Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ÖZGÜVEN DEĞİL, ÖZE (ÖZÜNE) GÜVEN!

Başlarken söyleyelim ki; kendini Allah dışında bir alan var zannedip o alana konumlandıran, böylece müstakilen var ve muhtar olduğunu zanneden kişinin yapısı, imkânları, donanımı ne kadar müsaade ediyorsa o kişi o kadar “özgüven”li yaşayabilir, kendine “özgüven” duyabilir. İşte bu “özgüven” geçmişte olduğu gibi günümüzde de eğitimin, duygu ve davranış geliştirme öğretilerinin öncelikli ve temel konularından olan “özgüven”dir. Okullarda, kişisel gelişim seminerleri ve kitaplarında, filmlerde, romanlarda öğretilen ve önemsenen hep budur. Hatta bu “özgüven”i gösterme ve hissettirme en etkili biçimde cinsellik ve öfke kullanılarak gerçekleştirilir… İlişkilerde özgüvenli olmak, özgüvenli çocuklar yetiştirmek, bir işi özgüvenle yapmak, giyinirken özgüvenli giyinmek gibi… Yani hayatın hangi alanında olursa olsun, eğer dünyaya ait hedeflenmiş bir başarı varsa ona giden yol “özgüven”li olmaktır, böyle söylenir. Genellikle “Bu işi benden daha iyi yapan yok… Bu konularda kendime çok güveniyorum… Ben kendimden eminim” gibi cümlelerle veya böyle bir cümle kurulmadan duruşla, yürüyüşle, beden diliyle, tercih edilen giyim tarzıyla, muhatabına bakışla, bir soruya cevap verirkenki tavır veya konuşma tarzı ile hep gösterilmeye çalışılan şey bir “özgüven”dir.
Yaşantıda sergilenen bütün tavır ve davranışlar, duygu durumları hepsi (kendine veya başkasına) bir takdimdir ve bu yönüyle de bir iletişimdir, (halle veya lisanla) ifade edilen bir dildir. Ancak bütün bunları yaşayan kişinin kim adına “ben” dediği öyle çok önemlidir ki; onun “özgüvenli” mi yoksa “özüne/öze güvenli” mi olduğunu bu belirler. Bu (kimin adına “ben” diyor oluşumuz) çok ince ve çok önemli bir yol ayrımıdır; dünya ve ahiret için…
Yaşantıda iki farklı “ben” deme var. Birincisi: yeryüzünde halifesi kılındığımız Allah adına Billahi manada “Ben” demektir ki, bu “Ben” deyiş maalesef çok bilinmemektedir, bu yüzden gariptir. Yani “Müstakilen var ve muhtar ancak Allah’tır, Allah’ın dışı ve sınırı, öncesi ve sonrası yoktur, ben ve bütün kulları O’nun ilminde O’nun dilediği suretleriz” idrakiyle ve O’nun verdiği izinle O’nun adına “Ben” demek hem çok bilinmez hem de bunu duymuş olanlar hemen bu manada “Ben” demek gayretine girmezler. Çünkü büyük bir gayret, mücadele, azim, sebat, sabır, teslimiyet gerekmektedir. Peki, böyle “Ben” demek zor mudur? Hayır, hiç zor değildir. Allah kuluna zorluk dilemez, niye zor olsun! Ancak kişi zor olanı (yani müstakilliği, duniHi algıyı) tercih etmişse, o kişi çok kolay olan bu “Ben” deyişi kendisine zorlaştırmıştır! İkincisi: kişinin müstakilen var ve muhtarım zannettiği kişiliğiyle kendi namına “ben” demesidir; yani “Allah’tan ayrıca benim de müstakil gücüm var, müstakil ve muktedir olduğum mülküm var ve ben de müstakilen hüküm sahibiyim” idrakiyle “ben” demek! Bu “ben” deyiş yaşantıya hâkim olduğu için hepimizin yakinen bildiği “ben” deyiştir.
Şurası muhakkak ki: kişi kim adına “ben” diyorsa o kimliğin gücü ve yetkisi altında bir “güven” hisseder; Allah adına “ben” diyorsa Allah’ın gücü ve yetkisi altında bir güven hisseder, bu ise “öze güven”dir, “özüne güven”dir, Allah’a güvendir. Bu duygu Allah’a tam bir teslimiyet gerektirir (Dündar Y., Kader Konusunu Anlayabilmek). “Öze güven”mek ile “özgüven” arasındaki fark ve bunların nasıl farklı iki yola ait “ben” deyişler olduğu anlaşılıyor değil mi?
Allah’ın biz inananlara Kerim (nasıl bir nimet ve lütuf olduğu tam anlaşılamaz ve anlatılamaz) bir ikramı olan Kur’an’ımız bize Allah adına “ben” demeyi öğütler ve öğretir. Bakın:
Taha Suresi 14: “Hakikaten benim ben; Allah! Benden başka ilâh (müstakilen var ve muhtar olarak “ben” diyen) yok.”
Enbiya Suresi 87: “Senden başka ilâh (ayrıca duniHi bir “ben” diyen) yok, sen sübhansın, Şüphesiz ben (senin adına bihakkın “ben” demeyerek) zalimlerden oldum.”
Bakara Suresi 131: “Rabbi ona ‘Bana teslim ol’ buyurmuş; o da Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti.”
Al-i İmran Suresi 20: “Yüzümü (kimliğimi, ben deyişimi) Allah’a teslim ettim.”
Nisa Suresi 45: “(Bana) dost (arkadaş) olarak Allah yeter; (bana bu yolda yol gösteren) yardımcı olarak Allah yeter.”
Ahzab Suresi 3: “(Bana her anım ve her işim için yardımcı) vekil olarak (Billahi) Allah yeter.”
Ayetlerimiz bize: 1) “Ben” demenin aslen Allah’a ait olduğunu, kulun “ben” demesinin O’nun izniyle O’nun adına olduğunu; 2) Allah adına diyebilmek için Billahi manada teslimiyet gerektiğini; 3) bu şekilde “ben” denildiğinde vekil, yardımcı ve dost olarak Allah’ın yetiyor oluşunun lütfedileceğini, kulun bu hali biiznillah yaşayacağını öğretti. Zaten biz inananlar için “Besmele” neden önemlidir, her işin neden “Besmele” ile olması gerekmektedir, lütfen bir düşünelim… RahmanürRahiym Allah adıyla (adına)…
Allah adına “Ben” deyiş bir sadece sözle söylenen bir şey değildir, o bir yaşantıdır; bir idrakın yaşantıda görünmesidir. Efendimiz (sav)’in tüm yaşantısı bütün örnekleriyle böyle bir “Ben” deyiş halidir. Bu “Ben” deyişle doğrudan alakalı iki olay üzerinden konuyu hayalimize ve zihnimize ayetlerle kazımak üzere Hz. Musa ve Hz. İbrahim (as)’ın şu hallerini inceleyelim.
Hz. Musa’ya Firavun “gel, gücün nedir göster, gel bizim sihirbazlarımızla yarış” dedi. Hem O hem de sihirbazlar geldiler. Ancak Hz. Musa kendine güvenmiyor, bir korku hissediyor; oysa sihirbazlar özgüvenliler, bu yüzden korkmuyorlar. Hz. Musa’daki korkunun sebebi farklı, sihirbazlardaki kendilerine güvenin sebebi farklı; “Ben” deyişle alakalı! Sihirbazlar kendilerinden eminler, ama Hz. Musa (as) kendinden emin değil, “kendisinden emin olma” gibi bir duygusu yok. Çünkü Rabbi o an için ne dilemiş bilmiyor!
Hz. İbrahim (as)’ı da hatırlayalım. Ateşe atılacak. Ateşe atılacağında “atsınlar, nasıl olsa ben Hak davanın rasulüyüm, yanmam” gibi bir “özgüven” duygusu yok. Ancak rahat (stresi yok)! Rahatlığının tek sebebi “Rabbim ne dilemişse!” onu yaşarım duygusu. Değilse O “ateşe atarlarsa atsınlar, ben orayı Gül Bahçesi’ne çeviririm” demiyor, böyle bir duygusu hiç yok! Ne olacak bilmiyor ki! Ona vahy geliyor ve “Hasbiyallahu” demesi öğretiliyor; Allah adına “Ben” diyerek yaşamanın gereği olan teslimiyet ve sığınış için Hz. İbrahim (as) üzerinden bize çok önemli bir yöntem öğretiliyor: Eğer Allah adına “ben” diyorsan, Allah adına “Ben” diyeceğin bir hayat tarzına talipsen “Hasbiyallahu” diyerek teslim ol! (Dündar Y., Sen Tanrı mısın?).
Kendi adı namına “ben” demek bir hissiyatın ürünüdür; İlahlık Hissiyatı’nı yansıtır ki bu “Ben” deyiş kişinin tanrılık (sözde ilahlık) iddiasında bulunmasıdır. “Müstakil olarak güç, hüküm ve mülk sahibiyim” beyanıyla Rabbinden ayrı düşen kul, kendi ilahlığı adına “ben” deyişi sebebiyle artık ilan ettiği, iddia ettiği ilahlığını tatmin etmek üzere oyunlar (zannlar) kurgulamaya ve bunlarla oynamaya başlar, bunlardan birisi de “özgüven”dir! Bu “ben” deyişte, bu hissiyatta “öze güven” yoktur. İhtiyacı nasıl bir ilahlıksa, nasıl bir ilahlığa ihtiyacı varsa o kişi ona güvenmeye çalışır. Ancak güvenmeye çalıştığı hem kendi ilahlık iddiası hem diğer duniHi ilah zannettiklerinin hiçbirinde bir ilahlık kapasitesi olmadığı için, gerçekte asla tatmin olacağı bir “özgüven” yaşayamaz, bunu mümkün değil sağlayamaz! Ve şiddetli bir azap yaşar; dünyadayken bile! Kendi adı namına “ben” demenin cezasına bakın:
Sad Suresi 2: “Bilakis o kâfir olanlar (Allah adına bir izinle “Ben” diyor oldukları gerçeğini örtenler aldatıcı bir) izzet ve şikak içindedirler.”
Enbiya suresi 29: “Onlardan kim muhakkak ki “ben dunihi ilahım” derse (Allah adına değil de kendi adı namına “Ben” dediği bir idrak ve yaşantı sürerse) biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte zalimleri böyle cezalandırırız.”
Anlıyoruz ki: Allah adına “ben” demek O’nun indinde nasıl çok kıymetliyse, duniHİ algıyla kişinin kendi namına “ben” demek onun tam tersidir ve cezası da o kadar büyüktür.
Doğru “BEN”i söylemek ve yaşamak ve her doğru “ben” idrakının bir üst idraka çıkışı için çok önemli şu rasul duaları ve Rasulullah (sav) Efendimizin sığınışı ile tamamlayalım:
“Rabbena zalemna enfusena ve in lem tağfirlena ve terhamna le nekunenne minel hasirin: Rabbimiz zulmettik nefsimize! Eğer mağfiret etmez ve bize rahmet etmezsen, muhakkak ki biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.”
“La ilahe illa ENTE, Sübhaneke, inniy küntü minez zalimiyn: Başka “BEN” diyen yok, ancak SEN ve sen Sübhansın Allahım. Fakat ben zalimlerden oldum (bağışla ve kurtarıver).”
“Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil aziym estağfirullah ve etubü ileyh…”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti