Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ALLAH TARAFINDAN ÖVÜLMÜŞ MİLLET – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 30 Mayıs 2016 Pazartesi 11:34:23
 

Yine “Maide Süresi 54. Ayet” te de Türkler’e işaret etmektedir: “Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, şunu (iyi) bilsin: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler, Mü’minlere karşı yumuşak gönüllü, Kafirlere karşı onurlu ve başları yukardadır; Allah Yolunda mücadele ederler(ölüme atılırlar), dil uzatanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın ihsanıdır. Onu dilediği kimseye verir. Allah’ın İhsanı geniştir, her şeyi bilendir.”
Bu Ayet nazil olduğunda henüz Türkler Müslüman değillerdi. O zaman Araplar Müslüman idi. Öyle ise burada “kim dininden dönerse” ikazı, o zamanın Müslüman Araplar’a yapılmıştır. Peki “yerine getirilecek olan kavim” kim olmuştur? Elbetteki asırlar sonra İslam’ın Bayraktarlığını yapan ve İslam Dinini Üç kıtaya yayan Türkler olduğu anlaşılmıştır. Said-i Nursi; “Bu Ayeti okuduğumda, Vallahi bu Ayet Türkler’e işret ediyor dedim.” Diyor. Vani Mehmet Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Celal Yıldırım gibi tefsir alimleri de aynı görüştedirler.
Kaşgarlı Mahmud’un “Allah’ın Ordusu” (D.L.T. cilt 1, s.17) dediği Türklere bu düşünceye parelel olarak Osmanlı Padişahları da “Asâkir-i İslâm” (İslâm’ın askerleri) adını vermişlerdi. “Bizim mesleğimiz Allah yolu ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır, yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir” diyen Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye, “Osman Ertuğrul oğlusun, Oğuz Karahan neslisin, Hakk’ın bir kemter kulusun, İstanbul’u aç, gülizâr yap” diyerek İstanbul’un fethini hem hedef gösteriyor hem de vasiyet ediyordu. İşte kökleri tâ İslâm öncesi devirlere dayanan mânevî sebepler yüzünden Türkler fethe hazır bir durumda idiler.
Fatih’in babası Sultan II. Murat, Hacı Bayram’la daha ilk görüşmesinde onun yüceliğini keşfetmiş ve gönlünde yatan isteği dile getirmekte acele etmişti. Hacı Bayram-ı Veli’ye şöyle demişti:
“Himmet etseniz de şu İstanbul işini bitiriversek” deyiverdi. Hacı Bayram Hazretleri güldü ve o sırada yerde oturmakta olan Küçük Mehmet’le kapının yanında duran Müridi Akşemseddin’i işaret ederek; “Sultanım, o iş(fetih) şu Beşikteki çocuk ile Eşikteki Köse’ye(Akşemseddin’e) nasip olacaktır.” dedi. Yüce Veli, geleceği adeta kader ekranında okumüştu.
Yüce Allah Sevgisi ile dolu olan ve her üç geceden birinde Peygamber Efendimiz’i(sav) mutlaka rüyasında gören II. Murat, Hacı Bayram’ın bu müjdesi üzerine Küçük Mehmet’in yetiştirilmesini Molla GÜRANi’ nin ellerine teslim etti. Molla GÜRANİ, Hikmetler Diyarı Horasan İlinden gelen mâna nakışlarını Küçük Mehmet’in gönlüne nakşetmiş ve bu şerefli vazifeyi daha sonra Akşemseddin’e devretmiştir.
İstanbul’un çevresindeki topraklar alınmış, Anadolu Hisarı’ndan sonra. Onun stratejik bir tedbir olarak 4 ay gibi bir sürede Rumeli Hisarı’nı inşa ettirmesi, bu günün imkanları ile dahi olağan üstü bir başarıdır. O Hisar ki; kuş bakışı Kufi Hatlarla “Muhammed” ismini resmetmekte ve Bizans’ın sinesinde silinmez bir mühür teşkil etmekteydi. Fatih, ebediyyen duracak olan bu eserin mimarisini sadece o zatın(Hz. Muhammed) doğduğu ayda başlatmıştı. Efendimizin dünyayı şereflendirmesi, Rebiulevvel Ayının 12. Pazartesi gününe rastlar. 1452 senesinde bu gün 3 Nisan Pazartesi gününe rastlamıştı.
Hisar’ın inşaatında belki Fatih’in daha önceleri düşünmediği bir güzellik daha vardır. Çünkü hisar’ın başlama ve bitiş tarihleri arasında tam 132 gün geçmiştir ve bu sayı; “Muhammed” isminin Ebced hesabıyla bulunan değerine eşittir.
Benim Kudretimin Yettiği Yerlere, İmparatorunuzun Ümit Ve Niyetleri Bile Yetişemez”
Anadolu Hisarı’nın da yapılmasıyla  İstanbul’a karadan ve denizden gelecek olan yardım yolları kesilmişti. II. Mehmed, Edirne’ye döner ve fetih hazırlıklarına hız verir. Durumdan kuşkulanan Bizans imparatoru elçilerini sultana gönderir. Padişah gelen elçi heyetine, “Benim kudretimin yettiği yerlere, imparatorunuzun ümit ve niyetleri bile yetişemez”(İlhan Bardakçı, Tarih ve Medeniyet Dergisi s. 12, Mayıs 1994)
Genç hükümdar; İstanbul’un fethine dair olan hadislerin, kendisini gösterdiğine inanıyordu. Bundan da öte, evliyaların bu husustaki kerametlerine öylesine bağlanmıştı ki, O’nun bu halet-i ruhiyesi, sadece mahalli kaynaklarımızda değil, Bizans kaynaklarına bile bütün ayrıntıları ile yansımıştır. Çağdaş Bizans tarihçisi Dukas, O’nun bu güzel durumuna temas ederken şöyle demektedir; “Padişahın gece ve gündüz huzuru kalmamıştı. Yatağına girer ve kalkarken, sarayda ve dışarıda gezip dolaşırken hep İstanbul’un fethi ile meşguldü.Yalnız, veya arkadaşları ile bir gezintiye çıkarsa, sadece onu düşünür ve istirahat ve uyku nedir bilmezdi.”(Z.Kitapçı, a.g.e. 2. cilt, s.140)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti