Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

TÜRKLERİN MANEVİ VE IRKÎ GÜZELLİKLERİ (2)

Güzellik konusunda Türkleri örnek gösterip sevgililerini Türk güzelleriyle kıyaslayan Arap şairlerin yanı sıra, Türk güzellerine âşık olan bazı şairlerin onlar için gazeller bile yazdıkları vakidir (Civelek: 5). Nitekim bir kısım Arap şairler, Türklerin kadir ve şereflerinin yüce olduğunu, üstün savaşçılık ruhuna sahip bu kavmin, güzellik ve iyilikte meleği, savaş zamanlarında ise birer ifriti andırdığını söylemektedirler (Yaltkaya 1936: 318, Nazik, S. 2018, s.140)
Kâşgarlı Mahmud, Oğuzlar ile Farslar arasında karışmalara işaret ederse de bununla ırkî değil lisanî ve kültürel münasebetler kastedilmiştir (B.Atalay, Divân.,I, s. 76, 401). Esasen onun zamanında Oğuzların muhacereti çok yeni olduğu için kan karışması bahis mevzuu olamayacağı gibi İslâmiyeti kabul edinceye kadar Karlukların Oğuzlardan daha fazla İran ve İslâm tesirlerine maruz bulunduğu da malûmdur (Barthold, Dersler, s. 69.).
Oğuzların şark Türklerinden olduğu gibi İranlılardan da farklı bir simaya sahip bulundukları ilk Selçuk devrinde müşahede ediliyordu. Filhakika Kirman Selçukluları hüküm darı Turan-şah (1085-1097) zamanında ceryan eden bir hâdise bu bakımdan kayda şayandır. Bu hükümdar, sarayında çalışan bir marangoza, çırağının Türk’e benzemesi dolayısıyla, bu çocuğun kimin olduğunu sorar. Marangoz: “Bu meselenin sorumluluğu size aittir. Zira Konak Kanununa (hükm -i nuzûl) göre evimde bir Türk askeri oturmaktadır. Anası bu çocuğun benden olduğunu söylerse de bunun cevabını vermek size düşer” beyanında bulunur. Ustanın bu ifadesinden müteessir olan Turan-Şah derhal sarayını ve ordugâhını şehrin dışına nakleder. Orada cami, medrese, zaviye, hasta-hâne (bîm âristan) ve hamam yapar; bunlara vakıflar te’sis eder. Beyler (kumandanlar) ve devlet adamları da orada köşkler inşa eder; bu suretle hükümet erkânı ile ordu şehrin dışına çekilirler”. Böylece esmer İranlılara nazaran Türkler daha farklı bir sîma arz ediyorlardı. Bu gibi hâdiselere ilhanlılar zamanında da rastlanmıştır. Oğuzlar da Peçenek, Bulgar ve Kıpçaklar gibi, İranlılara nazaran, bir şark-şimal (doğu-kuzey)kavmi olarak tanınmakta idi.
Bununla beraber Türkler ile İranî kavimler arasında bazı kaynaşmalar da vuku buluyordu. Selçuklulardan önce Hârizmlilerin de “Suret ve tabiatları ile Türklere benzediği” erkenden dikkati çekmişti. Nitekim Selçuklular ve Hârizm şahlar zamanında bu yüksek medeniyet ülkesi ilerlemeye ve Türkleşmeye devam etmiş ve Moğol devrinde bu etnik hâdise tamamlanmıştır” (Mukaddesi, s. 285; Kazvinî, s. 520; Yakut, II. s. 369). Hârizm gibi Mâverâünnehir’de ve Şarkî Türkistan’da da asırlarca süren Türk göçleri sayesinde yerli Aryanî kavimler temsil edilmiş ve Türkleşmiştir. Nitekim Kâşgarlı Mahmud, XI. asırda Buhara ve Semerkant bölgesinde Soğdlular, Şarkî Türkistan’da Gencek ve Hotanlıların Türkçeden başka kendi dillerini de konuştuklarım belirtir. O: “Tat’sız Türk, başsız börk bolmas” atasözü ile Türkler ile Şarkî İran kavimleri arasındaki karışmalara işaret eder.” Bu gibi muayyen bölgelerde vuku bulan bu karışmaların göçebelerle değil, yerleşik hayata geçen Türklerle cereyan ettiğini de kaydetmeliyiz (Turan, 1969, c,1. , s.31-32).
ilk Selçuklu ve Osmanlı sultanlarının sîma tasvirleri de Garp Türklerinin ırkî vasıflarını tespit bakımından lüzumludur. Alparslan “Uzun boylu, uzun bıyıklı ve heybetli bir padişah” idi. Oğlu Sultan Melik Şah da beyaz-kırmızımtırak çehreli, güzel yüzlü, uzun boylu, top sakallı ve pazıları kuvvetli olarak tasvir edilmiştir. Sultan Sancar “Buğday renkli, güzel yüzlü, çiçek bozgunu, uzun boylu, geniş göğüslü, şişman, sakalları tam ve heybetli bir padişah idi”. Bu sîma hususiyetleri henüz karışmamış bulunan ilk Selçuklu sultanlarının nasıl Moğol tesirlerinden uzak, İranlılardan ve hatta Şark Türklerinden farklı olduklarını meydana koyar. Türkiye Selçuklu sultanlarının simaları hakkında daha az kayda sahibiz. Gürcü kraliçesi II. Tahamara Kılıç Aslan’ın oğlu şehzade Süleyman’ın güzelliğini duymuş ve yaptırdığı resmini görünce kendisine evlenme teklifinde bulunmuştur. III. Gıyaseddin Keyhüsrev orta boylu ve yakışıklı idi. Musul-Halep atabeyi Nureddin Mahmud uzun boylu, güzel yüzlü, alnı geniş, rengi esmer ve sakalları gür (bir rivayete göre de yalnız çenesinde) olarak tarif edilmiştir” .
Osmanlı sultanlarına ait tasvirler Oğuz tipinin dikkate şâyân örneklerini gösterir. Kayı boyundan gelen Osmanlı sultanları, Osman ve Orhan gazi ince ve uzun boylu, burnu kavisli, mavi gözlü, kumral saçlı, yüksek alınlı, geniş göğüslü, beyaz tenli ve kolları adaleli idi. Bu kayıtlar resimleri ile iyi bildiğimiz “Fatih Burnu”nun daha başlangıçta Osmanlı Hanedanında mevcut olduğunu, bütün karışmalara rağmen, hârikulâde hâkim bir irsiyetle, bu vasfın son Osmanlı padişah, şehzade ve sultanlarına kadar devam ettiğini ifade eder. Şemâil-nâme Sultan Murad’ın da kartal burunlu olduğunu gösterir. Fâtih gibi, sarayı resimlerle süsleyen Yavuz Sultan Selim, yapılan resmin dedesine benzemediğini, zira çocuk iken onun kucağında oturduğunu ve kartal burunlu olduğunu hatırladığını söyler. Kanunî Sultan Süleyman’ın da, resimlerine uygun olarak, kartal burunlu olduğu yabancı elçiler tarafından belirtilmiştir. Dede-Korkut kitabının Oğuzlara ait tasvirleri de diğer kaynaklara uygundur.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti