Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy

Devletin temeli adalet – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 13 Ağustos 2010 Cuma 03:00:00
  11 ay boyunca hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışan bizler, Ramazan gelince yarın ölecekmiş gibi öteki dünya için çalışmaya başlıyoruz. Sohbetlere katılıyoruz, ibadetimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz.
Kimimiz hayır-hasenat işlerinde kendimizi buluyoruz, ki-mimiz de zikir ve fikirle.
Ramazan münasebetiyle iki menkıbe aktarmak istedim. İkisi de Hz. Ömer (r.a.)’den. Bir de Fatih Sultan Mehmet’e ithaf edilen hikayeyi paylaşacağım.
Karşı çıkan doğru söylüyorsa
Birinci menkıbe şöyle:
Hz Ömer (r.a.)’in atadığı valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında Hz.Ömer’i öyle över ki, bir Sahabi dayanamaz, kalkar, valiye müdahale edip onu susturmaya çalışır. Namazdan sonra durum Hz. Ömer’e iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür. Suçlu kabul edilen Sahabi, Hz.Ömer’in huzuruna girince selam verir. Hz.Ömer (r.a.), hiddetinden selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar. Bunun üzerine Sahabi: -Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin, deyince hiddeti birden kaybolan Hz.Ömer (r.a.): -Nedir benim o iki suçum? -Allah’ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın. Vacibi terkettin. Bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin. Bu da iki. Hatasını anlayan Hz.Ömer (r.a.) olayı anlatmasını isteyince, Sahabi: -Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz. Ebubekir’den daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden Hz.Ebubekir’in yarısı kadarsın. Hz.Ömer (r.a.)- Neden? Sahabi:- “Orduya yardım ediniz” emir-i Peygamberi karşısında sen servetinin yarısını getirmiştin. Hz. Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve Ashab’ın gözlerini yaşartmıştı. Bunun üzerine HzÖmer (r.a.), o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı. Böyle konuşan valiyi ise hemen görevden azletti.
Devlet işleri ile özel işler ayrı
İkinci menkıbe:
Hz. Ömer halife olduğu dönemde bir akşam çalışıyordu. O esnada bir misafiri geldi ve oturup sohbet etmeye başladı. Hz.Ömer hemen ayağa kaktı ve yanmakta olan mumu söndürüp başka birmum yaktı. Misafiri şaşkın gözlerle Hz.Ömer’e bakıyordu. Hiçbir şey anlamamıştı. Dayanamayıp sordu: “O da mum diğeri de mum. İkisi de aynı şekilde aydınlık veriyor. Niye birini söndürüp de ötekini yaktın?” Hz.Ömer’in cevabı şu oldu: “Söndürdüğüm mum, milletin parası ile alınmıştı. Özel işlerimi yaparken, arkadaşlarımla sohbet ederken onu kullanmaya hakkım yok. Bunun için o mumu söndürdüm ve kendi paramla aldığım mumu yaktım.”
Fatih Sultan Mehmet, kadı huzurunda
Bir de Fatih Sultan Mehmet’i analım:
Hızır Bey, İstanbul kadısı ve belediye başkanı olarak vazifeye başladıktan bir müddet sonra, bir Hristiyan mimar geldi. Hızır Bey’i buldu. Kadı efendiye hâlini arzedip, padişah Fatih Sultan Mehmet’ten şikâyetçi olduğunu söyledi. Hızır Bey, Hristiyan mimarı dinledi. Fatih Sultan Mehmet, bugünkü Ayasofya Câmii’nden daha yüksek kubbeye ve daha üstün mimari özelliklere sahip bir cami yaptırmak istemiş ve o Hristiyan mimar da bu işe talip olmuştu. Ama bir Hristiyan olarak, müslümanların, ünlü Ayasofya kilisesinden daha üstün husûsiyetleri hâiz bir esere sahip olmalarına gönlü razı olmamıştı. Bu gayesini gerçekleştirebilmek için de, böyle bir camiyi kendisinin yapabileceğini söyleyerek işe talip oldu. Caminin inşaatı başladı. Mısır’dan binbir zahmetle getirilmiş sütunların yüksekliklerini kısa tutmuş, dolayısıyle kubbenin yüksekliği de Ayasofya’dan alçak olmuştu. İnşaatın bitmesine yakın ziyârete giden Fatih Sultan Mehmet, sütunların kasıtlı olarak küçültülüp, ünlü Ayasofya’dan daha üstün bir binanın yapılmaması gayreti güdüldüğünü anladı. Bu hâle çok hiddetlendi. Hristiyan mimarın cezalandırılmasını emretti. Emir yerine getirildi. Eli kesildi. Bir mimar için el, her şeyden daha fazla gerekliydi. Hristiyon mimar, düşünmeden işlediği bir suça diyet olmuş, elsiz kalmıştı. İki çocuğu bir hanımı vardı. Müslümanların hâlini, Osmanlıların adâletini bilenler; -Bu işte bir acelelik var, müslümanlar bu işi yapanı suçlu bulurlar, hele onların âdil kâdıları, pâdişâhın bile gözünün yaşına bakmaz cezâsını verirler, dediler. Hristiyan mimar pek inanmadıysa da, dayanamayıp kadıya gitmeye karar verdi. Bütün yaşananları adil Osmanlı’nın adil kadısına tek tek anlattı. Hızır Bey, tam bir sükûnetle anlatılanları dinledi. Daha sonra soruşturup, meseleye vakıf oldu. Şahitlerle beraber, Fatih Sultan Mehmet’i, mahke-meye davet etti. Bildirilen saatte mahkeme teşkil edildi. O sırada, Fatih Sultan Mehmet de geldi. Eli kesilen mimar ayakta duru-yor, ürkek ürkek etrafını seyrediyordu. Böyle bir mahkemeyi ilk defa görüyordu. İstanbul Fatihi Sultan Mehmet, mahkeme salonu olarak kullanılan yere girince, baş köşede bulunan yere oturmak arzusuyla o tarafa doğru yöneldi. Padişahın bu hâlini gören kadı Hızır Bey, hiç çekinmeden; -Oturma begüm!.. Hasmınla yüzleşmek üzere, mahkeme huzûrunda ayakta dur! dedi. Sultan, sözü ikiletmeden söylenilen yere geçti. Mahkemenin padişahı Hızır Bey’di. Hızır Bey; -Sen, Murat oğlu Mehmet! Bu zımmînin elini kestirdin mi, deyip söze başladı. Mahkeme sonunda: -Sen, Murat oğlu Mehmet! Mahkeme edilmeden bu zımmînin elini kestirdiğin için kısas olunacaksın! Senin elin de onunki gibi kesilecek! Eğer zımmîyi râzı edebilirsen, ölünceye kadar onun ve çoluk-çocuğunun maîşetini temin etmek karşılığında elini kesilmekten kurtarabilirsin, dedi. Herkesle birlikte Padişah da tam bir sükûnet içerisinde kararı dinledi. Hristiyan mîmâr, bu karar karşısında daha fazla dayanamadı. Ağlayarak Padişah’ın ellerine kapandı. Ölünceye kadar maîşetini temin etmek karşılığında anlaştılar. Bu mahkemeden bir kaç gün sonra, Fatih Sultan Mehmet, Kadı Hızır Bey’i ziyâret etti. Mahkeme sırasında gösterdiği adalete teşekkür edip; -Eğer bana, bir suçlu gibi değil de, bir padişah gibi muamele etseydin, seni şu kılıcımla parçalardım, dedi. Hızır Bey de, Padişah’a mahkeme sırasındaki hâl ve hareketleri için teşekkür ettikten sonra; -Eğer padişahlığına güvenip, dinin emri olan hükmüme karşı gelseydin, seni bu arslanlara parçalattırırdım, dedi ve paltosunun iki eteğini çekti. Bakanlar, Hızır Bey’in eteği altındaki iki arslanın sert bakışlarını gördüler.
Tarihten ders çıkarılmalı
Günlük koşuşturmalar arasında siyasi kamplara ayrıldığımız, her hayırda şer aradığımız bugünlerde bu 3 örnek hikayeden ders alınmalı diye düşünüyorum. Devletin imkânları ile siyasi bir propaganda yürütmek, bırakınız kişisel bir davayı, yolsuzluk iddiaları nedeniyle açılan davalar karşısında dokunulmazlık zırhına bürünmek, yargının bağımsızlığını tartışıp bağımlı yargı amacını gütmek, tarihimize yakışıyor mu?
Ben, özel işlerinde özel eşyasını, devlet işlerinde devlet eşyasını kullanan inceliği özlemekteyim.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti