Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ÖNCE HAK YOL, SONRA ORTAYOL

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 22 Aralık 2016 Perşembe 13:28:49
 

Dünkü kısımda, Müstakilen var ve muhtar zannettiği gücü bulamayanların halini ayetler anlattı: Var zannediyordu ama gelmedi, kayboldu, silindi: Çünkü “Hakk geldi, bâtıl silindi. Muhakkak ki, bâtıl silinmeye çok mahkûmdur (İsra-81).” Bu yüzden dûniHİ algıyı reddediyor, Billâhi mânâya sığınıyoruz. Kehf Suresi 32 ile 42. ayetlerinde Allah’a asıl ortak koşulan şeyin itirafı, bu itirafın peşine dûniHİ algının bir yanılgı olduğunun yaşanarak öğrenilmesi, dûnillah algının karşısına Hakk’ın çıkışı, yani dûnillah’ın karşısında Billâh anlatıldı, öğretildi, âyetler bize doğruyu tekrar hatırlattı; Dikkat edin, yardım ve dostluk Hakk olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı hayrlı olan da, âkıbet olarak hayrlı olan da O’dur.
Ayetlerden öğrenmeye devam ediyoruz: “Muhakkak ki Karun Musa’nın kavmindendi, haddi aşıp onlara zulmetti. Ona öyle hazineler vermiştik ki onların anahtarları(nı taşımak dahi) güçlü-kuvvetli bir topluluğa zor gelirdi. Kavmi ona; ‘Şımarıp sevinme. Muhakkak ki Allah şımarıp taşkınlık gösterenleri sevmez. Allah’ın sana verdiklerinde ahiret yurdunu iste. Dünyadan da nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et. Arzda fesat isteme. Muhakkak ki Allah fesatları sevmez’ dediğinde, (Karun) dedi ki; ‘O (hazineler) bana ancak indimdeki bir ilim üzere verilmiştir.’ Bilmiyor muydu ki; Allah kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Mücrimler günahlarından sual edilmez. Derken, Karun, ihtişamı içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını tercih edenler; ‘Keşke Karun’a verilenlerin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı!’ dediler. Kendilerine ilim verilenler ise dedi ki; ‘Yazıklar olsun size! İman edip salih amel yapana Allah’ın mükâfatı hayrlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur.’ Nihayet, biz onu (Karun’u) da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Kendisine destek için dûnillah (Allah’ın dışı algısıyla müstakilen var zannedilen) bir güç çıkmadı ve o kendisini savunabilecek halde de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler; ‘Demek ki Allah, rızkı kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki; kâfirler iflah etmez!’ demeye başladılar.” (Kasas; 76-82)
Kur’ân Karun’u bize önemli bir ibret olarak anlatır. Hz. Musa aleyhisselâm’ın amcazadesi olarak rivayet edilen bu kişinin özellikleri vardır: Tevrat’ı en iyi okuyanlardandır, kimya ve ticaret bilen biridir. Önce Hz. Musa’ya iman etmiş sonra münafıklık yolunu seçip İsrailoğulları’nın başına firavun’un görevlisi olarak geçip inananlara zulmetmiştir.
Ayette deniyor ki; Allah’ın sana verdiklerinden ahiret yurdunu iste. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et, yani mallarınla dûnillah davranma. Allah’ın olduğunu bil, onlar müstakilen var ve muhtarmış gibi davranma ve onları Allah yolunda kullan, harca. Dünyadan da nasibini unutma.
İnanmayanın “aferin”inden kork!
Bu çok önemli vurguyu sanki yanlış değerlendiriyoruz gibi. “Dünyadan nasibini unutma” öğüdündeki ahiretle dünya arasında denge kurmayı, Billâhi ve Dûnillahi arasında denge kurmak zannediyoruz. Öyle olunca bu öneriyi “Dûnillah’tan da yararlan” anlıyoruz. Sakın! Size “dünyayı boş verin” demiyoruz, “dûnillah algıyla davranmayı bırakın” diyoruz. Ama kendi ihtiyacınızı da görün. Bu öneri insanların anladığı şekilde “orta yolu tutmak” değildir. İnsanların önerdiği orta yol “din ile dünya arasında bir orta yol” tutmaktır. Öyle bir orta yol yoktur! “Hem din hem dünya” diye bir orta yol yoktur! Yani hem Âmentü Billâhi hem de Esfele Sâfiliyn diye orta yol yoktur. Önce Hakk Yol’a gireceksin! Girdikten sonra orada orta yolu tutacaksın. Yola girmeden Esfele Sâfiliyn yaşantı ile Ahseni Takviym yaşantı arasında bir orta yol tutmak önerilmiyor. Ama böyle orta yol tutanlara insanlar; “Ne güzel müslüman, herkes böyle olsa” derler. Bu şeytanın sevmesidir. Allah’ın sevmesine talipsen onların aferinine sakın kanma! İnanmayan birisi sana “aferin” diyorsa kork! Tuzağa düşeceksin demektir. İnanmayan birisi Allah’a inanana “aferin” der mi hiç? Diyorsa kork!
Ayette buyurdu ki; arzda fesat isteme, muhakkak ki Allah fesatları sevmez. Fesat çıkarmak ve fesat istemek yalnızca bozgunculuk değildir. Fesat Ğıll’in bir tezahürüdür ki Felak Sûresi bu fesadı anlatır, ileride inşaAllah göreceğiz.
Karun’un gösterdiği gerekçe nasıldı? Bu servet bana indimdeki bir ilim üzere verilmiştir. Verdiği cevap bu: İndimdeki bir ilim üzere! Gerçi bu cevap günümüzün yanlış yapanından daha az yanlıştır. Demek ki günümüz çok daha tehlikeli. Cevaptaki iki önemli vurguyu fark edin: “İndimdeki” diyor. Bir de “aldım” demiyor, “Allah verdi” diyor. Ama önce “İndimdeki” diyerek kendisine bir pay çıkarıyor, âyetteki anahtar nokta budur. Bu bana indimdeki bir şeyle verilmiştir; yani bu bana dûniHİ var ve muhtar özelliğimle yaptığım bir şeyle verilmiştir; Allah’ın dışında algısıyla bir şey yaptım, Allah da bu serveti verdi. Kendisini Allah’ın dışında kabul ediyor ve bilgili birisi olarak “Allah verdi” diyor. “İndimdeki bir ilim nedeniyle verildi” ifadesi günümüzde belki “aferin” denilecek bir söz. Ama Kur’an’a göre helak eden bir kavil/söz.
Cenazeye gidenle, hasta ziyaretine gidenin hali
Bu iddiasına cevap veriliyor: Allah’ın önceki nesilleri helak ettiğini bilmiyor muydu, bunları duymadı mı? O dönemlerde insanlar bu tür felaketleri ve helakları daha çok duyuyorlar, bu işlere çok ilgililer. Din önemli bir hayat öğesi olduğu için bu haberleri çok duyuyorlar. Peki, duyduğu halde insan niye ders almıyor? Bu ders almama hâli günümüzde de böyledir ve vardır. Bugün de insan geçmişin haberlerini duyduğu halde özellikle Esfele Sâfiliyn halden ders çıkarmaz. Çünkü insan kendisini hiç ölmeyecek sanıyor! Bildiği ve gözüyle gördüğü tek gerçek ölümken bu his nasıl olur? Bir cenazeye katılır, “Herşey yalanmış, tek gerçek ölümmüş” der ama biraz sonra unutur. Cenazeye katılanlara ve kendinize dikkat edin, ölüm yalnız o kişi içinmiş gibi bir hâl vardır, sanki biz musalla taşına yatmayacakmışız gibi bakarız. Ona “vah vah” der, kendimizi hiç düşünmeyiz. Ama hastalık durumunda pek öyle olmaz. Bir hasta ziyaretine gitsek “Ne olmuş, neden olmuş, niye olmuş?” diye sorgular ve hemen tedbir almaya çalışırız. Hastalık için yaptığımızı ölüm için yapmayışımız dikkatinizi çekti mi? “Hiç ölmeyeceğiz” zannediyoruz! Neden?
Allah fıtratı üzere yaratıldığımız için! Fıtratı üzere yaratıldığımız Allah ölür mü? Hiç ölmeyeceğimizi zannetmemiz, sonsuza kadar yaşayacağımızın delilidir. Bu kadar ölüm görmesine rağmen ölmeyecekmiş gibi bir hisle durması, kişinin fıtratındaki ölümsüzlük izidir, o izi hissediyor. Ama her şeyi suiistimal etmeye alıştığı için bu hissi de suiistimal ediyor. Esfele Sâfiliyn idrakı yüzünden, dûnillah algı yüzünden her şeyi Allah’a karşı kullanmaya alıştığı için o hissi de öyle kullanır ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya ait tedbirleri alır. Hatta yarın öleceğini bildirseniz yine bir plan yapabilir. Bunu ona “hiç ölmeyecekmiş hissi” yaptırıyor. O his bizde var. Bu yüzden insan ölümden korkmaz.
Cenazeye gelenler değil, “karşılama” önemli
Esfele Sâfiliyn yapıyı cenaze için gelenlere odaklı görürüz; şu geldi, şunlar gelmedi, şunu getirdiler, şunu gönderdiler… Oysa bizim için Karşılayan önemlidir, Karşılayan’a göre düşünürüz, ya iyi bir karşılama olmazsa diye ürpeririz. Korktuğumuz ölüm değil, karşılama merasimidir. Onu bir garanti etse, ölüm müslüman için korkacağı bir şey değil ki. DûniHi algıdakiler bizi bu yüzden anlayamazlar. Biz hadis ve âyetler gereği Ölüm Rabıtası yaparız, ölümü çok düşünürüz. Ölümü düşünmek bizim için önemli bir ilaçtır. Ama onların dünyasında hastalıktır. DûniHi idrak için ölüm korkusu tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıkken bizde önemli bir ibadettir.
“Günahkârlar günahlarından sual edilmez.” Korkmamız gereken bir uyarı! Günahın neydi diye sorulmaz, hemen muamele başlar.  
Ve sonra: “(Karun’un, bâtıl hallerin karşısına) Hakk geldi, bâtıl silindi.” (İsra-81)
Noktayı Bakara Sûresi koyuyor: “İnsanlardan kimi; ‘Rabbimiz, bize dünyada ver’ der. Onun ahirette bir nasibi yoktur. Kimi de; ‘Rabbimiz, bize dünyada bir hasene ver,  ahirette bir hasene ver ve bizi nârın azabından koru’ der.” (Bakara; 200-201)
“Dünyada bir hasene, ahirette bir hasene ver” diyerek yönelmemiz isteniyor. Dikkat ederseniz yalnızca dünyalık isteyenin talebinde “hasene” yok. Çünkü “dünyada ver” diyenin hasene ile işi yok! “Rabbimiz bize dünyada ver” derken istediği başkadır. İ
Rabbimiz bize nasıl isteyeceğimizi öğretiyor ve biz onu salâtta son oturuşta Et-Tahıyyatü ve Salli-Barik’ten sonra okuyoruz: “Rabbena atina fid dünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kınâ azâben nâr; Rabbimiz bize dünyada bir hasene ver,  ahirette de bir hasene ver ve bizi narın azabından koru.” Âmin
 Hasene çok önemli bir mânâdır. DûniHİ kapsama girmeyen her şey, Billâhi anlamdaki her türlü nasip HASENE’dir. Bu mânâyı “iyilik, güzellik” diye çevirirseniz olmaz. Muhammedi olmayanın da iyiliği, güzelliği var, onlar da bir şeye “iyi, güzel” diyor. Bu âyeti onlar okuduğunda bir şey anlamazlar, çünkü Esfele Sâfiliyn’in güzelliği ve güzelleri farklıdır. Oysa bizim “Allah’ım dünyada güzel şeyler ver,  ahirette güzel şeyler ver” derken istediğimiz “hasene” bu dünyanın bildiği bir mânâ değildir: “Allah’ım bize dûniHİ kapsama girmeyen Billâhi anlamdaki her türlü nasibi ver” diyoruz. Bizi Billâhi idrak ve yaşantıda ne tutacaksa bize onu ver; fakirlikse fakirlik, zenginlikse zenginlik ama Billâhi olsun; râzı olacağın fakirlik, râzı olacağın zenginlik ver. Hasene budur. Ahirette de hasene budur: Orada da Billâhi anlamında olayım, huzuruna Kalb-i Selim’le gelmiş olanlardan olayım.
Ölümsüzlük zannı fitnedir
DûniHİ algının zann’ları sebebiyle insan fıtratındaki “ölümsüzlük hissi”ni müstakil zannettiği “var” haline atfeder. Böylece, kendini dünyada sürekli kalacakmış gibi bir gizli zan içerisinde bulur, bu halin bir “fitne” olduğunu fark edemez. Oysa hayatta karşılaştığı tek gerçek kendisine göre de ölümdür. Bu gerçekle o kadar sık karşılaşmaktadır ki. Ama kendisini müstakil ve muhtar zanneden bu kişinin ölüm korkusu yaşaması, dûniHİ çevredekiler tarafından tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul edilir. Ondaki bu “ölümsüzlük hissi”ne bir de tanrılar arasında bir tanrı olarak yaşayan insanın hırsı ve sahiplik duygularının oluşturduğu emeller eklenince, dünya hayatını tercih etmek için bir gayret göstermeden kendisini bu tercihin önde gideni olarak bulur.
“Onlar (o kâfirler) dünya hayatını ahirete tercih ederler ve Allah yolundan alıkoyup onun eğrilmesini isterler. İşte onlar uzak bir dalâl (sapıklık) içindedirler.” (İbrahim-3)
“Kim dünya hayatını ve ziynetini irade ederse, onlara çalışmalarının karşılığını tam olarak orada (dünyada) veririz, onlar orada hiçbir eksiltmeye uğratılmazlar.” (Hud-15)
“Onlar ahiretten gafiller olarak, dünya hayatından zâhiri bilirler.” (Rum-7)
Bizim için önemli bir uyarı! Rabbimiz buyuruyor: Bahsettiğimiz tercihi yapanlar ahiretten gafil olarak dünya hayatından zâhiri bilirler, yani ahirete iman etmezler. İman ediyor gibiyseler de ahiret hakkında bilgileri ve korkuları yoktur.
“Dünya hayatından zâhiri bilirler” ifadesi bir grup oluşturuyor ve biz kendimizi test edebileceğimiz, ipucu yakalayacağımız önemli bir bilgi öğreniyoruz. Dünya hayatından zâhiri bilenler, gözüyle gördüğü kadar düşünenlerdir. Şimdi onları sınıflandırıp kendimiz için bir test yapalım.
Zâhiri bilmek görmekle ilgilidir, gözüyle görebildiği kadar düşünebilmektir, bir mânâsı da budur. Onlar dünya hayatından ancak zâhiri bilirler, yani gözleriyle görebildiği kadar düşünebilirler, onların düşünmeleri için görmeleri lazım. Bu gruba GÖZÜYLE YAŞAYANLAR girer. Bu hataya zaman zaman düşeriz, önemli olan düştüğümüzü fark edip çıkmaktır. Gözüyle yaşama hâli sürekli ise kişi çok büyük tehlikede demektir.
Gözüyle yaşamak nedir ve gözüyle yaşayan kimdir? Yarın inşaAllah buradan devam edelim. Cumamız mubarek olsun.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti