Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

MAKSAT ÇİRKİN HUYLULARLA İYİ GEÇİNMEK

Muharrem Günay 4 Eylül 2018 Salı 13:30:16
 

Benim İçin Bir Servetti
Bir Hak dostunun hanımı oldukça sert, geçimsiz ve sevimsizdi. Kocasına her gün dili ve haliyle sanki cehennem azabı çektiriyordu. Bu zat ise onun her haline sabrediyor, nefsini sabra alıştırıyor, bu ateşin içinde her gün pişiyordu. Güzel ahlâkı elde etmek için bunu bir fırsat görüyordu. Bunun için onu boşamayı hiç düşünmüyordu. Bu zatı tanıyan dostları onun durumuna çok üzülüyordu. Kadına hiçbir nasihat fayda vermiyordu. Öyle oldu ki bu zata acıyan bazıları kadının ölümü için dua etmeye başladılar. Bir gün kadının eceli geldi, öldü. Kocasının dostları o günü bayram ilân ettiler. Kadını bir an evvel toprağa verdikten sonra sevinerek kocasının yanına geldiler, ona, “Efendim, biz size taziyeye değil, tebrik etmeye geldik; gözünüz aydın olsun, kurtuldunuz!” dediler. Allah dostu sakin ve düşünceliydi. Yüzünde bir sevinç izi yoktu. Aksine değerli bir şeyini kaybetmiş gibi üzüntülüydü. Bunun sebebini şöyle açıkladı:
“Bugün gerçekten çok üzgünüm. Bu kadın benim için bir servetti. Ben onun kötü ahlâkına sabrederek yüce Rabbimin razı olacağı güzel ahlâkları elde ediyordum; böylece pek çok sevap ve manevî derece kazanıyordum. Ne yazık ki şimdi bu servetim toprağa gömüldü, böyle bir kâr kapısı kapandı!”
Maksat Çirkin Huylularla İyi Geçinmek
Rivayete göre Ahmed Sarban hazretlerinin çok huysuz ve geçimsiz bir hanımı vardı. Kocasını görmeye gelenlere içeriden, “Siz bu heriften ne medet umuyor ve ne hayır bekliyorsunuz. Sizin işiniz yok mu?” diyerek bağırırdı. Bir gün şeyhin talebeleri hem bu durumu düşünüyor hem de birbirleriyle şöyle konuşuyorlardı: “Acaba nasıl oluyor da şeyhimiz böyle bir hanımla yaşayabiliyor?” Onların bu düşüncelerini anlayan şeyh, onları şöyle uyardı:
“Dostlarım! Mesele sizin zannettiğiniz gibi değildir. Benim böyle bir kadına tahammül etmem, nefsanî bir hevesten değildir. Bu bizim talebelerimize verdiğimiz bir derstir. Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir. Sizin elinizdeyse nefsinizi içinizden atın, bana öyle gelin, işte bu kadar.”
Biz Evdeki Canavarın Yükünü, Aslan da Bizim Yükümüzü Çeker
Nakledilir ki Ebû Ali b. Sina, Şeyh Ebü’l-Hasan el-Harakânî’nin şöhretini duyunca onu görmek ve ziyaret etmek için yola koyuldu. Günler geceler boyu yürüyerek, dağları aştı, ovaları geçti, nihayet şeyhin bulunduğu Harakân şehrine vararak evini sordu. Evi bulunca saygıyla kapıyı çaldı. Şeyhin karısı kapıdan başını çıkararak, “Ne istiyorsun?” dedi. Ebû Ali b. Sina,
“O Allah dostu insanı ziyaret için gelmiştim” diye cevap verdi.
Bunu duyan kadın kahkahalarla güldü;
“Şu koca sakalına bak, hiç düşünmeden yaptığın işe katlandığın bunca zahmete bak. Be adam senin başka işin gücün yok muydu da yollara düşüp bunca zamanını beyhude yere harcadın. Bir ahmağı görmek için bu kadar zahmete değer mi? O sahtekâr ve zındığı ne yapacaksın?” diye şeyh hakkında daha nice kötü sözler söyledi ve hakaretler etti.
Şeyhi üzen pek çok laf eden hanımı, şeyhi inkâr eden ahlâksız bir kadındı. Bütün bunları sabırla dinleyen Ebû Ali sonunda, “Bütün bu söylediklerine rağmen o yüce insan nerede, bana söyle?” diyerek görmek için ısrar etti. Bunun üzerine kadın daha birçok söz söyleyerek, pek çok hakarette bulundu. Ebû Ali bu yolla şeyhin yerini öğrenemeyeceğini anlayınca, oradan ayrıldı. Yeniden sorup soruşturmaya başladı. Sonunda şeyhin ormana gittiğini öğrenerek onun peşinden ormanın yolunu tuttu. İbn Sina hem yürüyor hem de, “Böyle yüce bir insan nasıl oluyor da böylesine kötü huylu yılandilli, küfürbaz bir kadını evinde tutuyor?” diye düşünüyordu.
İbn Sina bu düşüncelerle yol alırken şeyhin gelmekte olduğunu, yükünü de bir aslanın sırtına yükleyip getirdiğini görünce, “Ey şeyh! Bu ne hal?” diye sordu. Şeyh onun hayret ettiğini görünce ona şöyle dedi: “İşte böyle, biz o huysuz canavar kadına tahammül ederek yükünü çektiğimiz için, bu aslan da hiç itiraz etmeden bizim yükümüzü çekiyor. Eğer biz evdekinin yükünü çekmesek, aslan da bizim yükümüzü bu şekilde çekmez” dedi. (Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ (Haz. Süleyman Uludağ), s. 676; Mevlânâ, Mesnevi 6/485.)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti