Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Edep; Ya Hu -280- ALLAH’IN BOYASI

Ayetleriyle biliyoruz ki Kur’an Efendimiz (SAV)’in Kalbi’ne inmiştir. Kur’an vahiylerle Efendimiz (SAV)’in kalbi oldu, müminin kalbine de ilaç oldu. Müminin kalbine Kur’an tespit olunca yani ayetler kalbe kalboldukça, beyin bu kalboluşa uygun düşünce ve fiiller üretir; ayetler kalbe kalbolunca bu hal beyin aracılıyla amellere dönüşür. Bu durum müminin sadrından görülür, okunur. Zaten ayetler ancak kalbe kalbolunca anlaşılır ve kalbolmuşsa idrakıyla beyinde amele dönüşür; bu amellerin sonucu da sadrınızdan görünür, okunur. Bu durum “sadrın Allah Boyası ile boyanması” demektir. Süreç şöyledir: Kalb kalb-i selîm olunca sadr kendisini saran nefsin şerrinden kurtulur, şifa bulur. Sonra da bütün sadr “Sıbğatullah” ile, Allah’ın Boyası ile boyanır. Ve bu boya bir daha çıkmaz, üstüne başka boya da almaz! Sadr nefsin şerri tarafından yönetilirken de bir boyası vardır; şikak ile boyanmıştır. Bu yüzden, şikak niyetliler yaşantıda vücutlarına ayrıca boya yaparlar…
“Sıbğatallah (Allah Boyası)! Boyaca Allah’tan daha güzel kim olabilir! İşte biz O’na ibadet edenleriz (onun razı olduğu hayat tarzını yaşamaya çalışanlarız).” (Bakara 138)
“Bilakis O Kur’an, kendilerine ilim verilmiş olanların sadırlarında apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkâr eder.” (Ankebut 49)
Kur’an ayetlerinin sadrdan görülmesini bu ayetlerden anlıyoruz. Kur’an onların sadırlarında apaçık ayetler haline gelir yani görülebilir; Kalplere kalbolmuş Kur’an ayetleri sadırlardan dışarı çıkar, görülebilir ayetlere dönüşür. İşte böylece, o sadr Kur’an’ın ikiz kardeşi olur. Kur’an’ın ikiz kardeşi olmak anlaşıldı değil mi?
Ayet kendilerine ilim verilenleri de anlattı: Kur’an kendilerine ilim verilmiş olanların sadırlarında apaçık ayetlerdir. Peki, ilim verilenler kimler? Kim “amentü billahi” derken bunu idrak ederek söyler de nefsi levvameye girerse ona ilim verilmiş demektir, o kişi bu haliyle ilim verilenler sınıfına girer, ilim verilenler sınıfının başlangıcı budur. Bu bilinmezse, kişi “ben kim, âlim olmak kim? Âlim olmadığıma göre bu ayet bana hitap etmiyor” der. Böyle düşünürseniz ayetlerin hangisi size hitap ediyor, söyler misiniz? Birşey kalmaz, ötelediğiniz için hiç bir ayet kalmaz. Ama ötelemezsek bütün ayetler bizedir. İşte insan o zaman onun ikiz kardeşi olur ve hepsi senin sadrından görülür.
İlim verilen kimmiş? “Amentü billahi”yi idrak ederek söyleyen, inanarak söyleyen, uygulamak için söyleyen, nefs-i levvameye girerek söyleyen! Bu kişi ilim verilenler sınıfına girmiştir ve dünya sistemindeki ilim denilene ait ne kadar rütbe varsa o rütbeleri almış olandan ileridedir. Bir kişi dünya ilminin tepe noktasında olsa, “derin düşünen adam” diye tanınsa bile “amentü billahi” dememişse o kişi Kur’an’ın tarif ettiği ilim verilenler sınıfında değildir. Hiç böyle bir rütbesi olmasa bile “amentü billahi” demiş ve nefs-i levvameye girmiş kişi Kur’an’a göre ilim verilenler sınıfındadır.
Zalimlerin sadrından ayetler okunamaz. Çünkü onlar yeminini bozmuştur. Yeminini bozduğu için sadrından ayetler çıkmaz. O kişi sadrının kapısını ayetlerin çıkmasına kapatmıştır; bu bile bile inkâr etmektir! Nereden biliyor da bile bile inkâr ediyor? Yemini var çünkü! İşte o yemini bozup bu kapsamda davranışlar ortaya koyuyor. Böyle olunca, zalimler bile bile inkâr etmiş olurlar. İşte siz kendinizde o zalim yapılarla savaştığınızda sonuç şöyledir: Allah dilediğinin tövbesini kabul eder.
Tövbe her durumda açık bir kapıdır. Bize bu müjde Enfal Sûresi 38. ayetle verilir: “Kâfir olanlara de ki, vazgeçerlerse geçmiş günahları onlar için mağfiret edilir.”
Son cümlemiz: Sizin dünya hayatı sürecinde kendinizi bilmenizden önceki halinizde, kalıbınıza “Rabbin Allah’tır” bilgi ve şahitliği ile bu şahitliği tasdik bilgisi işlenmiştir. Rabbin Allah’tır bilgi ve şehadeti ile bu şahitliğin tasdik bilgisinin işlenmiş olması yanı sıra dünya hayatı sürecinde de şahitlik ve tasdikle olan ilişkinize bizzat şahitliğiniz gerçekleşmeden dünyadan ayrılamazsınız. Ki bu şahitliğin ismi dünya imtihanıdır. Bunu bir iki cümle ile açalım. Bir kulun dünya hayatı sürecinde kendini bildiği halinden önce, ona işin hakikati gösterildi ve o ona şahit kılındı, buna fıtri yemin (kulun fıtri yemini) denildi. Kul dünya hayatı sürecinde yapmış olduğu şahitlik ve tasdikle yani kalıbına işlenmiş bu bilgiyle ilişkisi gerçekleşmeden dünyadan ayrılamaz. Bu ilişki neyse! Ret veya kabul! Kabulse ne derece, retse ne derece… Bu ilişki gerçekleşmeden dünyadan ayrılamazsınız! Bu ilişkinin anlaşılması sürecine imtihan dünyası veya dünya imtihanı denir. Bu öyle bir ilişki ki her tür hayat tarzı, her türlü ve her yaştaki ölüm bu bakımdan bir ilişki tanımı oluşturur, hatta kişi bu ilişki tanımı üzerine ölür, bu ilişki tanımı üzerine ba’s olur. Kanaatimce, Azrail’in ölen kişiye görünen şeklini de bu ilişki belirler…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti