Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Süleyman Karakuş

SİVİL TOPLUM, GÖNÜLLÜLÜK, STK’LAR

“Hak” ve “insan hakkı” kavramı 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği 10 Aralık tarihli dünya zirvesinde uluslararası toplum tarafından garanti altına alındı. Sonraki yıllarda, Birleşmiş Milletler organizatörlüğünde gerçekleştirilen dünya zirvelerinde ise “İnsan Onurunun Korunması, Sağlıklı, Sürdürülebilir Bir Yaşama ve Gelişme Hakkı Sağlanması olmazsa olmazdır” olgunluğuna ulaşıldı. Bu süreçte bazı gerçekler net ve somut olarak anlaşılarak global ölçekte ülke yönetimleri tarafından yaygın kabul görmeye başlamıştır. Bunlardan ilki gönüllülüktür, yani STK’lardır; sivil toplum olmadıkça insan onurunun korunamayacağıdır. Bir diğeri “Çevre, Kalkınma ve İnsan Hakları”nın ayrılmaz, ayrılamaz oluşudur. Bu şu demektir: Yoksulluğu ortadan kaldırmadan, insan onurunu ve haklarını iyileştirmeden, iyi bir yönetişimle herkese hakkaniyetli, adil fırsatlar sağlamadan insan ve çevre korunamaz, sürdürülebilir kalkınma da mümkün olmaz. Ve bütün bunların sağlanması, hayatın her alanında yaşanıyor hale gelmesi ve geliştirilmesi için sivil inisiyatifler, sivil toplum, yani “gönüllüler” şarttır. STK’lar bütün bu hayati standartlar için aktif olmalıdır. Her meslek erbabı da aslında bir gönüllüdür, işini öyle yapıyorsa bereketli ve huzur vericidir. Toplumda üretim ve gelişim öyle bir gönüllülükle oluyorsa tadı çok başkadır. Medya, özellikle yerel medya da bir sivil inisiyatif olarak bu kapsamdadır.
Ücretsiz, şeffaf, hızlı ve tatmin edici sağlık hizmetleri, dünya ile birlikte nefes alan temel eğitim ve yüksek öğretim, ileri ve güçlü lisansüstü eğitim ve uzmanlaşma süreçleri, adil ve şeffaf yargılama, sürdürülebilir kalkınma ve artan refah düzeyi, kaliteli iletişim, yüksek kalitede ulaşım standartları ve ulaşım güvenliği gibi göstergeleri hepimiz yaşıyoruz. Hatta “evet, ama yetmez” bile diyoruz ki gelişim için doğrudur da. Ancak memnuniyetle görüyoruz ki ülkemizde son yıllarda insan onuru öncelikli politikalar yürütülmekte, gönüllülük teşvik edilmekte, sivil toplum kuruluşları hayatın kılcal damarları haline getirilmekte, karar süreçlerinde STK’lardan esaslı biçimde yararlanılmaktadır. Gönüllülük aklından aktif olarak yararlanılan yönetişim, bu aklın geniş görüşlülüğü nedeniyle sorunları çok hızlı çözmekte ve hayatı topyekûn geliştirmektedir.
Gönüllülük tüm zamanların kavramdır. Toplumu sağır, kör ve dilsiz olmaktan kurtaracak, demokrasi için oluşabilecek tehdit ve tehlikeleri bertaraf edecek biricik güç, yegâne kuvvet gönüllülüktür. Bunun en yakın örneğini 15 Temmuz’da da yaşadık, gördük. Bireylerin kendilerini kendileri gibi hissedebildiği şeffaf, saygı ve kabule dayalı yönetim anlayışının ilk adımı demokrasidir, son noktası değil. Bu yüzden, demokratik ortamın sürdürülebilirliği ve standartlarının yükseltilmesi ortak hedefimiz ve ortak geleceğimizdir. Bu hedefe ulaşabilmek, toplumun kimyasını, dilini bilen ve önemseyen, takip eden bir veri tabanı gerektirir. Ayrıca, barış ve onuru geliştirmek üzere kullanılabilir dinamik bilgiler üreten bir sistem kurmayı da gerektirir. İşte bu sistem gönüllülük ve beklentisizlik üzerine inşa edilen sivil toplum ile, STK’lar ile kurulabilir.
Toplum olarak doğru, ileri, mutlu edici tavırlar üretebilmek ve bu tavırlar bağlamında da organize olabilmek için STK’lara yani oksijene ihtiyacımız var, hatta bireylerin birer STK gibi hayata katkı ürettiği bir ortam arzusundayız. Bu, demokrasinin ihtiyaç duyduğu asıl toplumsal ve bireysel yetenektir. Ancak, hemen uyaralım ki sivil toplumun oluşturacağı, üreteceği öneri ve tavırların, hangi inançtan olursa olsun insanın onurunu ve toplumsal barışı besleyen tavırlar olması gerekir. Aslında demokrasi, karşıt tavırların da güvencesidir. Ancak, bu güvence demokrasiyi besleyen tavırlar ile sürdürülebilir olarak yaşar, yani insanın onurunu ve toplumsal barışı besleyen tavırlar ile bu güvence yaşatılabilir. Bu güvence için “farklı fikirler” ve “insan onurunu, toplumsal barışı besleyen tavırlar” dengesi hayati derecededir. İşte bu noktada altı çizilecek çok önemli husus şudur: Bu dengenin izlenebilmesi ve korunmasında, sivil toplum kuruluşları ve gönüllülük önemli bir role sahiptir.
Demokratik yönetişimler STK’lara yetkiler ve destekler verir, demokrasi adına yanlış sayılabilecek durumları tespit etmeleri ve bunların düzeltilmesi için demokratik kurallar çerçevesinde aktivite göstermelerini ister. Yerelde de bu böyledir, STK’ların sesi, çok sevimli, çok önemli, şifalı bir ilaçtır. Sürdürülebilir hayat ve sürdürülebilir kalkınma yol haritasındaki eksik ve yanlışları tespit ederek demokratik kurallar çerçevesinde gayret etmek, projeksiyon yapmak, gerektiğinde de mücadele etmek STK’ların işidir. Bu tür uyarı ve mesajlar onarma ve geliştirmeye yönelik ise makbuldür. Yıkmaya, alt üst etmeye, keyfiliğe, fesat çıkarmaya, anarşiye, bölmeye, gizli ajandaları hâkim kılmaya yönelik sivil itaatsizlik kılıflı tavırlar, ABD’deki kongre baskınında da gördük ki asla kabul görmeyen davranışlardır.
Sonuç olarak, bir sivil toplum kuruluşunun asli vasfı gönüllülüktür; gerektiğinde onarmak üzere bir duruş gösterebilmektir. Bu gönüllülük ve bu duruş, doğru, hür ve şeffaf bir toplumsal hayatı canlı ve devamlı yapacak ruhtur. Efendimiz (SAV)’in henüz risaletinden önce “El Emin” vasfıyla Mekke’de “Hılf-ül Füdul” adlı insan hakları cemiyetinin gönüllüsü olduğunu bilmeyen neredeyse yoktur ve bu gönüllülüğü risaletinden sonra da bize bir örnek olarak sürmüştür. Vakıf medeniyeti inşa etmiş bir toplum oluşumuz, Efendimiz (SAV)’den gelen bu nurdan beslenen bir hasletimizdir. Anlıyoruz ki, gönüllülük ve sivil toplum kuruluşları oluşturmak, onlara destek olmak, gönüllülük faaliyetleri göstermek, modern zamanlarda önemli bir kriter haline gelmeden önce İslam toplumlarında bir Muhammedi haslet olarak mevcuttu. Bu durumda, haznemizdeki iyi ve doğruları korumak ve geliştirmek bize haz vermeli, öncelikli alanımız olmalıdır. Bilirsiniz, insanlar, özgeçmişlerinde bu tür faaliyetlerini bir avantaj olarak belirtirler, doğrudur da. Ancak bu faaliyetler karşılıksız yapıldığında dikkate alındığı bir gün var, o günün sonsuz hayatımız için nasıl önemli olduğunu bilerek yapılacak gönüllü faaliyetlerin kıymetini nasıl anlatabiliriz ki… “Sivil Toplum, Gönüllülük ve STK’lar”ı ele almaya fırsat ve imkan olursa devam ederiz ama şimdilik su son sözle vedalaşalım: Gönüllülük sevdalılıktır, dertliliktir, aslında biraz da deliliktir, sivil toplu kuruluşları dertlilerin, delilerin öncülüğünde kurulmalı ve yönetilmelidir. Aslında hayatın içindeki tüm kurumlarda da böyle olmalı yani sevdalılar, dertliler memur ve amir olmalı… Onların iş yapışlarına baktığınızda “bu tam bir deli, hatta zır deli” diyebilirsiniz. Ama unutmayın; insan deliliğin sonunda VELİ olur…
https://www.facebook.com/BirFikirFabrikasi/videos/165047947533106/UzpfSTUzMTM2MzY4NTox MDE1NjMyMDY1ODk0ODY4Ng/
Sivil toplum kuruluşlarımız fonksiyonel hale geldiğinde bir şeylerin değişip değişmediğine bakabilirisiniz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti