Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

NEFS TERBİYESİ (Billahi Anlamda Hürriyet- DuniHi Anlamda Hürriyet)-6

Billahi Anlamda Hürriyet ve Özgüven İlişkisi çok önemlidir, nefs terbiye için önemsemeliyiz. Bu sebeple özgüven açısından iki kulu yani “nefsi” ve “nefsin şerrini” inceleyeceğiz. Nefsi ve nefsin şerrini kıyaslıyoruz ki nefsin şerri olmaya sebep olan şerler nelerse onlar temizlensin, nefs tertemiz, terbiye olmuş olarak ortaya çıksın inşaAllah. Billahi anlamda hürriyet ve özgüven konusunda prensip şudur: Kişi kim adına, ne adına “BEN” diyorsa o kimliğin gücü, kuvveti, ölçüsü ve yetkileri çerçevesinde güven hisseder ve bu hisleri de yansıtır. Hürriyetini Billahi anlamda kullanan kul nefsini takdim ederken Allah adına “BEN” demesi sebebiyle Allah’a güvenen bir kuldur. Allah’a güvenmek önce beyan ile başlar ve kul “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını kendisinden temizledikçe, sildikçe bu güven artar, tam teslimiyet noktasına kadar ilerler… Bu kuldaki özgüven, bu sebepten dolayı Öz’e güvendir, bu şekildedir. Böyle kulları Kur’an ayetleriyle destekler ve teşvik eder.
Bakara-131: “Eslemtü li Rabbil Alemiyn: Âlemlerin Rabbine teslim oldum, de”
Al’u İmran-20: “Eslemtü Vechiye lillahi: Yüzümü, kimliğimi, “BEN” deyişimi Allah’a teslim ettim, de”
Nisa-45: “Ve kefa Billahi Veliyyen ve kefa Billahi Nasiyra: Bana dost ve arkadaş olarak, yol gösteren olarak Allah yeter. Bana bu yolda yardımcı olarak Allah yeter, de.”
Ahzab-3: “Ve kefa Billahi Vekiylen: Bütün bu konularımın, hayatımın dizaynında benim en büyük yardımcım ve Vekilim Allah’tır, O bana yeter, de”
Al’u İmran-173: “HasbunAllahu ve ni’mel Vekiyl: Allah bize yeter. O ne güzel vekildir, de”
Tevbe-129: “Hasbiyallahu, La ilahe illa HU ve aleyhi tevekkeltü ve HUve Rabbul Arşil Aziym: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım. O yüce Arşın Sahibidir, de.”
Bu ayetlerde Rabbimiz biz mümin kullarına böyle dememizi öneriyor. Böyle ayetlerle Allah’a teslim olmaya gayret eden kullar desteklenirler, teşvik edilirler.
Bir de duniHi anlamda hürriyet kullananın özgüveni vardır. DuniHi anlamda hürriyet kullanan, duniHi algı ve zannları sebebiyle vehmin zulmetine düşmüştür. Dolayısıyla nefsin şerri durumuna gelmiş olan kimliğini kendi adına “BEN” diyerek takdim eden bu kul “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunmaktadır; yani Kuran’ın diliyle “ben duniHi bir ilahım” demektedir (Enbiya-29). Bu kulun ilahlık hissiyatının kendisindeki kapasitesi ne kadarsa özgüveni de o kadardır. Bu kul “ben duniHi bir ilahım” dedi ya, bu iddiası sebebiyle onda olan ilahlık hissiyatının karşılığı kapasite ne ise özgüveni de o kapasite kadardır. Aslında insanlardaki bu ilahlık hissiyatlarının karşılığı bir kapasite yoktur, öyle bir kapasite bulunmamaktadır. Bulunmadığı için, ilahlık hissiyatında bulunan kullar özgüvenlerini kuvvetli yapabilmek, özgüvenlerini yükseltebilmek, kendilerine hayat enerjisi oluşturmalarını sağlayabilmek üzere ilahlık hissiyatlarının karşılığı olan (olmayan) kapasiteyi yükseltmeye çalışırlar, o kapasiteye destekler ararlar, o kapasiteye güçler ararlar. Ne yaparlar? Özgüvenleri için duniHi güçler ilan ederler. Nedir bunlar? “Müstakilen varım ve muhtarım” iddialı etiketler, “müstakilen varım ve muhtarım” iddialı mülkiyet sahiplikleri, “müstakilen varım ve muhtarım” iddialı paralar, mücevherler; “müstakilen varım ve muhtarım” iddialı gizemli güçler, “müstakilen varım ve muhtarım” iddialarını koruyacak, güçlendirecek uğurlar, fiziksel putlar, inançlar, felsefeler edinirler. Ve ayrıca kendilerinin bu özgüvenlerine destek olsun, ilahlık hissiyatlarının gücünü artırsın, ona bir kapasite sağlasın diye duniHi veliler edinirler. Bu sebeple etkili ve yetkili insanlar, gizemli güçlü insanlar, medyumlar, falcılar, büyücüler, cinler, cinciler bu tür insanların başvurdukları yerlerdir. Bu kulların hürriyetlerini duniHi anlamda kullanabilmeleri için bu tip özgüvene ihtiyaçları vardır. Bu kullar niçin “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunuyorlar, niçin bunun karşılığı bir kapasiteyi yükseltmek istiyorlar, niye böyle bir özgüvene ihtiyaçları var? Bunların cevabını bize Kur’an vermektedir. Sad Sûresi 2. ayette buyrulmaktadır ki: “Bilakis o kâfir olanlar izzet ve şikak içindedirler.” Evet, onlar izzet içindedirler, yani izzet zannındadırlar. Bir üstünlük (kibriya) zannında olarak üstünlük ve kibriya taslarlar. Yani “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasındadırlar. Onlar şikak içindedirler, yani ayrı ve uzaktırlar. Onları ayrı ve uzak yapan onların duniHi algı ve zannlarının esirleri olmalarıdır, bunu Sad Sûresi 2. ayetten öğreniyoruz. Meryem Sûresi 81 bu kullar için diyor ki: “Onlar kendilerine izzet (üstünlük) olsun diye duniHi ilahlıklar ilan ederler.” Meryem-82 ise “Hayır! Aslında durum hiç sandıkları gibi değildir. O ilahlar onların gayretlerini inkâr edecek ve onlar üzerine çok zıt sonuçlara sebep olacaklardır.” diyerek uyarmaktadır. Dolayısıyla böyle kullar için Enbiya-29 buyurmaktadır ki: “Onlardan kim ‘muhakkak ki ben duniHi bir ilahım’ derse biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte zalimleri böyle cezalandırırız.” O cezalanma anında da Duhan Sûresi 49’u görüyoruz: “Zebaniler der ki: Tat bakalım! Çünkü sen dünya hayatında Aziyzül Keriym iddiasında ve gayretindeydin (kendini Aziz ve Kerim sanıyordun).”
Billahi Anlamda Hürriyet Kullananlarla DuniHi Anlamda Hürriyet Kullananların Tatmin Noktası
Billahi anlamda hürriyet kullananlarla duniHi anlamda hürriyet kullananların tatmin noktasını, hürriyetlerini tatmin noktasını da kıyaslayalım. Bu aslında hürriyet ile kalp-beyin ilişkisidir, yani hürriyetin tatmin noktası hürriyet ve kalp-beyin ilişkisi ile ilişkilidir. Bu kıyaslamada bize yol gösterecek iki kavram var, önce o kavramları ele alalım. Birisi kulun doğrudan tatminidir; bu doğrudan kişinin tatmin olmasıdır. Diğeri dolaylı tatmindir, kişi dolaylı yoldan tatmin olur. Dolaylı tatminlik kişiliğinin tatmin olması yoludur. Dolayısıyla kıyaslanan iki kavramımız belirdi: Kişinin tatmin olması ve kişiliğinin tatmin olması.
“Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sırtını dönmüş, haniyf vasıflı, halifetullah yetkili bir müminin kalbi Rad Sûresi 28. ayetten öğreniyoruz ki ancak zikrullah ile tatmin olur, mutmain olur, huzur bulur. Ancak zikrullahla… Bu durumda, detayına girmeden zikrullahı tanımlamamız gerekir. Zikrullah’ın en alt basamağını tanımlayalım ama bilelim ki zikrullah bir hayat tarzıdır. DuniHi algı ve zannlarını fark etmiş, reddetmiş; “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sırtını dönmüş bir kalbin Allah Yokmuş Gibi davranmaması, Allah’ı hiç unutmaması, bu sebeple birçok yöntem geliştirmesi, bu konuda Allah’ın Kanunlarından yararlanması; hayal, düşünce, fikir, yorum, konuşma dili ve beden dilinden “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını daim temizlemeye çalışması gayretlerinin toplamı bir zikrullahtır; gerçek zikrullahtır. Ve tanımladığımız bu zikrullah, zikrullahın en alt sınırıdır. Rum Sûresi 30. ayetten öğreniyoruz ki aslında bu tanımladığımız hal haniyf olmanın da gereğidir. Haniyf olmadan İslam’a yaklaşmanın ve anlamanın, Kur’an’ı anlamanın mümkün olmayacağını Rum Sûresi 30. ayet bize öğretiyor. Dolayısıyla, en alt sınır dediğimiz bu zikrullah tanımı haniyf olmanın gereği olarak, haniyf olmaya girişin başlangıcı olan bir tanımdır. Zikrullah bir hayat tarzıdır, yaşanan bir aktivitedir. “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sahip çıkılarak veya bu iddianın farkında bile olmayarak, onunla yaşarken bu yaşantıya tesbih faaliyetleri eklemek zikrullah değildir, çok da tehlikeli sonuçlar doğurabilir. “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası bir kişide varsa, kuvvetliyse, kişi bunun farkında da değilse, bu iddianın oluşturduğu ilahlık hissiyatıyla zikrullah diye tesbih faaliyetleri yapıyorsa, onun ilahlık hissiyatının vasıfları kuvvetlenir. Çünkü zikrullah diye yaptığı esmalar Allah’ın kanunlarıdır, çalışırlar ama onun niyetine göre… Zikrullah aynı zamanda bir duadır, siz onunla ne istediğinizi belirtiyorsunuz, yani o kanunlara bir nevi “bendeki şunu şöyle yap” diyorsunuz. Eğer ilahlık hissiyatınla yaşıyorsan, sende o kuvvetliyse, sen Allah’ın kanunlarından istifade ile ilahlık hissiyatının vasıflarını kuvvetlendirir, zikrullah diye yaptığın şeylerle daha kuvvetli bir ilah olarak ortaya çıkabilirsin. Bu yüzden, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla, duniHi hayat tarzıyla yaşarken bu hayat tarzına tesbih faaliyeti eklemek zikrullah olmaz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti