Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 64

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Eylül 2018 Salı 13:28:15
 

BİR YANLIŞ SONUÇ VARSA SEBEBİ BİZİZ
İki şeyi karıştırmamak gerekiyor ama günümüzde müslümanlar artan iletişim imkânları nedeniyle karıştırmaya başladılar. İletişimin kuvvetli olması fayda sağladığı gibi beraberinde sakıncalar da taşıyor. Herşey zıddıyla yaratıldığı için siz bir şeyi yaratıldığı amaçlardan hangisi için kullandığınıza bakarsanız olayı görmeniz kolaylaşır. İki amacı da olacağı için, yaratılmış şeyleri suçlamayın, yanlış olur. Nisâ Suresi 79. ayet gereği kendimize baktığımızda göreceğiz ki, insan zıt olarak yaratılmışlardan yanlış olanı seçiyor, yanlış olanı seçiyoruz. Bir yanlış sonuç varsa sebebi budur, yaratılan bir şeyden yararlanırken onun birbirine zıt iki sonucundan yanlış olanı seçiyoruz, böylece yaratılandan yanlış yararlanıyoruz. Yaratılanı suçlamayın, onun suçu yok. Bu yüzden şu ikisi, istemek ve dua, birbiriyle karıştırılıyor. Hatta o kadar karıştırılıyor ki, Allahu a’lem, sistem de bu karışıklık için yardım ediyor. Doğru yapanlar ortaya çıksın, seçilip saflaşsın diye! Bir yerden halis zeytinyağı aldınız, birisi onu karışık olma ihtimaline karşı filtreden geçirirse memnun olmaz mısınız? Memnun olursunuz, “niye filtreden geçiriyorsun?” demezsiniz. “bir de özel filtrem var, ondan da geçireyim” dese iyice sevinirsiniz. Yağı özel filtreden de geçirdi, yağımız iyice temizlendi diye düşünürsünüz. Dünyada da bu tür filtreler müslümanı sevindirir, müslümanlar saflaşıyor diye.
İSTEMEK FARKLI BİR ŞEYDİR, DUA İSE
FARKLI… ALLAH’A YÖNELEREK İSTEMENİN İSMİ DUADIR, İSTEMENİN İSMİ DEĞİL!
Normal hayatta istemek öyle önemseniyor ki müslümanlar istemeyi dua zannediyorlar. İstemek ile ilgili elde edilen sonuçlar dualarla elde edilenlerden istatistiksel olarak fazla çıkınca kişi o eleğe takılıp duadan kesiliyor, istemeye yöneliyor. İşi bilmeyenlerin duayı istemek gibi anlatmaları da müslümanı duadan perdeliyor. Dikkat edin, insan ne isterse olur ve bu işin başlangıcıdır, başlangıç çizgisidir. Seyr-i sülûkta insanın özelliklerini fark etikçe, hakikatini yaşadıkça görürsünüz ki insan ne isterse olur. Ne isterse olur, çünkü oradaki “insan” kelimesini biz koyuyoruz. “İstersem olur”u fark eden insan, onu kuvvetlendirici yöntemler geliştiriyor ve kimisi bunu dua zannediyor, kimi de duadan perdeleniyor; sonuçta ikisi de duadan uzaklaşıyor. İstemek farklı bir şeydir, onun bir mekanizması vardır. Onun sistemini çalıştırmak için size derslerini verebilirler. Onun bir yöntemi, bir konsantrasyonu, bir sürü şeyi vardır. Tv’de bunu anlatan birisi inandırıcılığını artırmak için şöyle örnek vermişti: Deneyin, yatmadan önce “ben saat dörtte kalkmak istiyorum” deyin, böyle deyin ve buna inanın, saat dörtte uyanırsınız, saatinizi kurun o çalmadan uyanırsınız. Doğru! Kişi istemeyi önemserse kendisinde bu sistem çalışır. Ama bu sistem onu fark etmeden mütekebbirliğe götürür. Gittikçe istemesi kuvvetlenebilir, yanına başka şeyler de eklenebilir. “Bırakın istemeyi, hissetsem oluyor” demeye başlar. “Hissediyorum telefonla arıyor, hissediyorum geliyor, hissediyorum gidiyor” gibi haller başlar. Dikkat edin bu dua değildir. Duanın böyle bir mekanizması, bir tahsili, bir kursu yoktur. Dua doğrudan Allah’a yönelmektir ve O’ndan istemektir. Allah’a yönelerek istemenin ismi duadır, istemenin ismi değil! Herhangi bir yöntemle kendinizden bir şey isteyebilirsiniz; beyninizi zorlayıp, konsantre olup, gözlerinizi bir yere dikip bir şey isteyebilirsiniz. Ama onlar dua olmaz. İstemek sonuç veriyor diye, istemenize bağlı işler meydana geliyor diye dua etmeyi başardığınızı zannetmeyin. Ayetin Efendimiz (SAV)’e; “onlara söyle, duaları olmasaydı neye yararlardı” dediği, onların istemeleri değil. Rabbimiz “Benden istemeseler neye yararlar” diyor. Çünkü emir verdi, zaten istekleri olacak. “Ben Rahmanım, Rahman gereği bunlar olacak. Emrim gereği bunların olması sizi aldatmasın. Aldanmayıp benden isteyenler var ya, işte o kullar benim için öyle değerli ki” buyuruyor. Demek ki, “dua” ve “istemek” bu kadar ayrı şeyler. Bu fark edilmediği zaman, Uzakdoğu felsefelerinden esinlenip isteme yöntemlerini dua diye anlatanlar ve onlara inananlar çok büyük yanlış yaparlar. Mesele sonuç elde etmek değildir. Önemli olan, elde edilen sonucun neyin bileti olduğudur. Dua ile istediğiniz şey olmuyor olabilir ama sizin o haliniz cennete götüren bir lütuftur. Dua etmeyen birisinin her şeyi çok muntazam gidiyordur, malı mülkü, evi, ailesi her bir şeyi kendince yolundadır. Hiç hasta olmuyor olabilir ama onun o hali nereye bilet acaba? Mesele o! Ahirete dikkat eden için “bu beni nereye götürüyor?” sorusu önemlidir.
“ALLAHIM SADECE SENDEN,
ANCAK SENDEN İSTERİZ”
Bütün bu tefekkürlerle biz “İyyakE nesta’iyn”i anlamaya çalışıyoruz ki onun ilk mânâsı olarak “Allahım sadece senden, ancak senden isteriz” diyoruz. Bir ilerisi “senden isteriz” şeklindedir. Daha ilerisi ise “isteriz” der kalır. O noktaya ulaşanın zihnindeki alternatifler öyle silinmiştir ki, “senden isteriz” demek bile ona alternatifli gibi gelir. Ayetteki “senden” kelimesi onun için artık muhabbet mânâsındadır, “emir veren Allah olduğun için senden isterim” manasında “senden” değildir, alternatifi olan bir kelime de değildir, artık o muhabbet duyduğunuz bir ifadedir, Allah’a seslenmeniz içindir, “SEN” demeniz içindir; SENden isterim Ya Rabbi. Anlattıklarımızın hepsi üst üste gelince inşâAllah size başka bir ifade oluşturur.
Geldiğimiz idrakta tekrarlıyoruz ki: Kul yaratılandır, Allah yaratandır. Paylaştığımız konular içerisindeki anahtar kelimelerden birisi buydu. Kur’ân’da böyle anahtar kelimeler vardır. Maalesef bu anahtar kelimeler anlaşılamadığı için onların açacağı yerler, manalar açılmamıştır. Anahtarı taşımak ayrı iştir, o bir yüktür, açmak ayrı bir şeydir. Böyle anahtarlardan birisi de dûniHİ-dûnillah idi, onu “Aşağıların Aşağısı” yazılarında da, kitapçığında da paylaştık. DûniHİ-dûnillah anahtarıyla Kur’ân mesajını açtığımızda Yaratan ve yaratılan için şunu öğreniriz: Kul yaratılandır, yaratılanın dışı kavramı vardır, başka kullar vardır. Dikkat edin, “dışı var” ayrı şeydir, “dışı var kavramı” ayrı şeydir. Tefekkürle bakılırsa kulun dışı yoktur, kulun dışı “kavramı” vardır, kullar Birbirlerine Göre Var özellikleri içerisinde konuşurken “kulun dışı var” diyebilirler, kul kula bunu söyleyebilir ki başka bir kul oluşsun. Ama hakikatte bir adım ileri giderseniz ‘kulun dışı var’ kavramı çok doğru olmaz, var olan, “kulun dışı” kavramıdır. Kul için dışı kavramı vardır, ama Allah’ın dışı diye bir kavram yoktur. Allah’ın dışı yoktur, dışı kavramı yoktur, bu yaratıyor olmanın özelliğidir, Yaratanın dışı kavramı olmaz, dışı kavramı olan yaratamaz.
YARATMA VASFI, YARATMA FİİLİ, YARATMA FİİLİNİN GEÇTİĞİ CÜMLELERİ ALLAH’A AİTTİR
Konu buraya gelmişken bir cümle ekleyelim ki bu önemli ve özel kelimeye insanlar sahip çıkmasınlar, “yaratıyoruz, yaratıcı” gibi ifadeler kullanmasınlar. “Yaratmak” ancak Allah’a ait olan çok önemli bir vasıftır. Kulun onu kullanması çok tehlikelidir. Yaratma özelliği, dışı kavramı olmayana aittir. Yaratılanların dışı kavramı vardır, yaratma vasıfları yoktur. Onların bütün yaptıkları yaratılan malzemeleri kullanmaktır. İnsanların “yaratmak” kelimesini kullanarak söyledikleri ürünler ki buna illüzyon benzeri şeyler de dâhildir, ne tür fikir, ne tür başarı varsa tümü Allah’ın yarattığı malzemeler kullanılarak yaptıkları şeylerdir. Dikkat edin, yaratmada malzeme kullanılmaz. Allah’ın dışı kavramı olmadığı için, bir şey yaratacağı zaman dışından bir malzeme kullanmıyor demektir, “yaratmak” ona denir. İnsanın dışı kavramı var, dolayısıyla dışında başka kullar, başka malzemeler var, onlardan yararlanarak bir şey ortaya çıkarıyor. “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan Allah’ı tanımayan, bilmeyen insan, bir yaratılanın bir ürününe, bir düşüncesine, bir başarısına bakıp ona “yaratıcı” diyor, “yarattı” diyor, yani onun yaratıcılığını tasdik ediyor. Bu durumda o tuzağa düştü, Rabbini unuttu, yıllarca zindanda kaldı demektir… Kulağımıza küpe olsun: Kul yaratılandır, yani dışı kavramı vardır. Allah yaratandır, dışı kavramı yoktur. Yaratma vasfı, yaratma fiili, yaratma fiilinin geçtiği cümleleri Allah’a aittir.
KUL YARATILAN OLDUĞU İÇİN
ALLAH’A TESLİM OLMAK ZORUNDADIR
Kul yaratılan olduğu için, dışı kavramı olduğu için “İyyâKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn” demek zorundadır, Yaratan’a teslim olmak zorundadır. İyyâKE na’budu (bu bilgileri tasdik ediyorum, teslimim) VE İyyaKE nesta’iyn (yalnızca senden isterim). Bu ayeti söylerken biz Yaratana ve yaratılana ait bilgileri ve isteme bilgilerini, isteme sistemini tasdik ediyoruz. Burada bir tasdik zorunluluğu vardır. Bu yüzden, bir kulun “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” demesi hem zorunludur, hem de o kulun kurtuluş cümlesidir. Onun nasıl bir kurtuluş cümlesi olduğu, sırası gelince fark edilir. Bir ilaç almış, eve koymuşsunuzdur ama ilaç unutulmuştur. Diyelim ki bu bir alerji hapı olsun, bir gün gecenin zor bir anında o ilaca ihtiyaç olur. Bir anda aklınıza gelir, “o ilacı şuraya koymuştum” der, alır yavrunuza verirsiniz, yarım saat sonra alerjisi geçer, rahatlarsınız. O ilaç orada iki yıldır duruyordu ama onun ne olduğunu, ne işe yaradığını o an anladınız. “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” diyenler, onu hakkıyla söyleyenler de böyledir. Hesap günü “iyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn diyenlerin ayrılması için insanlara “suçlular ayrılsın” denildiği zaman onlar o gruba girmezler. Ya-Sin Suresi 59. ayette “Ayrılın bugün ey suçlular” şeklinde geçen suçlular, “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” dememiş olanlardır. “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” takliden bile söylense çok önemli bir kurtuluş cümlesidir. Rabbimiz öyle bir merhamet sahibi ki, merhameti kendime farz kıldım diyor. Kendisine bir farz oluşturuyor; kullarına merhamet! Tefekkür edelim ve anlayalım diye söylüyorum, hesap günü görevli bir kul olsa ve “Ya Rabbi, suçlular ayrıldı. Ama şunlar ‘İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn’i takliden söylüyorlardı” dese, nefsine merhameti farz kılan Rabbimiz, “merhametim azabımı aştı, taştı” diyen Rabbimiz; “olsun, söylediler ya, söyleyenlerin içine girdiler ya” der. Bu yüzden yaşıyorken “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” aşkını yakalayın, buna sarılın, bunu zikrullah yapın, hayat tarzı haline getirin inşaAllah. Onun için “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn”i böyle sıkı anlamaya çalışıyoruz.
HZ. ADEM VE HZ. İSA’DAKİ DERSLER
“Meryemoğlu Mesih ancak bir rasûldür. O’ndan önce de rasûller gelip geçti. O’nun anası Sıddıyka’dır. İkisi de yemek yerlerdi. Âyetleri onlara nasıl açıkladığımıza bir bak! Sonra bak (yine de) nasıl (Hakk’tan) yüz çeviriyorlar.” (Mâide-75)
Âyette bize yine Rasûl mertebesinden bir ders veriliyor, sıkıntıları yüklenmişlerden bir örnek, bir ders veriliyor. Bu sefer ders olarak gördüğümüz Rasûl Efendimiz Hz. Îsâ aleyhisselam ki farklı özelliklere sahip bir Rasûl: Babasız dünyaya geldi, insan diliyle söylersek dünyaya gelişi insanlar için bir mucize. Biz öyle olaylara “mucize” değil de “Allah’ın emri” deriz. Mucize kelimesi Allah’tan uzaklaştırıyorsa onu siz de kullanmayın. “Allah’ın mucizesi” ifadesi, müminler için çok doğru bir ifade gibi gelmiyor, yaptığına hayret etmişsiniz gibi. Sınavlarda hep beş alan bir öğrenci bir gün on alınca “bu onun için mucize” demeniz gibi. Çünkü o beklemediğiniz bir şey. Bu yüzden “Allah’ın mucizesi” ifadesi çok doğru olmaz. Doğru manada kullanırsanız ayrı mesele ama yine de çok doğru olmaz, “Allah’ın emri” demek daha uygun olur. O halleri açıklamada “Allah’ın emri” ifadesinin üstünde bir kelime, bir duygu olabilir mi?
Konumuz değil ama yeri geldiği için bir cümleyle şunu paylaşalım: Bizler Allah’ın sistemine yani Sünnetullah’a doğru yaklaşalım diye Allah’ın sünnetullahı içerisinde bazı özel olaylar vardır. Mesela Hz. Âdem aleyhisselâm, Hz. İsa aleyhisselam. Hz. Adem’in annesiz babasız olması, yaşayan sünnetullaha uymayan bir hal. Hz. Îsâ aleyhisselâm efendimiz de babasız. İnanan kişi için bu tip olaylar ve örnekler, “Allah’ı Sünnetullah’la sınırlamayın” dersidir. Her iş mutlaka sünnetullaha uygun olacak değil. Allah diledi mi öyle olur, diledi mi böyle olur. Müminlere bu öğretilir. İnanmayanlar için veya tabiata tapanlar için ise bu olaylar “sünnetullahtan perdelenmeyin” dersini içerir.

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 64-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti