Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

RASULULLAH (SAV)’IN EĞİTİM METOTLARI 10

“Ey iman edenler (ey Elif)! Allah’tan ittika edin (sakının, utanın) ve doğru söz söyleyin ki Allah amellerinizi salih hâle getirsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ahzâb, 70-71)
Konuşmak da dinlemek gibi muhatabımızla iletişim metotlarındandır. Rabbimizin ayetinden anlıyoruz ki bu konuda Rabbimiz bizden doğru sözlü olmamızı istiyor. Bu sebeple, doğru sözlü olmak, yalan söylememek bir inananın en önemli hasletlerindendir. Ancak doğru söz sosyal hayatta inanan ve inanmayan her insanın “önemli” dediği bir davranış olduğundan, bu davranışı inanmayanlar da yapabilir. Hatta bazen inanmadığı veya yanlış inanışlı olduğu halde “inanıyorum” diyenlerden daha doğru sözlü olanlar çıkabilir. Peki, bu durumda onlar “doğru söz söyleyin ki Allah amellerinizi salih hale getirsin” ayetinin muhatabı mı oluyorlar? Elbette hayır! Ayetimizin muhatabı, başında belirtildiği gibi iman edenlerdir; mükâfat iman edenler içindir. Çünkü zaten, gerçek manada ancak Billahi imanlı olan doğru söz söyleyebilir. Bu yüzden ayetimiz bize aslında Billahi imanı ve onun gerektirdiği takvayı, takvalı hayat tarzını öğütlüyor: “Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin (sakının, utanın) ve doğru söz (Hakk idrakla, Hakkı) söyleyin ki Allah amellerinizi salih hâle getirsin ve günahlarınızı bağışlasın.”
Allah’a yönelişi doğru olmayanın sözü doğru, Hakk olabilir mi? Bu sebeple ilk şart Billahi İman’dır. Bunun için de kişinin “duniHİ algı”, “Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası”, “İlahlık Hissiyatı” gibi kavramları öğrenmesi sonra da bunlardan kurtulmaya yönelik süreç başlatması gerekiyor. Eğer bunların farkında ve gayretinde isek, o zaman bizim Rabbimize iman edip, doğru sözlü olmamızın mükâfatı söz konusudur; amellerimizin (hayat tarzımızın) salih hale getirilmesi ve günahlarımızın bağışlanması o şartlar altındadır, biiznillah. Bu sebeple, inanmadığı halde doğru sözlü olanlar bu halleriyle dünya açısından güzel bir davranış sergilemiş olurlar. Bu davranışlarıyla sosyal yaşantıda güvenilir ve iyi insan da olabilirler. Ancak bu davranışlarının Rabbimiz katında makbuliyeti yoktur. Bu sebeple hep diyoruz ki; inananın gayreti, önceliği, hedefi iyi bir kul olabilmektir, iyi insan değil. Çünkü iyi bir kul zaten kesinlikle iyi bir insandır…
Efendimiz (sav) “El-Emin” idi, diğer Rasuller de toplumları için “emin” kişilerdi. Ayetlerde görürüz, toplumlarına “Ben sizler için emin (güvenilir, doğru sözlü) bir rasulüm” demişlerdir. Allah’ı razı olduğu biçimde tanımış kulların vasfı olan “eminlik” onları iyi kul yaptığı gibi, günlük hayattaki ilişkilerde de doğru sözlü, zarif, kibar, ilkeli, adaletli, sabırlı, almaya değil vermeye odaklı, şeffaf ve haktan yana duruşları gibi Rahmani vasıflarıyla iyi birer insan yapmıştır.
Konuşmaya dönecek olursak: Kur’an-ı Kerim, önce konuşmamızda doğru sözlü yani doğru idraklı olmamızı önerir. Sonra da bu doğru sözümüzle yani “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını, duniHİ algı ve zanlarını reddederek, terk ederek ilahlık hissiyatından kurtulmaya çalışan idrakimizle, nasıl konuşmamız gerektiğini bize ayetleriyle öğretir. Efendimiz (sav)’in hadisleri, yaşantısı ve asr-ı saadetten bize ulaşan olaylar da bize bu dili öğretmektedir. Bunlardan anlıyoruz ki karşımızdaki muhatabı tanıyarak “kiminle ve kim olarak konuştuğumu” bilerek konuşmamız esastır… Muhatabımız ebeveynimiz, yavrumuz, eşimiz, arkadaşımız, ihtiyaç sahibi bir kul veya vasfı başka bir kul olabilir; kendimiz de olabiliriz. Hakikate uygun yaşamak gayretinde olanın hayatı kendiliğinden Hakk’ı tebliğ olacağından, tebliğ sırasındaki her cümlemizin yani konuşma dilimizin nasıl olması gerektiğini bize ayetler öğretir. Bu bakışla lütfen ayetlerde geçen şu kelimeleri tefekkür edip araştıralım. Elbette Kur’an’ın kastettiği manaları ile…
Kavlün ma’rûf (Bakara 263, Nisa 5 ve 8, Ahzab 32); adalet üzere konuşma (En’am 152); hüsn üzere konuşma (Bakara 83); kavlen kerîmâ (İsra 23); kavlen meysûrâ (İsra 28); tayyib kavl (Hac 24); tayyib kelime (İbrahim 24); kavlen belîgâ (Nisa 63); kavlen sedîdâ (Nisa 9); kavlen leyyinen (Taha 44); sözden kötü olan (Nisa 148); kavlin münker olanı (Mücadele 2); kavl-i zür (Hac 30); zührüfel kavl (En’am 112). Ve elbette sözün kastı (hayalde taşıdığı mana) yani konuşma tarzı denilince Muhammed 30. Ayet…
Ayetlerde konuşma dili ile ilgili olarak önerilen vasıfların tamamını en üst seviyede yaşayan, diğer vasıflarla ise hiç alakası olmayan bir kul var; Efendimiz Muhammed Mustafa (sav)… O’nun nasıl bir konuşma dili olduğunu bize ayetler öğretmektedir: O heva ile değil ancak vahy ile konuşur… Vahyin Rabbimizden nasıl bir ikram olduğunu, müminlere nasıl bir özel iltifat, tüm kullara nasıl bir rahmet olduğunu düşündüğümüzde belki Efendimiz (sav)’in dilini, cümlelerini tefekkür etmeye başlayabiliriz. Önceki yazılarımızda “cennet dili” diye adlandırdığımız konuşma dilimizin kaynağı tamamen Rasulullah (sav)’dir. O’nun öğrettiği Kur’an-ı Kerim, O’ndan öğrendiğimiz hadisler ve merkezinde Efendimiz (sav)’in yer aldığı her biri birer “canlı yazı” olan asr-ı saadet olayları bize cennet dili talimidir de aslında… O dilden çok önemli bazı başlıkları birlikte hatırlayalım:
o (DuniHi algı ve) zanlara dayalı fikirler içeren cümlelerden kaçınmak
o (Yine duniHi algıyla) merak ve kıyas cümlesi kurmaktan sakınmak
o Suçlama cümleleri kurmamak
o Şikâyet cümlesi kurmamak
o Hak olmayan halleri aklayan cümlelerden sakınmak
o (Kişiyi ilahlık hissiyatına sabitleyen) övgü cümlelerinden sakınmak
o Sızlanma hissi uyandıran cümlelerden sakınmak
o “Sözde noksan” etiketten (bu özellikteki lakap ve isimlendirmelerden) sakınmak
Unutmayalım ki bu tip cümlelerle konuşmaktan sakınan bir inanan, nefsin şerrinin konuşma dilini kesmiş olur; Billahi imanla Rabbine yönelmiş bir kul olarak Rabbiyle sohbet halini yaşamaya ve zikrullaha başlamış olur. Zikrullaha giriş budur: Kişinin duniHİ algı ve zann’larını fark etmiş, reddetmiş ve bu zannların ortaya çıkışlarıyla mücadele eden bir kalple Allah’ı unutmamak için yöntemler geliştirmesi, gayret etmesidir. Bu gayretler içerisinde öncelik olan konuşma dilidir. İşte böyle bir kulun hayal, düşünce, fikir, yorum, konuşma dili ve beden dili Zikrullah kapsamındadır.
Sığınıyoruz: Allahım, lütfunla bizi ilahlık hissiyatına ait dille yaşamaktan daim koruyuver, kurtarıver; öğrettiğin cennet dilini bize sevdir, kolaylaştır ve ikram ediver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti