Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İSLAM DÜNYASINDAKİ 1-ARAP DEVRİ 2-TÜRK DEVRİ

Sultan Tuğrul’un halife tarafından Şark ve Garp Sultanı olarak ilan edilmesi ve halifenin mânevi bir sembol olarak kalıp İslâm dünyasının idaresini Tuğrul Bey’e devretmesinden sonra İslâm Tarihi’ni iki bölüme ayırabiliriz. 1-Arap Devri 2-Türk Devri.
Arap Devri, Miladi 632 yılında başlayıp, 1058 yılına kadar süren 426 yıllık bir zaman dilimidir. Türk Devri ise, 1058 yılında başlayıp Hilâfetin kaldırılış yılı olan 1924 yılına kadar süren 866 yıllık bir süredir.
Türk tarihinin en büyük şahsiyetlerinden birisi olan Tuğrul Bey, yabancı ülkelerde dağınık bir şekilde yaşayan Oğuzları bir araya toplayarak büyük bir devlet kurdu. Selçuklu devletinin kuruluşu Müslüman Türklere yeni bir Cihan Hâkimiyeti, İslâm dünyasına ise yeniden diriliş ve silkiniş devri açtı. Türk töresi ile dünyaya nizam vermek şeklinde özetlenebilecek olan Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü ve Kızılelma’sı artık Müslüman olmakla birlikte “İ’lâ-yı Kelimetullah” (Allah’ın adını yüceltmek) ve Allah’ın adı ve dini ile âleme nizam vermek “Nizâm-ı Âlem Ülküsü” şekline dönüşecekti.
Sultan Tuğrul’u göçebe reisliğinden “Türk ve İslâm Dünyası’nın Sultanlığı” tahtına çıkaran meziyetlerin en başında geleni dindarlığı ve idealistliği idi. O da diğer Türk hakanları gibi Yüce Allah tarafından hakanlık makamına getirilip, dünya nizamını kurmakla görevlendirildiğine inanıyordu. Tuğrul Bey Allah’a olan bu samimi ve duru inancının yanında âlimlere ve Peygamberimizin soyuna ve Peygamberimizin manevi makamının temsilcisi olan halifelere karşı son derece saygılı idi. O, Halife’ye Moğol hakanları gibi işkence edip öldürmek yerine büyük bir saygı göstermiştir. O’nun bu saygısı Allah’a, Sevgili Peygamberimize ve İslâmiyet’e olan eşsiz sevgi ve saygısının bir göstergesidir. Tuğrul Bey aynı zamanda çok şefkatli, merhametli, sabırlı ve âdil bir sultandı. Haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri daima oruçlu olduğunu kaynaklar ittifakla kaydederler. “Kendime bir saray yapıp da yanına bir cami yaptırmazsam Allah’tan utanırım” (Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, 1993, s:142) sözü O’nun dindarlığının belirtisidir. O tarihin yetiştirdiği en büyük hükümdarlardan biridir.
Selçukluların en zor zamanlarında devrin en büyük ordusuna sahip Gazneliler’e karşı büyük bir zafer kazanılmış(1038) ve bu zaferin üzerine Ramazan ayında halifenin elçileri Nişabur’a gelmişti. Halifenin elçilerinin gelmesi demek, Selçuklu devletinin Abbâsi Halifesi tarafından tanınması demekti. Selçuklular bu duruma çok sevindiler, gurur duydular ve bayram yaptılar. Artık göçebe hayatının bittiğine ve parlak bir devrin başladığına inandılar. Bu olaydan yaklaşık beş asır önce de (568 yılında) Gök Türklere, bir Bizans elçisi heyetiyle birlikte gelmiş, bu olay da aynı şekilde değerlendirilmiş ve “Atalarımızdan işittik Batı’dan ne zaman ki Bizans elçileri gelirse bu olay Türk Cihan Hâkimiyetinin işaretidir” denilerek, büyük bir sevinç yaşanmış ve bayram yapılmıştır.
Tuğrul Bey, bu büyük zaferden sonra, ordusu ile Hamedan’a girerken devrin evliyasından Baba Tahir ve Baba Cafer ile karşılaşır, atından inerek onların elini öper. Baba Tahir kendisine:
“-Ey Türk! Allah’ın halkına ne yapmak istiyorsun?” diye sorar. Sultan şeyhe:
“-Ne emredersen” cevabını verir. Baba Tahir: “-Muhakkak Allah adalet ve ihsan yapmayı buyurur” ayetini okuyarak “Tanrı’nın emrini yap” der. Tuğrul Bey’in göz yaşarır ve “Öyle yapacağım” mukabelesinde bulunur. Bunun üzerine Baba Tahir Sultan’ın elini tutar, abdest aldığı kırık ibriğin kapağını parmağından çıkarıp onun parmağına takar ve “Bunun gibi dünya ülkelerini senin eline koydum, adalet üzere ol” der. Selçuklu Sultanı bu halkayı daima uğurlu bir muska gibi taşır ve savaşlarda parmağına koyardı.” Bu suretle Tanrı’nın Oğuz Han’a ve evlatlarına Irkıl Hoca ve Dede Korkut, Cengiz Han’a Gökçe nasıl dünya hâkimiyetini verdiğini müjdelemişlerse şimdi Bana Tahir de İslâm ve dünya hâkimiyetini Allah’ın Tuğrul Bey’e öylece ihsan ettiğini müjdeliyordu (Turan, 1969, c. 1, s, 189).
Tuğrul Bey’in bu dini hayatı, faziletli yaşayışı ve dağlara taşlara sığmayan ordusu ile Allah’ın dinini yüceltmek için bir an bile geri durmayan bu büyük insana, sonsuz bir hayranlık duyan er-Ravendi, ona Nizami’nin bir şiiri ile hitap etmekte ve şöyle demektedir: “Herkese rahmet edilip kısmetler bağışlandığı zaman iki efendiye Muhammed adı verildi. Birinin zâtı, Peygamberliğin mührü oldu. Diğeri ise hayatında memleketlerin mührü hükümdarı oldu.
Biri Araplar burcunun ebediyetlere kadar devam edecek dolunayı idi. Diğeri bütün Acem memleketlerinin (bir ay gibi parlayıp duran) şahı idi. Biri, Allah’ın dinini zulümden kurtarmış, diğeri ise, dünyayı adaletle mamur ederek onun dinini ihya etmiştir.”(Kitapçı, 1996, c. 2, s, 60)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti