Eskişehir. Düne kadar bilindik bir Anadolu şehri görünümde olan Eskişehir, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’le birlikte gerçekten bir marka kent haline geldi.Büyükerşen, Belediye seçimlerinde CHP Belediye Başkan adayımız Dr. Mehmet Ecer’in seçim çalışmalarında deneyimlerinden faydalandığımız bir insan. Hatta o dönem Ankara’nın efsane Belediye başkanları Murat Karayalçın ve hemşerimiz Fethi Yaşar ile birlikte ilimize konferans için davet etmiş, deneyimlerini birinci ağızdan dinlemiştik.
Eskişehir’e neden ilgi odağı? İnsanlar günü birlik ziyaretlerin dışında Eskişehir’e hafta sonları düzenlenen turlarla geliyorlar. Hafta sonları otellerde yer bulmak gerçekten çok zor. Bir dostum geçtiğimiz haftalarda Eskişehir’de kalabileceği otel odası bulamayıp, oda ayırtmak için benden yardım istediğinde gerçekten çok şaşırdım. İnsanlar Eskişehir’de ne deniz ve güneşe, ne arkeolojik kalıntılara, ne kongrelere gidiyor. İnanç turizmi de değil, sağlık turizmi de. Sadece ve sadece Eskişehir’i gezmeye, modern bir şehirde güzel vakit geçirmek için gidiyorlar.
Avrupalı gazeteciler Eskişehir’i “Türkiye’nin Avrupa kenti” diye tanımlıyor. Bugün Türkiye’nin üç büyük şehir dışında birden fazla üniversiteye sahip tek kenti olan Eskişehir’de iki tiyatro ve bir de senfoni orkestrası bulunuyor. Eskişehir bir üniversite kenti. Öğrenci ile şehir iç içe. Üniversite ile şehir iç içe. “Yeniden üniversite öğrencisi olsak” dedirten bir şehir. Öğrenciler, diğer birçok şehrin aksine, şehrin merkezinde, kimse tarafından rahatsız edilmeden, gönüllerince yaşıyorlar. Eskişehirliler öğrencileri bağrına bastı. Gençliklerini, heyecanlarını, protest yapılarını anlayışla karşıladı. Gençler şehir için bir tehdit oluşturmadan kendi hayatlarını özgürce yaşayabiliyorlar. Öğrenci için adeta bir cennet.
Geniş cadde ve kaldırımların estetik özellikleri ön planda. Şehrin tüm kaldırım taşları, sanatçı ve mimarların birlikte çalıştığı belediye atölyelerinde yapılıyor. Üniversite öğretim üyeleri şehrin planlanmasında, yapımında, her aşamada görev alıyor. Siyasi kaygı gözetmeksizin şehir için proje ve fikirler üretiyorlar. Üniversite adeta, şehir için üretiyor, şehire çalışıyor. Tabiri caizse Eskişehir üniversitelerin etinden, sütünden, yününden her şeyinden faydalanıyor. Hal böyle olunca Avrupa’da görmeye alışkın olduğumuz sokaklar, rengarenk kaldırımlar, köprüler, heykeller, tabelalar Eskişehir’de karşımıza çıkıyor.
Şehir içi trafik keşmekeşi hafif raylı sistemle aşılmış durumda. Şehri ortadan ikiye bölmesi nedeniyle önceden handikap olarak değerlendirilen Porsuk Nehri, bugün en önemli turistik alan ve toplu taşımacılığın yapıldığı bir araç haline getirilmiş durumda. Yılmaz Hoca’ bunu, “insanlar, şehirlerini otomobillerden geri aldılar.” diye açıklıyor.
Yıllardan beri sürekli üst üste koyularak yapılan ve Eskişehir açısından bariz bir fark yaratan yapılar uygarlık projesinin en önemli yapıtaşlarını oluşturuyor. Büyükerşen, Eskişehir’de kültürüyle birlikte, yaşanabilir çağdaş bir şehir oluşturdu. Sadece şehre ve insanlara yatırım yaptı. Muhalefet olmanın ekonomik zorluklarına rağmen kıt kaynakları doğru şekilde kullanmasını bildi.
Yılmaz Büyükerşen’in şehircilik anlayışını ortaya koyan bir anektodu kendi ağzından sizlerle paylaşarak yazının birinci bölümünü sonlandırayım. “…Belediye başkanı olduktan sonra gördüm ki, profesyonel futbol takımları durmadan oyuncu almak zorundalar. Bu büyük harcamalar bütün Anadolu kentlerinde belediyeye yıkılmış. Halbuki yasaya göre belediyelerin profesyonel takımlara kaynak aktarması yasak. Sadece amatör kulüplere yardım edebilir. Ama Türkiye’de yerel politikanın bozulmasına paralel olarak böyle bir eğilim ortaya çıkmış. Bir belediye başkanı olarak benden popülist politikalar beklemesinler. Seçimlere gireceğim zaman beni Eskişehirspor taraftarlarının lokaline götürdü aday olduğum partinin il ve ilçe yöneticileri. Bana “Biz 50 bin taraftarız, sana oy vereceğiz. Seçimi kazanırsan Eskişehirspor’a ne vereceksin?” dediler. “Hiçbir şey” dedim. Parti yöneticileri eteğimden çekip, “Ne olur, bari köprüyü geçene kadar” dediler. Ben sadece şehre yapacağım bir-iki şeyi anlattım ve oradan ayrıldım. Sonra da yüzde 44 oy aldım. Futbol taraftarlarının seçimde takımlarını destekleyen politikacılara oy verdiklerini sanmıyorum. Öyle olsa Adnan Polat, İstanbul’da seçilmeliydi.”
Son Söz; “Ben örnek bir şehir yaptığımı düşünüyorum, ama sizin örnek olmanız yetmez. Birilerinin de sizi örnek alması gerekir.”
Prof Dr. Yılmaz Büyükerşen

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti