Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

BÖLGESEL SORUNLARIN KAYNAĞI İSRAİL, ABD VE BATILI ÜLKELERDİR

Türkiye’nin güney doğusunda ve Orta Doğu’da ilginç gelişmeler yaşanmaktadır. Irak’ta Saddam’ın devrilmesiyle birlikte önce Türkiye ABD ile sınır komşusu oldu. Ardından bölge Kürt milislere bırakıldı. ABD’nin desteğiyle Irakta bir Kürt Federatif devleti, Suriye’de ise PYD/PKK’nın kontrolünde bir bölge oluşturuldu. Amaç bölgede İsrail ve ABD çıkarlarına hizmet edecek bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Bölgede böyle bir Kürt devletinin kurulması Türkiye ve İran’ın toprak bütünlüğü açısından da büyük bir tehdittir. Bu bakımdan ortak tehditler altında buluna Türkiye ve İran’ın bölgede birbirine hasım değil stratejik ortak olmaları, ortak tehditlere karşı birlikte mücadele etmeleri ve birlikte bölgesel politikalar geliştirmeleri gerekmektedir. Ayrıca Akdeniz’de ardından Karadeniz’de yaşanan olaylar bölgemizi bir barut fıçısına dönüştürmüş durumdadır.
Aslında Orta Doğuda olan biten her şeyin, bölgenin zengin doğalgaz ve petrol yataklarına sahip olması ve İsrail’in “Beka Stratejisi” ile yakın bir alakası vardır. İsrail devleti hala daha bir “Hıttin Korkusu” ile yaşamaktadır. Hıttin, 1187 yılında büyük Türk komutanı Selahaddin-i Eyyübi’nin Haçlı ordusunu yendiği ve Kudüs’ün tekrar Müslümanların eline geçtiği zaferin adıdır. Haçlılar, bölgede Müslümanların kendi aralarında çekiştikleri, mücadele ettikleri, bölünüp parçalandıkları sürece varlıklarını sürdürebilmişlerdir. İsrail’in de bölgede varlığını sürdürebilmesi için, Müslümanlar arasında birlik ve bütünlük olmaması gerekir. Bölgede Müslümanlar dağınık ve hatta birbirleriyle ne kadar çatışma içerisinde olurlarsa İsrail o derecede rahat içerisinde olur ve hayatını devam ettirir. Bunun için bölgede Arap ve İslam dünyasının birleşmesi ve dayanışması engellenmelidir. Hatta bölgedeki İslam devletleri mümkün olduğu kadar küçük küçük parçalara devletçiklere bölünmelidir. Irak’ın ve Suriye’nin bölünmesi ve bölgedeki “Kürt Devleti” senaryolarının da İsrail’in “Beka Stratejisi” ile direk olarak bir ilişkisi vardır. Bu senaryo içerisinde Türkiye’nin bölünmesi de vardır. ABD, İsrail ve Batı, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini bölme, parçalama ve bir birleriyle çatışan küçük devletçikler kurma peşindedir.
Ayrıca bölgede Irak ve Suriye’de kümelenmiş olan PKK, PYD ve bu örgüte sempati ile bakan bölücü Kürtler Türkiye’ye karşı ABD, İngiltere ve İsrail’le ittifak halinde olup bağımsız bir Kürt devleti kurmak istemektedirler. Bu ittifak halindeki şer ekseni bölgede Türkiye’yi etkisiz hale getirmek için var güçleriyle çaba sarf etmektedirler. Bölgedeki gelişmeler Türkiye’nin müttefiki olduğunu iddia eden ABD’nin, gerçekte Türkiye’nin müttefiki değil; bölgedeki rakibi olduğu bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Aslında batılıların arzusu bölgede bir Kürt devleti kurmak değil, İsrail’in kontrolünde bir “Yahudi Kürdistanı” oluşturmaktır.
“Gazeteci yazar Pamela Kidron, 1988’de yazdığı bir makalesinde “İsrail’de 150.000 Yahudi Kürt’ün yaşadığından söz etmektedir. A. Medyalı’nın kitabına göre ise, “günümüzde İsrail’de Kürdistan kökenli yaklaşık 200.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir” (Kürdistan Yahudileri, s.64-5, A. Medyalı’dan nakil. Yalçın, C.2003, s: 71 ) Kürt Yahudilerin büyük bir bölümü Mossad’ın 1950’li yıllarda düzenlediği “Ezra ve Nehamya Operasyonu” ile İsrail’e getirilmişlerdir. Ancak İsrail ile iki halk arasındaki ilişki kopmamıştır. İsrail’e gelen Iraklı Yahudiler, Kürt kimliklerini de bir yandan muhafaza ederler. İsrail’de yaşayan Kürt kökenli Yahudiler tarafından “İsrail’deki Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü” adlı bir örgüt kurulmuştur (Yalçın, 2002, C, s. 68) Bu dini bağlantı, Barzani ailesi ile İsrail arasında siyasi bir yakınlığın doğmasına sebep olmuştur. “Ancak daha da ilginç bir şey vardır. Kürt Yahudileri, Barzani aşiretinin de bir parçasıdırlar! Dahası, Barzani aşireti, çok sayıda “ünlü haham” çıkaracak kadar dindar bir Yahudi kimliği içermektedir…(Yalçın, 2002, s. 71 )
Kuzey Irak’ta yayınlanan İsrail-Kürt Dergisinde yayınlanan bir dosyada yer alan habere, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani İsrail’deki Kürt kökenli 200 bin Yahudi’nin Kuzey Irak’a ve Suriye’ye geri dönmesini istemektedir (13 Eylül 2017, Yeni Şafak). https://www.yenisafak.com/dunya/200-bin-yahudiyi-kiraka-bekliyor-2794086
Barzani ve Barzani ailesinin Kürt Yahudi’si olduğuna dair bir başka belge ise; Los Angeles’teki California Üniversitesinde (UCLA) görev yapan kendisi de Kürt Yahudi’si olan Prof. Dr. Yona Sabur’un “Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji ” adılı kitabıdır. Kitapta verilen bilgiye göre, 16. ve 17. yüzyılda bölgede yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi Eğitim Kurumları büyük bir itibara sahipti (18 Şubat 2003 Hürriyet Gazetesi ).
Barzani aşireti hakkında Osmanlı arşivlerine dayanarak bilgiler veren tarihçi Ahmet Uçar, Barzanileri’nin atalarının Yahudi olduğundan şüphe duyulamayacağını ifade etti. Ahmet Uçar, Prof. Sabar’ın, Barzaniler’in ne zaman müslüman olduklarına ilişkin detaylara girmediğini de savundu. (Dr. Güneş Erütrük, 18.02.2003, Hürrüyet Gazetesi, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/barzani-ailesinin-yahudi-oldugu-ortaya-cikti-128488 )
ABD ve İsrail’in su kaynaklarımız ve sınır aşan sularımız konusundaki görüşleri de Türkiye’nin aleyhinedir. Türkiye’nin sahip olduğu kaynaklardan belkide en önemlisi ve birincisi su kaynaklarımızdır. Bu tespitimiz ileriki yıllarda daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır. Sınır aşan su kaynaklarımız esas itibariyle Fırat ve Dicle nehirleridir. Fırat nehrinin debisi 31.8 milyar m3, Dicle’nin ise 50 milyar m3’tür. Bu iki nehrimizin taşımış olduğu su ileriki yıllarda Orta Doğunun petrolünden daha önemli olacaktır. Önümüzdeki yıllarda başta Orta Doğu olmak üzere dünyada su sıkıntısının olacağı uzmanlar tarafından ileri sürülmektedir.
Böyle bir durumda ABD’nin 1997 yılından beri uluslararası anlaşma haline getirmek istediği iki teklifi bizim için çok önemlidir:
1- Aşağı kıyıdaş ülkelere bu sularda söz hakkı verilmesi
2-Sınır aşan sular üzerinde yapılacak barajların yapımından önce uluslararası yapılanmalardan bölge ülkelerinden izin alınması.
Bu sinsi istek ve planlara ilave olarak, ABD, Fırat üzerinden İsrail’e su verilmesini önermektedir. Demek ki, ABD’nin bu görüş ve önerilerinin arkasındaki asıl entel güç Yahudi lobisi ve İsrail’dir. Ayrıca ABD, başta Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege Kıta Sahanlığı, Fener Rum Patrik hanesinin “Ekümenik” hale dönüştürülmesi konusunda da milli çıkarlarımızla ters görüşlere sahip olup Yunanistan’dan yana bir politika takip etmektedir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti