Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

NEFS TERBİYESİ (Billahi Anlamda Hürriyet- DuniHi Anlamda Hürriyet)- 14

Nefsin şerrine ait konuşma dilinden kurtulmak için kuracağımız cümlelerde birisi de şikâyet niteliğindeki her cümleden sakınmaktır. Suçlamayla şikâyet birbirine çok yakındır, cümle olarak, mana olarak. Eğer suçlamaları, suçlama cümlelerini yakınma ve kınama içerikli cümleler haline getirirseniz o suçlama cümleleri bir şikâyet cümlelerine dönüşür. Yani hem şikâyettir hem içerisinde suçlama vardır. Ama o suçlamayla beraber bir yakınma ve kınama var. Şikâyet şekavet ehlinin yani şakinin dilidir; şakinin konuşma tarzı manasınadır. Lügat manası da böyledir. Suçlama, yakınma ve kınamaya dönüşür de şikâyet haline gelirse şekavet ehlinin dili olur, şakinin dili olur. Şikâyet şakinin konuşma tarzıdır. Bu nasıl olur; siz hem her şeyden şikâyet edeceksiniz hem Amentü Billahi diyeceksiniz. Her cümleniz şikayet içerecek, şükürden uzak, kalbi tatminden uzak, huzurdan uzak cümleler kuracaksınız, bileceksiniz ki bu şakinin dilidir, bu Allah’a karşı bir dildir, hem de Billahi manada iman ediyoruz diyeceğiz. Doğru olmaz. Yan yana gelmez; bir kalpte ikisi yan yana nasıl durabilir? Olabilir mi? Şikayet kişinin tarzı olmuşsa; manalı manasız, konu ne olursa olsun konuşmaları gizli veya açık şikayet temalıysa, bilin ki bu son ürün olan “şikayet ahlakı”nın arkasında mutlaka tatminsizlik, huzursuzluk, geçimsizlik, mutsuzluk, şükürsüzlük gibi ana konular yatar. Yine bu konuların arkasındaki esas sebep Allah’tan, O’nun düzeninden, O’nun yarattıklarından nefret etmektir, arkasında bu vardır; şikayetin de arkasında Allah’tan nefret etmek vardır. Kesin, bu kesin!
Şikâyet, duniHi algı ve zannlarıyla gerilmiş olan bir sadrı ne yapar, bakın: Eğer duniHi algıyla ve zannlarıyla ev gibi büyümüş, kocaman olmuş zann evi artık o sadra sığmadığı için kişi şikâyet etmekle o sadrı ferahlatır; şikâyetle o sadr nefes alır, tazelenir. DuniHİ hayat tarzında şikâyet, sadrın ferahlama, nefes alma yöntemidir. Ama dikkat edin; sen bir şeyi şikayet ettiğinde sadrın senin ağzından sana der ki: “Allah’a hücum ettim de kendime geldim.” İnsan elbette bunları bu derece fark edemiyor olabilir. Çünkü kişi esfele safiliynin oyuncağı olmuş, küfrüne âşık hale getirilmiştir. Kendisini çok doğru yolda zanneder, haklı zanneder, bütün bu sebeplerden fark etmez.
Dikkat edeceğimiz bir diğer husus ise Hakk olmayan halleri aklayan cümlelerden sakınmaktır. DuniHi algı ve zannlarının, “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasının, ilahlık hissiyatının kendisini koruma, sürdürülebilirliğini sağlama için bir mekanizması var dedik, bu mekanizmalardan birisi, ilahlık hissiyatı sonucu ortaya çıkan halleri meşru gösterme çabalarıdır, onu kıyasıya savunma mücadeleleridir. Bu öyle bir noktaya gelir ki savunurken kişi tıkanırsa nihayet “işine gelirse ben buyum” diye sizi tehdit eder. Oysa Neml Sûresi 14. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: Batılı savunma. Batıl halleri aklayan insanların enfüsleri yani Ahsen-i Takviym yapıları doğruyu bilir ama onlar nefslerine zulmediyor ve “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunuyor olarak konuşuyor oldukları için ayet bize bunu bildirmektedir. Ayet “batıl halini savunma, batıl halleri aklama” diyerek insanların bu hallerini bir uyarı olarak bize söylemektedir: Onların enfüslerinde, derinliklerinde yani Ahseni Takviym yapılarında aslında doğruyu bildiklerini ancak o doğruyu duniHi algı ve zannlarıyla saptırdıkları için “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiaları sebebiyle şimdiki gibi söylediklerini anlatıyor. Çünkü kişi yaşadığı ilahlık hissiyatının aşığıdır. İlahlık hissiyatının sadrda oluşturduğu “sen doğrusun” zannları vardır ve bu çok kuvvetlidir. Ayrıca Şeytanlık Patronaj Sisteminin Hakk olan bir hali görünmez yapacak, hiç saydıracak binlerce örtücü süsü vardır. Bunları da ayetlerden öğreniyoruz: A’raf-30, Zuhruf-37, Fatır-8 ve Kehf Sûresi 103 ve 104. ayetler bize bu konuları bildiren ayetlerdir. Bu konularda inananları uyaran ayetler de vardır. Onlara da bakalım:
Bakara Sûresi 42. ayet: “Ve Hakk’ı batılla karıştırmayın. Bilip dururken Hakk’ı gizliyorsunuz.”
Necm Sûresi 32. ayet: “Bunun için kendinizi temize çıkarmayın (batıl halinizi savunmayın).”
Nisa 105. ayet: “Hainlerin savunucusu olma.”
Buradaki “hain”i açıklamak gerekir. Allah’a karşı hainlik yapan, Allah’ın verdiği nimetleri Allah’a karşı kullanandır, bu kişi hain sınıfına girer. Ayet uyarıyor: Hainlerin savunucusu olma!
Nisa-107: “Kendi nefsine hainlik edenleri savunma.”
Nisa 109: “İşte siz (dünya hayatında onları, hainleri savundunuz) onlar için bir mücadele ettiniz (diyelim). Ya kıyamet günü onlar için Allah’a karşı kim mücadele verir yahut onlar üzerine kim vekil olur?”
Talibin dikkat edeceği bir diğer nokta, “BEN” derken kast ettiğimiz kimliği yücelten veya öven cümlelerden sakınmaktır. Zümer Sûresi 45 çok kullandığımız bir ayet, hatırlayacaksınız, bu ayetten öğreniyoruz ki “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla oluşan ilahlık hissiyatının sadrı tamamen kaplamış olan o hisleri kutsanınca, yüceltilince, övülünce, korununca, desteklenince, okşanınca hatta konu edilince o duniHi ilahın sadrında genişleme, ferahlama, rahatlama, huzur bulmalar meydana gelir. O duniHi ilah yaşadığını ancak böyle hisseder. Bunlar yapılıyorsa, bunlar oluyorsa yaşamayı sever, onda “İyi ki varım” coşkusu oluşur. Böylece bu övmeler o kişinin duniHi algı ve zannlarını pekiştirir, yeni heva ve heveslere de sebep olur. DuniHi algı ve zannları pekişince, yeni heva ve hevesler ortaya çıkınca yukarıdaki döngü tekrar başlar. Onlar tekrar duniHi algı ve zannlarını destekler ve kuvvetlendirirler, onlar kuvvetlenince de övme, övülme arzu istekleri, kutsanma devam eder. İşte size bir şirk kısır döngüsü! İşte bu şirk kısır döngüsünü bilmeyenler, göremeyenler, bu konuyla ilgili bazı hadisleri hiç manalandıramazlar, anlayamazlar. Rasulullah (SAV) Efendimiz’in karşılaştığı övme ve övülmelerle, yüceltilme ve kutsamalarla ilgili bazı olaylar vardır, oralarda Efendimiz (SAV)’in gösterdiği tepkiyi onlar fark edemezler ve göremezler. Çünkü bu şirk kısır döngüsü hayatta o kadar normalleşmiştir ki, bu kapsamdaki konuşmalar, davranış ve olaylar, bu şirkler “Rasulullah (SAV) buna neden itiraz etti, ne olacak, bunda ne var ki?” sınıfına girmiştir artık.
Efendimiz (SAV) bir hadislerinde buyuruyorlar ki: “Parmaklarla gösterilmek kişiye günah olarak yeter.” Dolayısıyla bir inanan hem kendi şirk kısır döngüsü ateşine hem de başkasınınkine odun taşımamalıdır; bu ateşin körükçülüğünü de yapmamalıdır. Hal böyle olunca “birisinin güzel bir davranışını hiç mi takdir etmeyeceğiz?” diye sorabilirsiniz. Güzel bir davranış gördüğümüzde hiç “güzelmiş, iyiymiş” demeyecek miyiz? Bu soru o kadar önemli bir soru ve şimdi söyleyeceğimiz şey işin o kadar püf noktalarından birisi ki… Diğer bütün konularda, konuştuğumuz konularda olduğu gibi, burada da mesele “şöyle yapacak mıyız, şöyle yapmayacak mıyız?” değil, yani yapılan işin şekli değil; bir işi duniHi algı ve zannlarıyla ve “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yapmamaktır. İşimizi bu iddia ile yapmayacağız ve bir işi yaparken birisinin ilahlık hissiyatına prim yaptıracak şekilde yapmayacağız. Bunu nasıl anlayacağız, nasıl olacak da biz bir işi duniHi algı ve zannlarıyla yapmayacağız, nasıl olacak da biz bir işi “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yapmayacağız; nasıl olacak da biz birisinin ilahlık hissiyatına prim vermeyeceğiz? Konuşma Dili ile… Bunu halledecek şey konuşma dili. Siz nefsin şerrinin konuşma dilini kullanırsanız siz her işi duniHi algı ve zannlarıyla yapıyorsunuz demektir. Nefsin şerrinin dilini kullanıyorsanız siz işinizi “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yapıyorsunuz demektir. Siz eğer işinizi nefsin şerrinin dilini kullanarak yapıyorsanız bir başkasının ilahlık hissiyatını coşturuyor, ona prim veriyorsunuz demektir. Dolayısıyla mücadele etmenin yolu öncelikle “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmiş, ilahlık hissiyatına sırtını dönmüş olmaktır. Bu şarttır! Cümleleri, fiilleri duniHi algısız gerçekleştirmek gerekiyor. Bu nasıl olacak? Bunun en kolay yolu; ne söyleyecekseniz ve ne yapacaksanız onu mutlaka Allah ile ilişkilendirmektir. Eğer siz “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmişseniz, duniHi algı ve zannlarını fark etmişseniz, onları reddediyor ve onlarla mücadele ediyorsanız, sözlerinizi ve fiillerinizi mutlaka Allah ile ilişkilendirmelisiniz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti