Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy

Bir film eleştirisi – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 8 Haziran 2011 Çarşamba 03:00:00
  Bu yazı çoğu kişinin dikkatini çekmeyebilir. Hatta “Neden böyle bir yazı yazıldı ki” diye de düşünülebilir. Ben baştan ikaz edeyim, sonra yazıyı okurken sıkılmayın.
Devrimden Sonra filmini izledim. Aslına bakarsanız, büyük umutla gittim sinamaya. Çünkü Türkiye’de “devrim” sürecine ilişkin filmler yapılmıştı, ancak ilk kez “devrimden sonra ne olacak?” sorusunun yanıtı aranıyordu. Aranan yanıt bulunmuş mu filmde? Pek değil.
Film, 10 kısa filmin birleştirilmesinden oluşuyor. O kısa filmlerde bir siyasal partinin bildirisinin, öğretmenin öğrenciye verdiği ders gibi takdim edildiğini görüyoruz. Üstelik bu siyasal parti, bu tür yaklaşımları “tepeden inme” ve “jakoben” olarak tanımlardı.
Daha filmin başında, mallarına el konulan işadamı ve eşi, ticari taksi ile memleketi terk etmeye hazırlanırken radyoda “devrim bildirisi” okunmaya başlanıyor. Bu sahne o kadar uzatılmış ki “Artık yeter” dedirtiyor. İşadamı ve eşi de durup durup aynı cümleleri tekrar ediyor.
Fabrikalar kamulaştırılıyor. Ama anlaşılan, sadece yöneten farklılaşıyor. Çünkü bir fabrika komitesinden, fabrika içi örgütlenmeden, sendikalaşma ya da adına ne derseniz deyin, hak arama mücadelesinden bahsedilmiyor filmde. “Devrim komiserleri” geliyor, işçilere tepeden bakarak “Fabrikanız kamulaştırıldı, akşam toplantı var” diyor, çekip gidiyor. Akşamki toplantıda da iki “polüt büro” üyesi, “Bundan sonra fabrikaları şöyle yöneceğiz, böyle yöneteceğiz” nutukları ile işçileri yönlendiriyor. Kapitalist devletler bile bazı özelleştirmelerde işçinin fabrikayı devralması, fabrikanın işçi tarafından işletilmesi uygulamasına geçerken “Devrimden Sonra”da işçiler yine yönetilen konumunda. Hatta bir işçi kalkıp soruyor: “Peki yine çok çalışacak mıyız?” Polüt büro üyesi de yanıtlıyor: “Evet, çalışacaksınız. Ama daha çok üretim için…”
Filmde bir bakıyoruz bir genç delikanlının sevdiği kız, “toprak bölünmesin” diye akrabasıyla evlendirilecek. Genç delikanlı birden toprakların kamulaştırılmasını savunuyor. Evet, gerçek hayatta bu gerçekleşebilir, ancak süreç bu kadar basit ve hızlı işlemez. Bir de genç delikanlının bulunduğu köy ya da kasabadaki plakalar 22 ve 39. Yani Edirne ve Kırklareli. Ama o beldede veya köydekiler, Trakya şivesiyle değil, İç Anadolu şivesiyle konuşuyor.
Sonra bir evde karı-kocanın kira üzerine konuşması sahnesi var. Devrim olmuş, herkes eşit, ama evde kahvaltıyı yine kadın hazırlıyor, kahveyi yine kadın yapıyor. Evi geçindiren de yine erkek. Bu olguya cepheden karşı çıktığım için değil, filmi hazırlayan siyasal partinin de Türkiye’nin gerçeklerini ka-bullendiğini göstermesi açısından yazıyorum bunu.
Filmden anlaşılan o ki, yıllardır “Aşamasız devrim” modelini savunan ve bu modeli eleştirenleri tenkit eden siyasal parti, “aşamalı devrim” modelini tartışır, hatta kabullenir olmuş. Hatta yıllardır askeriyeyi “burjuvanın korunma aygıtı” olarak tanımlayan siyasi parti, filmde bir subayı Türkiye’nin NATO’dan çekildiğini öğrenince sevinçli bir ruh haliyle Türk Bayrağı’na bakıp “Bir gün olacaktı” diye gülen portrede çizmiş. Evet Türk subayı NATO’dan emir almak istemiyor. O bölünmüş haritayı duvara yansıttıklarında da yine Türk subayı tavrını net bir şekilde koydu, tokat gibi yanıt verdi o “haritacılar”a. Bunu “Devrimden Sonra” filmini yapanların da gündeme getirmesi, yine “aşamalı-aşamasız devrim” mo-delleri eksenindeki tartışmaya denk düşüyor.
Film, aslında devrimden çok, bir ihtilal sonrası şaşkınlığı tasvir ediyor. Yani halk galeyana gelmiş, yönetimi devralmış. Devralmış da sokaktaki vatandaşın bundan pek de haberi yok. Sanki başka ülkede yaşıyor gibi herkes. Hatta bazı kesimler bu yönetim değişikliliğinin devam edeceğini de düşünmüyor. Eh, zaten süreç “2 ileri 1 geri” adımla işler.
Devrim de süreçler bütünüdür. Yönetim değişikliğinin ardından bir dizi yenilik ve kökten değişimi tesis edemezseniz, eski yönetim aygıtları sizi tahtınızdan indirecektir. Toprak, köylüye dağıtılmamış, alışveriş merkezleri hâlâ hüküm sürüyor, çoğu yerde kamulaştırma yapılmamış, oteller hâlâ mevcut…Film bu minvalde “İhtilalden Sonra” olmalıymış bence.
Tabii bu filmin, siyasi parti açısından “Benim merkez partiler gibi televizyonlara verecek reklam param yok. O nedenle tüm bildirilerimi filmle halka sunarım” mesajını da veriyor. Bu durum da ayrı bir “okuma”ya yol açıyor. Merkez partileri, Hazine’den aldıkları yardımlarla halka propagandasını bedava yaparken, marjinal kabul edilen partiler seslerini duyurmak için vatandaşın para ödemesine neden olacak bir filmle sahneye çıkıyorlar.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti