Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Nefs Terbiyesi 11

Nefs terbiyesinin kısa yolu, etkili yolu nefsin şerrinin konuşma dilini bilmek, fark etmek, takip etmek, onunla daim mücadele etmek ve onu susturmaktır. Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV) bu yüzden bize öneriyor ve öğretiyor: Ya hayr konuş ya da sus!
Son yazılarımızda gündemimiz bu dil; onu tanımak, farkındalığımızı ve mücadele gayretimizi artırmak duasıyla bu gündeme devam ediyoruz. Bu dilin önemli özelliklerinden biridir ki o daima şikâyet eder. Konu ne olursa olsun şikayettedir, şikâyetçidir. Nefsin şerrine ait bu dili kullanan kişinin bu hali, onun toplum içindeki konumu ne olursa olsun değişmez; yönetici çalışanlarından, çalışanlar yöneticilerden, vatandaş olarak ülke yönetiminden, hemşeriler yerel yönetimden, esnaf işlerinden, müşterilerinden, doktor hastalardan, çalışma şartlarını belirleyen yönetmeliklerden, anne çocuğundan, çocuk annesinden, eşler birbirlerinden, yayalar araçlardan, sürücüler yayalardan, diğer sürücülerden, trafik ışıklarından, EDS kameralarından, trafik kontrolleri ve cezalarından, komşu diğer komşulardan, öğrenci öğretmenlerinden, hocalar öğrencilerden… Bu liste akar gider… Çünkü şikâyet dilini kullanmanın iyi ya da kötü ekonomik ve sosyal statüyle ilgisi yoktur; tamamen nefsin şerri yazılımının (veri tabanının) gereğidir; insan olarak ekseriyetimizin içinde bulunduğu dunihi algı kaynaklı hayat tarzının gereğidir, yani dışarıda akıp giden hayatın normalidir bu dil. Normalleşmiş olsa da bu algı ve bu algıya ait dille yaşamak çok zordur, sürekli tatminsizlik, acı, kaygı üretir. Örneğin bu algıda yaşayan birinin hedefinin “Üniversitede tıp okuyup doktor olmak” olduğunu düşünelim. Bu kişi bu hedefine yönelik olarak sınavlara hazırlanırken eğitim sisteminden, sınav sürecinden, öğretmenlerden, sınavı kazanıp tıp fakültesine girmişse bu sefer de oradaki eğitimden, hocalardan, sınavlardan, muamelelerden sürekli şikâyet eder: Kampüs şehre çok uzaktır, kampüste bankamatikler şöyle uzaktır, sınıflar kalabalıktır, laboratuvar ortamı yeterli değildir, sosyalleşme imkânı ne biçimdir, eğlence ve sosyal alanlar çok kötüdür… gibi şikayetleri yapa yapa öğrencimiz hem okulunu bitirir hem de nefsin şerrine ait dili daha güçlü ve sürdürülebilir hale getirir. Hayat böyle devam eder, hukukçu, sosyolog, psikolog, öğretmen, esnaf, işsiz, ihracatçı, müteahhit, turizmci… etiketler değişir ortak özellik değişmez: Nefsin şerrine ait konuşma dili! Bunun bir çıktısı olan şikâyet! İnsanın şikâyet dilini kullanma sebebi nefsin şerriyle dunihi algıda yaşıyor olmasıdır. Şartlar ne olursa olsun bu değişmez; hatta önceden hayalini bile kuramadığımız imkân ve şartlara sahip olsak bile hep bir şeylerden şikayetçi konumunda oluruz. Şikâyet Allah’tan şikayettir, O’nun emrini, O’nun dileğini didiklemektir. Bunun tek sebebi dunihi algıda yaşıyor olmamızdır, dolayısıyla bu algının hali olan nefsin şerri ve onun konuşma dili bizde hâkim olacaktır. Peki, günlük yaşantıda fark ettiğimiz olumsuzlukları, yanlışları ve bunlardan rahatsızlığımızı ifade etmeyecek miyiz, bunları nasıl ifade edeceğiz, çözüm için ne yapacağız?
Bu konuda da kural şudur: Öncelik neyi nasıl yaptığımız değil, hangi algı ile yaptığımızdır! Dunihi algıyla iş yapmamak için (cümle kurmamak, konuşmamak için) gayret edeceğiz, mücadele edeceğiz. Eğer kişi dunihi algıda ise onun kimyasını şikâyet şerbeti, dokusunu şikâyet kumaşı oluşturur. Bu durumdaki bir kişinin ilk bakışta şikâyet değilmiş gibi görülebilecek cümleleri, halleri bile biraz dikkat edilirse şikâyet olarak kendini gösterecektir. Şikâyet değil de “durum tespiti” yapabilmek ve yanlışlara batıl değil de hak çözümler üretebilmemiz için ilk şart, bizim Billahi algıya talip olmamız, bu algıyı kabullenmemiz ve bu algıya uygun konuşma ve davranma gayretine girmemizdir. Ancak bu durumda, yani kişi Billahi idrakte ise, o zaman herhangi bir sıkıntıyı ve sıkıntısını, bir yanlışı veya bir rahatsızlığını şikâyet etmeden yani şikâyet dili kullanmadan o kasıtta olmadan giderme adına çözüm üretmek üzere yol ve yöntemler kullanmaya başlayabilir. Örneğin öğretmenin ders işleme metoduyla ilgili bir sıkıntımız varsa bundan şikâyet etmek yerine öğretmenimize giderek, en güzel üslupla (kasıtla) mesela “konuları daha güncel örneklerle anlatması durumunda daha iyi anlayabileceğimizi” ifade edebiliriz. Günlük hayatta ikili ilişkilerde uygulayacağımız yöntemler pek çok olsa da bu yöntemleri hem bilimsel pedagojik üslupla ama kesinlikle Billahi imana ait kasıtla uyguluyor olmalıyız ki nefsin şerrinin dilinden kurtulma yolunda adım atmış olalım.
Bu konuda bize örnekler olan Rasul ve Nebi efendilerimiz ve hassaten Rasulullah (SAV) Efendimizin durumlarını nasıl dile getirdiklerine ayetlerimizin ışığında bir bakalım.
Eyyüb (as) hastalığının ağırlaştığı en zor dönemlerinde halini “Allah’ım, bana bir durr (sıkıntı) dokundu” diyerek ifade ediyor (Enbiya-83).
Yakup (as) Risalet kokusu aldığı çok sevdiği yavrusu Hz. Yusuf’u kaybettiğinde “Allah’ım, sıkıntımı (derdimi) ve hüznümü sana açıyorum (şikâyet ediyorum)” diyerek Vahidiyeti ile iman ettiği Allah’a yöneliyor, sığınıyor (Yusuf-86).
Efendimiz (sav) Taif tebliğinden dönerken, cehaleti (örtücülüğü) yaşayanlar tarafından horlanmış, mübarek yüzleri kan revan içinde yaptığı duada “Allah’ım, güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz (şikâyet) ederim” buyuruyor (Buhârî, Bed’ü’l-Halk-7).
Tek işleri insanlara Billahi manada imanı anlatmak ve bunun yaşantısını (bunun dilini, davranışlarını) öğretmek olan Rasul ve Nebiler ve hassaten Rasulullah (sav) Efendimizin Vahidül Ehadüs Samed olan Allah’ı muhatap alan, Billahi idrak diliyle sığınışlarının ikram edilmiş örneklerini ayetlerimizde ve siyer tarihinde bu gözle de okumalıyız inşaAllah. Çünkü Billahi imanın dili kişiyi cennete hazırlarken dunihi algıya ait dil kişiyi hemen o anda cehennemde yaşatmaya başlar ve onu ahiretin cehennemine hazırlar. Bunu her zaman kolayca anlayabiliriz. Billahi imana ait dil Selam (barış ve esenlik) kimyası oluşturur ve işleri kolaylaştırırken, dunihi algıyla şikâyet dilini kullanan kişilerin hayatı bu dil yüzünden çekilmez bir hal alır; tatminsiz, şükürsüz, huzursuz, umutsuz bir dil… Bakın sosyal medyaya lütfen… Bu dil ve bu hal aslında tamamen Allah’tan hoşnut olmamakla ilgilidir, bu dili kullanan kişi dindar görünüyor olsa bile durum değişmez; kullandığı şikâyet dili Allah’a, Allah’ın sistemine, Allah’ın emirlerine karşı şikayettir.
Şikâyet, duniHi algı ve zannlarıyla zaten gergin olan bir sadrı (insanın göğsünü, hissetme alanını, aurasını) iyice gerginleştirir. DuniHi algıya ait yaşantıda ateşten lezzet alındığı, ateşle beslenildiği için, bu algıyla yaşayan kişi şikâyet ettikçe sadrını ferahlattığını zanneder, şikâyetle nefes aldığını düşünür, şikâyet cümleleriyle tazelendiğini hisseder. Neden? Çünkü gıdasını alıyor! Ateş alıyor! Bu yüzden yaşantıda yaygın olan duniHİ hayat tarzında şikâyet, sadrın ferahlama, nefes alma yöntemidir. Ama bilelim ki kişi bir şeyden şikâyet ettiğinde onu rahatlatan şey aslında şudur: Oh, Allah’a (kaderine, emrine) hücum ettim de kendime geldim. Elbette şikâyet cümlesi kuran herkes böyle bir kasıtta olduğunu bu derece fark edemiyor olabilir ama durum böyledir. Esfele safiliyn idrakın oyuncağı olmuş bu şikâyet konuşmalarını sevmek aslında kişinin küfrüne âşık oluşunun, küfrünü sevişinin belgeleridir de kişi bunu hiç fark etmez. Hatta kendisini çok doğru yolda zannederek, haklı zannederek yaşar gider; bu sebeplerden de içine düştüğü bu hali fark etmez (Yılmaz Dündar, Nefs Terbiyesi)
Lütfen, kendimize dönüp şikâyet ettiğimiz her ne ise onu tekrar gözden geçirelim: Acaba şikâyetimiz Billahi imanla mı? Yoksa dunihi algıyla Allah’tan şikâyet mi? Hatta “Hiç olur mu? Ben Allah’tan şikayetçi değilim” diyor olsak bile her bir kelimemizi, her bir cümlemizi didik didik etmemiz bize kazandırır Biiznillah.
İnsan neden şikâyet cümlesi kurma ve şikâyet etme ihtiyacı duyar? Yukarıda değindik ama bir de şöyle ifade edelim. “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası sebebiyle! Müstakilen var ve muhtar olanın Allah olduğunun farkında olmayan kul (ki dunihi algıda durum böyledir), kişi bu “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasının en önemli ürünü olan ilahlık hissiyatıyla daima müstakil güç, hüküm ve mülk sahibi olduğunu zannederek yaşar. Bu zan içerisinde yaşarken karşılaştığı herhangi bir sorunda çözüm bulsa da bulamasa da ilahlık hissiyatını şikayetle göstermeye ve tatmin etmeye çalışır. Şikâyet diliyle konuşan kişi bu durumun farkında olmayabilir. Fakat o farkında olmasa da gerçek budur! Bir karşılığı olmayan müstakillik zannı sebebiyle sahip olduğunu düşündüğü güç, hüküm ve mülk sahibi olma düşüncesi onda şikâyet, suçlama, mağduriyet gibi hislerle onu nefsin şerrinin konuşma diline zorlar. Sonuçta kişi eğer dunihi algıdaysa bu dil kendiliğinden akar, o dilden kurtulamaz. Bu sebeple nefsin şerrinin konuşma dili günlük yaşantıyla çok uyumludur. Tersi de doğrudur: Bu dili fark edip bundan kurtulma çabaları ile günlük yaşantıyla bir o kadar uyumsuzdur. Yani nefsin şerrine ait dille mücadele edip nefsin hakikatine ait dille konuşmaya çalışmak dünyadaki yaşantıda zordur. Kimseden bu konuda destek, teşvik, takdir beklemeyin; bulamazsınız! Halk arasında bir deyiş vardır “gözler kalbin aynasıdır” denir, buna “dil”i de eklemek lazım. Gözümüzün bakışı da bir dildir, dilimizin konuşması gibi insan bakışıyla da bir şey söyler; göz yani bakış da bir dildir. Bu yüzden Efendimiz (sav) “gözümü ihanetten temizle Allahım” duasını öğretiyor; ayetlerimizde “Allah gözlerdeki hainliği bilir” buyruluyor (Mümin-19). Gözün hain dili nefsin şerrinin dili olup sevgisiz bakıştır (yani Allah’ı unutarak bakıştır, O yokmuş gibi bakıştır). Her iki dili de (yani gözümüzün bakışındaki kastı ve dilimizin kastını) Ğıll’den kurtarmak, Billahi imanla bakışlarımızı ve konuşmalarımızı sevgi dili, rahmet dili, Hakk’ın dili haline getirmiş kullar olarak yaşamak bize çok kolayca ikram edilir inşaAllah (âmin).
Rabbimiz, nefsin şerrine ait dilden kurtulmayı, her halimizde Billahi manadaki cennet diliyle konuşmayı bize öğretiver, bize çok sevdiriver, lütfen bizim için bu işi çok kolaylaştırıver ve bunu bize lütfediver. Eğer sen kolaylaştırmazsan nefsin şerrinin konuşma dili ile 7/24 yaşıyor olduğumuzun farkına bile varamayız da hüsrana uğrayanlardan oluruz Allahım. Hem gözümüzü hem de dilimizi ve bunların yöneticisi olan beynimizi ve beynimizin yöneticisi olan kalbimizi sana emanet ettik sana teslim ettik; lütfen bunları el değmemiş kar suyun ile yıkayıver, nurunla nurlandırıver, boyanla boyayıver, ahlakınla ahlaklandırıver Allahım (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti