Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

RABBİNE YÖNELMEK VE HER İŞİ KADERLE İLİŞKİLENDİREBİLMEK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 7 Nisan 2018 Cumartesi 11:01:33
 

– 150-
Bir hadis var, bu hadisteki duayı Efendimiz (SAV) ashabına öğretirken sahabe diyor ki: “Bize bir ayet öğretiyor sandık. Öyle titiz, öyle dikkatli ve hiç kaçırmadan tekrar ettirerek öğrenmemizi sağladı ki bir ayet öğretiliyor sandık, oysa bir duaydı.” Efendimiz bunu onlar için o kadar önemli buluyor ki bu duayı böyle öğretiyor. Bu yüzden, bazıları “salâtta, selam vermeden önce bu duanın yapılmamasının bir noksanlık olacağını” söylüyorlar, bu kadar önemsiyorlar. Bu duada önemli dört nokta var: Cehennem noktası, kabir noktası, deccal noktası, hayat ve ölüm noktası. Bu dört önemli nokta, korunmak için Allah’a sığınılması gereken dört önemli yerdir, dört zor yerdir. Dua şöyle: “Allahümme inni euzü bike min azabi cehennem ve euzü bike min azabil kabri ve euzü bike min fitnetit deccal ve euzü bike min fitnetil mahya vel memat.” Allah’ım bu dört şeyden sana sığınırım diyorsunuz; cehennem azabından sana sığınırım, kabir azabından sana sığınırım, Deccal’ın fitnesinden sana sığınırım, hayat ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Hadiste Efendimiz (SAV) ashabına diyor ki; cehennemin azabından Allah’a sığının. Hepsi sesleniyor; cehennemin azabından Allah’a sığınırız. “Kabrin azabından Allah’a sığının.” Hepsi tekrarlıyor, sığınırız diyor. Deccal’ın fitnesinden Allah’a sığının.” Sığınırız diyorlar. “Hayat ve ölümün fitnesinden Allah’a sığının.” Hepsi yine sığınırız diye sesleniyorlar. Bu duayı çok talim ediyorlar. Bizim de bu duayı mutlaka dilimize zikrullah yapmamız ve bunun gereği fiillerle de meşgul olmamız gerekir.
RABBİNE YÖNELMESİ GEREKEN KUL, RABBİNE YÖNELİYOR MU, YÖNELMİYOR MU, İMTİHAN BUDUR
Bu hadis duada “deccalın, hayatın ve ölümün fitnesi” ifadesi var. Fitne küfür fitnesidir, ikilem oluşturmak demektir. Fitne çıkarmak kişiyi tereddüde düşürmektir: Öyle mi, böyle mi? Ayetler öyle diyor ama gerçekten öyle mi? Buna benzer ikilemde bırakmaktır. Bu fark edildiği zaman imtihan kelimesi akla gelir, onu nasıl düşünmemiz lazım? İmtihanı iki türlü düşünmek lazım, hem “İnsan 29” açısından hem de “İnsan 30” çerçevesinde. İmtihanı İnsan-29 çerçevesinde düşündüğünüzde bakışınız farklı olur, İnsan-30 çerçevesinde düşünürseniz daha farklı! İnsan-30 açısıyla bakınca onun bu dünyada zannettiğimiz gibi, yani beşeri yaşantı içerisindeki imtihanlar gibi bir imtihan olmadığı görülür. Ama İnsan-29 ve İnsan-30 ayetlerinin ikisini birleştirip düşündüğünüzde imtihan, yalnızca İnsan-29 kavşaklarıdır, yani herhangi bir olayda kulun ne yaptığıdır: Rabbine yönelmesi gereken kul, Rabbine yöneliyor mu, yönelmiyor mu, imtihan budur. Yani zerre kadar hayr mı, zerre kadar şer mi?
ŞER, ALLAH’I ÖRTMENİN ADIDIR, ŞER YALNIZCA BUDUR
Hayr ve şer denilince, şerrin de hayrın da doğru manasını yeniden vermek, onları net olarak tanımlamak lazım. Şer, Allah’ı örtmenin adıdır, şer yalnızca budur; başka bir şer yoktur, başka bir şer tarifi yoktur: Şer Allah’ı örtmektir; Allah’ı örten her fiil şerdir. Allah’ı örten her düşünce, her davranış, her fikir şerdir. Allah’ı örten neyse o şerdir. Hayr ise, Allah hakikatini örtmeden düşünmek ve yaşamaktır. Allah’ı örtmeyen “B” takdimi yaşantısı hayrdır, bunun en güzel örneği Efendimiz (SAV)’in şeriatıdır, yaşantısıdır. Sistem gereği, eğer siz zerre kadar şer yapmışsanız yani zerre kadar örtücüyseniz karşınıza çıkacak, zerre kadar örtmemişseniz o da karşınıza çıkacak! İşte fitne, kişiyi bu ikilemde tutar; onu hayr, şer ikileminde tutar. Burada cazibe önemli, fitneye ait bir cazibe var, ö önemli. Eğer kişi kendisindeki deccala hayransa, kendisindeki “A” Takdim Formu “BEN”le yaşamayı seviyorsa, günü geldiğinde onun piriyle, üstadıyla, sultanıyla karşılaşınca ondaki küfür cazibesine kapılır ve onu “doğru” bulur, “doğru” ilan eder, “doğru budur” der, küfre “bu doğrudur” der. Çünkü “A” Takdim Formu “BEN”inin kudretinin sultanını gördü! Kendisindeki kudreti örtücü olarak kullanıyordu, kudreti bu yönde maksimum kullananı görünce onu kabul ve tasdik etti. Fitne işte odur, örtücülüğe meyildir, oradaki cazibe örtmesi yönündendir.
DERDİMİZ KUDRETE KARŞI OLMAK DEĞİL, KUDRET ALLAH’IN KUDRETİDİR
“Vehmin Zulmeti’ne dalarak Muhtariyet iddiasıyla “DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ”ne nefsinin şerri yönüyle dâhil olan örtücü ilahın, ALLAH Yokmuş Gibi veya sanki O, Ehadüs Samed Değilmiş Gibi davranarak nefsine zulmeden zalimlik kimliği “A” Takdim Formu “BEN”in bilinci şeytani vasıflıdır.”
“Vehmin zulmeti” ve “Muhtariyet İddiası” deccaliyet için çok önemlidir. Küfre ait bütün kavramlar, manalar, hepsi vehmin zulmeti çerçevesinde, vehmin zulmetine dalarak yani muhtariyet iddiasıyla, nefsinin şerri yönüyle Deccaliyet Kısır Döngüsü’ne dâhil oluyorlar. Nefsin şerri yönüyle demek, muhtariyet iddiasıyla ve örtücülükle demektir. Nefsin şerri örtücü olmaktır, örtücülük iddiasıdır. Nefsin şerri yönüyle deccaliyete dâhil olan örtücü ilah, Allah yokmuş gibi veya sanki O Ehadüs Samed değilmiş gibi davranarak nefsine zulmediyor. Onun bu zalim kimliği “A” Takdim Formu “BEN”dir ve bu “BEN”in bilinci şeytani vasıflıdır. “A” bilincinin yeni bir vasfıyla tanıştık: Şeytanlık! “A” Takdim Formu “BEN” veri tabanı ve “A” bilinci şeytani vasıflıdır. “Bu bilincin, bu veri tabanının meyli hep kudretten yanadır. Peki, paylaştığımız ilimde kudretin yeri yok mu, yani kudretin doğru kullanımının farkı nedir?
Doğru Kudret’i anlamak için mutlaka şuna dikkat etmek lazım: Kudreti sergileyen kim? Kudret “A” Takdim Formu “BEN”le mi sergileniyor, kudreti o mu gösteriyor? Deccaliyet kapsamındaki kudret “A” Takdim Formu “BEN”le sergilenir. Müstakilliğini ilan etmiş olan “A” Takdim Formu “BEN” bilincindeki birisinden açığa çıkan kudret tehlikelidir. Bir de, onun kudrete sahip çıkışını sevmek, ona hayran olmak, onu tasdik etmek yanlıştır. Kudrete sahiplik elbisesi giydirip “benim, onun” diyenlerin hallerini sevmek yanlıştır; tehlikeli ve yanlış olan kudrete meyil budur! Biraz anlaşıldı mı? Derdimiz kudrete karşı olmak değil, kudret Allah’ın kudretidir. Karşı olduğumuz şey, onu suiistimal etmektir, onun suiistimal edildiği zulmani hallerdir.
ÖNCE HER İŞİ MUTLAKA KADERLE İLİŞKİLENDİRMEK VE BULDUĞUNUZ SONUÇLARI DUAYA ÇEVİRMEK GEREKİYOR
Kudreti somutlaştırmak, net olarak tanımlamak istesek nasıl tanımlayabiliriz? Kudretin esas tanımı “yoktan var etmek”tir. Allah kudret sahibidir, yani yoktan var edicidir. Yoktan var etmesi Allah’ın kudretidir. Bir şeyi yoktan var etmek Kudret’tir. Bu bizim “güç” dediğimiz midir, onun için mi “la havle ve la kuvvete” diyoruz gibi sorular düşünülebilir. Kudretin insan boyutunda ortaya çıkışı güçtür. Biz, bize öğretildiği üzere “ve la havle ve la kuvvete” diyerek bu güce sahip çıkmadığımızı ilan ediyoruz. Fakat bu kudrete karşı çıkmak demek değildir. Yani biz bu konuyu kudrete karşı çıktığımız için anlatıyor değiliz. Bizde kudreti suiistimal eden bir yapı var, o yapıyı tanımak ve onu fonksiyonsuz yapmak için bunu konuşuyoruz. Yoksa kudret Allah’ın kudretidir. Ama o “A” yapı, bu güce “benim” diyor. Tabi şunu unutmayalım, ona sahip çıkan bu zulmani hal de İnsan-30 ayeti gereğidir, Allah’ın izniyledir, O’nun dilemesiyledir. Kudretin suiistimaliyle özdeşleşen ve gücünü göstermek için gelecek olan Deccal’da, bir beşerde açığa çıkabilecek kudretin maksimumu vardır. Eğer kişi yaşarken kudrete hayran ise, kendisindeki kudrete sahip çıkmaya meyilli ise, kudrete sahip çıkanları, “benim gücüm” diyenleri ve onların o hallerini seviyorsa, onların o hallerine hayransa, günü geldiğinde bunun en iyisini yapan Deccal’la karşılaşınca ona “işte ilahımız” diyecektir, ona vurulacaktır! Kendiliğinden! Doğal olarak böyle olur!
Kudretin bu yolda kullanıldığı örnekler yok mu? Elbette var, olmaz olur mu? Halifelerimizden Hz. Ömer’in önceki ve sonraki yaşantısını düşünürsek, gücün kullanımına güzel bir örnek değil mi? Güzel bir örnek! O gücü “A” Takdim Formu “BEN”den bir anda “B” Takdim Formu “BEN”e hicret ettirmeye güzel bir örnek. Çünkü mesele kudretin kendisi değil, onun suiistimal edilmesi. Bu yüzden, kudretin suiistimalinden kurtulmak gerekiyor. Bu kurtuluş bir mücadeledir, bir ömür sürecek gayrettir. Onun hemen olup biteceği zannedilince, sıkıntımız şu olur: Biz neden İhlâs Hayat Döngüsü’nde sabit kalamıyoruz. Salâtta veya tefekkür ederken İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyoruz, ama sonra hayata dönünce neden düşüyoruz? Nasıl olacak, nasıl kurtulacağız? Önemli olan, Billahi anlamada imanla gayret etmektir, mücadele etmektir ve sabretmektir, yani Allah’ın o konudaki hükmünü beklemektir. Mücadeleye, yönelişe ve tefekküre devam edilince, salâtta da normal hayatta da o idrakta kalmak kolaylaşır. Yaşantınızdaki her şeyin ilişkisini, Rasulullah Efendimiz (SAV)in açıkladığı kaderle kurarsanız, bu sistemi geliştirirseniz, “B” hayatında sabit kalmak normal hayatta da kolaylaşır inşaAllah. Nefs-i Levvame’yi ele aldığımız yazılarımızda (Edeb; Ya HU 138. yazıdan başlayarak) onu gördük. Kişi her şeyin, her konunun ilişkisini iki şeyden biriyle kurar; ya bir örtücü ilahla veya Efendimizin açıkladığı kaderle kurar. Ama genellikle bu ilişki örtücü ilahla kurulur. Örtücü ilahla nasıl kurulur? Kişi o konunun ilişkisini ya kendisinin örtücü ilahıyla veya karşısındakinin örtücü ilahıyla kurar ki bu hemen o anda doğrudan Deccaliyet Kısır Döngüsü’ne girmek demektir. Her hangi bir konunun ilişkisini örtücü ilahla kurduğunuz zaman o konu suiistimal edilmiş olur ve hemen Deccaliyet Kısır Döngüsü’ne girersiniz. İlişkisi Efendimizin açıkladığı kaderle kurduğunuzda Rabbinize yol tutmuş olursunuz. Bunun basamakları şöyledir: Önce her şeyin ilişkisini kaderle kurmak, her işi mutlaka kaderle ilişkilendirmek ve bulduğunuz sonuçları duaya çevirmek gerekiyor. İşi kaderle ilişkilendirdiğiniz zaman bir sonuca varırsınız, işte o sonuçları duaya çevirmek gerekiyor. Duaya çevirdikten sonra ise yapacaklarınızı tespit etmek gerekiyor. Bu yöntemi edinmek lazım, mutlaka alışkanlık haline getirmek lazım! İnsan bunun dışına çıktığı anları için, “İhlâs Hayat Döngüsü’nden düşüyoruz” diyor. Bu döngünün dışına çıkmamak gerekiyor. Olayların, ilişkisini kaderle kurduğunuz sürece o sizi B noktasına bir iple bağlar, sizi orada tutar. Sizi oraya sıkı bağlayan şey budur; her şeyin ilişkisini bize açıklanan kader çerçevesinde görmeye alışmaktır. Yalnız seccadede değil, yaşarken de (her konu için) bu böyledir. Mutlaka her konuda! Sabah uyanmanız, giyinmeniz dâhil, hepsinde “Allah’ın inzal ettiğiyle hüküm verecek” bir davranışa girmek gerekiyor; örtücü ilahla ilişkilendirmeden yaşamak gerekiyor.
Allah’a emanet olunuz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti