Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Nefs Terbiyesi 5

Nefs Terbiyesi çok merak edilir, çok da konuşulur ama onu en net ve en somut olarak “Billahi anlamda hürriyet ve dunihi anlamda hürriyet” üzerinden anlayabilir, takip edebiliriz ve Biiznillah başarılı olabiliriz. Nefs terbiyesi yazılarımızda, bu sebeple, bu iki hürriyeti kendi seyr-i sülukumuz (nefs terbiyemiz) için mukayese ile tefekkür etmeye, öğrenmeye çalışıyoruz; çünkü nefs terbiyesi sürecinin temelini hürriyetin Billahi manada mı, dunihi anlamda mı yaşandığı oluşturuyor. Bu noktada, her iki hürriyet algısının ve yaşantılarının tatmin noktaları vardır ve bu tatmin noktalarını bilmek, takip etmek önemlidir. Bugün bu tatmin noktalarının neler olduğunu tefekkür edelim.
“Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sırtını dönmüş, haniyf vasıflı, halifetullah yetkili bir müminin kalbi Rad Sûresi (28) ayetinden öğreniyoruz ki ancak zikrullah ile tatmin (mutmain) olur, huzur bulur. Ancak zikrullah ile! Öyleyse bizim Zikrullah’ı tanımını net bilmemiz gerekir. Zikrullah’ın en alt basamağının tanımını paylaşacağız ama zikrullah denilince bilmeliyiz ki Zikrullah bir hayat tarzıdır. Şimdi zikrullahın giriş seviyesinden tanımına bakalım ve o tanımı kalbimize nakşedelim ki Allah bize daha ileri tanımlarını da ikram etsin. DuniHi algı ve zannlarını fark etmiş, reddetmiş; “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sırtını dönmüş bir kalbin Allah Yokmuş Gibi davranmaması, Allah’ı hiç unutmaması, bu sebeple birçok yöntem geliştirmesi, bu konuda Allah’ın Kanunlarından yararlanması; hayal, düşünce, fikir, yorum, konuşma ve beden dilinden “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını daim temizlemeye çalışması gayretlerinin toplamı bir zikrullahtır; gerçek zikrullahtır ve tanımladığımız bu zikrullah, zikrullahın en alt sınırıdır. Rum Sûresi (30) ayetinden öğreniyoruz ki bu tanımladığımız hal haniyf olmanın da gereğidir. Lütfen dikkat edin! Haniyf olmadan İslam’a yaklaşmanın, İslam’ı (Kur’an ve Sünneti) anlamanın mümkün olmayacağını da bize Rum Sûresi (30) ayeti öğretiyor. Dolayısıyla, en alt sınırdan bu zikrullah tanımı haniyf olmanın gereğidir, haniyfliğe girişin de başlangıcı bir tanımdır. (Yılmaz Dündar, Nefs Terbiyesi)
Zikir ve Zikrullah çok farklı şeylerdir. Zikir bir şeyi hatırlamak, anmak, anlamaktır ve bu özelliğiyle zikir bilimsel bir tekniktir, bu sebeple de tüm inanışların, felsefelerin, ideolojilerin kendilerine özgü zikirleri mevcuttur. Ancak Zikrullah farklıdır; İslamiyet’te olan zikir zikrullahtır. Zikrullah, Allah’ı tanımak ve Allah ahlakıyla ahlaklanmış olarak yaşamak çalışmaları ve bunun hayat tarzı haline gelmesidir; yani zikrullah, Allah’ı zikretmenin fiil halini yaşamamızdır. Efendimiz (sav)’in her an içinde bulunduğu hal bu sebeple zikrullahtır; Efendimiz (sav)’in yemesi, içmesi, günlük hayatında içinde bulunduğu her hal behemehal zikrullahtır. Rasulullah (sav) yaşarken her halini Zikrullah’ta yaşamıştır, O’nun hali, yaşantısı daimî zikrullahtır (Yılmaz Dündar, Sen Tanrı mısın?).
Zikrullahta amacımız Allah’ı hakkıyla tanımak ve bilmek olduğundan, öncelikle insan kendisindeki ilahlık hissiyatından temizlenmelidir (temizlenmeliyiz yani). Zikrullahta “müstakilen var ve muhtar olanın, müstakilen var ve muhtar olarak “BEN” diyenin, kendini hissedenin ancak Allah” olduğunu, kul olarak daima O’nun huzurunda olduğumuzu, bu sebeple de ne kadar aciz olduğumuzu fark edebilir ve bunu yaşama gayretine girersek kendimizdeki bu ilahlık hissiyatını yok etmeye başlamış oluruz. Bu idrak ve bu halle (yani Billahi manada) yapılan Zikrullah kişiyi nefs terbiyesinde ilerletir, Allah’a ulaştırır. Yoksa ilahlık hissiyatlarından kurtulmadan (dunihi algıdan habersiz olarak) yapılan zikrullah kişideki zulmani yapının kuvvetlenmesini (ilahlık hissiyatının güçlenmesini) sağlar.
Zikrullahın üç formu gerçek Zikrullah sürecini de tanımlamaktadır: Dilde zikrullah, halde zikrullah, fiilde zikrullah. Bu üç adım ile hedeflenen Zikrullah’ın aşamalarıdır. Dilde başlayan zikrullah çalışmaları bizi önce halde sonra da yaşantıda zikrullaha ulaştırmalıdır. Halde zikrullahın (halimizin yani kimyamızın zikrullaha uygunlaşmasının) ulaştığı son nokta bizi fiilde Zikrullaha ulaştırmasıdır. Çünkü fiilde olan asıl Zikrullahtır ve Rabbimiz Allah’ın istediği de budur: Her halimizle Allah ahlakıyla ahlaklanmış olarak yaşama çalışmaları ve bunun hayat haline gelmesi.
“İyi biliniz ki, kalpler ancak Allah zikri ile mutmain olur (huzur bulur)” (Ra’d 28).
Ayetimiz nefs terbiyesi için bize önemseyeceğimiz adresi (kalpler) göstermekte, bunun aracını öğretmekte (Allah zikri), ayrıca hedefimiz olan başarı çıtasının, başarı ölçütünün için göstergesini (kalplerin tatmini) de açıklamaktadır. Kalplerin mutmainliğine nefs terbiyesi ile (yani ilahlık hissiyatından, müstakilen varım ve muhtarım iddiasından, dunihi algı ve zanlarından kurtulmak üzere başlatılan Hak mücadele ile Biiznillah) ulaşılacağı için…
Ayette bahsedilen zikrullah anlıyoruz ki sadece dilin belirli esmaları, kelime-i tevhid gibi cümleleri zikretmesi değildir. Dilde zikrullahın en önemli göstergesi ve en temel eşiği o dilin konuşurken dunihi algı ve zanlarıyla müstakilen varım ve muhtarım iddialı bir kast ile yani ilahlık hissiyatı ile konuşmaması, böyle cümleler kurmamasıdır; böyle ortamları, böyle meclisleri terk etmesi veya en azından reddetmesidir. Bunu yapan kulun ilahlık hissiyatlı yaşantıdan yani örtücü ilahlıktan kurtulma süreci Biiznillah hızlanacaktır. Sonuç: Örtücü ilahlıktan kurtulmuş halifetullah vasıflı kuldur. Bu insanın her hali Allah’ta, Allah ile, İlla Billah’tır.
Dilde başlayan zikrullahı kişi halle tasdik ederse, o halifetullah vasıflı insandan zikrullah fiil olarak ortaya çıkar. Ayetimizde geçen Allah zikri (zikrullah) her ne kadar sadece dille yapılan zikrullahı kastetmiyor olsa da elbette sadece dille bile yapılan zikrin Allah katında çok değerli ve kıymetli olduğunu bilmeliyiz. Ancak hedefi Efendimiz (sav)’in her an yaşadığı Zikrullaha ulaşabilmek (o zikrullah haline yaklaşabilmek) olanların hedefinin doğru ve ileri adımları böyle olduğu için, biz sadece dille zikrullah ile yetinmemeliyiz, fiilde zikrullaha ulaşabilmek için gayret göstermeliyiz.
Hürriyetini Billahi anlamda kullanan Billahi imanlılar için, yani Hak Yolda kazanılmış Değişim amacıyla nefs terbiyesini önemseyenler için, Ra’d (28)’de bildirdiği gibi kalpler ancak Allah zikri ile mutmain olur. Hürriyetini dunihi anlamda kullananlar için bu tatminin yolu, yöntemi Allah zikri (zikrullah) değildir. Allah’ın dışı var algısıyla oluşan ve yaşanan hürriyette kişi kendini ve tüm varlıkları Allah’ın dışında müstakilen var ve muhtar tanrılar (ilahlar) ilan ettiği için, kendi tanrılığı ve diğer tanrıları tatmin ve mutlu etmek için uğraşır. Sonuçta, Allah’ın dışı var zannettiği her ortamda beklentisi, umudu, muhtaçlığı da ilah ilan ettiği her ne ise onadır, bizi lütfen o beklentiden, o muhtaçlıktan muhafaza buyur Allahım (âmin). O beklenti ve muhtaçlıkta olanlar tanrıları ve tanrılıklarını mutlu etmek, onu tatmin etmek, onu iyi hissettirmek adına ne yapması gerektiğine inanıyorsa onu yapmaya çalışırlar. Bu durum geçmişte insanların elleriyle yaptıkları putlar ile yaşanıyordu. Şimdi bu putların yerini para, şan, şöhret, makam hatta canlı putlar (önemli şahsiyetler, idoller…) aldı. İşte hürriyetini dunihi anlamda kullanan kişiler bütün bunları (önce kendisini) putu olarak ilah edinir ve Allah’tan korkar gibi hatta çok daha fazla ve etkili olarak bunlardan korkar, bunlardan umar, bunları önemser. Öyle olunca da hem kendi ilahlık hissiyatını hem de kendisi dışındaki ilahı zannettiği diğer putlarını tatmin için elinden ne gelirse yapar. Bu durumda bakın ne olur: Kişiler ilahlık hissiyatlı olarak “ilah” ilan ettikleri her ne ise onda bir ilahlık potansiyeli olmadığı için, hiçbir zaman mutlu ve huzurlu olamazlar; hep ve daima bir huzursuzluk ve tatminsizlik içinde yaşarlar. Örneğin, müstakilen varım ve muhtarım iddialı yaşantısı sebebiyle iş hayatında kariyerini ilahı edinmiş birisinin konumu ne kadar yükselirse yükselsin bu kişi hiçbir şekilde, hiçbir koşulda tatmin olmaz. Tatmin olabileceğini düşünerek, bu yanılgı ile kendi pozisyonunun yükselmesi için her yolu mübah görür. Yükselebilmek için etrafını (eşi, çocukları, anne babası, komşuları vb) önemsemez, onların kalplerini kırar, onları acıtır, incitir. Bunları yapınca belki kariyerinde yükselir ama o yükseliş de onu tatmin edemez. Hep daha fazlasını ister, arzular, ancak daha fazlasına ulaşınca huzurlu, mutlu olacağını zanneder. Neden? Kendisindeki doymayan nefis sebebiyle. Dunihi algısı ile yaşayan insanı bu kısır döngü (Deccaliyet Kısır Döngüsü) doymayan nefis yaşantısına sokar. Normal günlük yaşantıdaki hemen her insan kendisindeki ilahlık hissiyatını yani “ilahı” tatmin etmek için didinir durur ancak bir türlü tatmin olamaz. Bu halden kurtulanların “rüşt ehli” kişiler olduğunu ayetlerimizden öğreniyor ve sığınıyoruz:
“Allâhümme elhimnî rüşdî ve eiznî min şerri nefsî: Allahım, bana rüştümü ilham ( ve ikram) ediver ve beni nefsimin şerrinden koru (amin)” (Tirmizî, Daavât 70).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti