Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KALB HASTALIĞINDAN KURTULMAK – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 27 Aralık 2016 Salı 12:53:13
 

– 11 –
DûniHİ algının zannıyla Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini müstakil ve özgür ilan etmeyi, hükmü de bu özgür irade ile vermeyi bir başka örnek ile görelim. Ancak örneği verirken lütfen benim beşeriyetimi bağışlayın. Çünkü, dünya ve ahiret hayatını düşününce çok önemli olduğunu görüp “Allah râzı olsun” diyeceğizdir.
Bir hanımefendinin gündemine bir şekilde “İslam’da kıyafet” konusu girdi ve o hanımefendi dedi ki; “Benim nasıl giyineceğime birisinin karışma hakkı yoktur. Ben başkasına karışabilirim ama bana kimse akıl öğretemez, ben özgür bir kadınım.” Bu hanımefendi işi en kısa yoldan bitirmiş oldu. Neden? Çünkü İnsan-29 âyeti gereği Rabbinin değil şeytanın yolunu tercih etti. Artık onun hayatındaki her konuda direksiyon şeytandan yanadır. Böyle olduğu için de, bir konuda ne yapacağı, nasıl davranacağı, doğrunun ne olduğu arayışı ondan kalkar; o artık şeytanın otomatik pilotluğunda hızla Hizbu’ş Şeytan mahalline doğru gider. “Rabbim ne buyuruyor?” diye sormaz ki! O soruyu ancak inanan sorar! Diğeri Hizbu’ş Şeytan istikametinde ilerler, bu Kur’ân tabiridir. Oysa hanımefendi öyle demeyip de; “Acaba bu konuda Rabbim ne önermiş?” dese Kur’an’a yönelir, ilgili âyeti okur. Bu yaptığıyla, kendisine emanet edilmiş olan MTG yetkisini Hakk yol için harekete geçirmiş olur. Bu davranış İnsan-29 âyeti gereği Rabbine Yönelmek’tir.  Rabbine yönelmişse âyet ona şöyle seslenir:
 “Ey, O Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına de ki; cilbablarını (üstlük, dış elbiselerini) üzerlerine sarsınlar. Bu, onların tanınmamalarına, bu yüzden eziyet görmemelerine en uygundur. Allah Ğafura’r Rahiyma’dır.” (Ahzab-59)
Ayetin kıyafetle ilgili detaylarını Rabbim lutfeder inşaAllah ayrıca ele alırız. Konumuzla ilgili kısmına gelecek olursak: Hanımefendi âyete bakıp da Rabbinin buyruğunu öğrendiğinde MTG yetkisiyle davranma bitmiştir; o artık “Semi’nâ ve eta’nâ; işittik ve itaat ettik” der. Böyle düşünen, böyle yaşayanlar “Semi’nâ ve eta’nâ Allah’ım” diyecekler ve inşaAllah hem dünyada hem de ahirette kazananlar olacaklardır.
Ahzab-59 ve Nur-31 âyetleri geldiğinde, Efendimiz bu âyeti okuduğunda mü’min kadınlar nasıl bir “Semi’nâ ve eta’nâ” demişler, nasıl yürekten “İşittik ve itaat ettik” haline bürünmüşler ve Allah için neler yapmışlar, lütfen bir bakın. Siyer tarihlerinde ve çeşitli tefsirlerde var, azıcık bir yer, açıp okuyun lütfen. MTG yetkisini Allah’ın istediği ve râzı olduğu şekilde kullanmak dünya ve ahiretimiz için ne kadar faydamızadır, anlayın lütfen.
Bir kadın bunu okur da; “Tamam ama hangi devirdeyiz? O o zamanmış! Şimdi bana ne derler?” derse, ki bu konularda söylenenlerin hepsini biliyoruz, işte o kadın haddi aşan âsilerden oldu, MTG yetkisini suiistimal ederek “varım ve muhtarım” etiketiyle kullanıp kaybedenlerden oldu.
Kıyafet konusunda bu anlattığımın dışında yapılan yorumlar olabilir. Hiçbiri Muhammedi değildir. Belgesi olan, âyet ve hadis olmak üzere, getirsin inceleyelim. Bunun dışındaki yorumlar doğru değildir.  Dikkat edin; “(Kimse) sizi Allah’la aldatmasın.” (Fatır-5) Size İslam adına doğruyu söyleyeceklerin sayısı çok azdır. Ama İslam adına yanlış yaptıracakların sayısı sistem gereği çok fazladır.
Alah’ın dediğini yapma delisi olalım
Bir kitabın, bir yazının, bir konuşmanın başında “İslam adına, Allah adına” deniyor olabilir, hemen çok güvene girmeyin, inceleyin. Kur’an’a, Sünnet’e, ilgili tarih bilgilerine, müracaat edilmesi gereken her şeye hemen bir an önce müracaat edin, dünyadaki bir işiniz için nasıl yapıyorsanız öyle titizlenin. Birisini bir işe koyacağınızda çalmadığınız kapı kalıyor mu? Allah muhafaza etsin, zor bir hastalık olunca çalmadık kapı kalıyor mu? Kur’ân bu anlattığımız hale “Kalb Hastalığı” diyor, “Karşıma kalb hastalığı ile gelmeyin, kalbi hasta olanların gideceği yer cehennemdir. Kalb-i Selim ile gelin, o hastalıktan temizlenin de gelin” buyuruyor. Bu uyarıyı fark eden der ki: “Bu hastalığı ve hastalıktan kurtulmak için gerekeni öğrenmek için gerekiyorsa kapı çalmak lazım” der, İnsan-29 gereği. Sen de öğrendin. Şimdi diyeceğin budur: Semi’nâ ve eta’nâ; işittik ve itaat ettik Allahım.
Hac’da Arafat Vakfesi’nden sonra Rabbimiz der ki: “Onlar vakfeyi yaptılar, vakfe yerinden gururla çıkıyorlar.”
Bu gurur dûniHİ değildir, “Âmentü Billâhi” kapsamında bir Kibriya’dır. Allah’ın dediğini yaparken hâlin işte böyledir! Allah’ın dediğini yapmak lazım, bunu sevmek, buna âşık olmak lazım, Allah’ın dediğini yapma delisi olmak lazım. “Allah’ın dediğini yapma delisi” olana dûniHİ algıyla yaşayanlar “deli” der. İşte o zaman Allah da ona “veli” der. Bu yüzden, “deli olmadan veli olunmaz” derler. Deli’yi onlar diyor, Allah değil. “Deli” diyenler sonra duyuyorlar ki o veliymiş, o zaman bir pişmanlıkla “Biz de ona deli deyip duruyorduk” derler. “Deli olmadan veli olunmaz” sözünü onlar söylüyor, Allah değil. Allah bize “gidin deli olun” demiyor. Öyle yaşayana “deli” diye onlar diyor. Niye? Bakıyorlar kişi kafasını Allah’a takmış, ne söylesen dinle ilişkilendiriyor, ne söylesen Allah diyor,  hemen “deli”yi yapıştırıyorlar.
Tabi öyle, hiç akıldan çıkmıyor ki. Elleme onlar “deli” desin. Ne güzel, elhamdü lillahi Rabbil âlemiyn.
Öfke ve boş konuşmadan kaçınmalıyız
Günlük yaşantımızdan çok önemli iki örnek daha verelim.
Olur olmaz şeylere öfkelendiğini fark etmesi, ahirete iman eden kişi için çok önemlidir. Çünkü öfkeliyken ölürse imansız gitme riski vardır. Bu kadar önemli bu iş! Öfke “dûnillah alan”a aittir. İleride yazılarımızın “Kurtuluş Yolu” kısmında göreceğiz, Rabbimiz bize “nasıl ölmememiz” gerektiğini söylüyor. Öfkeli ölmemek lazım! İşte öfkeli bir kişi ilgili âyetlere baktı, yani Rabbine yöneldi. Rabbi şöyle buyuruyor:
 “Onlar (muttakiler) bollukta ve darlıkta infak ederler. Onlar öfkeyi yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah muhsinleri sever.” (Al-u İmran; 134)
Ayeti öğrendi ve MTG yetkisi bitti, artık “İşittik ve itaat ettik” zamanıdır. Aksi takdirde haddi aşmış asi olur, özgür ilan ettiği iradesiyle kendi için hüküm vermiş olur, Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmemiş olur.
Diğer örneğimiz konuşmakla ilgili. Kişi fark etti ki gün içerisinde gereksiz pek çok konuşma yapıyor. Rahatsız oldu ve İnsan-29 ayeti gereği hemen Rabbine yöneldi, âyetleri okudu ve MTG yetkisini ayetin önerisi yönünde değerlendirdi.
 “Gereksiz konuşma, çok konuşma” o kadar dikkat etmemiz gereken bir konu ki! DûniHİ algıdakiler çok konuşur! Bütün iletişim ve telefon sistemleri onların bu özelliğine dayalıdır, onun dûniHİ algısını dürter ve konuştururlar. Reklamlar, şunlar, bunlar her konuda hep o algıyı dürtüyor. O algıyı dürten müzikler bestelenmiştir. Bir alış veriş mekânına gidersiniz, müzik o algınızı dürter, onların istediğini yaparsınız. Sizi dûniHİ algınızdan yönetirler de haberiniz olmaz.
Evet, gereksiz konuştuğunu, çok konuştuğunu fark eden kişi İnsan-29 gereği Rabbine yöneldi, ilgili âyetleri okudu ve kendisine ait kısmı tamamladı. Ayet buyurdu ki:
“Ey, iman edenler! Birbirinizle fısıldaştığınızda ism (günah, sünnetullaha uymayan hâl), udvan (düşmanlık) ve Rasûl’e karşı gelmeyle ilgili fısıldaşmayın (konuşmayın). Birr (yakınlık sağlayıcı fiiller) ve takvayı (korunma sağlayıcı fiilleri) konuşun. Kendisine haşrolacağınız Allah’tan ittika edin.” (Mücadele-9)
İttika etmeyi ilkin şöyle anlayabiliriz. Birisi size bir konuda söz vermiş de o sözüne ters davranmışsa sizi görünce ne yapar? İttika eder! Size söz verdiği için, onun sözünü biliyor olduğunuz için sizden sakınır. “Allah’tan ittika edin” de budur: Söz verdiniz, “evet, Rabbimiz sensin” dediniz, “semi’na ve eta’na; işittik ve itaat ettik” diyeceğiz” dediniz. Ne oldu? Eğer idrakını dûniHİ algıdan kurtarırsan, yani Allah’ın dışında olmazsan “Allah’ı görünce” gibi bir şey olur mu, öyle bir şey var mı? O’nun ilmindeysen O’nu görmediğin bir hâl olur mu? “Ne yana dönersen Vechullah” ve söz de verdin! Sen o söz verdiğinle karşı karşıyasın, hep ittika et! Ayet sana bunu söylüyor: Allah’tan ittika et, sözüne dikkat et, artık “işittik ve itaat ettik” deme zamanıdır! Aksi halde Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmiş olmazsınız da hüsrana uğrayanlardan olursunuz! Hafizanallah.
Allah insanı zorlamaz
Zihinlerde oluşabilecek bazı sorulara cevap olması ve “mânâ ayrıştırma, mânâ çakıştırma” yapacak talip kardeşlerimize bir yol oluşturması maksadıyla, idraken geldiğimiz bu noktayı Nisa-78 ve 79 ayetleri ışığında şöyle ele alalım. Bu ayetlerin meâlini hem kesret, hem de ulûhiyet diliyle göreceğiz.
Hatırlatalım ki, ayetlerde MTG yetkisiyle ilgili anlatım kesret diliyle yapılmaktadır; ne yapmak gerektiğinin yani amelin tarifi kesret diliyle anlatımdan çıkar. Bir konu anlatıldığında ne yapacağımızın, nasıl amel edeceğimizin belli olması lazım, onun için de bize o konunun kesret diliyle anlatılması lazım. Ulûhiyet diliyle anlatımdan amel çıkaramayız; o tevhid dilidir. O anlatımdan ancak “Yöneliş” yöntemi çıkar, Allah’a nasıl yöneleceğimizi öğreniriz. Bu yüzden, bize “nasıl yöneleceğimizi” öğreten âyetler ulûhiyet diliyle, “ne yapacağımızı” öğreten âyetler kesret diliyledir.
İşte bu kesret diliyle anlatım içerisinde ve kesret sürecinde, yani Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi kullanılırken insan için bir zorlama yoktur:
“Diyn’de zorlama yoktur. Gerçekten rüşd (Hakk Yol) ğayy’dan (haddi aşmaktan, sapıklıktan) apaçık ayrılmıştır. Artık kim Tağut’u (dûniHİ algı ve zanlarını) inkâr edip, Allah’a Billâhi anlamda iman ederse, muhakkak o kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah Semiy’un Aliym’dir.” (Bakara-256)
Bu âyet Allah’ın bizi zorlamadığının delilidir; “Tercihini yaparken seni zorlamıyorum” diyor. Aksi halde kişi “Allah’ım sen zorladın yaptım” der ki bu çok yanlış bir inanış ve davranıştır.
Şunu hep hatırlamanızı istiyorum: Bütün anlattıklarımız en alt seviyedendir ve yola başlamak içindir, bu yazılanların hepsi işe başlamak içindir. Hikmetleri başka mânâlara giderse de o mânâlara bu sınırdan gidilir. İleri mânâları okumuş birisi bu anlattıklarımıza bakıp “gerçeğe uymuyor” zannederse yanılır. İşe alt sınırdan başlanır. Biz o alt sınırı paylaşıyoruz:
Bu kapsamda görmekte ve öğrenmekteyiz ki MTG yetkisi sürecinde insan, kesret âlemi kuralları içerisinde zorlanmamaktadır. Dikkat edin, Kesret Âlemi Kuralları içerisinde!
“De ki; kesinlikle Allah fahşa’yı (sünnetullaha uymayan amelleri) emretmez.” (A’raf-28)
DûniHİ algıyla yapacaklarını sen yaparsın, Allah emretmez. Kesret diliyle böyledir. Ulûhiyet dili; Allah hükmünü kimseyle paylaşmaz! Bakın işte bu yöneliş dilidir, Allah’a nasıl bakacağımızı öğretir, nasıl yaşayacağını değil. Buradan amel çıkaramayız. Bu yüzden âyetlerde “Âmenû ve Amilu’s Sâlihati” yan yanadır; yani; nasıl iman edeceğin ve nasıl yaşayacağın. Nasıl iman edeceğin tevhid diliyle, sâlih amel ise kesret diliyledir, bu ikisi kıyaslanmaz.
Bu bilgiyle Nisa-78 ve 79 ayetlerini tefekkür edeceğiz, tevhid dili ve kesret dili fark edilmeden meallendirme yapılırsa nasıl mana yanlışı oluştuğunu bu ayet örneğinde göreceğiz. Bugün ayetlerin yalnızca mealini verelim, inşaAllah yarın birlikte tefekkür edeceğiz.
“Nerede olursanız (olun) ölüm size ulaşır. Buruc-i Müşeyyede’de olsanız bile. Eğer onlara bir hasene isabet ederse; “bu Allah indindendir” derler. Şayet onlara bir seyyie isabet ederse; “bu senin indindendir” derler. De ki; “Küllün min indillah (hepsi Allah indindendir).” Şu kavme ne oluyor ki neredeyse bir söz (bile) anlamıyorlar.” (Nisa-78)
 “Hasene’den sana ne isabet ederse, Allah’tandır. Seyyie’den sana ne isabet ederse, nefsindendir. Seni insanlara Rasûl olarak irsal ettik. Şahit olarak Allah kâfidir.” (Nisa-79)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti